hesabın var mı? giriş yap

  • babasını aramaktan yorulmuş, vazgeçmiş troll kehaneti.
    gerçek bir depremde yakınlarını, sevdiklerini kaybetmenin acısını hiç yaşamamış puştlar ve piçler ancak böyle trollük yaparlar.

  • son ukome toplantısında denetim talep eden taksiciler odasının isteğinin ivedilikle yerine getirilmesi hadisesi.

    her gün fazla değil 20 tane zabıtayı sahaya süreceksin izle komediyi. 20 zabıtanın maaşı tek günde toplanır zaten. seve seve düzene girecekler..

  • hukuka göre, kanuna göre değerlendirilmesi gereken husus.

    şöyle ki; kat mülkiyeti kanununa göre apartmandaki giderlere kat malikleri arsa payları oranında katılmak zorundadırlar. kanunda maalesef; zemin katta oturanlar asansör masrafına katılmak zorunda değildir" yazmadığı için apartmanda asansör kullanılsın veya kullanılmasın kat malikleri bu masrafa ortak olmak zorundadırlar (neye göre: kanuna göre). eğer bu masraftan kaçılırsa, açılacak bir dava sonucu, kat mülkiyeti kanununa göre bu masraf, yükümlülükten kaçınan kimseye mahkeme tarafından rücu edilecektir. duruşmada zemin katta oturulmadığı için bu masraftan kaçınıldığı belirtilen savunma geçersiz olacaktır. muhtemelen hakim de hak verecektir ama hakimi bağlayan kanun olduğu için kanuna göre karar alacaktır.

    bunun çözümü, yukarıda bahsedildiği gibi, diğer kat maliklerinin bir araya gelerek "yahu bu zemin katta yer alan daireler asansör kullanmıyor ki bu vatandaşlardan asansör masrafı alalım. kanun burada tam adaleti temsil etmemiş. biz de adaleti göz ederek zemin kattaki dairelerden asansör masrafı almayalım veya cüzi miktar alalım" demeleridir.

    yalnız burada dikkat edilmesi gereken husus bu kararın çoğunluk ile değil oy birliği ile alınmasıdır. ve bu oy birliği toplantıya katılacak olanlardan değil toplantıya katılsın veya katılmasın tüm maliklerin bir araya gelmesi ile oluşmalıdır. çünkü kat malikinin kanuni hakkıdır, ve bu hak diğer maliklerin ortak kararı ile sınırlandırılamaz. kanun önce gelir.

  • vefakar topçu.

    c.ronaldo : "başarılarım için arkadaşım albert fantrau'ya teşekkür etmeliyim. beraber 18 yaş altı şampiyonasında oynadık. bizi izlemeye gelen sporting lisbon menajeri kim daha fazla gol atarsa takıma onu alacağını söylemişti. ''

    c.ronaldo : ''maçı 3-0 kazandık ben ilk golü attım albert ise ikinci golü attı üçüncü golde ise ben dahil herkesi etkileyen bir olay yaşandı. albert kaleciyi geçmişti ben de yanında koşuyordum albert'in tek yapması gereken topu boş kaleye göndermekti ama o topu bana pas attı. maçtan sonra neden yaptığını sorduğumda ise '' sen benden daha iyisin'' demişti. ''

    gazeteciler albert fantrau'ya hikayenin gerçek olup olmadığını sorduğunda albert '' evet hikaye gerçek ronaldo o maçtan sonra sporting altyapısına girdi ben ise futbolu bıraktım ve şu an işsizim '' cevabını verdi. gazetecilerin ''işsiz biri olarak bu kadar büyük bir eve, böyle güzel bir arabaya ve ailenin ihtiyaçlarını karşılayacak parayı nereden buldun ? '' sorusuna albert fantrau'nun verdiği cevap ise her şeyi açıklıyordu. '' bunların hepsi cristiano ronaldo 'dan.''

  • insanlar sarhos olunca arabesk dinlerler genelde, ben kendisinin dokuzuncu senfonisini acip dinliyorum. oyle derin, oyle manali, oyle aci dolu bir beste ki ayik kafayla bile sarhos ediyor zaten. gozler kapali, tuyler diken diken, hipnotize sekilde dinlerken buluyorum kendimi. klasik muzikle ilgili degil egitimim, dogru durust bilgim bile yok. ama mahler baska.

  • tiktok ve felsefe kelimelerini yan yana göreceğim asla aklıma gelmezdi. izninizle ben bunu buzdolabına kaldırıyorum, yarın da gülerim.

    tanım: bir tespit hezeyanı.

  • doğru bir harekettir.
    ancak samimi değildir.

    bu bakanlardan aynı hareketi
    çocuk gelinler,
    çocuk tecavüzleri,
    çocuklara fuhuş yaptırılması ve
    kasabanın ileri gelenlerince çocuklara topluca ve sırayla iğfal ayinleri konularında da gerekenleri yapmalarını bekleriz.
    yapmadıkları sürece samimi gelmeyecektir.

    zîra bu zihniyetin en önemli sorunu ve hedefi esasen alkollü içki !
    yoksa 16 yaşındaki kız iğfal, istismar, tecavüz edilmiş, zerre zikinde olmaz.

    edit: neymiş ? zerrece samimî değillermiş kardeşim. çünkü çocukları koynuna alanları yasa ile suçsuz kılacaklar.

