hesabın var mı? giriş yap

  • anket yapmıştım zamanında. allahım çok zor işti. 180 lira için çalmadığım kapı kalmamıştı. bu işi deneyimledikten sonra gördüğüm tüm anketör arkadaşlara önce gülümser, insan gibi selamlaşır, sonra dinler, sorularını cevaplarım. yüzüme o kadar çok kapı kapanmış, o kadar azar işitmiştim ki yaşadığım stresi ölsem unutmam.

  • . . . onu ve diğerlerini unutmamak için carina cuanna thuijs’in adını bilmiyorsanız bilin, hikayesini öğrenmediyseniz öğrenin istedim.

    günlüğünden...

    hikayesi..

    carina cuanna thuijs 7 temmuz 1970 yılında hollanda'nın doetinchem kasabasında dünyaya gelir... babası büro hizmetlisi - annesi muhesebe yardımcısı - kızkardeşi ise yönetilicilik eğitimi almaktadır!

    oldukça yaratıcı biridir: günlük tutar, dikiş dike, resim yapar, fotoğraf çeker.. üniversitede kültürel antropoloji okur..her zaman ezilen insanların, özellikle ezilen kadınların yanında yer almaya çalışır...üniversite bitirme tezini türkiye ve türkiye'deki kadınlar üzerine yapmak ister.. okuduğu üniversite carina'ya mayıs 1993'te türkiye'de staj yapma izni verir!

    kız arkadaşı maryze ile birlikte tezini bitirir bitirmez hollanda'ya geri dönecek ve erkek arkadaşı michiel'le birlikte aynı evde yaşamayı planlamışlardır.. kız arkadaşı maryze ile birlikte tanıdıkları rahmi sivri ile buluşuk ondan, türk kadınlarının aralarındaki ilişkilerin nasıl yapılandığı, nelerle uğraştıkları, aile içindeki rolleri üzerine tez hazırlamak istediklerini söyleyip yardımcı olmasını isterler.. rahmi sivri de onları yengesi sultan sivri'ye yönlendirir.

    carina ankara'ya geldiği günün ilk sabahı sivri ailesinin yanında kahvaltısını yapar ve balkona çıkar.. gördükleri karşısında heyecanını gizleyemez ve hollanda'daki erkek arkadaşını arayıp gördüklerini heyecanla anlatır. ankara'da kaldığı süre zarfında güne her sabah duşla başlar..hemen sıkı bir kahvaltı yapar ve artık kardeş gibi olduğu asuman ve yasemin sivri kardeşler ile birlikte ankara'yı gezmeye, fotoğraf çekmeye başlar.

    bir gün dikmen'de dolaşırken kur'an kursuna giden çocukları görür. çocukların üst tarafları kapalı altlarında şort vardır. şaşırır ve "bu çocukların üst tarafı müslüman alt tarafları ne" diye sorar. ankara'da kaldığı süre içinde çekingen ve yabancı olmasına rağmen sayısız dost ve arkadaş edinir. türkçe'sini iyice ilerletir ve türkçe şakalar bile yapmaya çalışır. türkiye'ye ve türk insanının sıcaklığına adeta aşık olmuştur.

    carina bir sabah 30 haziran 1993 günü sivas'ta yapılacak pir sultan abdal şenliklerine katılmak istediğini yasemin ve asuman sivri kardeşlere söyler. yasemin ve asuman sivri kardeşler onu bu isteğinden vazgeçirmek için "orada su bulamazsın, aç kalırsın" gibi bahaneler uydururlar. ancak carina "siz ne yerseniz ben de onu yerim, siz nerede kalırsanız be de orada kalırım" diyerek bu büyük arzusunu yalvar yakar dile getirir.

    7 temmuz 1970 yılında hollanda'nın doetinchem kasabasında doğan carina cuanna thuijs 2 temmuz 1993 tarihinde sivas'ta madımak oteli katliamında, kardeşleri gibi çok sevdiği asuman ve yasemin sivri kardeşler ile birlikte yanarak ölür!

    carina cuanna thuijs sivas katliamında ölen 33 kişi içindeki tek yabancıdır.

    met üst - temmuz 2005
    kaynak: ot dergi - temmuz 2014 sayısı

  • başlık: asılırken aklıma öcalan geliyor mk
    entry: ben asılıyorum bu niye asılmıyo diye düşünüp asılmayı bırakıyorum dasşdlasldças

  • sozlugun geldigi bu noktada bir "kezban" olmak icin turkce bir isme sahip olmanizin yettigini gosteren telefon.

