hesabın var mı? giriş yap

  • ahahahhahaaa az önce efsane bir sahnesine şahit olduğum dizi. 3 katlı bir evin çatısından düşen kızı en az bir 15 metrelik depar atıp aşağıda yakalayan erkek karakteri görmemle yarılmam bir oldu. lan hadi senarist yazdı, yönetmen çekelim dedi de ey oyuncular siz neden oynadınız lan bunu ? *

    (bkz: lan hepiniz ordaydınız be) *

  • bu egilime ayri, onu gocebelige baglayanlara ayri sinir oluyorum. bin yil once gocebeydik amk, daha ne kadar kullanicaz bunu bahane olarak?

    sorun tarihindeki gocebelikte degil, tembellikte. butun bu aceleciligin sebebi herkesin bir sey yaparken arastirmaya, dusunmeye, gerekli plani yapmaya ve yeterli emegi harcamaya usenmesi. sonuca odaklanip, ona erismek icin alin teri dokmektense sonucun hayaliyle bugununu yemek.

    cunku cogunluk mutsuz. hayatindan memnuniyetsiz. o yuzden ne degisiklik olasiligi varsa koru korune baglaniyor herkes. sinemaya gitmek, tatil yapmak, aksama guzel bir yemek pisirmek, is degistirmek, biriyle bulusmak, eve bir parca mobilya almak... kararin boyutu onemli degil. o gelecekteki anin hayali su andan hep daha guzel oldugu icin, herkes surekli manyak bir acelecilik halinde.

    isin kotusu, bu acelecilik cogu zaman mutsuzluktan kaynaklandigi icin sonuclar hic oyle beklendigi gibi guzel olmuyor. daha cok acelecilige sebep oluyor. bir an once olsun istenen seyler gercekten olunca egreti duruyor. beklenti baska cunku. amac tatil yapmak degil, hayatindan uzaklasmak. amac birlikte guzel bir yemek yemek degil, bir an once evden cikmak. amac o insanla flortlesmenin tadini cikarmak degil, bir an once "sevgili yapmak."

    zamani iyi kullanma aceleciligi degil bu. zamani tasiyamama aceleciligi.

    hizimi alamadim editi: tabii ki tarihsel surecler tomplumsal bellekte yer ediyor ve davranis bicimlerini etkiliyor. ama sirf vakti zamaninda gocebeydik diye ota boka bu bahane edilmez ki. madem hala o davranis bicimlerini tasiyoruz, ata binelim, geyik avlayalim, aksama cadirda dede korkut hikayeleri anlatalim o zaman? yemez tabii. ama acelecilige gelince, "yaav biz gocebe adamlariz, tez canliyiz, boyle alismisiz..." hala gocebe kulturune gore yasayanlar var koylerde. git bak onlarda boyle acelecilik var mi... iki sepet sebze, bir kasik yag icin ter doke doke gunler, haftalar, aylar gecmesi gerektigini bilir onlar. iki dakika otobus sirasi bekleyemeyenler uyarilinca gocebe kulturunden dem vurmasin hic.

  • erkeğin dış görünüşe önem veren yüzeysel bir yaratık olmasındandır. kız ne kadar çirkin olursa olsun erkek bunu yaparak kızın gururunu kırarsa öküzdür, ayıdır, ataerkil düzenin tuğlasıdır. halbuki kızlar tamamen iç güzelliğe bakıp reddeder. erkek kesin bir hata yapmıştır ondan yani.

    bu feminizm iyiymiş lan kafası şimdi geldi bak.

  • anusu delip gecip bagirsaga kadar gicir gicir yikanmak istenilmiyorsa su tazyiginin ve boru ucu lokasyonunun iyi ayarlanmasi gereken musluk turu.

