hesabın var mı? giriş yap

  • memleketin %70'i al satçı olmuş sorsan sarı site marı site. jargonunuz ve cahil üslubunuz sizi ele veriyor malesef. sokakta adama soruyorsun ne iş yapıyorsun abi ? emlakçılık, alım satım, araç kiralama. bıktım usandım üretmeyen gizli işsiz komisyoncu sürüsünden.

  • arkadaş (sataus) : benim hayatim su sorularla geçti hep niye? nicin? nasil? neden?....

    bi arkadaşından gelen yorum : niye niçin ve neden aynı sorular nerdeyse :d hayatının 4te3ü boşa gitmiş yawrum..

    ( arkadaş oturtmuş lafı yahu )

  • 1911-1980 yılları arasında yaşamış polonyalı atlet. stella walsh olarak da bilinir.1932 los angeles olimpiyatları öncesi amerika adına yarışacağı açıklanmış ancak son bir karar değişikliği ile polonya adına yarışmaya karar vermişti. polonya'da doğmasına karşın sadece üç aylıkken amerika'ya gelen ve burada yaşayan stanislawa walasiewicz, olimpiyat seçmelerinde ve finalde dünya rekorunu egale etmişti. spor hayatı boyunca pek çok başarıya imza atan walasiewicz, kanada'nın los angeles oyunları için yayınladığı raporda "erkekler gibi uzun fulelerle" koşuyor şeklinde tanıtılmıştı. 1980 yılındaki bir süpermarket soygunu sırasında, hırsızlar tarafından öldürülen walasiewicz'in yapılan otopsisi inanılmaz bir gerçeği ortaya çıkarmıştı. herkesin uzun yıllar bayan atlet olarak bildiği walasiewicz, kadın değil erkekti. doğumunda kadın olduğuna dair raporlar bulunan stella için söylenecek tek şey huzur içinde yatması... madalyaları geri alınmamıştır, merak edenlere duyurulur.

  • ilk entryde verilen örnekte durumun biraz yanlış anlaşıldığını düşündüğüm kuram.

    hızınız yükseldiğinde atom altı parçacıklarınızın hareketi de yavaşlar, ışık hızında ise durağan hale gelir. yani zaman sadece sizin için durur. ya da ışık hızına yakın hızlarda seyahat ederseniz zaman sizin perspektfinizde yavaşlar. ancak size göre zamanın akış hızı aynıdır. yani, siz bu değişimi pek hissedemezsiniz. bir varış noktası olarak ayı düşündüğünüzde kafanız karışır.

    varış noktası olmaksızın bir f1 aracı ve bir ışık hızında gidebilen aracı "dünyada durağan halde duran bir gözlemcinin saati" ne göre harekete geçirelim ve 1 yıl boyunca amaçsızca uzayda dönsünler.

    dünyada geçen 1 yılın arından f1 aracındaki saatin henüz 360 gün kadar zaman saydığını, uzay mekiğindeki saatin ise henüz bir kaç dakika bile saymadığını görürüz. yani bu sırada zaman her gözlemci için farklı akar ancak hiç bir gözlemci kendi çerçevesindeki değişikliği hissetmez. uzay mekiğinde bulunan kişi gerçekten bir kaç dakika yaşlanmıştır çünkü onun atomları bozunma-eskime sürecini diğerlerine göre yavaşlatmıştır. aynı şey gravitasyon ile de gerçekleşir;

    eğer saturn'e gidip yerleşirseniz sizin kolunuzdaki saat 1 saat ilerlediğinde bizim dünyadaki saatlerimiz çoktan bir kaç saati tamamlamış olur. yani algı herkes için yereldir. bu iki gözlemci birbirine baktığında birbirlerinin normalden yavaş/hızlı hareket ettiğini görebilir mi sorusu ise tam bir muamma. çünkü şu şekilde hayvan gibi bir paradoks vardır.

    eğer ışık hızında giderken uzay mekiğinin farlarını yakarsanız uzay mekiğinden çıkan ışık yine ışık hızında hareket eder hem de hem durağan hem hareketki gözlemci için.

    yani siz farları yaktığınızda ışığın sizi ışık hızı kadar fark atıp geçtiğini görürsünüz ama kenardan bakan gözlemci farınızı ve sizi aynı hızda görür.

    yani hızınız ne olursa olsun ışık hızı daima ama daima sabit hızda gözlemlenir.

    ekleme: kütlesi olan hiç bir şey ışık hızında seyahat edemez.

    daha önce bu konuda çok daha detaylı bir yazı yazmışım efendim buyrunuz link

    db editleri:

    otizmli çocuklara öğretmen kampanyası

    (bkz: ekşi sözlük'teki sansür)

    ekleme:db eklemelerine açığım arkadaşlar varsa istek yeşillendirin

  • avrupa'nın türkleri dışarıda tutmak için bulduğu çözümlerden birisidir. domuz yemeyen türkler ülkelerine giriş yapmasın diye sabah akşam her yeri domuzlu ürünlerle bir güzel kokutuyorlar. hatta teşvik amaçlı belediyeler evlere bedava domuz eti gönderiyor. yoksa yedikleri yok ha, sırf şekil olsun diye ürünlerini satın alıyorlar.

    not: hatta bu sabah tren istasyonunda gördüm. temizlik görevlisi kılığına girmiş bir tip yerleri domuz yağı ile silip bir yandan da üstlerine "işlem tamam hans" diye onay veriyordu. "ooooh biraz da şuraya domuz süreyim", "hmmmmh şuraya da domuz koyayım".

