hesabın var mı? giriş yap

  • normalde ortaya çıkan yolsuzluklarından dolayı kodeste olması gereken adam twitter'da trolluk yapıp canlı yayınlara çıkıyor.

    ülkeden nefret etmek için daha iyi bı sebep olamaz.

  • kitaplarını dolmakalemle yazarmış. macerasını şöyle anlatıyor:

    "1994'te yıldız tozu isimli romanımı yazdığım sırada başladı her şey. kafamda romanın 1920'lerde olduğu gibi yazılması gerektiği şeklinde bir düşünce oluştu ve gidip büyükçe bir not defteri ve bir waterman dolmakalem aldım.

    on üçümden beri ilk defa bir dolmakalem kullanıyordum. birdenbire daha yavaş yazmaktan büyük keyif aldığımı fark ettim ve cümleler arasında ilerlerken düşünme şeklim oldukça hoşuma gitti. elle yazmanın, bilgisayarda çeşitli düzenlemeler ve kırpmalar yapmak yerine, ikinci bir taslak yapmaya zorlamasını sevdiğimi fark ettim. ayrıca dolmakalemlere mürekkep doldururken kendimi içinde bulduğum törensel hava da oldukça hoşuma gidiyor."

    dolmakaleminde kullandığı mürekkebin rengini her gün değiştiren gaiman'ın tercih ettiği kalemlerden bazıları şöyle: twsbi diamond 540, visconti, pilot custom 823 amber, delta fluida, lepine indigo classic.

  • üniversitelerimizin kürek takımlarının yeterli olmamaları ve çimenlerde laptop kullanan öğrenci sayısındaki azlıkla beraber, muasır medeniyetler seviyesine erişememizin nedenlerinden biri.

    batının ahlaksızlığını alıyorsak bence sincabını da almalıyız. gerek abd'de, gerekse birleşik krallık'ta sincabı olmayan okul yoktur. adamlar bilim geliştiriyorlar, bizler ise sadece kullanıyoruz. bak mesela otomativ endüstrisine, ancak parça birleştiriyoruz. (ki bunu new york'un arka sokaklarındaki herhangi bir oto sanayici de yapıyor, hem de özbeöz kendi kapitasıyla)

    liselerin spor takımlarına özel ceketler tahsis edip dolaplarının önünde konuşmalarını sağladıktan sonra bu probleme de eğileceğim.

    benzer bir sorunumuz için:
    (bkz: türkiye'de yeterince seri katil olmaması)

  • ilk defa internet'e baglandigimda daha web diye bir sey yoktu, sadece email, ftp falan vardi. ama web ciktiktan sonra agustos 1995'te girdigim ilk site playboy.com'du. o sirada yanimda olan bilgi islem calisanlarindan biri "bayan arkadaslarimiz bunu hos karsilamayabilir" deyip nazik bir dille uyarmisti beni.

  • bordromdaki gelir vergisi kesintisi kalemine bakıp kahrolmama sebep olmuş "vergicik".

    bu ülke maaşlı çalışanlar sayesinde var oluyor resmen.

  • avrupa'daki butun ulkeleri ve komsularini ezbere bilen adam.

    bir gun olur da bunarsa, etrafindakilere sabir dilemek lazim. hayir, haksiz da degil ki. delirtecek adami ipneler senelerdir! buradan avrupa'ya sesleniyorum! olm vermeyin lan komsunuza oy! delikanli olun iki dakka! sokturtmayin iskandinavyaniza, balkaniniza!

    siz de duzgun sarki yapip yollayin lan! gectim odulunden, adamin ruh sagligi bozuldu. bulend abi bosver ya, sana yarisma mi yok a.k.

    komsu: ay turk kahveniz var mi, bende hic kalmamis da?
    bulend ozveren'in esi: var tabii komsu, buyur.
    komsu: ay tesekkur ederim, iyi gunler.
    bulend ozveren: 100 gr komsuya gitti...
    bulend ozvreren'in esi: bulend lutfen...

