hesabın var mı? giriş yap

  • sinerama olayı vardı buranın ben de onu çok severdim. bir yandan perdede izlediğin şeyin aksiyonuna göre sallanan, titreyen koltuk bir yandan ilk 3d gözlüklü film izleme imkanı filan. çok ütopik geliyordu. heey gidi.

  • görsel
    1912-13'teki bulgar kuşatması sırasında, düşman topçusunun camiyi hedef yaparak ateş açması sonucu oluşan tahribat izleri. ibret olması için, bu izlerden bir tanesi onarılmadan öylece bırakılmıştır. bu şekilde bırakılma emrini verense, bizzat atatürk'tür.

  • ya pişman olursam diye hayatı erteleyeceğinize pişman olun daha iyi. pişmanlıklarınızdan ders çıkarabiliyorsanız sıkıntı yok.

    "yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."

    demeyin sonra.

  • çevrimdışıyken bilgisayarı kurcalamak.

    lan internet bu kadar yaygin degilken bilgisayarin bilmemne dll'sinden system dosyalarina kadar her haltini bilirdik.

    simdi isletim sistemi bile skimizde deil. browser var mi, var. yallah.

  • eğer gerçekleşirse öğrencilerin en sevdiği virüs corona virüs olur.

    2 gün sonra gelen edit:beklenen oldu öğrenciler çok mutlu*

    1 yıl sonra gelen edit: lanet olsun,virüsü batsın.tüm öğrenciler okulların açılmasını istiyor artık.

  • çağımızda saygınlığını yitirmiş bir kavramdır. bilimsel literatürde, 'scalar expectancy theory' olarak geçer.

    beyinde, çalışma mekanizması kalp piline benzeyen, bir tür "pacemaker" olduğu inanışına dayanır. bu insanlarda ve hayvanlarda biyolojik işlevlerin kontrol edilişinde rol oynayan bir zamanlayıcının var olduğuna ilişkin en eski teoridir. (biyolojik saat, beyindeki mekanik bir saat gibi düşünülmüş, literatürde "akümülatör modeli" olarak da geçiyor.)

    bildiğimiz gibi; 'biyolojik saat' modeline göre, beyindeki belirli 'karar verme' mekanizmaları 'davranış'ı zamanlamayı sağlıyor.

    hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar gösterdi ki, bir hayvan; harekete geçmeden önce sürekli mevcut zamanı (working memory'deki bilgi) beklenen zaman ile kıyaslıyor (reference memory'deki bilgi). iki zaman algısı birbirine yakın olduğu zaman, hayvan harekete geçerken; iki zaman algısı arasında yeterli bir fark oluştuğunda hayvan harekete geçmiyor. yani her davranış için, aşılması gereken bir tür "oran" var.

    yıllar boyunca insanlar olarak, hayvanların zaman algısının kendi zaman algımızdan farklı olduğunu biliyorduk. fakat şu sorular üzerinde fazla durmadık:

    1) biyolojik saatin gerçekten bir kalp pili kadar katı bir işleyişi mi var?
    2) zaman her insan için aynı hızda mı akıyor?

    modern nörobilim biyolojik saatin eskiden düşünüldüğü kadar skaler olmadığını kanıtladı. ayrıca yapılan onca araştırmaya rağmen, beyinde merkezi bir zaman kontrolü sisteminin var olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamadı.

    skaler modelden sonra zaman kontrolü için yeni bir model ortaya atıldı. beynin, beyin dalgası frekansları arasındaki senkronizasyonu izleyerek zamanı ölçtüğü öne sürüldü.

    fakat bu modellerin hiçbiri beyinde olan biten aktiviteler ile tam olarak uyuşmadı.

    yeni bakış açısı beyindeki zaman kontrolünün tüm bunlardan çok daha esnek olduğu yönünde.

