hesabın var mı? giriş yap

  • james webb uzay teleskobu tarafından ekim 2022 tarihinde çekilen pillars of creation (yaratılış sütunları) görüntüleri;

    1- yakın kızılötesi kamera (nircam) görüntüsü; nircam görsel

    2- orta kızılötesi aleti (miri) görüntüsü; miri görsel

    bu iki görüntünün farklı olmasının sebebi, farklı dalgaboylarında kızılötesi ışığa duyarlı iki farklı kamera ile çekilmiş olmaları.

    james webb uzay teleskobu (jwst)'nun yakın kızılötesi kamera (nircam) ve orta kızılötesi aleti (miri) kameralarının detaylarını şurada vermiştim. (bkz: #130890966) meraklısı daha detaylı okuyabilir.

    şimdi, jwst tarafından elde edilen bu iki farklı görüntüye niye ihtiyaç vardı ve bize neleri anlatacak bu iki görüntü?

    öncelikle yaratılış sütunları (pillars of creation), 6500 ışıkyılı uzaklıkta yer alan geniş kartal bulutsusu'nun içindeki küçük bir bölgedir.

    sütunlar, çöl manzarasından yükselen sütunlar ya da kuleler gibi görünüyor ama yarı şeffaf gaz ve tozla dolu bir alan ve sürekli değişiyor. burası genç yıldızların oluştuğu veya oluşmaya devam ederken tozlu kozalarından zar zor kurtuldukları bir bölgedir.

    1- yakın kızılötesi kamera (nircam) görüntüsü bize ne anlatacak?:
    hubble uzay teleskopu tarafından 1995 ve 2014 yılında çekilen görsel görüntüsünün arka planı gün doğumu gibidir; altta sarılarla başlar, üstte açık yeşil ve daha derin mavilere dönüşür. bu renkler, sütunların etrafındaki gaz ve tozun kalınlığını vurguluyor ve bu da kartal bulutsusu bölgesindeki çok daha fazla yıldızın gizlenmesine neden oluyordu. (not, hubble görüntüsü görünür ışık ile çekilmişti.)

    buna karşılık, jwst'in görüntüsündeki arka plan ışığı, hidrojen atomlarını vurgulayan ve etrafa yayılmış çok sayıda yıldızı ortaya çıkaran mavi tonlarda görünüyor. jwst, tozdan oluşan sütunlara nüfuz ederek ya da "delerek" yakın zamanda oluşan veya patlamak üzere olan yıldızları tespit etmemize de olanak tanıyor.

    bu yakın kızılötesi kamera (nircam) görüntüsündeki "as solistler" yıldızlardır. bunlar bazen sekiz kırınım sivri ucuyla ortaya çıkan parlak kırmızı kürelerdir. (şurada ve şurada sekiz adet ışık oku parlaması gibi görülenler, yeni oluşmuş yıldızlardır)

    sütunların içinde yeterli kütleye sahip düğümler oluştuğunda, kendi yerçekimi altında çökmeye başlarlar, yavaş yavaş ısınırlar ve sonunda parlak bir şekilde parlamaya başlarlar.

    sütunların kenarları boyunca lava benzeyen dalgalı çizgiler var. bunlar halen oluşmakta olan yıldızlardan kaynaklanan püskürmelerdir. genç yıldızlar periyodik olarak, bu kalın gaz ve toz sütunları gibi malzeme bulutları içinde etkileşime girebilecek jet akımları fırlatırlar. bu, bir teknenin suda hareket ederken yaptığı gibi dalgalı desenler oluşturabilen dalga şoklarına benzerler.

    bu genç yıldızların yalnızca birkaç yüz bin yaşında olduğu ve milyonlarca yıl boyunca oluşmaya devam edecekleri tahmin ediliyor.

    yakın kızılötesi ışık, jwst'in sütunların ötesindeki büyük kozmik mesafeleri ortaya çıkarmak için arka planı "delmesine" olanak tanıyor gibi görünse de, yıldızlararası ortam çekilmiş bir perde gibi önümüzde duruyor.

