hesabın var mı? giriş yap

  • bu adamın takım arkadaşı pique, shakira ile beraber. bu ise dünyanın en göz önündeki kulübünde oynamasına rağmen kısmetse olur yarışmacısına yürüyor. tamam yakışıklı olmayabilirsin ama bu nasıl bir vizyonsuzluk aq? git victoria's secret kızlarına yürü reddedilsen de ortamlarda bir şeyler sallar, bayrampaşa çocuğu olduğunu cümle aleme 467326. kez duyurup hayatına devam edersin.

  • 13 yaşındaki kız, durumuna; -”yeter artık aşk beni de gör.” yazmış.

    seni daha sensörlü lamba görmüyor aşk nasıl görsün.

  • en sevdiğim çizgi roman karakterlerinden biri olmasına rağmen 2007'deki one more day faciasından beri tek bir çizgi romanını satın almadım.

    2007 öncesinde, özellikle benim çok sevdiğim j. michael straczynski döneminde, spider-man karakter olarak büyük gelişimler göstermişti. hala sorunları olan bir karakterdi fakat hem güçleri ve süper kahraman kişiliğiyle barışık hale gelmişti, hem de hayatını büyük oranda toparlamıştı. bir yetişkin haline gelmişti. sadece o dönemde de değil aslında ondan önceki 30 yıllık süreçte olan bir gelişimden bahsediyoruz. ancak joe quesada'nın başı çektiği ve bugün de hala devam eden marvel editör ve yazar ekibi peter parker'ın "gelişmemesi" ve çocuk adam status quo'sunda takılı kalması gereken bir karakter olması gerektiğine karar verdi. okuyucuların bağ kurabilmesi için tam bir kaybeden olmalıydı, bu konuda arpa boyu yol almamalıydı hiçbir zaman. one more day hikayesiyle spider-man'in ilişkilerindeki, karakterindeki, güçlerindeki 30 yıllık gelişimi tek kalemde silindi. bugün hala earth-616 içindeki spider-man olgunlaşamamış, ne yaptığını bilmeyen, bütün ilişkilerinde beceriksiz tam bir kaybeden pozisyonunda. çünkü spider-man'den sorumlu ekip öyle olmasını istiyor. mesela bu tezatlık özellikle spider-man başka çizgi romanlarda boy gösterdiğinde daha çarpıcı hale geliyor. örneğin bir avengers serisinde olgun davranan tecrübeli bir peter parker görüyorsunuz, ancak spider-man'in kendi çizgi romanında toy bir oğlan olarak devam ediyor.

    mary jane ile olan evliliği ve mary jane'in karakteri zaten bir saplantı noktasıydı marvel editör ekibi için. 1987'den 2007'ye kadar süren bu evlilik bana kalırsa peter parker'ın karakter gelişimi için çok önemli bir yapı taşıydı. bu ilişkiyi yok etmekle kalmadılar, karakterleri de eski hallerinden uzaklaştırdılar. mary jane marvel evreninin en toksik karakterlerinden birine dönüştürüldü peter'dan uzak tutmak için. 1973'teki meşhur "the night gwen stacy died" sayısında şu sahnesiyle hepimizin kalbini çalıp gönül telini titretecek kadar vefakar bir karakterden bahsediyoruz. kalmadı bunlar tabii. şimdi abuk subuk zorlama bir hikayeyle paul diye bir düz adamla beraber olup onun çocuklarının anası olan, peter'a da sürekli "paul senden bin kat daha adam hahayt" falan gibi tavırlar gösteren bir mary jane karakteri var.

    neyse, bu bilgileri siz değerli ekşi sözlük okurlarına verme nedenim haklı mücadelemizde bir umut ışığı doğdu. eğer siz de bu karakter suikastinden şikayetçiyseniz ya da bunları okuyup "olmaz canım öyle şey" dediyseniz hemen yakında jonathan hickman gibi sektörün en kaliteli yazarlarından birinin elinden çıkacak ultimate spider-man serisi için pamuk elleri cebe sokuyorsunuz. çünkü o olması gereken spider-man bu seri ile geri döndürülüyor.