    araştırmacılar, hayvanlardaki 3 beyin bölgesindeki nöron aktivitelerini kaydettikleri bir deney yaptılar. hayvanlardan bir görevi, 2 farklı zaman aralığında yapmaları beklendi: 850 milisaniye ve 1500 milisaniye. araştırmacılar, aktivitede karmaşık bir model buldular. bazı nöronlar daha hızlı ateşledi, bazıları daha yavaş ateşledi ve bazıları daha hızlı veya daha yavaş titreşmeye başladı. nöronların tepkileri her ne olursa olsun, aktivitelerini ayarladıkları hız, gereken belirli bir zaman aralığına bağlıydı.

    yani belirli bir zamanda, belirli bir davranış veya kararla ilişkili her 'nöron grubu' için hazırda bekleyen bir "nöral hâl" mevcut gibi görünüyor, ve her birey bu nöral aktiviteleri farklı bir şekilde şekillendiriyor. belli bir davranışı yürütmek için, sistemin tamamı önceden tanımlanmış bir "son hâl"e gelmeli.

    araştırmacılar, nöral hareketlerin başlangıç durumlarından son hallerine giderlerken hep aynı yörüngeleri izlediklerini buldular (zaman aralığı farketmeksizin). farklı kişiler arasında değişen şey, nöral hareketlerin bu belirli yörüngeleri gezme oranlarıydı.
    ihtiyaç duyulan zaman aralığı daha fazla olduğunda, nöral yörüngeler de uzuyordu. yani nöronlar "son hâl"e erişmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyorlardı. (doğru orantı)

    buradan anlıyoruz ki; zamanlama, beyinde "dağılmış" bir süreçtir. insanların skaler biyolojik saatleri yoktur.
    * * *
    ps: mit

  • adı "hulusi" olduğu için normal karşılanması gereken durumdur.

    hulusi diye general mi olur yahu? ışık, çevik, doğan, aytaç gibi isimlerden geldiğimiz duruma bak. bir sonraki de kamil olur hayırlısıyla...

  • bu sayılan meslekleri yapmıyorum ama o kadar kolay para kazanılıyorsa sen de aç saydığın dükkanlardan sende kazan ? zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış.

  • repetition compulsion örneği olarak ilişkiler de verilir. "alkolik/dayakçı babanın kızının alkolik/dayakçı koca bulması" örneği mesela. (bkz: #4996740)
    eğer hep aynı biçimde ilişkiler yaşıyorsanız "hep manyaklara denk geliyorum", "hep aynı şey oluyor", "bak yine oldu", "x de böyle yapmıştı y de böyle yaptı" vb. cümleler kuruyorsanız repetitive compulsive bir döngüdesiniz demektir. -"yineleme zorlantılı bir döngü", hahah çevirisi garip geldi kusura bakmayın-

    özetle zihin -bilinçdışı diyelim- aslında travmanın olduğu yere gidip o travmayı çözmek ister. o travmayı çözebilmek için farklı yöntemler denemek gerekir. zihin bu sayede travma sonucunda yaşadığınız nihai duyguyu -hatta öğrenmeyi- değiştirmeyi hedefler. ancak davranış paternlerini -bu paternin de bir türkçesi vardı, "örüntü"ydü sanırım- değiştiremediği için aynı olaylar tekrarlanır. bu noktada travma halen çözülemediğinden aynı durumların ve duyguların tekrar tekrarı gerçekleşir.

    travmayı aşabilmenin yolu önce o travmayı yaratan koşullara benzer koşulları yaratmak sonra da kendi davranış patternini değiştirerek sonuca etki etmektir. ancak bu böyle sözcüklere döküldüğü kadar kolay diildir. zihin -bilinçdışı-, sürekli olarak ilk aşama olan "travmayı yaratan koşullara benzer koşullar yaratma" işinin hakkını verir ancak ikinci kısım yani "davranışı değiştirmek" kısmı işte o kolay diildir. dolayısıyla sonuç değişmez. tekrar ve tekrar aynı olayların, ilişki biçimlerinin, hislerin ve çaresizliğin içinde bulur kendini kişi.