    bu görüntüde uzak galaksilerin bulunmamasının nedeni de budur. bu yarı saydam gaz tabakası, daha derindeki evrene dair görüşümüzü engelliyor. ayrıca toz, sütunlardan kurtulan yıldızlarla dolu "bölgeden" gelen kolektif ışıkla aydınlanıyor. bu, iyi aydınlatılmış bir odada durup, pencereden dışarı bakmaya benzer; iç mekanın ışığı cama yansır, dışarıdaki manzarayı gizler ve dolayısıyla içerideki "bölgeyi" aydınlatır.

    jwst'in yaratılış sütunları hakkındaki yeni görüntüsü, araştırmacıların yıldız oluşumu modellerini yenilemelerine yardımcı olacak. bölgedeki gaz ve toz miktarlarıyla birlikte çok daha kesin yıldız popülasyonlarını belirleyerek, yıldızların milyonlarca yıl içinde bu bulutlardan nasıl oluştuğuna ve patladığına dair daha net bir anlayış oluşturmaya başlayacaklar.

    2- orta kızılötesi aleti (miri) görüntüsü bize ne anlatacak?:
    jwst'in orta kızılötesi aleti (miri) tarafından tozun tespiti son derece önemlidir; toz, yıldız oluşumu için önemli bir bileşendir. bu yoğun mavi-gri sütunlarda aktif olarak birçok yıldız oluşuyor.

    bu bölgelerde yeterli kütleye sahip gaz ve toz düğümleri oluştuğunda, kendi çekim kuvvetleri altında çökmeye başlarlar, yavaş yavaş ısınırlar ve sonunda yeni yıldızlar oluştururlar.

    ilk görüntüye göre bu görüntüde, yıldızlar eksik gibi görünse de aslında öyle değil.

    yıldızlar genellikle çok fazla orta-kızılötesi ışık yaymazlar. bunun yerine ultraviyole, görünür ve yakın kızılötesi ışıkta tespit edilmeleri en kolay olanlardır.

    bu orta kızılötesi (miri) görüntüde iki tür yıldız tanımlanabilir. kalın, tozlu sütunların ucundaki yıldızlar yakın zamanda kendilerini çevreleyen daha uzaktaki malzemenin çoğunu aşındırmış ancak orta-kızılötesi ışıkta görülebiliyorlar çünkü hala toz pelerinleri ya da kozalarıyla çevrelenmiş durumdalar. buna karşılık mavi tonlar, daha yaşlı olan ve gaz ve tozlarının çoğunu döken yıldızları gösterir.

    orta-kızılötesi ışık aynı zamanda yoğun gaz ve toz bölgelerini de detaylandırır. üst tarafa doğru hassas bir "v" şekli oluşturan kırmızı bölge, tozun hem dağınık hem de daha soğuk olduğu bölgedir.

    her ne kadar manzara bu görüntünün sol alt köşesine doğru netleşiyor gibi görünse de, en koyu gri alanlar, tozun en yoğun ve en soğuk bölgelerinin bulunduğu yerlerdir. (çok daha az yıldız olduğuna ve arka plandaki galaksilerin ortaya çıkmadığına dikkat edin.)

    jwst'in orta kızılötesi verileri, araştırmacıların bu bölgede tam olarak ne kadar toz olduğunu ve neyden oluştuğunu belirlemelerine yardımcı olacak. bu ayrıntılar yaratılış sütunları modellerini çok daha hassas hale getirecek. zamanla yıldızların milyonlarca yıl içinde bu tozlu bulutların arasından nasıl oluştuğunu ve patladığını daha net anlamaya başlayacağız.

    kaynak

    not: şurada (bkz: #160804339) yazdıklarımı, buraya da yazmanın daha çok okuyucuya ulaşabilmesi için uygun olacağını düşündüm.