  • italya'nın sardunya adasında binlerce yıldır tüketilen ve ‘dünyanın en tehlikeli peyniri’ olarak bilinen casu marzu 'çürük peynir' anlamına gelir. bu peynirin ilk hali aslında koyun sütünden yapılan pecorino peyniridir ve buraya kadar her şey normaldir, ta ki peynir sinekleri yumurtalarını bu peynirin içine bırakana kadar… 40 gün bu sineklerle bırakılan peynirin her tarafını kurtçuklar sarar ve bu kurtçuklar peyniri 2, 3 ay boyunca yer ve geri sıçar. bu iğrenç proses peynirin kremsi bir hal almasını sağlar. hatta bütün lezzetini de bundan alır. düğünlerde ve özel kutlamalarda sofraların baş tacı edilen bu peynirin artık yasadışı olmasının sebebiyse nadir de olsa larvaların bunu yiyen insanların içinde yaşamaya devam edebileceğidir.
    kısaca “öldükten sonra mezarda fazlasıyla haşır neşir olacağımız bu hayvanlarla önceden tanış olmaya ne gerek var, lezzeti batsın” diye düşünmeden edemediğim peynir çeşididir.

  • italya'daki marketlere bayılırdım. bildiğiniz süpermarketlerden bahsediyorum. "allaaam bunlar nasıl güzel kokuyor böyle" diye pörtleyen gözlerimle o domatesleri elime alıp kokladığımı hatırlıyorum, gören deli demiştir herhalde. "burada yemek yapmak zevk yahu, her şey taze, her şey mis gibi hazırlanıp veriliyor eline, insan burada daha bir zevkle yemek yapıyor," demiştim. görüyorum ki yalnız değilmişim. hatta "ben markette öyle güzel domates satıldığını görmedim" de demiştim vaktiyle. şimdi birileri ayar verme derdiyle "ooo arka bahçemdeki domatesi görün siz", "hıh çanakkale domatesi yememişlerin matah sandığı domates", "heaaa lezzetli olsun diye verimi düşük domates mi ekçeklerdi, tabii ki lezzeti verime kurban edicez halla halla" diye saçmalıyorlar.

    e be evladım, zaten burada övülen, italya'da alelade bir yerde bile mis gibi domates bulabilme ihtimalin! yoksa bence de benim babaannemin domatesleri mükemmel; babam da balkonunda cherry domates yetiştiriyor ve onlar da şeker gibi; ben de kendi bütçemden daha fazla para ayırıp cherry, organik ve pembe domateslerden alıp yiyorum nispeten düzgün şeyler yiyeyim diye, ama burada vurgu yapılan şey, özellikle yetiştirmene, bilmem kaç bin kilometre yol gitmene, pahalı organik ürünlere para dökmene gerek kalmadan, makul fiyata insanca beslenebilmen! bunu da alamıyorsa o kalın kafalarınız ben ne diyeyim ki?

    ben niye italya'da kerevizin mis gibi soyulup satıldığını (köküne kabuğuna boşa para ödemeyin diye) görünce "gavurun" ticaret ahlakı karşısında yine mest oluyorum da, burada çürük çarığı dolduran adama denk geliyorum? italyan köylüsü çok mu matah insan? hayır. ama işte bir etik anlayışı oturtulmuş, devletin regülasyonlarıyla, sübvansiyonlarıyla tarım düzenlenmiş; vatandaşının asgari bir beslenme düzeyini yakalamasını isteyen bir yapı var. basbayağı, o insanlar buna "layık olduklarını" düşünüyorlar ve devletleri de doğal olarak bu fikri yansıtıyor; burada ise toplum olarak buna "layık olmadığımızı" düşünüyoruz içten içe ve bizim devlet yapımız da bunun yansıması olan düzenlemelerle karşımıza çıkıyor. biz işi bireysel yöntemlerle çözmeye çalışıyoruz (arka bahçene ekmek, balkonunda yetiştirmek, daha kaliteli ürün için ederinin çok üstünde fiyat ödemeye razı olmak vs.). ha evet, bunları da yapalım tabii ama, ya bu imkanlara sahip olmayanlar? herkesin arka bahçesi mi var? herkes özel bir çiftlikten alınan domatesin kilosuna 8 lira ödeyebilir mi? "başkasından banane yeaa" mı diyeceğiz?

    benim sorduğum çok basit bir şey: elin devleti (italya, fransa ve rusya bildiğim bazı örnekler) vatandaşının makul fiyata düzgün yiyecek bulmasını önemsiyor da, benim devletim neden umursamıyor? elin devleti çiftçisini koruyor da, benim devletim nede korumuyor? fransa'da mahalle bostanlarında ilkokul bebeleri tarım yapıyor ve çiftçiye saygı duymasını öğreniyor da, istanbul'da 600 yıllık yedikule bostanları'na niye moloz dökülüyor? kuzguncuk bostanı acaba daha ne kadar ayakta kalabilecek? ben bu politikaların değişmesi için geçici bireysel çözümler dışında ne yapabilirim?

    gerçi bakın geçen gün bizzat çiftçilik yapan bir insan sorunlarını anlatmışken, bu insana bile "ya nolacağıdı" diyen mallar varken, bu entry'ye de "yazar burada evropalarda yaşadığını göstermeye çalışmış" diyecek mallar çıkacağına eminim. gösterilene değil, parmağa bakmayı marifet sayıyorsunuz.