ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
recep ivedik 2
-
bu filmi sevip beğenen yazarların nicklerini bir kenara not ediyorum. 29 mart 2009 yerel seçimlerinden sonra akp olur da yüksek bir oy alır, büyükşehirleri falan kazanırsa, seçim başlıklarını kontrol edip "bu parti nasıl bu kadar oy alıyor aklım almıyor, şokşokşok, bu ülke adam olmaz" yorumları yapan yazarları ayrıca not edip bu iki grubun kesişim kümesini alacağım, bu kümedekilerin yerini bi şekilde yerlerini tespit edip burunlarına yumiyum sokacağım o yazarların. böğürlerine piknik tüpüyle vuracağım, ayaklarının küçük parmaklarını ezeceğim.
volvo xc60 ve kartal'ın yaptığı kaza
-
kartal'ın ameliyatlı yerine gelmiş. başka bi açıklaması olamaz.
yanlış telaffuz edilen marka isimleri
firavunu sevmeyebilirsin ama saygı duyacaksın
-
ılık bir ibraninin sözüdür.
musa'ya epey çıkışmıştı: ''tamam firavunu sevmeyebilirsin, nefret de edebilirsin ama saygı duyacaksın kardeşim. adam bu ülkenin kralı. hainliğin lüzumu yok.''
şimdi o ibrani'yi değil, musa'yı hatırlıyoruz.
elin dangalağına verip onu yaşatmanın anlamı yok
-
celal hocama çok saygı duymakla beraber bir soru sormak isterim aslında.
ya araştırma için bağışladığın herhangi bir organdan yada iskeletten bir hastalığa çözüm bulurlar da, bir dangalak tedavi olur ve yaşarsa, yine sorun olmayacak mı?
edit : msjla gelen soru ve yorumlar üzerine küçük bir açıklama.
yapılacak organ bağışı sonrası kurtulacak kişinin (çocuğun) ilerde tüm insanlığa faydalı bir buluş, araştırma yapmayacağını nasıl bilebilir. araştırma için bağışladığı organın yapılan araştırma sonucu daha fazla insanin kurtulmasına nasıl kesin gözü ile bakılabilir.
bu ihtimali kim hesaplayabilir. organ bağışı bekleyenler hep bilgisiz, faydasız ve fakirler mı?
kobra takibi'nin o efsane bölümünü izlemiş nesil
cep telefonu rehberinde kayıtlı fantastik isimler
-
(bkz: oğuz birci)
yaran facebook durum güncellemeleri
-
''otobüsteki siyah gözlüklü, büyük çantalı, asık suratlı kıza da anlam veremiyorum. hayır sanki onun limuzin'ide zorla binmişiz sıkışmışız.''
metrobüs
-
istanbul'da yaşamaya başlayalı 2 hafta oldu. kendisini sabah işe gitmek için bir iki kez deneme mecburiyetinde kaldım.
sanatçı ruhum boş durmadı;
açtırdılar fanusu,
yokladılar anüsü,
her şeyi unutturur,
avcılar metrobüsü.
ne kaldı avcılara,
katlandık acılara,
ellettik hacılara,
avcılar metrobüsü.
kediye seri şekilde kafa atan kaplumbağa
-
garfield kılıklı kedinin kaplumbağa kardeşimizi kızdırdıktan sonra seri şekilde dayak yediği video.
splinter usta seninle gurur duyuyor !
http://www.youtube.com/watch?v=m4thjnyiexc
edit: hacılar bende kedi sahibiyim, kedi düşmanı diye şaapmayın yani gider alırım bi kaplumbağa salarım kedilerinizin üstüne kızdırmayın beni.
debe editi: bu sene ne güzel fıtrat yaptı.
yaran baba oğul diyalogları
-
baba bir tamirat işi ile uğraşmaktadır.
- baba ya o öyle olur mu. alttan ittireceksin.
- hsss
- ya baba bırak allahaşkına, o tornavidayla olmaz o, şununla yapsana.
- (dayanamaz işi bırakır) bak oğlum bigün dedenin dükkandayım. saat tamir ediyor rahmetli. ben de omuzundan bakıyorum. dedim ki "baba şunu şöyle yap, bunu böyle yap", deden elindeki işi bıraktı, bana döndü, anlatmaya başladı:
birgün devenin biri coşkun akan bir ırmağın kenarına gelmiş, maksadı karşıya geçmek. suya girmiş, yürümeye başlamış. biraz açılınca akıntıdan ayakları yerden kesilir gibi olmuş. o esnada korkudan biraz kaçırmış.
deve bakmış ki boku suda batıp çıkıyor, girdaplara gire çıka, döne döne uzaklaşıyor, içinden geçirmiş.
"işe bak yahu, sıçtığım bok bana yüzme öğretiyor."
-tısss
en kötü ilk randevu tecrübeleri
-
ah sizin derdiniz dert midir, benim derdim yanında?
çıktığım ilk kızdı, ilk ve son randevumuz oldu...
danışman göreviyle midir, bodyguard niyetiyle midir bilmem, yanında çam yarması gibi bi kızla çıkageldi. davet benden gelmişti, serde de centilmenlik var, hayatta hesabı ödetmem ama bu üçüncü şahıs yoktu ki gündemde? bütçe desen kısıtlı, finans nanay o günlerde...
sonradan öğreniyorum yemek işini halletmişler; benimle buluşmadan önce ikisi kadıköy’ün ara sokaklarından birinde bişeyler atıştırmak istemişler, abla da orda dört tane kıymalı gözlemeyi gömmüş. yarasın.
ama yaramamış işte... biz oturduk kafeye, bişeyler içtik, lakin iki lafın belini kırmak ne mümkün? abla devamlı karnını tutup inliyor. ben o an gözleme olayından bihaberim, regl sancısı diyorlar bana. abla gözlerimin önünde boncuk boncuk terliyor, titreme de var hafiften, durum iyi değil...
derken bi hışım kalkıp tuvaletin yer aldığı ikinci kata yöneliyor, fakat döner merdivenin metal basamağına attığı ilk adımla beraber tökezleyip düşüyor ve düştüğü yerde bildiğin altına sıçıyor abla.
çıkmaya çalıştığım kızla kafeden çıkıyoruz, karşı sokağa geçip cebimdeki son parayla alış veriş yapıyoruz, uygun bi don seçip ablaya getiriyoruz. özürler, kusura bakmalar, mahcup oldumlar... ya gözleme dokundular, ya açık ayran bozdular...
ne demek canım diyorum, insanlık hali. apar topar vedalaşıyoruz çıkmaya çalıştığım kızla, artık kafam nasıl allak bullak olduysa bilek güreşi tutuşu gibi bi tokalaşmayla ayrılıyorum mekandan. bir daha ne o beni arıyor, ne ben onu soruyorum...