    - adin ne?
    - ezgi
    - telefonun ne?
    - iphone
    - hahah kezbana bak hahahahahah

  • ilkokulda, okulu teröristler bassa ben de hepsini öldürsem; kahraman olsam.
    ortaokulda, ingilizce öğretmeni bana aşık olsa keşke.

  • nyc'ye çok yakın bir şehirde yaşayan biri olarak katılmadığım önerme. sınıflı toplumların ne kadar kusuru varsa hepsini içinde taşıyor new york.

    bir tarafta inanılmaz gökdelenler, şıkkıdı şıkkıdı yürüyen -ve yüksek ihtimalle rahatsızlık verecek derecede umursamaz- adamlar ve kadınlar, ihtişamlı gökdelenler ve onların gökyüzünü aydınlatan ışıkları, diğer tarafta sokakta/metroda yaşamak zorunda kalan, yiyecek bulmak için bin takla atanlar. ayrıca şehrin az çeperlerine gittiğinizde yerleşim yerleri de rezil bir hal alır. insanların bin bir zorlukla yaşadıklarını görürsünüz. metrosuna inersiniz, kesif bir sidik kokusuyla yüzleşmek zorunda kalırsınız. bazen de fareler gelir dibinizde dolaşır, göz göze gelirsiniz. alın size dünyanın süper gücü abd ve onun en büyük şehirlerinden biri olan new york.

    ama şehir dendiğinde bunlar nedense akla gelmiyor. şehir dediğin şey o bölgede yaşayan insanların o coğrafyayla etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir hadise değil midir? gökdelenler, şehrin merkezi yerindeki üç beş hoş bina bazı kesimlerce hem sinir olunan ama aynı zamanda tapılan amerikan hegemonyasının zihin dünyamızda işgal ettiği alanla birleşince "new york dünyanın en güzel şehri" dedirtiyor insana rahatça.

    pek öyle değil o iş.

    edit: ayikiza tesekkur ediyorum umarsiz kelimesinin yanlis kullanimiyla alakali olarak beni uyardigi icin. umursamaz olarak duzelttim o kelimeyi.

  • çekilecek 25 metrelik çizgiyi askerlerin boyuyla ölçmek.

    bir gün sabah içtimasının hemen ardından bölüğe yeni gelen bi' uzman çavuş "gençler bana 1.80 ve 1.60 boyunda adamlar lazım. boyu 1.80 ve 1.60 olanlar beni şurada beklesin geliyorum ben şimdi" der ve gider.

    yaklaşık bi yarım saat sonra komutan gelip sadece 4-5 kişinin kenara ayrıldığını görünce "yok mu lan aranızda 1.80'lik adam. 13 kişi lazım bana. 13 tane 1.80, 1 tane de 1.60 arıyorum. tek tek boyunuzu ölçtürmeyin lan bana" diye söylenir. öndeki birkaç kişiye tek tek senin boy kaç diye sorup 170 komutanım, 1.76, 1.83 vs cevaplarını alınca memnuniyetsiz şekilde içeriye gider bir daha.

    allahım merak içindeyim ne olcak acaba, ne yapıyo bu herif falan derken bir daha gelip, beyler aranızda odtülü sinan varmış, gelsin bakayım yanıma deyip yanına çağırır

    uzman: sinan sen odtülüymüşsün kafan çalışır senin, benim gösterdiğim kişilerin boylarını topla tamam mı?
    sinan: emredersiniz komutanım.

    komutan kafasına göre 15-20 kişiyi yanıya çağırıp boylarını tek tek sorar, 1.73, 1.78, 1.84, 1.76... bu sırada sinan da toplamaya başlamıştır. sinan sırayla söylediklerini toplar ve 25.12 diye bağırınca komutan tamam dur fazla oldu, tam 25 olması lazım, 25 olması önemli, napcaz diye sorar ve sinan'ın teklifiyle 1.84lük arkadaşı çıkartıp 1.72lik adamı dahil eder gruba. toplamları tam 25 metre oldu dimi sinan diye de son kez teyit alır sinan'dan ve kenara ayrılan askerelere gelin benle çizgi çekmeye gidiyoruz der. meğer 25 metrelik çizgi çekilecekmiş ve herif bu adamları tek tek yere yatırıp mesafeyi ölçecekmiş.

    işin daha da komik tarafı, günün sonuna doğru çizgi çekilmiş, bölüğe geri dönülmüştür. uzman çavuş yanımıza gelerek odtü'lü sinan'a bu iyiliği karşısında jest yapıp çay ısmarlamıştır, tatlı tatlı çaylar içilip muhabbet edilirken sinan'dan o ölümcül soru gelir; komutanım botları çıkararak uzandılar değil mi?

    olm yaa ahahahahah