hesabın var mı? giriş yap

  • baget tarihçesi yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. günümüzdeki modern görünümüne ulaşmadan önce genellikle ritüeller sırasında vurmalı çalgılar üzerinde kullanılmak için tokmak benzeri hali kullanılmıştır. orta çağ'da da insanlar canlı performanslara ritim ve müzik eklemek için kullanmışlardır. ilk bagetin ise yedinci yüzyılda asya'da ortaya çıktı bilinmektedir.

    günümüzde ise modern bagetler bir hayli çeşide sahiptir. öncelikle sayılardan başlayalım. en sık kullanılanlar; 2, 5 ve 7. kullanılan sayı ne kadar büyük ise hassaslık o denli fazladır.
    düşük sayı: daha ağır, daha kalın baget
    yüksek sayı: daha hafif, daha ince baget

    harfler ise çubuğun çapını ifade eder. a veya b harfleri kullanılmaktadır. b harfi daha kalın olduğunu göstermektedir. bu harflerin yanı sıra bazı zamanlarda n harfi de kullanılmaktadır. bu da baget ucunun tahta yerine naylondan yapıldığını ifade etmektedir.

    çalacağınız müzik türüne göre de kullanılan baget türü farklılaşmaktadır.
    rock ve metal türlerinde ağır ve kalın bagetler,
    pop – funk – r&b türlerinde orta ağırlıkta ve orta kalınlıkta bagetler,
    jazz – blues türlerinde ise daha hafif ve ince bagetler tercih edilmelidir.

    bagetlerin malzemeleri de çeşitlilik gösteren başka bir özelliktir. en çok kullanılan baget malzemesi hickorydir.
    akçaağaç: hafif
    hickory: orta ağırlıkta, yoğun ve dayanıklı
    meşe: ağır
    poliüretan: ekstra dayanıklı

    başlangıç için ise kullanılması önerilen bagetler 5a ve 5b'dir. en uygun bageti seçtikten sonra sıra ise uygun baget tutuş tekniklerine gelmektedir. bu tamamen kendimizi rahat hissettiğimiz teknikle ilişkilidir.
    uygun tutuşu öğrenmek çalma performansımızı arttıracak, kontrolümüzü arttıracak ve bagetin geri gelmesi en uygun hale bürünecektir.

    iki farklı tutuş stili vardır : traditional grip, ve matched grip.

    mathed grip: bagetleri tutmanın basit yoludur. davulcular tarafından kullanılan en yaygın tutuştur.

    1- alman tutuş tekniği: güç ön plandadır. bu tutuş sert bir tuşe elde etmemizi sağlamaktadır. bagetler yukarı aşağı hareket ederken 90 derecelik açıya ulaşılmalıdır.

    2- fransız tutuş tekniği : özellikle caz ve funk müzik türlerinde yoğunlukla kullanılan baget tutuş tekniğidir. bu teknik diğer tekniklere göre daha gevşet tutulur ve büyük ölçüde parmak kontrolü ve gücü gerektirmektedir.

    3- amerikan tutuş tekniği : orta seviyede bir tekniktir. iki tekniğe göre daha kolay ve orta seviyede tutuş gerektiren bir tekniktir. alman tekniği ile benzerliği epey fazladır. ancak alman tekniğindeki sert bulunabilecek 90 derecelik açı bu teknikte esnetilip 45 dereceye indirilmiştir.

    traditional grip : genellikle bandolarda kullanılan bir tekniktir.

    tutuşların daha detaylı hali için burayı inceleyebilirsiniz.

  • ensar ve diğer tecavüz, pedofili, çocuk gelin olaylarında kullanılmayan skandal kelimesinin bu pankart için kullanılması tek bir şeyi anlatıyor: ahlak olarak çökmüş durumdayız. az bile diyorlar, avrupa ve türkiye kelimelerini aynı cümlede kullanmaları bile hata. skandalmış. sen bunu söyleyerek tüm bu ahlaksızıkları normal karşılıyorum, ben de olsam aynısını yapardım diyorsun.

  • şu rezil günlerde erimeye fırsat bulamayan iç yağlarıma ilaç gibi gelmiş olan bir fragmana sahip olan, can olan.

