hesabın var mı? giriş yap

  • bölüğe yeni biri gelmişti. psikopatım ayağına hiçbir yerde 3 aydan fazla kalamamış, gittiği her yerden gönderilmeye çalışılan bir tip. gele gele bizim bölüğe geldiydi. nöbetçi çavuş olduğum bir sabah, onun yattığı ranzaların olduğu yerden sesler geliyor. "ne oldu, ne bu şamata" derken bu yiğit çişi gelince koğuşun duvarına işemiş. wc'ye gitmesem de olur demiş. sidik var duvarda ve yerde. nöbetçi çavuş benim, demez mi iki gün sonra asker ağzımıza da s.çar bu diye. sordum neden böyle birşey yaptın, cevap vermiyor kafa önde. tüm o kafa önde sessizlik piçliğini de iyi bilirim ben.

    şimdi ben belgesel izleyen, o belgeselde bölgesini belli etmek için çişini yapan leopara, aslana, çakala vs saygı duyan, hümanist bir beyaz türk olarak bu ortadoğu faresini bir güzel dövdüm. yani dayağın sonu boktan yerlere çıktı, kafasını falan işediği duvara falan sürttüm, öyle güzel dövdüm. yiğidim karşılık vermek istedi bir an, hiyerarşiden de haberi yok, dayak faslını uzattım iki kişilik dövdüm. ben temizlerim dedi, madem temizleyeceksin niye işedin dedim bir daha dövdüm.

    askerlik son okul demişti komutanlar, buradan adam olmayıp giden sittin sene adam olamaz demişti. muhtemelen evinin içine işemiyorsun, dayağa yemesen de işemezdin ama senin adamlığında bir gr faydam varsa hakkımı helal etmiyorum. insan koğuşa işer mi amk? serengeti milli parkı mı lan burası, çişinle bize mesaj vermeye çalışıyorsun, yer miyiz biz psikopatım ayağını.

  • bu işlere biraz merak salınca demleme yöntemlerini bir şekilde öğreniyorsun ama çok konuşulmayan bazı noktalar kaçırılabiliyor.

    mesela, en kaliteli kahveyi en doğru yöntemle demle, kireçli bir çeşme suyuyla iyi kahve içme ihtimalin sıfır. sonuç olarak kahvenin içinde iki tane bileşen var. biri kahve biri de su yani. hatta miktar olarak kahveden daha çok baktığın zaman.* iyice abartıp suyun mg değeri şu kadar olursa daha iyi olur gibi muhabbetlere de giriliyo ama kimya laboratuvarında yaşamıyosanız biraz zor o hesaplara girmek. eli yüzü düzgün bi su alın işte.erikli iyi mesela. erikli ulaş bana.

    kaynama derecesindeki su, kahveyi yakıp birçok aromasının kaybolmasına sebep oluyor. 93°c gibi bir değer verilir bunun için de. türkçesi: kaynat azıcık bekle.

    ben öğütüyo muyum sürekli? hayır. ama (yeni öğütülmüş kahve)+(zaman)= (öyle düz, aromasının çoğunu yitirmiş kahve) diyolla.

    demlediğiniz yöntem ne olursa olsun ya bulaşık deterjanı kokusu ya kağıt kokusu ya metal tadı, bir şeyler karışacak işin içine. o yüzden demlemeden önce her şeyi sıcak suyla bi yıkamak iyi olur. kahvelerde(kıraathane olan) haşlama derler bu işe.*

    başka bir başlık konusu olabilir emin değilim ama kahvenin tadını daha boyutlu bir şekilde almak için soğuk kahveler daha uygun gibi geliyor bana.sıcak demledikten sonra buzlayıp iç bakalım bi noluyo.
    hatta filtre kahve falan yalan, kahvenin en doğru demleme yöntemi cold brew'dur diyesim var ama minik baristalar etrafımda latte art yaparak dans ederken "boş trip tanrısına" kurban ederler beni diye korkuyorum.

    son olarak. allahınız yok mu lan sizin? filtre kahve diye toz haline getirilmiş, kapkara, zıkkım gibi bir şey satıyo çoğu yer. çok kötü olmayan, iyi gibi kahvenin kilosu olmuş 300 lira. çay için bence. şekerli içerseniz tok tutar hem.

  • tribünler tıklım tıklım. beşiktaş tribünü herkesçe bilinir. kimse oturarak maç izlemez. kuzey kale arkası tribündeyim. maç sıkıntılı. heyecandan kıpırdayamıyorum. yanımda bi kadın, küçük bi çocuk. anne-oğul maça gelmişler belli ki. kadın kısa boylu, çocuk kucağında ama sahayı göremiyor. ağlamaya başladı. o küçücük dudaklarının arasından şu sözler döküldü:

    -anne ben beşiktaş'ı göremiyorum hiç.

    aklıma kendi çocukluğum geldi. inönü tribünlerinin merdivenlerinde oturduğum, beşiktaşlı abilerin omuzlarında tezahürat yaptığım günler. o abilerin 'beyler yavaş olun, yavru kartallar var, önden geçsinler.' dedikleri günler...