    biraz aşı gibi, aşı da diil de yan etkisi kuvvetli bir ilaç gibi düşünmekte fayda var. zihniniz -bilinçdışınız- sizin gerisini de getireceğinizi ve bu kez makus talihinizi yeneceğinizi umarak size aynı koşulları yarattırır. ya işte diğer seçeneği seçeceksiniz ya da ilelebet aynı seçimleri, paternleri tekrarlayarak travmanıza gömüleceksiniz.
    aynı şeylerin yaşanmasını sağlayan sizsiniz. çünkü aslında -farkında olmasanız da- değişmek ve değiştirmek istiyorsunuz. bunun için de değişik bir şey yapmanız gerekiyor. bu da cesaret istiyor. çünkü acı bağımlılığını yenme ve yüzleşme cesareti gösterildiğinde aynı başlayan şeyin sonu değişebilir ve böylelikle ders alınmış olacağından travma atlatılıp bir sonraki adım düşünülebilir.

    pratik yapan bir piyano öğrencisi gibi düşünün. takıldığı yeri aşmak için defalarca en başından başlar. siz aynı parçayı dinlemekten cinnet geçirirsiniz ancak takıldığı yeri geçmesi için giriş kısmını da defalarca tekrar etmesi gerekecektir. nihayet doğru çalarsa bir sonraki takılacağı yere kadar ilerler. yeniden takılırsa da parçanın başka bir kısmından yineleyerek devam eder.

    zihin aslında sizi istemsizce gelişime doğru zorlamaktadır. ama işte parçanın aynı yerinde ne kadar takılacağınız size bağlıdır. (komşuların cinneti de.)

    repetition compulsion özetle, bir iyileşme isteğidir. ancak gerisi getirilemezse daha da ağır bir travma yaratır -bunu da bilerek yapar bir yandan, çünkü acının şiddeti arttıkça değişime yönelme mecburiyeti ya da olasılığı da artacaktır-, bu daha ağır travmanın size değişim için itici güç sağlamasını umar, yeniden aynı koşulları oluşturursunuz kendinize, bu sefer de olmazsa daha ağır olur travmanız, daha da sertini oluşturur benzer koşulların -dolayısıyla ilişki örneğinden gidiyorsak eğer, davranışınızı değiştiremiyorsanız varacağınız son manyağın diğerlerine kıyasla en manyağı olması olasılığı hayli yüksektir-. e hala davranışınızı değiştirmiyorsanız repetition compulsion'la uslanmayanın hakkı kötektir -demiyoruz tabi bunu-

    bilinçdışınız sizi iyileştirmenin bir yolunu bulur. ama işte bir iki el atsanız da bunca yıpranmasanız iyi olur.

  • kisiler: bir arkadas ve babasi
    yer: istanbul

    arkadas gece eglencesini sevmekte ve cogunlukla sabaha karsi eve donmektedir. ailesiyle beraber yasadigi mahalleye de zaman zaman buyuk kopek ceteleri musallat olmaktadir. babasi, arkadasi hep "eve sabaha karsi donuyorsun, sarhos donuyorsun, bir gece kopekler sana saldiracaklar, sarhos halde bir sey yapamayacaksin, dikkat et!" diye uyarmakta ve kendince bir cozum sunmaktadir: "eger kopekler sana saldirirsa, sen de dort ayaginin uzerine in, onlar havladikca hirladikca sen de havlayip hirla, dislerini goster!" bu uyarilari dinleyen arkadas, "lan?! babamin da kafasi iyi galiba, kopekle oyle mi mucadele edilir, tey allahim" diye kendince kenardan kenardan gulmektedir.

    babasinin onerisine kiciyla gulen bu arkadas, sabaha karsi eglenceden dondugu bir sefer, mahalleye girdigi anda 20-30 tane iri kopekle karsi karsiya kalir. once yusuf yusuf diye cagirsa da gelen giden olmaz. sarhos kafayla bir an "kaybedecek neyim var ki" diye dusunup kopek taklidi yapmaya karar verir, dort ayak uzerine iner, kopekler tarafindan etrafi sarilir, fakat hepsine havlaya havlaya kopekleri bertaraf eder, rahat bir nefes alip evine girer. kendisinin onurlu mucadelesini balkondan caktirmadan izleyen babasi takdir dolu cumlesini patlatir:

    - lan it oglu it! amma potansiyel varmis sende ha!