ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
çok küçük hesapların adamı
-
ben yine en kötüsünü yazıp gidiyorum, ibret forever:
genç kız, uzaktan uzağa beğendiği çocuktan gelen bi kahve içme teklifini coşkuyla kabul eder. yalnız, duruşmaya yetişeceğinden sınırlı bir vakti vardır, üzülerek belirtir. kahramanımız "yarım çay içeriz biz de? :)" diyerek sevimli bir orta açar. yarım çay, çok pratik bir tekliftir. kızın içi ısınıverir. çocuk kafeteryadan "yarım çay" ister. çaylar cidden yarım gelir. o dar vakitte içilir. sonra o şövalye "biz yarım içtik arkadaşım! ben yarısını öderim!" diye kavga çıkarana kadar her şey ne kadar da yolundadır aslında... de mi?
mordor kapısında muhabbet eden iki orc
-
abi sauron gitse yerine kim gelecek, aragorn'da liderlik vasfi yok.
hiç kitap okumayanlara önerilecek ilk kitap
-
polisiye türünde olması mantıklı olacak bir kitaptır. kitap okuma alışkanlığı kazandırması açısından sürükleyici ve kaliteli polisiye romanları/hikayeleri bir adım daha önde görüyorum. kalınlığıyla korkutmayan, içeriğiyle keyiflendiren, hızlıca sonuca giden polisiye deyince de aklıma ilk sherlock holmes hikayeleri geliyor. yerli yazarlarımızdan ahmet ümit'in çoğu kitabı bu açıdan güzeldir.
polisiye kitapları bir kenara koyarsak ben şahsen tanıdığım az kitap okuyan kişilere sıklıkla sait faik'in öykü kitaplarını(özellikle lüzumsuz adam), çehov'un seçme öykülerini, stefan zweig'in satranç'ını ve amok koşucusu'nu öneriyorum.
bazı yazar arkadaşlarımızın ulysses, tutunamayanlar, yabancı gibi kitapları önerdiklerini görüyorum ki bu oldukça saçma geliyor. tamam,güzel, siz bu kitapları okumuşsunuz, bunu belirtme ihtiyacı hissetmişsiniz (ki bahse girerim ulysses'i okuduğunu iddia eden kişileri çoğu bitirememiştir) ama hiç kitap okumayan birine bu kitapları önerirseniz en az bir kaç yıl daha bir şey okumamalarını garanti altına almış olursunuz.
yoğurt değil de neden ayran tuzsuz geliyor
-
yoğurdun lezzeti tuzun belirli bir aralıkta olmasını gerektirir. ayran yapmaya çalışırken kattığın su ile yoğurdu seyrelttiğin için oranı yakalamak için biraz tuz ilavesi yapman gerekir. bu kadar basit. biraz düşüünsen çok basit aslında. basit, basit, basit!
edit: yeni gördüm. sodyum klorür'den başka tuz bilmeyen laf atmaya kalkmış. ne desem bilemedim.
yıllar sonra gelen edit: ara ara oylanıyor bu entry. kendini unutturmuyor. süt, yoğurt, ayran ilişkisinde tuzun yeri üzerine hangi tuzlardan bahsedildiğine dair bir şeyler paylaşayım.
"süt tuzları: sütteki tüm metal iyonlarını, organik ve inorganik anyonları kapsar. bu tanıma göre iyonize gruplar içeren ve katyonlarla tuz benzeri bileşikler içeren süt proteinleri de girebilir.
süt tuzlarının büyük bir kısmı serum içerisinde çözünmüş halde, bir kısmı da kolloidal halde veya yağ globüllerine absorbe edilmiş halde bulunur.
mineral maddeler sütte klor, flor, fosfor asidi, kükürt asidi, limon asidi gibi anyonlarla bileşik oluştururlar. katyon ve anyonların karşılıklı etkileriyle sütün tuz sistemi oluşur. minerallerin toplam miktarı oldukça sabittir. çok az orandaki değişiklik bile tuz sisteminde önemli kabul edilir. diğer süt bileşenleri gibi tuzlar da kandan meydana gelir. ancak filtre sistemi nedeniyle ikisi arasında miktarsal farklılık vardır.
iyonlar önem sıralarına göre aşağıdaki gibidir.
makro elementler :
katyon ( na+, k+, ca++, mg++)
anyon (cl-, po4-, so4-, hco3- sitrat iyonları)
iz elementler :
katyon (fe++, rb++, zn++, li+, cu++, ba++, co++, pb++, al+++, mo++, sn++, ct++, sr++, ti+++, mn++, ag+, v+++)
anyon (f-, j-, br-, b, si, se )
süt tuzlarının miktarları (mg/l)
sodyum - 500
potasyum - 1450
kalsiyum - 1200
magnezyum - 130
toplam fosfor - 950
inorganik fosfor - 750
klorid - 1000
sülfat - 100
karbonat(co2 olarak) - 200
sitrat (sitrik asit olarak) - 1750
kaynak : tıktık
evden eve nakliyat firmalarının logosundaki dünya
antalya'daki çocuk cesetleri
-
ciddiyetle yaklaşılmalıdır. taşşak geçip sulandırılacak bir olay değil. normal zamanlarda infial yaratması gerekiyor.