    döndüm hemen kadına; 'abla sizin için de sorun değilse ben alabilirim çocuğu kucağıma. burdan saha daha net görünüyor.' dedim. kadın güldü, zahmet olmasın filan derken çocuk çoktan kucağıma gelmişti. bi görsen sözlük, ne kadar tatlıydı. boncuk gibi gözlerinde yaş var, beşiktaş için döktüğü gözyaşları.

    sahayı görüyordu artık. inanılmaz mutlu olmuştu. gözlerinde hala yaş vardı ama kahkaha atıyordu. gözyaşlarını sildim gözlerinden, 'adın ne yavru kartal?' diye sordum. bana da öyle sorarlardı. gözlerime dikti gözlerini, kocaman gülümsedi. 'kartal benim adım.' dedi. o kadar güçlü bi tonla söyledi ki adını, gerçek bi beşiktaşlıydı o, daha şimdiden aşkını hissediyordu siyahın ve beyazın. çok geçmeden almeida gol attı. sarıldık yavru kartalla. almeidaa! diye bağırdık. maç boyunca indirmedim kucağımdan. maç bittikten sonra ayrıldık güzel kartal'la.

    bizimkilerin gelmesini beklerken düşündüm neden beşiktaş diye. aslında çok basit. bu renklere gönül verdiğin zaman, öyle bi aşkla bağlanıyorsun ki, nedenler anlamını yitiyor. 5 yaşındaki çocuk bile gözyaşı döküyor uğruna, beşiktaş'ı göremiyorum diyerek ağlıyor. beşiktaşlı olmak tam olarak bu. en saf duygularınla, siyah ve beyaza bağlanmak...

    ve teşekkürler beşiktaş'ım. sen dün 5 yaşındaki bi çocuğun gözyaşlarını sildin. onun sevgisine, aşkına karşılık verdin. benim de yalnızlığımı sildin. iyi ki varsın beşiktaş!

  • olm bi şey soracam, millet berbere gidemiyor diye tıraş makinelerine fahiş zam yapan kesim ile millet evinden çıkamıyorken oyun konsollarına ek vergi getiren devlet arasında ne fark var lan ?

    edit: tanim: ekonomik olarak zorda olan hukumetin getirdigi ek vergi.

  • 8 kelimeden oluşur.

    erdoğan'ın "mısır olaylarının arkasında israil var" açıklaması ap tarafından israil dışişleri bakanlığı basın sözcüsüne soruluyor, verilen cevap şu: "bu üzerine yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri". off anam off. ortadoğunun liderine bak sen hele..

    http://www.hurriyet.com.tr/planet/24556467.asp

    edit: genç şakirtler rahatsız! gg diye ispiklemişler lan.

  • - elektrik süpürgenizin motorunun çok ince çimento tozu ile dolup kısa sürede bozulmasını istemiyorsanız duvar delerken tozları süpürge ile çektirmeyin. toz maskesi ve tam kapalı gözlük kullanın.

    - yazılmış ama tekrar söylemekte fayda var: siz siz olun, duvara vida bağlamak için asla kürdan kullanmayın. uygun çapta dübel ve vida kombinasyonu kullanın. elinizde farklı ebatlarda vidalar ve dübeller bulundurun. dübeli de ikea'dan almayın. klasik nalburdan alacağınız dübel daha iyi tutuyor.

    - 30-40 liraya gerçek bir su terazisi alın. akıllı telefonunuz düşüp kırıldığında daha fazla masraf çıkıyor.

    - matkap gibi dönen milli cihazlarla çalışırken asla ama asla eldiven takmayın. eldiven matkap ucuna dolanırsa parmaklarınızdan olursunuz.

    - kontrol kalemi hayat kurtarır. elektrik tesisatında iş yapmadan önce mutlaka kontrol kalemi ile kontrol edin. bazen sigortayı kapatsanız da duvardaki prizi yan odanın prizinden atlatmış olurlar. siz elektrik yok zannedersiniz ama çarpılabilirsiniz.

    - seyyar merdiven kullanın. merdivenin en üst basamağına çıkmayın. her zaman iki ayağınız ve bir eliniz merdivene temas ediyor olsun. merdivene alet edevat çıkardığınızda koyabilmeniz için bir sahanlığı olması ve en üst basamaktan sonra yukarı doğru uzanan tutamağı olması iyidir.

    - merdivene çıktığınızda el aletlerini, kalem, kontrol kalemi, şerit metre, dübel, vida vs taşıyabilmek için bir bel çantası edinin. elinizdeki şeyi düşürmekten kurtulacaksınız.

    - işe başlamadan önce bütün el aletlerinizi, takım çantası ve matkap, vida, dübel vs sakladığınız kutuları çalıştığınız alana getirin. sürekli gidip gelmekten kurtulursunuz.

    - ışıldak ve el feneri bulundurun. elektriği kesmek zorunda kalacağınız zaman telefonun ışığını açmaya kapamaya çalışmakla uğraşmayın.

    - ne kadar amatör olsanız da profesyonelce düşünün. alet edevatınız tam olmadan iş yapılmaz, yapılsa da boktan olur. alet edevatı kaliteli markalardan alın. alman malları her zaman iyidir. el aletinde knipex iyidir. torq kötüdür. fiyat farkı çoğu zaman malzeme ve işçilik kalitesine işaret eder.