    (ayrica biri bana, oyle bir gun gelecek ki cumartesi gecesi evde yalniz oturup cekirdek citerek taharet muslugunun incelikleri hakkinda yazi yazacaksin deseydi inanmazdim)

  • rotring sever biri olarak ilk tasarım olan 1. jenerasyonuna sahibim.

    sanırım 2000'li yılların ortalarında, yeni bir rotring almak için kırtasiyeye gidip 2 .jenerasyonla karşılaşınca epey hayal kırıklığına uğramıştım. o klasik ve elegant çizginin yerini orta yerinde klips çıkıntısı olan şişman bir tasarım almıştı ama yine de rotring havası hakimdi.

    geçen gün gördüğüm 3. jenerasyon ise rengi dışında rotring havasını iyice yitirmiş, öss'ye hazırlanan ergen kalemi görüntüsüne bürünmüştü.

    ayrıca rotring aldığınız zaman, üzerinde bulunan hologramlı etiketi söküp atın. damgalı eşek gibi gezmeyin orta yerde.

  • didem: hocam siz fethullah ile gorustunuz mu hic?
    ilber: gorustum tabiki ben herkesle gorusurum
    didem: nasil birisidir?
    ilber: gereksiz birisi

    5 dakika sonra:

    didem: hocam siz pensilvanya'da mi gorustunuz baska yerde mi?
    ilber: orda da gorustum burda da. bir donem herkes gorusuyordu ne var bunda?

    5 dakika sonra:

    didem: tam tarihi hatirliyor musunuz?
    ilber: bu bilginin sana tam olarak ne gibi faydasi olacak? cetelesini tutmadim. simdi adam burda yok diye kotuleyelim mi istiyorsunuz anlamadim ki?

    adam tarihsel olarak hasan sabbah, humeyni duzleminde fethullah'in hizmet hareketini karsilastiriyor spiker kizimiz ne zaman gorustunu? nerde gorustunuz? bidir bidir sorup duruyor. ilerleyen dakikalarda hoca cok sinirlenecek benden soylemesi.

  • boğaziçi elektrik&elektronik mühendisliği bölümünü kazandığımı bana haykırmıştır az önce.

    şaka lan şaka. 7 yıl oldu ben üniversiteden mezun olalı. burası benim hayalimdi. her yıl bu başlığa girerim bunu. deliyim ben.

  • hayatta yanlış hiçbir şey yoktur. ne olduysa, olması gerektiği için olmuştur.

    aşkınız karşılıksız kaldıysa, kesin gözüyle baktığınız iş olmadıysa, beklediğiniz para gelmediyse... derin bir nefes alın ve bilin ki buradan öğreneceğiniz bir şey var.

    diyelim paranız yok ve dostlarınız bir bir gidiyor hayatınızdan; o an buna üzüldünüz haliyle. ama ya paranız olsaydı ve o insanlar dost postuyla hayatınızda kalmaya devam etseydi?

    o iş olmadı belki ama ya olsaydı ve sonraki -daha iyi- olanını kaçırmış olsaydınız?

    ya da belki daha kötü bir işe girip, hayatınızın aşkını tanımasaydınız?

    hep küçük resme bakıyoruz, içinde boğuluyoruz.

    çok basit bir şey söyleyeceğim, lütfen kalbinizin bir köşesinde dursun:

    hayata izin verin!

    bırakın napıcaksa yapsın. sonra karar verirsiniz iyi mi kötü mü diye...

    çok sevdiğim bi hikaye var bununla ilgili:

    köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. bir sabah kalkmışlar ki, at yok. köylü ihtiyarın başına toplanmış: “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

    ihtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

    köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “babalık” demişler, “sen haklı çıktın. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

    “karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

    köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın” demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. ihtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

    “o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

    birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

    köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

    “siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”

    lao tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
    “acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

  • 2002 yılından itibaren almanya'da faaliyete başlayan, yaklaşık 30 ülkeye yayılmış, 2009 yılından itibaren türkiye’de de yalnızca tıp doktorlarının kontrolünde uygulanan, kilo ve metabolizmayı düzenleyen beslenme programı.

    başlangıç olarak verdiginiz kan testleri almanya'ya gonderiliyor, size özel bir beslenme programı yazılarak 4 etapta uygulanıyor.