  • (bkz: yenilgiyi kabullenmenin dayanılmaz hazzı)

    tuttugunuz takım akşam çok fena yenilmiştir. ertesi sabah işyerinde sizi bekleyen dallamalar ordusu laf sokmak için bütün gece hazırlanmıştır.
    işe gelirsiniz, masanıza oturursunuz.

    - eheuehe nası koyduk size dün akşam, ehhuehe.
    - eheuehe
    - hakikatten nasıl koydunuz ya helal walla.

    bu anda biter salak diyalog.

    işte sevilmediğinizi de kabul edin, tadını cıkartın. arkanızdan teneke çalana, ya da çalanlara fırsat vermeyin. tek bir şey -kabulleniş- bitirir bütün oyunu.

    evet bu onların oyunu.

    oynamayın.

    oynanmayın.

  • 5 yıl önce bizzat mehmet şimşek'e söylemiştim. daha şimdi mi akılları başlarına geldi. hehe.
    https://twitter.com/…slek/status/104788887444008960

    11 yıldır casino sektöründeyim. 2005'te kıbrıs'ta başladım. kurpiyerliğe girince önüm açıldı, hayatım değişti. hatta bir dönem istanbul'da büyük illegal kumarhanelerde işletmecilik bile yaptım. şu an 11 casinosu olan bir grubun satış pazarlama müdürlerinden biriyim. istanbul'da yaşamayı sevdiğim için istanbul'da holding ofisindeyim uzun zamandır, haftasonları ve yogun dönemlerde gidiyorum kıbrıs'a casinolara, o da eğer çok müşterim varsa...

    diyeceğim şu ki bu sektördeki dünya çok farklı. türkiye'den her haftasonu kıbrıs'a, bulgaristan'a, gürcistan'a, karadağ'a, belarus'a, las vegas'a giden binlerce kişi var. bunların en az oynayanı 5.000 usd kumar oynamakta (yoksa kumarhane misafir olarak kabul etmez) bir gecede yüzbinlerce dolar verenler de var tabi. sadece benim kendi portföyümün son 1 yıldaki net kaybı 2 milyon doların üstünde. bu şekilde ülkeden bir yılda çıkan milyarlarca dolar haricinde; türklerden daha büyük miktarlarda kumar oynayan arapların, iranlıların ve yeni zengin ırak kürtlerinin kıbrıs'a daha fazlasını kazandırdığını söyleyebilirim.

    1998'de türkiye'de kumarhaneler kapatıldığında 50.000 kişi işsiz kalmıştı. şu an türkiye'de casinolar açıldığında sağlayacağı istihdam ve döviz girişinin ülkeyi ne derece ihya edeceğini tahmin bile edemezsiniz.

    ekşi sözlükte pek çok arkadaşa yardımcı da olmuştum bizim sektörümüze girmeleri için. ülkemizde güzelim üniversite mezunları 2bin lira maaşa iş bulamazken casinolarda en kötü garson 3bin lira maaş alıyor. ortada böyle bir fırsat varken değerlendirilmeli.

    ayrıca buraya gelip de ''kumar süründürür'' diyen çok bilmişlere şunu söylemek isterim. sizin o bildiğiniz süründüren kumar şu an türkiye'de her köşede dar gelirlilerin 300-500 lirayla oynayacağı tombala , zar , çanak varvar gibi pis kumarlar var. bunları oynayanlar kazanma ihtimali olan paraya ihtiyacı olan dar gelirliler. buralarda insanlar borçlandırılıyor. zorla tahsilat yapılıyor.

    casino kumarı belli sistemleri olan, dar gelirlilerin istenmediği, kimsenin borçlandırılmadığı, kimseye zorla tahsilat yapılmadığı yerler. ve buralara gelen kişiler buradan para kazanıp kendini rahatlatma derdinde değil. bunlar zaten kaybedeceğini bile bile eğlenmeye geliyor. kendisini etkilemeyecek miktarda parayla oynuyor. adam milyon dolarları var. ticari zekasıyla senin gibi binlerce işçi çalıştırıyor. bu adam senden benden daha iyi akıl eder kumarda batmamayı merak etme. 11 yılda hiç görmedim kıbrısta kumar yüzünden batan.
    batan 3-5 salak olursa da batsın amk, bu sektörle öbür yandan 200-300bin kişi ekmek yiyecek.

    debe editi: debe editinin de, yapanın da , teklif edenin de... bıktırdınız ya...