  • pek zalim olan “track 5” geleneği, midnights albümü ile birlikte sürmeye devam etmiştir.

    özellikle fanların malumu olan bu “track 5” mevzusu, kısaca şu anlama geliyor: taylor'ın her yeni albümünde çalma listesinde yer alan 5 numaralı şarkı; o albümün en hisli, en hüzünlü, en duygu yüklü parçası olma özelliğini taşır. genellikle ballad olur.

    başlarda rastgele oluşan bu durum, 2012'deki red albümünden itibaren ise resmen başlamış bir olay. çünkü hayranları özellikle bir önceki albümde yer alan dear john ve o sene çıkan all too well'in popülaritesi ile bu tesadüfün dört kez sürdüğünün farkına vardı. taylor'ın da bunu öğrenmesiyle beraber artık kasıtlı olarak 5 no'lu şarkılar özenle seçildi. beşinci stüdyo albümü 1989'dan itibaren her track 5, geleneği yaşatma adına yerlerini aldı.

    sırayla inceleyip puan verecek olursak içlerinde zayıf hiçbir şarkı bulamayız, bu yüzden de sıkıcı geçer. sadece track 5'lar hakkında bazı bilgiler verip o şarkıların sözlerinde yer alan "özetleyici" niteliğindeki kısımları ekleyeceğim.

    çıkış yaptığı, kendi adını taşıyan albümündeki "beşinci şarkı" ile başlayalım.

    1. cold as you: hem bir çocuğun kaleme aldığına inanılası, hem de şaşırılası bir şarkı. taylor bu şarkıda herkesin tanıdık bulacağı bazı hisleri sade ama vurucu bir şekilde kağıda dökmüş. duygusal anlamda bir ilişkiye hazır hissetmeyen (belki de ıssız adam triplerindeki o kişi, anladınız) birinin soğukluğuna sitem ediyor. doğru kişi (the one) olmadığını kendinizin de bildiği birine karşı öylece dargın kalırsınız bazen. parçada anlatılan da o dargınlık biraz, ama öfkeli değil de sitemkar ağırlıklı yapmış bunu. ayrıca o zamanlar verdiği bir röportajda taylor, albümde yer alan favori şarkısının bu olduğunu belirtmiş.

    – şarkıyı özetleyen satır: “and you do what you want, because i'm not what you wanted.”

    2. white horse: sıradan birisi ile yaşanan normal bir ilişkinin içinde de olsanız, karşınızdaki insanla büyülü bir peri masalında yaşamadığınızı anlamanız bazen zaman alabilir. bu farkındalığı süreciyle beraber ele alan şarkı, ikisi grammy olmak üzere toplam beş ödül kazanmıştır. tıpkı cold as you gibi bu parça da liz rose'la beraber yazılmıştır. bugün hâlen track 5'lar içerisinde en "ödüle doyan" parçadır.

    – şarkıyı özetleyen satır: “this ain't hollywood, this is a small town, i was a dreamer before you went and let me down.”

    3. dear john: artık track 5 cephesinde işler kızışmaya ve dramalar pekişmeye başlıyor. önceki şarkıların aksine magazinsel yanıyla öne çıkan parça, maalesef sanatsal değerini gölgede bırakıyor. halbuki en az diğerleri kadar başarılı bir eserdi. taylor'ın ilk kez yalnız başına yazdığı bir track 5 olması da cabası.

    pek huyu olmamasına rağmen taylor, bu şarkıda direkt olarak bir isim veriyor ve kime yazdığını belirtmekte beis görmüyor. şarkının muhatabı olan eski sevgilisi ve meslektaşı john mayer, bir röportajında bu parçadan dolayı utandığını söylüyor. ancak bu yüzeysel yorum yetmiyor, ve şarkı sözleri bakımından da "ucuz" bulduğunu belirtiyor.

    taylor ise bir bakıma öz eleştiri yapıp bu utanca hak verdiğinden midir bilinmez, dear john için şu açıklamayı yapıyor: "bence bu şarkı, ilişki bitip de ebediyen ayrılmadan önce birine atılacak son e-mail gibi. hani oturup etraflıca yazarsınız, son sözlerinizi tartarsınız. ama göndermezsiniz. öylece bir kenarda durur. sanırım ben bu parçayı albümüme ekleyip dünya ile paylaşarak bu e-mail'imin gönder tuşuna basıyorum."