  • kız arkadaşı, kız kardeşi veya annesinin çantasını tutmak zorunda kalan erkektir. durumdan ne kadar rahatsız olduğunu belirtmek için çantayı tutulmaması gereken hangi şekil varsa öyle tutar. saate bakar, volta atar, erkekliğini konuşturur. belli oluyor senin olmadığı o kadar kasmaya gerek yok koca yürekli adam.

  • kim nereden almış, nerede stokta yokmuş gibi sikko bilgiler almak isteyenlerin sözlükte takip edebileceği telefon modeli.

  • fanatizm gerçekten tedavi edilemeyen bir hastalık. n'olmuş kadın kendisiyle özdeşleşen, her golünden sonra çalan bir şarkıyı gidip futbolcuyla beraber söylemişse. ne kadar ilginç kafalar ya. hemen taraftarlığı sorgulanmış. napacaktı gidip düşman mı olacaktı?

  • sözlük soru cevap etkinliğinde bir yerde harun bahsetmişti. aklıma düşmüştü, denemek istedim.

    gerçekten öyle güzel bir deneyim ki..

    tünel meydanında sirenler albümündeki 9. şarkı tüneli açıyorsunuz.
    "şimdi kalbin, epey kırılmış, görüyor hepsini, ne yapabilirdi?"
    şarkının bitiminde kendinizi odakule'de buluyorsunuz.

    sonra istiklal şarkısı başlıyor, istiklali hissediyorsunuz, galatasaraydan, çiçek pasajından geçiyorsunuz,
    kulağınızda şu sözler:
    "belki arkadaşlarınla, belki de yalnız başına yürürken, ne kadar mutlusun istiklal’de
    birkaç mevsim renkler solunca, tükenmez hayatının sesi, çok mutlusun istiklal’de"

    sonra istiklal şarkısı bitiyor, hem de nerede? parka gidebilmek için direndiğimiz yerlerde...

    park şarkısı başlıyor orada:
    "dün neler mi kaybettin, belki zamanın yok şimdi
    gidenler geri gelmez ama, boş yere yorulmadı kalbin

    adını bilmesem de kardeşsin, biz neye söz vermiştik
    yüzümü gördüğünde gül artık, biz bir kabusu yendik

    yok, yaralara dokunmak yok, gök de bir bize ağaç da bir
    sabrın tükendi ama aman, onlara asla benzemedin"

    albümün bu son şarkısı bittiğinde meydana çıkmıştım, gezi yanı başımdaydı,
    anılar aklımdaydı.

    adını bilmediğim kardeşlerim aklıma geldi.
    derin bir nefes aldım.
    gülümsedim.

  • benim için gizemini yıllardır koruyan, aklımın hiçbir zaman kabul edemediği oldukça kaotik bir konu. zira bakın ey romalılar, ey arkadyalılar bakın! bu sıradan bir embriyo, bu da bildiğiniz ismail türüt. ya hu ne alakası var şimdi? soruyorum lan ne alakası var!! embriyoya bakıyorsun böyle sıradan, halim selim, işinde gücünde. "lan biraz daha gelişsem de büyüsem, bebeklikti okuldu mokuldu işime gücüme baksam artık" tadında bir embriyo; diğerine bakıyorsun, bardaktan boşanırcasına terlemiş, varlığının izahı mümkün olmayan bir ismail türüt. böyle masumane bir embriyo nasıl olur da ismail türüt'e dönüşebilir anlamak mümkün değil. bu nasıl bir sır, nasıl bir muamma, nasıl bir doğa felaketi anlayabileceğimi de zanetmiyorum bu yaştan sonra. pes! eminim bilimin de buna verebileceği mantıklı bir cevabı yoktur, en sonunda "yaradan böyle yaratmış işte kardeşim" deyip ateizmin çökmesine neden olacaklar. ayıp ya. vallahi ayıp. evet.

