hesabın var mı? giriş yap

  • videoya bakınca gördüklerim:

    ihale + rant + peşkeş + range rover + ihale + nargile cafe + kısa dar paça + babet çoraplı ayakkabı + çift maaş + ihale + ihale + vergilerimiz + ihale + ultra lüks site + tespih + ihale.

  • toplu taşıma araçlarında okunması durumunda sağdan soldan okuduğunuz şeylere göz ucuyla bakmaya çalışan kişileri görmeniz pek mümkündür. hayatımızdaki figüranlarla bizi bir noktada buluşturmuştur kendi çapında. yıllardır aynı çizgiyi sürdürebilmek, "nerden buluyor bu adam bunları yaaa" cümlesini bu kadar çok haketmek ne büyük bir şans kendisi için. sağolsun varolsun hayatımıza kattığı kıkırdamalar için.

    müşteri: merhaba sevgili bakkal... al sana 350 kuruş, bana ekmek ver.
    bakkal: orda dolaptan al.
    müşteri: teşekkürler.. işte bu netliği çok seviyorum. ekmeğimi alıyorum, karşılığını ödüyorum.. hayatta her şey bu kadar net olmalı..
    bakkal: üç tane alırsan dördüncüsü bedava
    müşteri: ve işte ibnelik çanları çalmaya başlıyor...

  • bir buçuk yıldır jr backend developer olarak çalışıyorum. çalıştığım firma temmuzda enflasyon zammı da yapmadı. linkedın üzerinde başvuru yaptığım yurdışından tr ye ofis açan bir şirkette mülakata girdim ve mülakatı başarılı olarak geçtim. bana doğrudan maaşımın 2 katını teklif ettiler. bütün yan haklarımı da koruyacaklar. burada yaptığım işin birebir aynısı hiç bir değişiklik yok. sadece ingilizce şartı var extra olarak. bayramdan önce istifamı verdim. arife günü şuan çalışmakta olduğum şirket bana aynı maaşı teklif etti kalayım diye. sırf bunu yapabilecekken sesim çıkmamış diye zam yapmamışlar resmen. şimdi itimad edip kalmamı bekliyorlar. türkiye de zihniyet budur. kriz sadece kurdan kaynaklı ve yazılımcılara özgü değil, çürümüş bu zihniyetin hakim olmasından kaynaklanıyor. bu zihniyet ile memleketin neresinde çalışırsanız çalışın hep ensenizde bir soluk gibi hissedeceksiniz. çalışan olarak değer görmeyeceksiniz. kendinizi kurtarmaya bakın şirketler insanı bozuk paradan daha kolay harcıyor çünkü...

  • kendisi ile 5 senelik beraberligimizden dolayi rahatlikla kalem oynatabilirim.

    kucukken bir arkadasimin babasinin bizi saga sola gotururken kullandigi saab 9000 ile basladi bu askim. guzel araba tirnak icinde mercedesdir bir cok kisi icin benim icin de saab olmustu..bu sevginin seneler sonra gen haritasinda haplogrup n (m231) oldugumu ogrendikten sonra rasyonel temellere de oturtmus oldum.

    saab 9-5 yanlis hatirlamiyorsam ilk defa 1997 de piyasa cikti, 2001 de ilk faceliftden gecmisti (saablar cok degismez aslinda) 2004 de yine gm sagini solunu degistirdi ve bana gore basarisiz bir makyajdi.

    benim istedigim 2001-2002 model duz vites bir aero idi. bulundugum memlekette duz vitesli versiyonu bulmak oldukca mesakatli. uzun sure aradiktan sonra upstate, ny da tam istedigim ozelliklerde bir tane aero yakaladim. ilk test drive, herhangi bir sorun yok yanimda dealer ile yaptik. test drive dan sonra ben arabayi inceleme bahanesi icinde biraz kaldim. kullanma kilavuzunun icinde eski sahibinin sigorta kagidini yakalayip caktirmadan haciladim. carfax raporunda aracin herhangi bir kusuru bulunmuyordu ve tek sahibi vardi. sahibi arabayi birakip 0 baska bir 9-5 almisti ama ise daha yeni girmistim ve sonucta avrupa araba menseili oldugu icin ocagima incir agaci dikme potansiyeli oldukca yuksekti. saticiya uzerinde dusunucem diyip evin yolunu tuttum. sigorta kagidindaki isimden arabanin eski sahibinin dr. stern oldugunu ogrenmistim. adama telefon acmak super kil bir hareket olmasina karsin duz vites saab sahibi bir doktorun "cool" olmali karinesi ile adamin ofisine telefon actim.

