hesabın var mı? giriş yap

  • bu dünyaya karşı duramamaktan, veya 'gerçeklik' denilen şeyle başa çıkamamak yüzünden değildir bu kaçış, bu dünyayı güzel, ilgi çekici, zevkli, vb. bulmamaktandır en genel tabirle, sıkıcı bulmaktır başka dünyalara yönelmenin gerekçesi.. ya da bir macera arayışı, yeni bir şeyler görmek ama bunun bile altında elde var olandan sıkılmışlık vardır..

    hep umut edilir, evde otururken yerde bir portal açılsa veya açık gökyüzünün altındayken şu yuvarlak şekilli bulutlar dönmeye başlasa da içine çekse, veya denizin dibindeki kumlarda bir girdap olsa aslında kapı olan, şu sıkıcı, suyu çıkmış dünyadan başka yere gidebilmek için bir yol olsa..

    konuşunca anlamlı seslerle cevap veren elinde sadece insan denilen türün olduğu, çeşitliliğin olmadığı ve zaman geçtikçe bu tek türün her ferdinin birbirine benzemeye çalıştığı sıkıcı dünya.. determinist veya mekanik teorilerle açıklanmaya çalışılan, tüm gizemleri, büyüleyici yanları ortadan kaldırılmaya çalışılan dünya, büyüme zorunluluğu getirilen, büyümeyi reddetmek (bkz: adam olmak) için direnilmesi gereken dünya, toplumun sana biçtiği rollerden birini seçmek için yapılan baskılardan sıkınılan dünya, aşkların sevgilerin romantizmi kaybettikleri hatta eski moda romantizm diye adlandırmaların olduğu dünya, günlük yaşamdan daha önemli daha büyük şeylerin olmadığı, bu boşluğun doldurulması için ırk, din, millet, savaş, ideoloji, kimlikler, siyaset, kariyer vs. oyunların uydurulduğu dünya, kendine uymayanları zorla kendisine benzetmeye çalışan dünya, sıkıcı yanlarını sayarken bile sıkan dünya...

    hayal gücü, henüz portal bulunamadığında yardıma koşan tek yeti, maddeni burda bırakıp seni sıkıcı olmayan, ilginç, zevkli, gizemli, büyüleyici yerlere taşıyan veya bu özellikleri taşıyan şeyleri yanına getiren eşsiz yetenektir, kişinin kendi kendine etrafındaki bu sıkıcılığı değiştirme çabasıdır kendisi. herakleitos'un kumda oynayan tanrısı gibi hissetse de kendini kişi, mutlu olur bu şekilde bir süreliğine.ve başkalarının hayal gücünün yardımına koşarak getirdiği çeşitlilik.

    bir kere tattıktan sonra vazgeçilmez olur kaçış edebiyatı ya da kaçışın diğer sanat alanlarına yansıması... evet çoğunun içinde salt estetik haz veren sanatsal öğeler vardır, bu nedenle bir çoğu pek güzel sanat eserleridir, ama bahsedilen bu eserlerin ortak yanları yardıma koşan hayal güçlerinin varlığa gelmiş hali olmalarıdır.küreklerini paylaşır çocuklar kumdan kalelerini yaparken, veya bu işte artık daha usta olanlar yardım eder diğer çocuklara, bu yardımlarla daha bir zevkli hale gelir kaçışlar.. bu nedenle vazgeçilmezdir kaçış edebiyatı. farklı dünyalara yolculuk etmek, daha ilginç, daha zevkli, daha güzel ve daha anlamlı keşifler için, portalı bulana kadar sıkıntıdan patlamamayı sağlayacak olandır.

    son olarak çalmak lazım bir sloganı,
    (bkz: başka bir dünya mümkün)

  • ''oklondon bolo goçormo okrom'' sen kimsin lan gevşek mhp elemanı? triplere bak, 2 ergen övgü yazdı diye kendini polat alemdar sanmış mq japonyalısı.

