hesabın var mı? giriş yap

  • doganin insana sundugu yasam seceneklerinden biri.

    6 ay dogal tarim ile gecen surenin ardindan gelen kis mevsimi ile beraber gezginlige devam ettigim yasam seklim.

    kasim ayinin baslarinda yagmur sezonun gelmesi ile beraber tarlama binlerce agac tohumunu tohum toplari yaparak sactim. bahar aylarinda tarlama dondugumde yemeyi ve satmayi dusundugum bezelye ve bakla tohumlarini da direkt tarlama attim. boylece nisan, mayis aylarinda tarlama dondugumde doganin yardimi ile hem yiyecegim hazir olacak hem de meyve sezonu baslayana kadar satabilecegim urun elde etmis olacagim. dogal tarimin en temel ilkesi olan hicbir sey yapma tarimi ile ne su ne gubre ne de herhangi bir kimyasal vs vermeme gerek yok. hatta benim orda olmama dahi gerek yok.

    ınsanin tek yapmasi gereken topraga sacabildigi kadar tohum sacip gerisini dogaya birakmak. ardindan mutlu, huzurlu ve keyifli bir hayatin tadini cikarmaktir.

    geride biraktigimiz sezonu iyi bir gelirle kapattigimi dusunuyorum.
    ( bu konu hakkindaki yazilara ve haberlere burdan ulasabilirsiniz.
    https://seyler.eksisozluk.com/…azarindan-tavsiyeler

    (bkz: butun kariyeri bir kenara birakip koye yerlesmek)

    (bkz: ayda 140 dolar ile dunyayi gezmek))
    bu kis mevsimisini avrupanin cesitli koylerinde ve komunitelerinde gecirecegim. ınsanlara dogal tarimi ogretmem ve beraber calismamiz karsiliginda yatacak yer ve yemek ihtiyacimi karsilayacaklar. keza karavanim ile seyahet ediyor olacagim icin yatacak yer ve ulasim buyuk bir sorun teskil etmeyecek.

    gunden gune zorlasan hayat sartlari, sistem dayatmasi ve sabah 8 aksam 5 calismayi gerektirecek bir hayattan cok daha farkli ve icinde yuzlerce hatta binlerce hayatla kesisme imkani sunan bu yasam sekli beraberinde getirdigi manevi tatmin ve doganin mucizeleri karsisinda sadece arkaniza yaslanip kendinizi akip giden dogaya birakacaginiz bir gerceklik.
    bir cok insana gore hala utopya olarak degerlendirilen ve gerceklesmesine ihtimal dahi verilmeyen bu hayat cennette yasamak icin olmeyi beklemenize gerek olmadigini gosteriyor aslinda.

    kafanizi kaldirip soyle bir etrafiniza bakacak olursaniz goreceginiz sey. aci ceken, hayat boyunca mucadele etmesi gerektigini dusunen ve ordan oraya savrulan mutsuz insanlarla dolu. kisiligi dahi ait oldugu meslek gruplari ile sekillenen bir insan olmaya calismaktansa insanin ait oldugu yerde, dogada insanin kendini tanimasi icin yeterince zamani ve dogru kosullari fazlasiyla mevcut.

    hayat bir ruyadir. sadece uyuyanlar onu gercek sanir.

  • 63 yaşındayım, sabah güneşi selamladıktan sonra kahvaltımı yapar kahve içerim. akşamları genelde 4-5 gibi yemek yerim. emekli ikramiyasiyle kendime çok güzel bir kompüter dizdirttim. internetini, spotify'sını, netflix'ini, ne lazımsa bağlattım. arada iki dizi atıyorum, biraz sözlüğe takılıyorum. face'e girmedim, sarmadı. gençliğimde biraz çapkındım herkes orada şimdi, yüzlerini göresim yok. 20-25 senedir takip ettiğim rss feed'ler var onları okuyorum ara ara. akıllı telefon almadım, gözüm seçmiyor, hem parmaklarım da kalın dar geliyor. gözlük modeli çıkarsa alrım. arada hayrına nude atan arkadaşlar var burada, gelişmeler yaşanıyor falan. yani tüm bunlara rağmen sözlüğe girdiğim için neden utanmam gerektiğini anlayamadım. gençler bi garip.