    programda yer alan besinler sadece içerdikleri kalori, yağ, protein, karbonhidrat miktarlarına göre seçilmeyip, aynı zamanda kişinin sağlık durumu ve hormon düzeyi de göz önünde bulunduruluyor. bu sayede metabolizma ve hormon dengeleri duzenlenirken kilo kontrol altına alınıyor. program sonunda vücudun olması gereken kiloya ulaşırken aynı zamanda yağ azalıp kas ve bağ dokusunun dengelendiği, verimlilik / konsantrasyon / enerji düzeyinin arttırıldıgı iddia edilmekte.

    programdaki özel beslenme maddeleri dışında herkesin uygulayabilecegi 8 kural ve mantığı:

    1- günde üç öğünü asla aşmayın. (ara ögün kesinlikle yasak. aralarda sadece şekersiz sütsüz çay, kahve, sade mineral suyu içebilirsiniz.)

    2- öğünler arasında minimum 5 saat ara verin, hiçbir şey yemeyin. (vücut sadece uyurken ve insülin belli seviyenin altına düştüğünde yağ yakar. insülin en ufak bir badem tanesi bile yerseniz vücutta 4 saat kaldıgı için aralarda agzınıza en ufak bir şey atmamanız, meyve dahi yememeniz kritik. amaç insülin salgılanmadıgı ve kritik seviyenin altına düştüğü 4. saat sonrasında vücudun yağ yakımını sağlamak.)

    3- öğünler max 60 dk olacak

    4- her öğünde ilk lokmanız protein olsun. (mideye ilk protein girdiğinde vücut kan şekerini düzenleyip yağ yakan glukagon hormonunu salgıladıgı için)

    5- her öğünde tek çeşit protein tüketin. (bunu farazi anlatacak olursam: proteinler çeşitli aminoasitlerden oluşur, ve alınabilecek miktar o proteinin yapısındaki en düşük aminoasit kadardır. 2 farklı protein alımında ikisinin toplam aminoasitlerinden en düşük seviyeli olan baz alındıgı için proteinin vucuda sağlayacagı fayda maximize edilmeye çalışılmak istendiği için tek tip protein tüketimi önerilmekte)

    6- son öğününüzü en geç 21:00'da bitirin.

    7- kilonuza göre günlük su tüketiminize dikkat edin

    8- günde 1 adet yeşil elma tüketin. öğün sırasında ya da hemen sonrasında. (yuksek lif ve mineral içerdigi, kolesterolü düşürdüğü, diyabeti önlediği, metabolizmayı hızlandırdıgı için)

    benim şu ana kadarki deneyimim ise şöyle:

    hiçbir zaman ciddi bir kilom olmadı, programa başlama amacım daha saglıklı olmak ve metabolizmamı düzenlerken dogru beslenmeyi ögrenmek idi. programı doktor kontrolunde 3 aydır uygulamaktayım ve 2. hafta itibariyle gözle görülür sonuç aldım.
    3 ay sonunda (ki bunun 1 ayı tatil ve iş seyahatleri oldugu için birebir uygulayamadım) hepsi yağ olmak üzere 4 kilo vererek 20 sene önceki kiloma döndüm. işin asıl güzel tarafı ise sadece 4 kg olmasına rağmen karın ve kalçadan şu an için 8er cm, bacaklardan 5er cm incelmiş ve 2 beden küçülerek 34 bedene düşmüş olmam. ayrıca metabolizmam hızlandı, daha enerjiğim ve yaşadığım bazı cilt problemleri tamamen yokoldu.

    gittiğim doktorun (diyetisyen değil) vucudun işleyişini detaylı anlatması mantığını anlamama yardımcı oldugu için dogru beslenme biçimini ögrenmenin verdigi keyif ise cabası.

    benim için en önemli kısmı kalıcılıgı ve sürdürebilirliği, onun cevabını henuz o aşamaya gelmedigim için veremiyorum. süreci tamamladıgımda güncelleyecegim.