  • bu başlığa kaçıncı gelişim bilmiyorum ama sevdiğim iki yazar söz konusu olunca araya fazla mesafe koymamaya da özen gösteriyorum. bu kez her iki yazarın, dönemin bir diğer büyük yazarı ivan turgenyev ile olan ilişkisine değinmek istiyorum.

    turgenyev, tolstoy'un en yakın arkadaşıdır. tolstoy'dan on yaş büyüktür. bilindiği üzere turgenyev, aynı zamanda büyük bir romancıdır ve tolstoy'dan çok daha önce rusya'da tanınan bir yazar olmuştur. aralarındaki dostluk da tanınmış yazar turgenyev'in, yeni yeni ilk kitaplarını yazan tolstoyu edebiyat çevresine tanıtmasıyla başlıyor. aslında tanışmalarından çok daha önceleri tolstoy ve turgenyev birbirlerine uzaktan uzaktan hayranlık besliyorlardı. hatta tolstoy, sivastopol öyküleri adlı kitabını turgenyev'e ithaf etmişti. sonradan birbirlerini sık sık ziyaret eder olmuşlar ve kitaplarını yayınlamadan önce birbirlerine danışır olmuşlardı. uzun yıllar süren bu dostlukları, ufak bir yanlış anlama ve onu takip eden talihsizlikler silsilesi neticesinde bozuluyor. ama öyle böyle değil. hatta araları o kadar kötüleşiyor ki tolstoy turgenyev'i , o yıllarda rusya'da oldukça yaygın bir gelenek olan düelloya dahi davet etmişti (rus edebiyatının kurucusu puşkin'in de düello sonucu öldüğünü hatırlatırım). tabi turgenyev bunu reddediyor ve özür mektubu gönderiyor. ancak bu küslük tam on yedi yıl sürüyor. sonrasında ilginç bir biçimde bu kez tolstoy özür mektubu yazıyor ve barışıyorlar. turgenyev'in ölümüne kadar da dostlukları devam ediyor. hatta turgenyev'in ölüm töreninde konuşma yapması için çağrılan kişi olur tolstoy. bu dostluğun güzel yanı, her iki yazarın da birbirini beslemesi, etkilemesidir. tolstoy'un malum olan dini sorgulamaları ve roman yazmayı bıraktığı yıllarda turgenyev, mektupları ve ziyaretleriyle ona büyük destek olmuştur.

    bu iki soylu ve zengin yazar dostane takılırken garibim dostoyevski borç içinde yüzüyor. turgenyev dostoyevski'den üç yaş büyüktür. ikisi de hemen hemen aynı zamanlarda meşhur olmalarına rağmen soylu çevresiyle turgenyev daha tanınan bir yazardır. tolstoyla hayatı boyunca merhabası bile olmayan dostoyevski, soylu ve zengin olan turgenyev ile arayı her ne kadar iyi turmaya çalışmışsa da bunu hiçbir zaman başaramamıştır. zira, rasyonalist olan turgenyev'in aksine coşkulu bir yapıya sahip olan dostoyevski, belki de bu farklılıktan ötürü turgenyev ile hiçbir zaman anlaşamamıştır. aslında farklılıklar bunla da sınırlı değildir. turgenyev zengin, dostoyevski fakirdir. turgenyev alman hayranı bir batıcı, dostoyevski koyu bir rus milliyetçisidir. turgenyev iyimser, dostoyevski pessimisttir. bunca farklılığa rağmen, edebi çevrelerde sık sık karşılaşan bu ikiliden zararlı çıkan her daim dostoyevski olmuştur. hatta bir defasında, herzen, nekrasov gibi dönemin edebiyat dahilerinin de olduğu bir salonda turgenyevi diğerleriyle birlikte kahkahalar atarken gören dostoyevski, yeşilçamvari bir melodrama kendini kaptırıyor. yine alay edildiği düşüncesindedir. nitekim haklıdır da. zira bu koskoca adamlar, bu aydınlar, dostoyevskiyi aşağılayan bir şiir yazmakla meşguldürler. tüm bu problemlere karşın dostoyevski, borçlarından yurtdışına kaçtığı günlerde, gururunu bir yana bırakarak yine de turgenyev'den borç para istemeden duramaz. turgenyev ise daha önce belirttiğim üzere istediği meblanın tamamını asla yollamaz. dolayısıyla da ilişkileri uzun yıllar böyle bozuk durumda kalır. bu ikilinin arasının düzelmesi ise dostoyevski'nin ölümünden sadece bir yıl öncesinde, puşkin'in bir heykelinin açılış töreninde gerçekleşiyor. etkinliğe rusya'nın en büyük yazarları katılıyor ve sırayla konuşma gerçekleştiriyor. sıra dostoyevski'ye geldiğinde turgenyev de dinleyiciler arasındadır. dostoyevski milliyetçiliği, kardeşliği öven konuşmalar arasında turgenyev'in yapıtlarını da övüyor. konuşma bittiğinde neredeyse peygamber katına çıkarılan dostoyevski, karşısında gözü yaşlı turgenyev'i görüyor. ikili tokalaşıp birbirine sarılıyor. böylece neredeyse 35 yıla varan düşmanlık da bitiyor.