  • amerika'ya iki kere gittim, birer ay kaldım. avrupa'da 10 değişik ülke gördüm. sadece ingiltere'ye 6 kere gittim, aylarca burada yaşadım.

    birbirlerine hemen hemen hiç benzemeyen iki ayrı dünya. abd'deki hayat tarzı kesinlikle benzersiz, beğenilir ya da beğenilmez. bana kalırsa uyum sağlaması güç olmayan bir hayat bu. ama eğer bunu hemen yapamasanız da çok problem yaşamazsınız, yasalarla başınızı derde sokmadıkça araya karışıp gidersiniz. avrupa'nın hemen her yerinde ise, ''avrupalılık'' diye genellenebilecek bir kültür, toplumsal normlar, gelenekler ve alışkanlıklar var. bunlar o kadar güçlü ki, avrupa'ya giden bir yabancı hemencecik ''avrupalılık'' denen o ''pakete'' uyum sağlamak zorunda hissediyor. bu yönde özel bir çaba göstermeseniz bile, o kadar oturmuş bir hayat var ki, onun akışına şıpın işi ayak uydurursunuz. çabayla bile uyduramayan için ise avrupa bir cendere olabilir.

    rahat tabiatımla abd'de yaşayabilecek bir insanım. bir balık burcu olarak uyum sağlama konusunda da sorunsuz olduğumdan avrupa'da da çok rahat ediyorum. hangisinde yaşama fırsatım olursa olsun, bunu değerlendirmek isterim.

    para karşılaştırması için ise: avrupa'da 2.000 euro biraz daha avantajlı olur.

  • merhaba, yine bir askerlik anısı ile karşınızdayım. bu satırları fethullahçı, sorosçu, sırp dölü ve yobaz olduğum için yazıyorum, arz ederim. kuş gribi ile tsk arasında nasıl bir bağlantı var demeyiniz, vardır. bunu aslında çifte standart, padişahlık gibi başlıklara da yazabilirdim. her yere uyar.

    bu kuş gribi hastalığı beni tavuktan daha doğrusu beyaz etten soğutmuştur. askerden geldikten sonra uzun süre tavuk ve yumurta yemedim. şöyle ki: aralık 2005-mayıs 2006 tarihleri arasında 307. kısa dönem olarak askerliğimi yaptım. sanırım 2005'in ekim kasım aylarında bu kuş gribi yine nüksetmişti. hal böyle olunca tavuk fiyatları dibe vurmuştu. üreticilerin elinde aşırı miktarda işlenmiş tavuk birikmişti. bunlar çöpe gidecekti ki üreticinin kara gün dostu tsk toplu alım yaparak depoları tavukla doldurmuştu. 26 günlük acemiliği saymıyorum, hava kuvvetleri karargahı'nda 130 gün askerlik yaptım. 130 kahvaltı boyunca yumurta çıktı. 130x2=260 öğün öğle ve akşam yemeği yedik. bu 260 öğünün ortalama 250'sinde tavuk ve hindi vardı.

    rütbeliler bizi rahatlatmak için bile bir açıklama yapmıyordu, ara ara mutfakta çalışanlar, temiz canım, pişince mikrop kalmaz, askere bir şey olmaz gibi önlemleri bizimle paylaşıyordu.

    peki sorun nerede? aynı dönemde ben karargah restoranında çalıştığım için biliyordum, yazılı bir emirle komuta mutfağına tavuk ve yumurta girmesi yasaktı. ikinci emre kadar. komutanlar bu süre içinde tavuklu hiçbir şey yemediler, tatlıları yumurtasız olanlardan yapıldı.

    madem kuş gribi tehlikesi komutanlar için vardı, mehmetçik için neden yoktu? mehmetçik tavuk yumurta yiyorsa komutanlar neden yemiyordu?

    bu sorunun cevabı türkiye'de tsk'nın konumunu, askerî vesayetin vatandaşa bakış açısını açık etmektedir:

    çünkü tsk mensupları hanedan mensubudur, vatandaşlar ise canları ile hanedanı yaşatan reaya. bu rejime tüm dünyada feodalite türkiye'de cumhuriyet denmektedir.

    afiyet olsun.