  • birisine sevmeyi öğretmek, bir film için "izle bak, çok seveceksin." demek gibidir ve önyargıları parçalamak fazla mesai gerektirir. benim duyduğum en güzel iltifatlardan biriydi: "bana sevmeyi sen öğrettin." başka da iltifat duymadım ya, neyse... şimdi pek dermanım yok ama, gençken çok cevvaldim ben. cevval de iyi bi şeydi sanırım. artık hiçbir şeyden emin olamıyorum. tahmini sultan süleyman'a döndük ak. kendisine de buradan selam ederim (süleyman'a değil lan), size en yakın arkadaşımı nasıl tavladığımı anlatacağım bu akşam. insan hiç en yakın arkadaşını tavlar mı? mecbur kalırsa tavlar, abicim. lise sonda, dershanenin ilk günüydü. soluk soluğa sınıfımı buldum. kesin binlerce kişiye sormuşumdur, yüzlerce sınıf gezmişimdir. ilk gününde bir yeri tek başıma bulmak, henüz gitmediğim güzel bir tatil beldesidir. bu yaz düşünüyoruz kısmetse. kimlerle mi? e arkadaşlarla. tek başıma nasıl bulayım oğlum?

    oturdum sırama, ilk dersi dinledim. isabetimi seveyim, öyle berbat bir yer bulmuşum ki tahta parlıyor, okunmuyor. "yanına oturabilir miyim?" dedim. gözler yalan söylemez sözlükçü. o kız bana, "ya git başka yere otur gerizekalı." der gibi baktı. bunun altında kalamazdım. ne mi yaptım? hemen yanına oturdum. tahta diyorum, parlıyor diyorum, kime diyorum? istikbalim söz konusu: odtü psikoloji yazıcam ben yea!

    oturdum oturmasına da, kız benle hiç konuşmuyor. benim iç sesim hiç susmuyor. hadi ders neyse de, asıl teneffüs geçmek bilmiyor. bir dakika. tersi olması gerekmiyor muydu? kafam çalışıyor. durumun farkına varıyorum. oğlum ben var ya, odtü'yü bile kazanabilirim. lafa tutuyorum bunu. oradan buradan sorular hazırlıyorum. su oluyorum, ateş oluyorum, göklerdeki güneş oluyorum. yok! yine de konuşmuyor benimle. "kaç kardeşsiniz?" diyorum misal, hani dese ki: "seni ilgilendirmez.", dünyanın en mutlu insanı olacağım. kavga çıkar abi en azından. parmaklarıyla 3 diyor soruma. "sen de var mısın aralarında?" kendimizi kardeşten sayıyor muyduk?

    "sen ortanca mısın?" diyorum misal, sonraki teneffüs. sen bilmezsin sözlük, küçük yüreğim basit bir ortak paydaya bütün servetini yatırmış da son çeyreğe girilirken hala güvenli takip mesafesini koruyor. ben ortancayım diyorum. sohbetimize nasıl bir katkısı olacaksa bunun, diyorum işte. büyük değilim ezilmedim, küçük değilim şımarmadım, ortancayım ben: al arkadaş yap diye.

    solaktı bu. bense salak. kelimenin her iki manasıyla da. hiç gocunmadım esasen. kollarımız birbirine değiyordu yazarken. "dirsek teması eheh." diyordum ben bu duruma; o ise, "az öte git." gitmedim. bilerek çarptım. bir gün, hiç yazmazken de çarptım. oradaydım çünkü. bunu unutmasına ihtimal bırakamazdım. en yakın arkadaşımın ilk tebessümünü sağ dirseğime borçlandım. hal böyle olunca, kulağımın arkasını görüp cennete gitme planımı yeniden gündeme aldım. isteyince oluyordu. çok güldük sonra. çok ama. gözünden yaş gelirdi, kalbi sıkışırdı. "n'olur sus." derdi. hiç susmadım. gülmekten ölen ilk kişi olabilirdi. istatistiklerin en güzeli olabilirdi.