    – şarkıyı özetleyen satır: “and you'll add my name to your long list of traitors who don't understand.”

    4. all too well: çarşıyla pazarın karıştığı bir diğer sansasyonel parçadır. beşinci şarkıların alameti farikası, ki zaten track 5 muhabbetinin doğuşunun başlıca sebebi olan atw yayınlandığı günden itibaren magazini (jake gyllenhaal) dolayısıyla sıklıkla tartışma konusu oldu. ancak bu devasa drama, sanatsal değerini geride bırakamadı. eğer dear john'daki gibi direkt isim verseydi bile bu şarkı eleştirmenler tarafından favori olarak gösterilirdi. çünkü eleştirmenler ve müzik bloglarından tam puan alan atw, inanılmaz iyi bir hype yakaladı ve incelemelerde övgüye doydu.

    white horse'un en başarılı track 5 olmasının yanında, all too well de yıllar boyunca hep en popüler track 5 oldu. vakti zamanında single olarak seçilmeyen atw'nin popülaritesi ile doğru orantılı bir başarıyı yakalaması neredeyse 10 yıla mâl oldu, ama ödül açlığını dokuz yıl sonra gelen kısa film projesi ile giderdi denebilir. yarın akşam yayınlanacak olan 65. grammy ödülleri adaylıkları içinse en beklenen adayların başında geliyor. hatta herhangi bir dalda adaylık gelmezse büyük sürpriz olacaktır.

    bu şarkı, o zamanlar sadece taylor hayranları (swifties) için özel bir konumdaydı. ancak dokuz yıl sonra gelen yeni versiyonu ile artık herkesin "ayrılık şarkıları" konusunda hüzün dolu marşı oldu.

    – şarkıyı özetleyen satır: “maybe this thing was a masterpiece 'till you tore it all up.”

    5. all you had to do was stay: kasıtlı olarak seçilen ilk track 5 olma özelliğini taşıyan şarkı, bu geleneği resmen başlatıyor. taylor'ın pop müzik türündeki ilk albümü olan 1989'da yer alan parça, söz yazarlığı konusunda tatlı bir detay içeriyor: back vocal'de sürekli stay diye bağıran taylor, bunu yapma sebebi olarak içinde şarkının muhatabını da gördüğü bir rüyasını öne çıkarıyor. o rüyada "gitme, kal!" diye bağırıyormuş sürekli.

    – şarkıyı özetleyen satır: “you were all i wanted... but not like this!”

    6. delicate: taylor, bu şarkının öyküsünü reputation turunda güzel bir şekilde açıklamıştı. örneğin çevrenizdeki insanların sizin hakkınızda yaptığı dedikodular, uydurdukları yalanlar vb. günün birinde sevgiliniz olma potansiyeli taşıyan birinin kulağına gidebilir. peki o kişi, bu iftiralara kulak asarsa ne olur? belki de hiçbir zaman sevgili olamazsınız ve böylece birlikte nereye varacağınızı asla bilemezsiniz. bu endişeleri oldukça "kırılgan" bulan taylor, delicate ile track 5'ların en iyilerinden birini yazıveriyor.

    – şarkıyı özetleyen satır: “sometimes when i look into your eyes, i pretend you're mine, all the damn time.”

    7. the archer: yoğun bir anksiyeteyi şairane bir şekilde ele alan, en şahane track 5'lardan biri. canlı versiyonunda defalarca "who could stay?" diye sorulan kısım bitiyor ve taylor, kalabalığa doğru "you could stay." diyerek hayranlarına karşı duyduğu sevgisini ve güvenini gösteriyordu.

    – şarkıyı özetleyen satır: “help me hold onto you.”

    8. my tears ricochet: hiç beklemeyeceği birinden dolayı yaşadığı hayal kırıklığını, eskiden sevdiği ve değer verdiği o kişiye acımasız sorular sorarak ifade ettiği bir şarkı. böyle mükemmel bir şarkıyı yalnız başına yazan taylor, fazladan takdiri hak ediyor.

    – şarkıyı özetleyen satır: “even on my worst day, did i deserve that all the hell you gave me?”

    9. tolerate it: platonik aşkın insanı getirebileceği en korkunç durumları ele alan bir şaheser. aslında track 5'lar içerisinde hak ettiği kadar değer görmediğini düşünüyorum. keza evermore genel olarak underrated kalan bir albüm maalesef.

    – şarkıyı özetleyen satır: “i made you my temple, my mural, my sky. now i'm begging for footnotes in the story of your life.”

    10. you're on your own kid: sanki az sonra önemli bir sınava girecekmişim de annem güzelce sarılıp öyle uğurluyor, gibi bir his veriyor. yeni albümün incisi olmakla birlikte, bulunduğu albümü sırtlama konusunda tolerate it ve all too well'in ardından en ağır top denebilir bu track 5 için. huzur veren o motive edici "bridge" kısmı var ya, inanılmaz iyi geliyor.

    – şarkıyı özetleyen satır: “everything you lose is a step you take.”