hesabın var mı? giriş yap

  • olayın kahramanları:
    * barbra streisand: abd'li şarkıcı, oyuncu, yönetmen, prodüktör ve yapımcı.
    * kenneth adelman: abd'li fotoğrafçı.
    * mike masnick: abd'li editör ve techdirt blog'unun kurucularından.

    2003 senesinde kenneth adelman, california - malibu kıyısındaki yalı erozyonuna dikkat çekmek ister ve havadan çektiği 12.000 fotoğrafı pictopia.com isimli sitede yayınlamaya başlar.

    çekilen fotoğraflar arasında barbra streisand'ın malikanesinin de fotoğrafı vardır. barbra streisand malikanesinin yer aldığı fotoğrafların siteden kaldırılması için 50 milyon dolarlık dava açar. gerekçe olarak da "mahremiyetinin ihlal edildiğini" öne sürer.

    olayın dikkat çekici yanı; barbra streisand davayı açana kadar fotoğraflar siteden yalnızca 6 kez indirilmiştir. bu 6 indirmelerden 2'si de streisand'ın avukatı tarafından gerçekleştirilmiştir. dava kamuoyunda duyulmaya başlayınca, fotoğraflar 420.000'in üzerinde görüntülenme alır ve sansürleme çabasının tam tersi bir etki yarattığı görülür.

    2005 senesinde techdirt blog'unda bu durumu dile getiren mike masnick, internet sansür olaylarında sansürlemenin yarattığı ters etkiyi, barbra streisand'dan esinlenerek streisand etkisi olarak adlandırır.

  • 07.00-17.00: bugün günlerden galatasaray

    18.00-21.45: bu nasıl kadro amk

    23.10 : prandelli istifa

    not: gsliyim

  • kağıt paranın yaygın kullanımı çok eski değildir. çok değil 200-300 yıl önce kağıt para yerine altın gibi değerli madenlerden yapılmış madeni paralar kullanılıyordu. dolayısıyla kimin daha çok altını varsa o daha fazla para basabiliyordu. devletin kasasında altın azalırsa, ya yeni madeni para çıkartılamıyor yada paranın içindeki altın oranı azalıyordu. içindeki altın oranı azalınca da paranın alım gücü azalıyor, bir nevi enflasyon oluşuyordu. osmanlı tarihindeki yeniçeri ayaklanmalarının çoğu bu sebepten çıkmıştır.

    bir süre sonra devletler yavaş yavaş kağıt para kullanmına geçtiler. ilk zamanlar bu banknotlar bir nevi sertifika gibiydi. karşılığı kadar altın, parayı basan kuruluşun hazinesinde tutulurdu. yani elinizdeki para ile gidip, sizin olan altını alabilirdiniz. zaten öteki türlü hiç kimseyi alt tarafı bir kağıt parçasına güvenmek için ikna edemezdiniz banknotlar yeni çıktığında. gerçi daha sonra bu pratik kayboldu ve merkez bankaları bulundurmaları gerektiğinden daha az altın bulundurmaya başladılar. ama yine de halk bunu seziyor ve paranın alım gücü azalıyordu. böylece enflasyon oluşuyordu.

    bu düzen 1945 yılında ki bretton woods toplantılarına kadar böyle sürdü. bu toplantılar sonucunda imf, dünya bankası ve birleşmiş milletler gibi kuruluşlar kurulmuş ve amerika dünyanın geri kalanına "beyler, siz merkez bankanızda altın bulunduracağınıza dolar bulundurun. ben zaten bu dolarların karşılığı olan altınları elimde tutacağım" demiştir. yani, hesapta bir şey değişmeyecekti. bizim merkez bankasındaki altınlar amerikaya gidecek, bize de dolar gelecekti. yani, bugün piyasadaki tl'nin karşılığı merkez bankasında duran 40 milyar dolardır. 1970'lere kadar amerika altın karşılık taahhüdünü tutmuşsa da daha sonra caymış, caydığı gibi de altın fiyatları birden 900 $'a kadar çıkmıştı.

    amerika bastığı paraların bir karşılığı olması gerektiğini biliyordu ama bu altın olamazdı, çünkü o kadar altını yoktu. altının yerine kendi imajını ve emperyal gücünü koydu. yani bildiğiniz amerikan rüyası aslında bir nevi $'ın arkasındaki güçtü. mesela aslı astarı olmayan yıldız savaşları projesi de bu tip hesaplarla çıkmıştı. bugün aldığınız her doların altında, sizin amerikaya psikolojik olarak duyduğunuz güven dışında hiçbir şey ama hiçbir şey yoktur. belki biraz michael jackson, belki biraz manhattan silüeti belki biraz da cruise füzleri ve biraz da arap petrolü !