    geometriden hiç çakmazdım. bana yardım ederdi. yaprak testi koyardım önüne. "hangi soru?" "sana şöyle bir kolaylık yapalım, istediğin sorudan başlayabilirsin. ben hepsine eşit mesafedeyim çünkü." mucizevi dikler indirirdi. benim hiç aklıma gelmezdi. halen daha da düşünürüm, ulan hiç onuncu kattaki bir evin bahçesi olur mu?

    telefonda konuşurduk saatlerce. bir gün kapatırken dedim ki buna: "bir şey unutmadın mı?" düşündü. bulamadı. unuttuğu şeyi bulamadı. çünkü bilmiyordu. "ney?" dedi, söyledim: "hani bi seni seviyorum, canım arkadaşım." gibi bir şey dedim. "haa!" dedi, güldü. söyleyemedi. hiç dememiş çünkü. dedim ya cevvaldim, korkma dedim söyle. o zamanlar acıtmıyordu, güç veriyordu seni seviyorum'lar...

    o gün zorla söylettiğim kelimeyi duymadan bir günüm geçmedi sonra. beni çok sevdi. "herhangi birini seveceğimi ve bunu söyleyebileceğimi bilmezdim, çok güzel bir duygu bu." dedi. ikna kabiliyetime güvenerek "odtü psikoloji yazalım lan." dedim. hukuk yazdık. o çok istiyordu. ben? ne iş olsa yapardım abi.

  • artık o günlere dönüş yoktur. ancak insan düşünmeden duramaz. özellikle zor zamanlarda. ayrı bir hayatı sürdürmeye çalışırken önce anna ya da babadan biri hayata veda eder. tek başına kalan anne ya da baba için olağanüstü bir emek harcanır. tam işler yoluna girerken başka yakın akrabalar ya da kardeşlerden biri bir dram yaşar. bu drama tanık olunur. bu arada ayrı olarak sürdürülen hayatın sihiri kaybolur. başka sıkıntılı durumlar başgösterir. işte bu durumda sık sık flashbackler yaşanır. şen şakrak pazar kahvaltıları, küçükken topluca gidilen tatiller, uzak akrabaların düğünlerinde yaşanan saçma/komik hikayeler vs. faydasızdır ama kardeşim. mücadele bizi bekler. sağlam durmak gerekir. haydi, toparlan bakalım.

  • tüm türk sporcularının kendine örnek alması gereken adam. adam gibi adam. bazı yanaşmalar gibi para için her şeyi yapmamıştır. her zaman çalışma ahlakı üst düzey olmuştur. atatürk'ün bahsettiği zeki, çevik, ahlaklı sporcudur. nba finali oynayan ilk, nba'de şampiyonluğu bulunan, nba'de all star olan tek türk'tür. kariyeri bir sakatlık sonrası bitince de abd'de kalmış, öyle herkesi kabul etmeyen utah şehrine düzgün kişiliğiyle kendini kabul ettirmiş, utah jazz'in elçisi olmuştur. iyi bir aile babasıdır, bunu instagram hesabından görebilirsiniz. iyi ki varsın be abi,düzgün karakterinin değerini bilmeyenler utansın.

  • mhp genel başkanı devlet bahçeli'nin grup konuşmasında sarf ettiği sözlerdir.

    ülkenin parasının nerede olduğunu sormak da ihanet oldu.

    biz komple gidelim abi, yakında nefes alarak da ihanet edeceğiz bu ülkeye.

    tayyip ve devlet beyler biz olmadan daha da rahat ederler bu ülkede. halka gerek yok, 15-20 yönetici yeter bu memlekete. halk olduğu zaman hesap vermek zorunda oluyorsun.

    70 küsur yaşındaki adamları hesap vermeye zorlamamış oluruz böylece. babalarının çiftliği gibi kullansınlar ülkeyi, biz başlarını ağrıtmayalım.

    edit: tashih