    doktor stern merhaba, sizden cok ozur diliyorum cevap vermeye bilirsiniz veya telefonu kapatabilirsiniz bla bla, arabanin icinde sigorta kagidini buldum ordan size ulasiyorum ben yeni mezun bir ogrenciyim, sizin arabanizi dealer da gordum, test drive yaptim arabanin herhangi bir sorunu var mi simdi japon arabasi kullaniyorum benim bu ocagima incir agaci dikmesin seklinde bir giris yaptim. durdu.evet beni aramaman lazimdi dedi..sonra kahkaha atti..ben o arabayi biraktim yeni bir saab daha aldim, ben boston da ogrenciligimden beri saadece saab kullanirim, arabanin herhangi bir sorunu yok sadece arka camurluga dikkat edersen vuruk olmasi lazimdi, karim garajdan cikarken vurdu onun disinda benim bildigim bir sorunu yok. bunca sene bosuna japon coplerine binmissin saablarla ondardan cok daha reliable dir yapti..bokunu yiyim stern amca diyip kapattim telefonu.

    dealer caktirmadan alel acele arabanin arka camurlugunu yaptirmisti. dondum siki bir pazarlik sonrasi arabayi aldim. o gunden beri de beraberiz kendisi ile. yag degistirmeler disinda ve ufak tefek polen filtresi, fren pabuclari degisimi disinda check engine light bile yakmadi. ufak bir chip tunning ile motor gucunu 290 bg e cikardim, zaten overboost yaptiginda kendisini yolda tutmak birhayli zor. 60-100 mil arasinda o efsanevi akselerasyonu o sinifta bir arac icin muthistir. iskandinav arabasi olmasindan sebep kisin icinde yolculuk edenler cok rahat ederler, 4 koltugu isitmalidir. cok ince dusunulmus ufak ayrintilar her daim insanda tebessum uyandirir. tamir bakimindan dusunuldugunun aksine cok pratik bir aractir bunda memleketinde ve soguk bir cok yerde polis araci olarak kullanilmasinin etkisi buyuktur.

    surusle ilgili problemlerine gelince genelde stabil ve duzgun bir yol tutusu olmasina karsin bu kadar yuksek tork ve gucu on tekerlere yuklemek muhendislik acisindan ciddi bir eksi. traction control bile olsa ciddi anlamda understeering sorunu var. ozellikle turboyu 1 dk boyunca maksimum peak te tuttugu sirada aracin onunu kontrol etmek sorun. basta 3. vitesde 100 km ile giderken patinaj cekmesi sevimli gibi dursa da profesyonel kullanimda cok ciddi bir handikap.

  • maçın bitiş düdüğüyle beraber telefonum çaldı. kesin peder arıyordur diyerekten bir hışımla aldım elime telefonu ama baktım ki rehberde kayıtlı olmayan bir numara arıyor. pek öyle yabancı birileri aramaz beni. o yüzden hanımda bir gözünü kısmış yüzüme bakıyor. kimbilir aklından neler geçiriyordu o an. açtım telefonu. bir erkek sesi. hanımın gözler normale döndü gitti mutfağa. buyrun dedim. “kardeşim” diye bir ses. ulan ses hiç yabancı gelmiyor. gözümün önünden sahneler geçiyor. saniyede bir milyon şey düşünüyorum. kimdir acep derken “ben erol” diyor.

    erol benim çocukluk arkadaşım. 80’lerin o adım atarak adam toplamalı, iki taş arası kalelerin olduğu, üç korner bir penaltılı kuşağında büyüdük beraber. hep aynı takımda olurduk. çünkü bir tek ikimiz beşiktaşlıydık arkadaş grubunda. mahalle maçlarından sonra paramız bir gazoza yeterdi. aynı şişeden beraber içerdik.

    birgün, beraber yarım kollu beyaz fanilalarımızı çıkarıp forma yapmaya karar verdik. keçeli kalemlerle forma numaraları yaptık. ben 4 numara, erol ise 8 numara. önümüze ise beko yazıp birde armaya benzetmeye çalıştığımız bir şekil çizmiştik. çıktık dışarı. havamız tavan yapmış. süt beyazı çoraplarımız diz kapaklarımıza kadar çekilmiş, bandaja sarılmış topumuzla beraber mahalle parkına gidiyoruz. o sene 90-91 sezonu. 25 yıl öncesi. ve şampiyon oluyoruz.

    erolum? diyorum. “ben rıza sen gökhandın” diyor. hanım mutfaktan elinde tepsiyle geliyor o ara ve beni ilk kez ağlarken görüyor. 1 saat kadar konuşuyoruz ve en kısa sürede buluşmak üzere birbirimize söz veriyoruz.

    beşiktaşlılık işte böye bir şey sanırım. 25 yıl sonrası, şampiyonluk düdüğünün hemen ardından çalan bir telefonla, hiç unutulmadığını bilmekti. güce güç katmak, formada ter olmak ve siyah beyaz için ölmekti.

    2015 - 2016 süper lig şampiyonu beşiktaş !

    limited edition : debe listesine 34.sıradan girmişiz. aynı zamanda yazımız ekşi şeylere de layık görülmüş. ilginiz için teşekkürler.