    bugün gelinen noktada ise, dünya dolar ile dolmuştur. söz gelimi türkiye'de toplam 100 milyardan fazla dolar vardır. peki ya uzakdoğu. aman allahım, uzakdoğu dediğiniz yer, dolaristandan başka bir yer değildir. senelerce amerikaya ihracat yapabilmek amacıyla, ihracat yaptıkça değer kazanan kendi para birimlerini sabit tutabilmek için piyasadan dolar topladılar. bugün çin olsun, japonya olsun, güney kore olsun ellerinde trilyonlarca $ bulunduruyorlar. çin ihracattan kazandığı dolarları amerikan tahvillerinde değerlendiriyor. şu an dünyada başka hiç bir ülkede çin'in elinde olduğundan daha fazla amerikan tahvili yok ve sürekli artmakta. çünkü yuan'ın değerini sabit tutabilmek için sürekli piyasadan dolar topluyorlar. bu paranın bir kısmı ile petrol alıyorlar. belki de, şimdi neden doların arkasında biraz da arap petrolü var dediğimi anlamışsınızdır. çünkü bütün bu dolarların eni konu gerçekten bir miktar da olsa karşılık bulduğu bir yer varsa o da arap petrolüdür. size küçük bir tüyo, eğer saddam 2002 senesinde petrolü artık euro ile satacağını açıklamasaydı acaba ırak harekatı olur muydu ?

    peki bu saadet zinciri nereye kadar gider ? kısaca gittiği yere kadar demek gerek. çin, japonya, güney kore yada araplardan birisi su koyverecek ve elindeki dolarlardan kurtulmaya çalışacak. ve işte o zaman anlayacaklar ki, 50 senedir amerikaya sattıkları otomobil, bilgisayar, petrol vs vs karşılığında sadece basit bir kağıt parçası almışlar. büyük olasılıkla bu oyun bu noktaya geldiğinde her büyük kriz öncesi olduğu gibi dünyada büyük bir savaş patlayacak ve savaş sonrası herşey yeniden başlayacak.

    (bkz: iran/@galatyphoon)

  • ucuzunu almayın ne çıkacağı belli olmuyor. ailem almış yaklaşık bir litre. üzerinde leylak yazıyor ama bildiğin misk yağı kokuyor. kendimi günahsız hissediyorum şu an.

  • binlerce yıldır kimsenin söylemedigi gerçek. ama ben bu oyunu bozdum tabi. neticede insan ömrü taş çatlasa 120 yıl filan. artık birileri bunu anlamali. çok basit.

  • alkol vergisiyle maaş alan hacı hoca tayfasının başlattığı harekat. ekmeğinize ihanet etmeyin genç takkeliler..

  • gerekli teçhizat ile yapılabilir. tabii, uçağın nereye gideceği de önemli.

    ticari uçaklar, genellikle atmosferin troposfer ve stratosfer arasında kalan “tropopause” seviyesinde uçar. bu seviyede, hava sıcaklığı -50 üzerindedir ve sabittir. bu seviyeye aniden çıksanız, hypoxia başlamadan önce yaklaşık 17 sn süreniz olur. oksijensizlikten zaten ölürsünüz.

    hypoxia, 10.000 ft yükseklikten sonra başlar. 13.000 ft sonrasında etkileri belirginleşir. nefes alırsınız ama, oksijen alamazsınız. bir kaç dakika içinde, çok mutlu ve sarhoş olarak, en basit işlemleri bile yapamayacak hale gelerek, ölürsünüz. bununla alakalı, internete “helios kazası” yazarsanız, bolca video ve bilgi bulabilirsiniz. uçakta hayatınız, bir tuşa bağlıdır. basınç ve oksijen, şakaya gelmez.

    bunu engellemek için, uçak tekerinde seyahat edilecekse, uçuş süresi boyunca (veya en azından 10.000 ft üzeri kullanacağınız) tükenmeyecek bir oksijen tüpünüz olmalı. bu tüp, -50 derecede de işlevini yerine getirebilmeli.

    donmadan önceki sorunumuzu hallettikten sonra, -50 derecede hayatta kalmamızı sağlayacak ekipmanlarımız olmalı. ateş yakamayacağımıza göre (ki zaten ortamda oksijen yok, nasıl yakacaksın) bir çözüm bulmak lazım. çok sıkı giyinerek, -50 ile başa çıkamayız tahminimce. özel dağcılık ekipmanları falan varsa, olabilir.

    sonrasında da, uçak tercihimizi doğru yapıp, iniş takımları kapanınca, içeride sıkışarak ölmememiz gerekli. bineceğiniz uçak tipini ve iniş takımlarını, önceden incelemekte, video izlemekte falan fayda var.

    tüm bu sorunlardan sonra, dış basınç, inanılmaz azalmışken (yaklaşık 200 hpa veya daha az olacaktır, normalde deniz seviyesinde hava basıncı 1013 hpa kabul edilir) ciğerleriniz falan patlamadan, nasıl yolculuk edersiniz bilemiyorum. nasa’dan astronot kıyafeti arayabilirsiniz. letgo’ya bakın.

    tüm bunlar yerine, kafanızı eşit miktarda çalıştırarak, bir iş bulun, vize alın, bilet alın ve üst tarafta seyahat edin. bu da benim tavsiyem. ama siz bilirsiniz.