  • bir gün boğaz kıyısından arabayla geçerken gözün bir yalı dairesine ilişmesinin ardından "kimbilir ne biçim insanlar oturuyor burda milletin dedesinden neler kalmış keşke ben de böyle bir evde yaşasam" diye iç geçirdikten bir ay sonra alakasız bir semtte emlakçıya gidilir, kiralık ev sorulur. emlakçı "ya bir yer var bu gün geldi ben de daha görmedim, ama hem yalı diyorlar hem üç kuruş para söylüyorlar hiç gidip bakmayalım kesin yıkılmak üzeredir böyle yerler" der. gwtw "yok yok bakalım " diye ısrar eder. arabaya binerler, boğaz kıyısında bir ay kadar önce iç geçirilen yalının önünde dururlar. emlakçı evi görünce dumur olur, gwtw de dumur olur, evin içine atlar, ev sahipleri çok yaşlı ama varlıklı ve para pulda gözü olmayan, sadece üst katlarında oturacak güvenebilecekleri sevecekleri birini arayan tonton insanlardır. gwtw evi tutmuş vaziyette kapıdan çıkar. sonra bir miras davasına dek yuvarlak camlarından huzurla boğazı seyrettiği evinde oturur, camın önünden eve bakıp geçen insanlara el sallar. bence doğaüstüydü, hem ev, hem olay. milli piyango, size de çıkabilir.

  • aslında alt metni şudur:

    "siz gidin simitçiden simit alın. simitçi fiş vermiyor, bu nedenle devletin cebine giren vergi yok. simitçi, bu parayla fırından simit satın alıyor, tabii ki fiş miş hak getire. fırıncı unu, un fabrikası buğdayı, fişsiz faturasız alıyor. çiftçi, buğdayını un fabrikasına üç otuz paraya verebiliyor, ancak kar ediyor. un fabrikası da, fırın da, gönlünden ne koparsa kar gösterip sakız parası gibi gelir vergisi ödüyor.

    bu arada tüm bu akışta cebine para girmeyen devlet, akaryakıta bindiriyor da bindiriyor. ulaşımınıza zam geliyor; çiftçi, traktörüne dünyanın en pahalı mazotunu aldığı için neredeyse kar etmiyor. fırıncılar odası simite-ekmeğe zam yaparken televizyonlara maliyetlerin yüksekliğinden şikayet ediyor, un fabrikası işçi çıkararak kara geçiyor; simite ödediğiniz paranın çoğu da mazot olup devletin cebine giriyor. bu arada sayın bakan hayati yazıcı da memura %2+2 'lik müthiş zam paketini açıklıyor.

    yine de dert etmeyin; kredi kartlarınız var nasıl olsa."

  • göğsümüzü kabartan üniversitedir. öğrencisiyle, hocalarıyla çok yaşasınlar. en son nuri bilge ceylan altın palmiye aldığında yaşadığım bir gururu yaşattılar. birkaç entry yukarıda da bahsettikleri gibi times listesi ve qs listesi üniversitelerin (en azından kuzey amerikadakilerin) kendilerine baz aldığı ve birkaç basamak olsun yükselmek için bir taraflarını yırttıkları ranking listeleridir.

    kıçıkırık bir kuzey amerika üniversitesine hasbelkader yolu düşen bir adam olarak yerinden bildireyim; daha liste açıklanır açıklanmaz, yememiş içmemişler koştur koştur gidip rektörden demeç almışlar, birkaç saat içinde de e-news olarak herkese mail atmışlar: " okulumuz sağlık ve klinik alanlarında iki basamak yükselmiş, genel sıralamada yerimizi koruyoruz.. oley.." şeklinde.