    ultimate evreni yanlış hatırlamıyorsam 2000'lerin başında başlayan ve 2015 civarı yok edilen bir marvel paralel evreniydi. bugün tanıyıp sevdiğimiz miles morales karakteri orada yaratılmıştı mesela. yazarlar için ana evrende yapamayacaklarını yaptığı, ana evrenin karışıklığından uzak deneysel bir alandı. ama sonra burası da çok karışık hale geldi, deneyselliğin sınırları kaçırıldı ve iki ana evren sürdürülebilir olmadığı için facia şekilde yok edildi. facia şekilde derken hem facia olaylarla evrenin yok edilmesi hem de yazarlık kalitesinin git gide facia seviyelere düşmesinden bahsediyorum. çünkü ilk yaratıldığında muhteşem yazarlıklar görmüştü. bu evren daha sonra tekrar doğdu arka planda ama çizgi roman arafında kaldı.

    marvel şimdi ultimate evreni serisini farklı bir formatta geri döndürüyor. ilk seferinde olduğu gibi çok fazla çizgi roman üzerinden devam etmeyen, karışık olmayan, yeni okurları çekebilecek ve usta yazarlarca yönlendirilen evren düşüncesiyle döndürülüyor. ve yine ilk evrende olduğu gibi başlangıcı ultimate spider-man serisi yapacak. hatta o 2000’ler başındaki ultimate serisi türkiye'de de türkçe olarak çıkarılmıştı. brian michael bendis'in başyapıtlarından biridir.

    fakat önemli bir fark var bu sefer. o zamanlar, 2000'lerin başında, ana evrendeki peter parker hayatını yoluna koymuş, olgun, ne yaptığını bilen bir yetişkindi. dolayısıyla deneysel ultimate evreninde bunun tam tersine gidildi. liseli, amatör (dur öyle değil), yeni yeni spider-man olmayı öğrenen bir peter parker vardı. şu an ana evrende 60 yılın ardından hala yeni yeni spider-man olmayı öğrenen ergen gibi bir spider-man var. benzer tezatlıkta yeni yaratılan ultimate evreninde de hayatını görece toparlamış, tecrübe kazanmış, yetişkinliğe ulaşmış bir peter parker var. benim de görmek istediğim bu artık. karakterler hiç gelişim göstermeden ilk yaratıldıkları hallerinde kalmak zorunda değil. modern çizgi roman dünyasının en eski ve en ikonik karakteri superman bile ne karakteriyle ne yaşamıyla ne güçleriyle 1938'deki superman'e tamamen benziyor. karakteri ruhunu koruyarak geliştirmek mümkün. bunun mümkünlüğünü ve güzelliğini zaten 1962’den 2007’ye kadar olan spider-man tarihinde de görüyorduk.

    bahsettiğim yakında çıkacak ultimate spider-man’e dair ilk olarak çizim ve konsept olarak çok hoş bulduğum aşağıdaki görseller yayınlandı:

    ultimate spider-man
    ultimate spider-man

    umudum bu serinin satışlarda ana seriyi geçmesi ya da en azından zorlaması ve peter parker karakterini acıların çocuğunda kilitli bırakan editör ekibinin elini artık karakter gelişimi yaratmaya zorlaması. böylece çizgi roman uyarlamalarında da sürekli çocuk adam spider-man görmeyiz belki. o 90'lardaki muhteşem spider-man animasyonundaki peter parker gibi uyarlamalar da geri döner. bu tarz konularda genelde hiçbir şey benim istediğim gibi gitmiyor günümüz popüler kültür dünyasında ama belki bu sefer kazanırız.

