hesabın var mı? giriş yap

  • filmini izlemedim bilmem ama kıbrıs'taki casino'lar hakkında bir kaç kelam edebilirim belki ama nereden başlamalı?

    şimdi bu casino denen organizasyonlar genellikle 4-5 yıldızlı otellerin bünyesinde bulunan, içerisinde bir çok kumar, talih ve bazen bahis oyununu barındıran dev salonlar.

    bu salonlar genellikle büyük bir alan gerektirdiğinden otellerin giriş ya da giriş altı katlarında oluyor. bulunan oyunları ise herhalde kart oyunları, rulet ve kollu makineler gibi kabaca sınıflandırmak mümkün olur. kart oyunları kendi içerisinde bir derya; yirmibir adıyla bildiğimiz blackjack'ten, pokerin her türlüsüne (düz, texax hold'em, üç kağıtlı olanı, rus pokeri, vb.) kağıt oyunu mevcut; ardından başlı başına bir entry konusu olan rulet masaları geliyor; bir de bilgisayar tarafından işletilen gerek kollu gerek düğmeli jackpot cihazları bunları izliyor. ortalama büyüklükte bir casinoda en az 5-6 tane rulet masası, yaklaşık 20 - 25 kağıt masası ve 100 civarında jackpot makine mevcut, bu rakamlar otelin büyüklüğüne doğru daha da artıyor. ayrıca bir çok casinoda büyük kumarbazlar için özel oyun odaları var üst katlarda, bunları dışarıda tutuyorum.

    salonların dekorasyonları birbirine çok benziyor; hemen hepsinde zamanın nasıl geçtiği anlaşılmasın diye, yerler rengarenk halılar ile döşeli, tek bir saat yok ortalıkta, tepede onlarca ampul ortalığı gündüzden aydınlık yapıyor. içeride her masa başında iki görevli oturuyor. bunlardan bir tanesi oyunu oynatan krupiyer, diğeri ise oynayanların kazanıp, kaybettiği rakamları, isimlerini kaydeden kontrol elemanı. bu adam ayrıca daha tecrübeli olup oyunun denetimini de yapıyor. ayrıca ortalıkta sürekli koordinatörler dolanıp masaları takip ediyor. bunun dışında tavanlar bir yığın kamera ile dolu, herkes bir kontrol odasından en ince detayına kadar inceleniyor. yani gelip de hile yapayım, alayım paraları gideyim demek biraz zor. hele kağıt masalarında bir parça şansınız yaver gider de para kazanmaya başlarsanız kasadan, bu durum hemen dikkat çekiyor ve casinonun adamları masanın başında bitip bir yamuk olup olmadığını anlamaya çalışıyor.

    genellikle casinolara girerken kimlik alınıp, kayıt yapılıyor ve kredi kartına benzer kartlar veriliyor. krediler buna yükleniyor, jackpot makinalarında genellikle bunlar ile oynanıyor. dolayısıyla eğer bir casino'dan atılırsanız diğerlerine de alınmamanız yüksek ihtimal.

    casino içerisinde ilk yapacağınız şey, elinizdeki para karşılığı kasaya gidip fiş satın almak. genellikle casinolar dolar üzerinden fiş satıyor, nadiren euro ile oyun oynatanlar da var. daha sonra bu fişleri gidip masalarda yiyorsunuz. casinolar genellikle 20 saat açık, öğleden sonra erken saatte açılıp sabah 6-7'ye kadar çalışıyor, genellikle gidiş saat 22.00 gibi, zaten zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız, en aşağı dört beş saatiniz burada geçecek girdikten sonra. tüm ortam sizin oyun oynayıp para kaybetmeniz üzerine kurulmuş.

    genellikle bir masaya oturduktan sonra, istediğiniz yemeği, içkiyi, sigarayı, puroyu vb. ücretsiz olarak isteyebilir, masa başında oynarken yiyip, içebilirsiniz. sizin yemek içki maliyeniz adama en fazla 50 tl ile sınırlı kalacak, halbuki harcayacağınız parada limit yok. diğer yandan şunu da ilave etmek lazım ki masaların alt ve üst limitleri var; kimisinde en düşük 1 usd ile oyuna girilebiliyor, kimisinde 25 usd ile. hatta rocks casino'daki herkesin birbirine karşı oynadığı texas holdem masasında oyuna giriş parası 200 usd'idi en son.

    diğer yandan şunu unutmayın ki kumar oynayacaksanız para kazanmak için değil, eğlenmek için oynayacaksınız, bu nedenle sakın masa başına para kazanacağım diye oturmayın, çünkü kazanamayacaksınız. bir kazansanız biraz sonra üç kaybedeceksiniz. herkesin aklına ilk gelen soru, oyunlarda hile var mı? hayır yok, çünkü buna gerek yok. tüm oyunlar öylesine ustaca bir şekilde kurgulanmış durumda ki, özellikle kayıp ve kazanç oranları bakımından, orta ve uzun vadede hiçbir hile yapmasına gerek olmaksızın kasanın kazanma olasılığı çok daha yüksek. üstelik insanoğlu hırslı, para kaybettikçe kazanmak için daha da yüksek yatırıyor, kaybı daha artıyor. üstelik bir masada aynı anda birden çok kişi oynuyor; herkesin kasaya karşı şansı sürekli tutacak değil ya. ben belki bir tek ruletten şüphe edebilirim, çünkü bir çok masada çok fazla sayıda şunu görüyor insan, masa üstünde neredeyse tüm sayılar kapatılıyor ancak nasıl oluyorsa o top gidiyor en az paranın olduğu rakama düşüyor. rulette bu nasıl mümkün olur bilmem ama durum bu. diğer yandan tek kollu makinelere, yani jackpot'lara gideceksiniz bileceksiniz ki bu makineler içerisindeki bilgisayarlar zaten içeriye atılan jeton, para ya da kredinin belirli zamanlarda çok düşük bir oranını vermek üzere ayarlanıyor, yani kazanma ihtimali çok zayıf, bir ayarlama varsa işte burada var. bu da casinonun insafına kalmış durumda.