    yani öyle "benim kafam yatmadı yaaaa, odtü şimdi tufts'dan, purdue'den daha mı iyi.." şeklinde mabadından yorum sallamakla olmuyor o işler. listeye girip de üniversitenin hangi parametrelere göre değerlendirildiğine ve odtü'nün hangi parametreye göre nasıl bir performans gösterdiğine bakarsanız, bu güzide okulumuzun nasıl bir başarı ortaya koyduğunu görürsünüz.

    buradan times higher education'ın sıralama yaparken kullandığı metodolojiye bakabilirsiniz: http://www.timeshighereducation.co.uk/…/methodology

    buradan da odtü'nün performansına:
    http://www.timeshighereducation.co.uk/…l-university

    görüldüğü gibi üniversiteyi rakipleri karşısında aşağı çeken iki temel parametre var: international outlook ve research

    bunlardan ilki üniversitenin uluslararası bağlantılarına göre yapılan değerlendirme. yani üniversitedeki uluslararası öğrenci ve akademisyen sayılarının, yerli öğrenci ve akademisyen sayısına oranına göre hesaplanıyor. haliyle bir ortadoğu ülkesinde kurulmuş, ismi de ortadoğu olan bir üniversitenin listedeki rakip üniversiteleri de göz önünde bulundurursak yabancı öğrenciler ve akademisyenler için ilk tercih olmayacağı aşikar.

    research kısmındaki puanlama ise üç temel kıstasa göre yapılıyor. tanınırlılık (reputation), üniversitedeki öğretim üyelerine araştırmaları için sağlanan ödenek ve fonlar, son olarak da üniversitedeki öğretim üyelerinin ortalama yayın sayısı. değerlendirme puanının %30'u da bu kriterler üzerinden hesaplanıyor. evvela türkiyede kurulmuş bir üniversite tanınırlık açısından bir amerikan yahut avrupa üniversitesine göre zaten mücadeleye 1-0 geriden başlıyor. yine başta kuzey amerikan üniversitelerinde olmak üzere batı üniversitelerinde hem devletten hem de özel kaynaklardan sağlanan araştırma fonları bizin gariban odtü'müzün fersah fersah üzerinde. sanırım tayyip'in odtü'ye örtülü ödenekten para aktardığını düşünmüyor hiçbirimiz. son olarak yayın sayısı ise yine kuzey amerika üniversitelerinin olmazsa olmazlarından. yani üniversitedeki hocalardan yayın yapmaları bekleniyor, hatta zorunlu kılınıyor. üniversiteye kabul ettikleri akademisyen eğer yayın üretmede performans gösteremiyorsa aynen şutlanıyor. (bkz: publish or perish) gerçi bizde de 5 yılda 270 makale yazan akademisyenler var ama bu numunelerden odtü'de olmadığını varsayıyoruz. dolayısıyla yök benzer bir yayın yapma zorunluluğu da getirmediği için, yayın ortalamalarının düşük çıkması çok anormal değil.

    kısacası puanlamanın %37.5 luk kısmında çok da elde olmayan sebeplerle yarıştığı üniversiteler karşısında epey düşük performans gösteren odtü, citation yani akademik dünyada yarattığı etkiden 100 üzerinden 92 puan çekmiş, canlar. eldeki imkanlarla daha iyisini yapabilen varsa buyursun çıksın ortaya.

    demem o ki, şu güzel müessese tayyib'in yönettiği ülkeden, ışid çatışmalarının yaşandığı bölgenin sadece 800 km kuzeyinde melih gökçek'in 25 yıldır belediye başkanlığı yaptığı kentten kaldırılıp, aynı hocalar ve öğrencilerle amerika'nın doğu yakasında bir şehre taşınsa bugün o listede çok rahat ilk 20'ye hadi bilemedin 30'a girer.

    ben de bu vesileyle başta odtü olmak üzere o listeye giren boğaziçi, itü, sabancı, bilkent ve koç üniversitesilerinde öğrenci-akademisyen-idareci olarak kim varsa gözlerinden öperim. gururumuzsunuz.

    bir de islamcı bir dangalak vardı geçenlerde, odtü, boğaziçi, bilkent yıkılmalı diyordu. hah işte o dallamalar da biliyor ki bu kurumlar ayakta kaldığı sürece bu ülkeyi teslim alamayacaklar. o sebeple:

    diren odtü
    diren boğaziçi
    diren bilkent