ülkedeki tepkisizlikten kafayı yiyorum artık
turizm başkenti antalya'da parçalanmış çocuk cesetleri bulunuyor biz bunları ekşiden öğreniyoruz.
türk medyasının kokuşmuşluğunu yüzümüze vuran başka bir dehşet verici olay.
edit:
resmi açıklama gelmiş
antalya valiliği
mario balotelli
-
gol attıktan sonra sevinmiyorum, çünkü sadece işimi yapıyorum. postacı mektup dağıtırken seviniyor mu?
demiş, güldürdü piç.
1.59 boyunda esmer ve beyaz tenli kız
-
esmerse beyaz tenli degildir, beyaz tenliyse esmer degildir.
insanın içini bir anda acıtan sözler
-
bunlardan bir tanesi, hayatım boyunca en unutamadığım sözler kategorisinde ilk üçe giren bir sözdür.. yaptıktan sonra pişman olduğum çok az şeyden bir tanesinin sonucudur..
lisede aldatılmışsındır, girdiğin depresyon sonucu, bu kötü durumdan kurtulmak için senden hoşlanan random bi kızla, ona karşı hiçbir şey hissetmediğin halde birlikte olursun. sonra da tam bi şerefsiz gibi kızcağızı ortada bırakırsın.. aradan birkaç sene geçer, üniversitede hoşlandığın, hatta aşık olduğun kız, sana umut verip seninle zaman geçirir. sonra seni tek başına bırakır ve gider.. derken bir gün o lisedeki, acı çektirdiğin kızla karşılaşırsın.. "nasılsın" dersin, "çok mutluyum" der.. 1 senelik bi ilişkisi vardır, onu anlatır.. "sen nasılsın?" der; "çok kötüyüm" dersin.. seni bırakıp giden kızı ve hissettiklerini anlatırsın.. dünya üstüme üstüme geliyo dersin, çok sevmiştim.. dersin.. kız hafifçe başını sallar, acı bi tebessüm eder, cevap olarak tek bi kelime söyler ve gider;
geçer...
bir erkeğe en çok yakışan şey
-
şeref. eskiden boyle serefi icin yasayan, acta acikta kalsa bile kimseye minnet etmeyen, coluguna cocuguna sahip cikan, onla bunla gezip de piclik yapmayan adamlar varmis.
smdi adama "sen de az şerefsiz degilsin" diyince bi gururlaniyor, skor muhabbeti çeviriyor it oglu it.
patiswiss'in ürünlerine %40 indirim yapması
-
markası çalıntı, üslubu bozuk, kişiliği sonradan görme, ürünleri küflü olan bir marka değil indirim, bedava verse alıp yemem, yedirmem.
(bkz: #163742704)
(bkz: patiswiss marka tescilinin çalıntı çıkması)
(bkz: patiswiss ceo'sunun diplomasının sahte olması)
ali ağaoğlu
-
"bizim muhakkak istanbul'da üçüncü değil, dördüncü, beşinci köprüyü de yapmamız lazım."
"yetkim olsa mimarlar odası ve stk'ları kapatırım."
"sadece amelelerle değil, fıstıklarla da uğraşıyorum. onlara yeterince zaman ayırabiliyorum."
"işadamı için şirketleri karısı değil metresi gibi olmalı"
"kadının iyisi az görür, az duyar ve az konuşur. iyi kadın budur."
bu şahane vecizelerin sahibidir kendisi. ama nasıl oluyorsa 'itici' ali ağaoğlu, utanmadan üniversiteye ahkam kesmeye gelip de, kafasına yumurtayı yediği zaman 'iğrenç saldırı'ya uğramış oluyor. siz gidin insanların evlerini başına yıkanların, deniz kumuyla inşaat yapıp depremlerde yıkılan binalar sayesinde köşeyi dönenlerin avukatlığını yapmaya devam edin. bu arada bunları üniversitelerinde istemeyen vicdan sahibi öğrencilere de ağzınıza geleni söylemeyi unutmayın. sonuç değişmiyor.
(bkz: bir iki üç bunlara yetmez ama daha fazla yumurta)