    kıbrıs'taki casinolar son derece iyi biçimde işletiliyor, sorup soruşturduğum kadarı ile türkiye'dekinin aksine buraları kontrol eden öyle merkezi bir mafya yok, haraç alan yok. herkes efendi efendi mekanını işletiyor, casinoya gelen efendi efendi oyununu oynayıp, parasını kaybedip evine dönüyor. oraya gidince masalarda dönen paraları görünce insanın nutku tutuluyor ama malesef hayat böyle bir şey. sizin yıllık gelirinizin belki bir kaç katını insanlar bir kaç saat içerisinde kahkalar ile gelip masalarda bırakıp gidiyorlar, o yüzden emeği ile hayatını kazanan insan elindeki paranın değerini daha iyi biliyor.

    yani diyeceğim o ki bu casino dünyası başlı başına ayrı bir dünya; hani biraz da buranın keyfini süreyim derseniz kendinize bir bütçe belirleyip ve yanınıza sadece o kadar rakam alıp gidin, oynayın; zaten kağıt oyunlarını iyi bilmiyorsanız bu masalarda rahat edemeceyeksiniz, rulete yöneleceksiniz, orada vakit hızlı geçiyor, bakacaksınız ki paranız azalmış, son kalanları da jackpot'lara yedirip odanıza yatmaya döneceksiniz.

    bu konuda söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.

  • ulan yapmayayım şöyle diyorum, kendimi tutmak istiyorum, olmuyor.

    o suriyelileri getiren malum kişiye yalakalık yapmak için berkin elvan'ın annesini yuhalayanların şehrinde çıkan olaylardır.

  • bim'den içeri girildiğinde insanın dört bir yanını saran kocaman bir boşvermişliğin, zihnin en ücra noktalarına sirayet eden o anlamsız hiçliğin tüm bedendeki tezahürüdür. evet, gözyaşartıcı bir gerçek bu anlamsızlık. o gelişigüzel sıralanmış, ilk bakışta reçel mi yoksa otlu peynir mi olduğu anlaşılmayan ürünlerin arasından geçerken, sağa sola atılmış kolilere basa çarpa ilerlerken hissedilir. çalışanların o android görüntüsünü izlerken sorgularsınız hayatı. neden allah'ım, neden!!? diye isyan edersiniz ama artık çok geçtir her şey için. bim'in sarmalları arasında yok olmaya, hiçliğin içine doğru yol almaya başlamışsınızdır çoktan. çok geç. evet. çok. geç.

  • beşiktaş'ta apartmanı sallamaktadır. tırstım.

    edit 1: balkon kapısı açıldı hassikome!

    edit 2: açılan balkon kapısının devirdiği ıvır-zıvır kutusundan yıllardır kayıp olan nadide satranç taşımı bulmama vesile olan fırtınadır. emeği geçenlere teşekkürler.

  • bir omre yetecek kadar buyuk hayalkirikligi, bir daha asla kimseyi sevemeyecegim korkusu, insani kendinden utandiracak kadar cok "belki bana doner" umudu, donmeyecegini bilmenin agirligi, unutmanin zorlugu, ozlemenin kahri, hatirlamanin yogunlugu, suskunlugun gurultusu, aglamanin hafifligi, gecenin koyulugu, gunduzun anlamsizligi ve yasandikca farkina varilacak bir suru sey..

  • ne zaman bir yasak, baskı bir şey gelse kullanılan savunma cümlesi. mesela beyoğlu'nda masalar kalkar "yurtdışında böyle", alkol yasaklanır "abd'de böyle", sigara yasaklanır "avrupa'da da aynen böyle".

    buradaki mantıksal sıçış şu önkabulde:

    "türkiye ile medeni devletler arasındaki uçurum bundan daha öncelikli tüm konular açısından kapandı ve sıra buna geldi".

    durum bu olsa kimsenin yasaklar umrunda olmaz. olmayacak. zira ben bileceğim ki bu yasakta bir yanlış varsa benim okuduğum, takip ettiğim gazeteci hapse girmeyip hükümete benim için çıkışabilecek. o gazetecinin uyandırdığı halk gidip gaz yemeden taksim'de yürüyebilecek. o taksim'de yürüyeni gören devlet kendi halkına fırça atmak yerine geri adım atacak, hatasını düzeltecek.

    ama eğitimde sondan ikinci, basın özgürlüğünde 154., insan haklarında sonuncu, aklına ne kadar temel hak ve değer gelirse onun listesinde sonlarda olup sonra kendi tabanını yalama operasyonunu "yurtdışında da böyle" diyerek savunmaya kalkmak... nasıl desem... bari ışığı söndürselerdi.