  • bir sahne düşünün;

    federer ağlıyor, nadal ağlıyor, en son dayanamadı djokovic de ağlamaya başladı,berrettini bunların arasında zurnanın sol deliği ama o da ağladı.

    döndü world team'e schwartzman ağlıyor.

    biz ağlıyoruz. aslında duygulanmamizin sebebi tam da bu.ömrümüz geçiyor ve biz bu geçişleri, kaybedişleri hayatimizda sürekli olan ve hiç gitmeyeceğini düşündüğümüz şeylerin gittiğine tanık olduğumuzda anlıyoruz.

    tam 24 yıldır orada duran tenisle alakalı alakasız herkesin kulağına ismi çalınan bir insan gitti.

    teletext döneminden ultra hızlı cep telefonlarına kadar her dönemde raket sallayan bir adamdı. biz bu döneme nice sevinçler nice kayıplar nice anılar sıkıştırdık.

    ve onun vedasıyla bu geçen tüm zamanın farkındalığı olanca gerçekliği ile yüzümüze vurdu.

    çok zaman geçmişti ve o zamanların bittiğini roger'in vedasiyla anladık. ıste hepimizin ağlama sebebi budur.

  • elinin hamile kalacağından korktuğu için liseli genci son derece haklı bulduğum hareket.

  • mendeburlardır. hatta kadını ayrı, erkeği ayrı mendeburdur. en sevdikleri şey asansörden inerken asansör kapısında durup sohbete devam etmek. tam o sırada dünyayı kurtardığından, sizin düdük gibi kapı önünde sevgili plaza insanının keyfini beklemeniz gerekir.

    domuz ötesi olurlar. her gün yüzlerini gördüğünüz insanlarla nezaketen de olsa selamlaşırsınız, sevmediğiniz komşunuzla, kapıcınızla, sokağı süpüren çöpçüyle, nihayetinde en azından yüz aşinalığı olur. plazada iyi günler diyerek asansörden inerken arkanızdan kimse ses etmez zira kendini bir sikim sanan suratsız bir insan olmak plaza insanı olmanın ilk şartıdır. çalıştığım plazada dış kapıdaki güvenlikten, tuvaleti temizleyenlere kadar herkes ismimi biliyor, hatrımı soruyor. bi bok yaptığımdan değil, sadece "günaydın" ve "kolay gelsin" diyorum. plaza insanları her daim çevresindeki insanlara selam veremeyecek kadar yoğun ve ayak işi yapanlarla muhatap olmayacak kadar kıymetli olduklarından, kimsenin hizmetlileri umursadığı yok. o yüzden hatır sorana saygı duyuyorlar.

    ciddi bir kısmı sanılandan düşük maaşlıdır ama plazada çalıştığından çevrelerindeki gelir algısı yüksektir ve bu algıyı korumak için oradan buradan kısıp kıyafete, ıvır zıvıra gereksiz harcarlar. bütün dertleri sanıldıkları kadar iyi kazanıyormuş gibi görünmektir.

    plaza insanı kapı tutmak, yol vermek gibi nezaketen yapılan hareketler için teşekkür etmez zira sen nezaketten değil, yükümlülükten yapıyorsundur. bi de zaten dünyayı kurtarıyor ya, ondan. o kadar işi arasında seninle mi muhatap olsun.

    en belirgin ayrıntıları kemer askısına takılmış manyetik kart, elinde laptopla katlar arasında koşturmak(aynı firma bir kaç kata yayılmış olabiliyor.), aşırı topuklu giymek(erkeklerde sık rastlanmıyor), ortak alanlarda sahte kahkahalar, yemek getiren elemanlara bi sebepten çatmak felan.

    insanlıklarına dair güzelliklerini bile isteye solduruyorlar, mekanik, ruhsuz, materyalist garip canlılara dönüşüyorlar. ama günahlarını almayayım, bizim plazada çok iyi plaza insanları da var, yapı kredi plaza'nın önünde takılan kedileri besliyorlar, hatta öyle besliyorlar ki, ben yemek verdiğimde önceden doyduklarından kafayı çevirip bakmıyor şerefsiz kediler. yemeğe sırtını dönüp oturan kedi olur mu, burada oluyor.

    bu da böyle bir tespitimdir.

  • gözümü anında yaşartan, bakmaya gücümün yetemediği el yazısı ile çeşitli zamanlarda bana yazmış olduğu kısa notları eşimin. sanki kağıda süzülen ruhu satırlardan canlanıp; o anı yeniden yaşatıyorlar bana. buruk.