  • vay kardaşım vay...

    erdoğan'a %48 ha.

    ben sokağa indim lan buranın halkı için.

    gaz yedim, jop yedim polisten. 2 gün herşeyi bırakıp buranın halkı için üzüldüm, koştum sokaklarda. insan gibi yaşasınlar, insan gibi ölsünler diye. gidenlere bişey yapamadık kalanlar düzgün yaşasın diye. ulan ne seçimi kaybetmek ne de 5 sene daha erdoğan'a katlanacak olmak bu kadar koymadı bana.

    vay kardaşım vay...

  • çocukken ışıklı ayakkabıya sahip olanların fazlasıyla zengin olduğunu düşünürdüm.
    bir gün babama ne zaman zengin oluruz dedim, yarın dedi.
    inandım, yemin ederim inandım.
    sabah kalkarken zengin olacağımızı düşünerek uyandım güne.
    belki dedim ışıklı ayakkabım olur.
    olmadı, hiç bir şey değişmemişti.
    iki katlı bir evde oturuyorduk, müstakil bir ev.
    evin tek erkek çocuğu olduğum için şımartılmam gerekiyordu ama durumumuz yoktu.
    bende kendimi şımartmak için, alt kattaki odaya taşınıp, kendime genç odası yaptım
    yalnız ne oda ama..
    öyle ferrari genç odası takımı yok, somya üzerinde uyuyorum.
    oyuncaklarım yok ki, somyanın altındaki mavi leğene doldurayım.
    gazeteden kuponla elektrikli bir soba biriktirmiştim, yalnız çok şaşalı ha..
    odun maketleri vardı, şömine havası yaratıyordu.
    velhasıl uzun bir aradan sonra babama aynı soruyu tekrar sordum, baba dedim ne zaman zengin oluruz?
    odama baktı, bana baktı, sobaya baktı.
    kaloriferli bir evde oturursak o gün zengin oluruz dedi.
    askere gidip geldim yeni bir eve taşındık, güneş enerjisi var kaloliferi var..
    gittim yanına, can alıcı soruyu sordum..
    baba dedim zengin olduk mu?
    ev bizim olsaydı zengin olurduk dedi.
    babam sanki bilge bende öğrencisiyim, sürekli beni cevapları tokatlıyordu. zaten ışıklı ayakkabıda alamamıştık.
    otuzuma yaklaşırken, ev aldı babam.
    inşaat halinde, onunca katta bir daire, haftada bir gün çıkıp eve bakıyoruz.
    babam bakıp seviniyor, ben çıktığım merdiven basamakları nedeniyle söyleniyorum.
    baba dedim zenginlik zormuş, fakirken iyiydi..
    gel zaman git zaman evimize taşındık, kendi evimiz.
    kendi odam, baza üzerinde uyuyorum, gençliğimin rüyası masaüstü bilgisayarım ayrıca elbiselerimi koyacağım şahsıma ait dolabım var.
    baba dedim, zengin olduk mu ?
    bilge vermiş cevabını ; oğlum biz zaten hep zengindik.
    biz gerçek bir aileydik, hayallerimiz vardı, mutlu bir dünyamız.
    her şey çok zordu, ama bir o kadar güzeldi.
    baba dedim gariban edebiyatı yapma,
    şimdi biz zengin miyiz değil miyiz?
    ben direndim o devam ettirdi,
    kendi evin olsun, zengin olursun dedi.
    babamı trafik kazasında kaybettim, trafik sigortası kaza nedeniyle tazminat ödedi.
    annem aldığı tazminatı bana verip kendime ev almamı istedi.
    şimdi bir evim var,
    ama zengin olduk mu diye sorabileceğim babam yok.
    benim zenginlikten anladığım, vallahi de billahi'de beraber gülebileceğin bir ailem olmasıydı.
    küçük dünyanızda mutlu olmaktı, bağlılıktı ve sevmekti en fazla.