hesabın var mı? giriş yap

  • sonbaharda yavaş yavaş sona yaklaşırken balık mevsimi de başlamıştır. evet sevgili sözlük yazarları bildiniz: bugünkü tarif köşemde size harika bir balık tarifi vereceğim. hafta sonu markette somon haftası idi. normalde levrek düşünüyordum ama hadi dedim somon alayım.

    somon faydaları saymakla bitmeyen omega 3 zengini bir balık türü olup, 100 gramında bulunan omega-3 yağ asidi miktarı 1,7 gramdır. bunun yanında kalp damar sağlığını korumakta, kan basıncını düzenlemekte, cilt sağlığımızı güçlendirmekte, göz sağlığını korumakta ve kemiklerimizi güçlendirmektedir. bilhassa hamilelerin daha fazla tüketmesini öneriyorum.

    şimdi malzemelerle başlayalım:

    4 parça fileto somon
    4 adet patates
    defne yaprakları
    2 diş sarımsak
    yarım çay bardağı zeytinyağı
    tuz

    yapılışı:
    öncelikle sarımsakları dövelim. zeytinyağı ve tuz ilave edip karıştırın. balıkları güzelce marine edip dolapta 1 saat dinlendirelim.

    dinlenmeye bırakılacak somon

    daha sonra yağlı kağıt serdiğimiz fırın tepsisine, balıkların arasına patatesi (10 dakika kadar 200 derecede fırınlayalım zira balığa göre biraz geç pişmektedir. onun için bir miktar pişirmekte fayda görüyorum) dizelim. üzerine de 5-6 adet defne yaprağı serpiştirelim. bunun nedeni defnenin balığın çiğ kokusunu ortadan kaldırmasıdır.

    balığın kalınlığına göre önceden ısıtılmış 200 derece fırında 15-20 dakika pişirmek yeterli olacaktır.

    fırın tepsisine dizilmiş somon

    arkadaşlar beni takip edenler bilir. balığın yanına bir kaç güzel salata tarifim var. bu tariflerim ile harika bir uyum yakalayabilirsiniz.

    roka salatası tarifim

    kırmızı pancar salatası tarifim

    yapacak herkese afiyet şifa olsun.

  • yer akmerkez:

    altmışlı yaşlarda kodaman bir dayı avmye gelir girişte çantasını xray cihazına bırakır. çanta geçerken güvenlik tedirgin olur. tehlikeli birşey görmüştür çünkü. efendi bir ses tonuyla dayıya sorar:

    -beyefendi silahınızın ruhsatı var mı?
    -var

    der dayı ve çantasını alıp yoluna devam eder. arkadan güvenlik koşturur beyefendi ruhsatınızı görebilir miyim acaba diye. ancak dayı hiç tınlamaz yürümeye devam eder. güvenlikte fazla bulaşmak istemediğinden olsa gerek geri döner. o sırada dayı arkasını döner ve gitmekte olan güvenliğe seslenir:

    -hey niye geri dönüyon
    -ruhsatı göstermediniz efendim
    -göstermediysem senin görevin beni buraya sokmamak değil mi?
    -ama efendim:((

    dayı hemen çantasını açar ve silahı alıp güvenliğe doğrultur. güvenlik korkudan altına yapacakken dayı tetiğe basar çaattttt.

    silahın ucundan bir alev çıkmıştır. dayı:

    silah değil bu yeğenim çakmak çakmak.

  • çevrimdışıyken bilgisayarı kurcalamak.

    lan internet bu kadar yaygin degilken bilgisayarin bilmemne dll'sinden system dosyalarina kadar her haltini bilirdik.

    simdi isletim sistemi bile skimizde deil. browser var mi, var. yallah.

  • ülkemizde süt kardeşler filmiyle ünlü olmuş efsanevî yaratık.
    kitap okumayı seven bir millet olsaydık hüseyin rahmi gürpınar'ın gulyabani adlı eseriyle de çok önceden şöhret kazanabilirdi.

    devam edelim...

    arap mitolojisinde bahsi geçen korkunç bir yaratık vardır: gûl.

    her renge ve şekle girebilen, çöllerde gezen, korkunç suratlı, uzun boylu bir canavardır. şekil değiştiği zaman sadece ayakları değişmez. at toynağına benzer ayakları.

    dünyadaki bütün milletlerin mitolojilerinde birbirlerine benzeyen varlıklar vardır. işte araplar, bu gûl adındaki yaratığın aslında insanlara güzel görünmek niyetiyle kadın kılığına giren bir cinden meydana geldiğine inanırlar. yani gûl, kadındır. bu söylence anadolu topraklarına yani türklere, albastı şeklinde geçer.
    albastı da kadındır.

    gûl ve albastı arasında birçok benzer yan vardır. sadece bizim efsanelerimizde değil birçok millette de bu şekildedir.

    araplar; gûl adlı dişi yaratığın, çocukları ve kadavraları yediğine, at kuyruğu örmeyi sevdiğine inanırlardı.

    türkler, albastı adlı dişi yaratığın lohusa kadınları ve bebeklerini öldürüp yediğine, at kuyruğu örmeyi sevdiğine inanırlardı.

    yunanlar, lamia adlı dişi yaratığın hamile kadınları ve bebekleri öldürdüğüne ve kanlarını içtiğine inanırlardı.

    slavlar, baba yaga adlı dişi yaratığın insanları öldürüp yediğine ve kemiklerini de evinin etrafına dizdiğine inanırlardı.

    japonlar, jorogumo adlı yaratığın güzel kadın şekline girip* erkekleri kandırarak yakaladıktan sonra onları yediğine inanırlardı.

    ayrıca azerilerde, taciklerde, iranlılarda ve kırgızlarda da guleybanı, gulbiyaban, gulyavanı gibi isimlerle anılır bu yaratık ve yine kadındır.

    gûlyabani hususunda tüm bu mitolojilerde en büyük ortak nokta ise bu yaratığın yalnız bulunan kişilere zarar veriyor olmasıdır.

    ayrıca gûlyabani, anadolu efsanelerinde başlı başına da yer edinmiş ve bu sefer erkek sûretinde, ayaklarına kadar uzanan sakalıyla tasvir edilmiştir.

  • iki kişi boğuşurken patlayan silah sonucunda iki tarafın da birden gözlerini faltaşı gibi açması ve kimin öldüğünün anlaşılması için bir sonraki bölümün bekletilmesi.