    edit: puşkin ile ilgili bilgi yanlışı düzeltildi. ilgili düzeltme için 07nowitzki nickli yazara teşekkür ediyorum.

  • "politika ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, daha aptallar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar." platon

  • kesinlikle katılıyorum. bakan diyor ki kendilerini karantinaya alsınlar, bizim memleketin insanı mı yapacak bunu? isterse 50 bin kişi gelsin, hepsi zorunlu karantinaya alınmalıdır.

    edit: gerekli olan yapılmaya başlanmıştır. sadece umreden gelen vatandaşlarımız için değil yurt dışından gelen tüm insanlar için bu gereklidir. geç kalma ya da rehavete kapılma lüksümüz yok.

    edit2: @kujira nın bilgilendirmesini ekliyorum. sunexpress ve thynin seyahat açıklamaları güncellendi şuanda. yurtdışından gelen tüm yolcular için aksiyon alınıyor gibi görünüyor.
    thy ve sunexpress

    edit3: @cakma bodyci bilgi paylaştı. istanbul da cevizlibağ öğrenci yurdu ve maltepe mimar sinan öğrenci yurdu da karantina için kullanılmaya başlandı.

  • son hali sayesinde farkettim ki sozlukte ciddi oranda bir entry'yi once turkce harflerle yazip sonra turkce harfleri cikaran bir kesim mevcut. gozlerime inanamadim.

    soyle mesela: entry "şebekliğin lüzumu yok" iken "$ebekligin luzumu yok" olarak editleniyor. birden fazla yazarin bunu yaptigini gordum.

    tamamen program yazma aliskanliklari ve hitnet gibi faktorlerden dolayi ingilizce klavyeye asina olmus haliyle turkce klavyede yazmakta zorlanan bunyemin ciktisindan ibaret, sozlukte de yerini uluslararasi karakter setlerinin oturmadigi donemde bulmus olan bu tercih 10 yilda oldu mu sana turkce harflerin uncool olduguna dair sosyal bir gudum? vay be demek ki toplumlar boyle sekilleniyomus, ideolojiler alttan alttan boyle yavas yavas empoze ediliyormus. vay bana vaylar bana.

    hayir millet sozlukte basliklarda turkce harf kullanilmamasini ve ilk kusak yazarlarin ingilizce karakter setiyle entry girmesini boyle yorumladiysa, yonetimin yazar ucurmasini, caylaklik maylaklik, moderasyon gibi uygulamalari nasil yorumladi allah bilir.

    sosyal sorumluluk da boyle bir seymis tanismis oldum.

  • avrupa'nın herhangi bir yerinde yapılmış olsa çağın ilerisinden tutun, özgür genç nesil gibi bir sürü imrenilen benzetmeler yapılırken; ülkem topraklarında yapıldığı zaman geri zekalı veya salak damgası yakıştırılan, kafası rahat gencimizdir.

    kötülediğimiz çoğu şeyin aslında cesaret edemediğimizden yapamıyor olmamız büyük ve genel bir gerçektir.

  • napacan, italya'dan lamborghini ithal edip ona mı binecen?

    düzeltme: lamborghini de volkswagen'e aitmiş. al işte ona da binemeyeceksiniz; deveye geri dönersiniz artık.

  • dekanla telefonda konuştuktan sonra kapatırken "öptüm" demek. şu an hislerimi anlatmak için hazır hissetmiyorum.