hesabın var mı? giriş yap

  • 75-80 yaslarinda bir "dede"nin nişantaşı'nda kaldırımda şaşkınlıkla etrafa bakışı, ayaklarının dibinde 2 file portakal, biri patlamış ve kaldırıma saçılmış...bastonuyla portakalları kendine doğru yuvalarması, yanindan solaryum karası bir kadının hayret ve şaşkınlıkla, portakallardan birinin üstünden atlaması, hemen sonra portakal değip de pisletti mi acaba diye beyaz topuklu çizmelerine bakması ve hızla uzaklaşması... dedenin şaşkın yüzünün asılması, ve buna daha fazla dayanamayıp kırmızı ışıkta duran ve içinden olayların izlendiği dolmuşu terk etmek, dedeye doğru yürümek...

    bir gün kadiköy - beşiktaş vapurunda bir evsizi göze kestirmek, uzaktan izlemek, elinde kocaman ağzına kadar dolu büyük boy bir çöp torbası olduğunu görmek, geminin kıç tarafına yöneldiginde martılara ekmek getirmiş olduğunu fark etmek, insanların ondan uzaklaşması, içeri girmesi, belki kaçması, korkması...sonra yanına gitmek, dönüp "sen de atmak ister misin?" demesi... koluna girmek...birlikte dakikalar geçirmek...onun bir seylerin "daha fazlasi" olduğunu idrak etmek...

    kalamışta sokak aralarında akordeon çalan gencecik bir çocugun, 3-5 hafta üstüste aynı sokağa gelişi, apartmanlardan para atanlar oldukça, onların evlerinin altında daha uzunca kalarak boşnak veya rus ezgileri çalması, 1 hafta kadar sonra artık gelmediğini fark etmek...

    5 yaşında bir çocugun kendinin 5 katı yaşında birine "ne güzel olurdu sen çocuk olsan" demesi...

    karganın tekini çatıdaki su birikmiş olukta, gagasıyla çevirmek suretiyle, ekmeğin iki tarafını da ıslatırken yakalamak...

  • 4 yaşındaki kız yeğenim yengesinde kalmak için hıçkıra hıçkıra ağlar, yengesi de buna dayanamaz;

    -canım, tamam kal bizde...yeter ağlama artık
    +tamam ama susamıyom.

  • moğol hükümdarı cengiz han‘ın 1227’deki ölümünden sonra yerine geçen oğlu ögeday han önderliğindeki moğol imparatorluğu ilk iş olarak çin’in başındaki song hanedanlığı ile müttefik olarak ortak düşmanları olan curçen tehdidini birlikte yok ettiler, 1234 yılında da jin hanedanlığı‘nı bölüp aralarında paylaştılar. fakat bu ittifak uzun sürmedi ve ögeday’dan sonra yerine gelen yeğeni möngke han, song hanedanlığı’na savaş ilan etti. fakat göçebe moğolların süvari taktikleri, song’un güçlü deniz kuvvetinin manevra kabiliyetlerine işlemiyordu. yüksek surlarla çevrili çin şehirleri de moğol saldırılarına karşı koymakta etkiliydi. hatta 1259’da diaoyu kalesi‘ndeki çatışma, möngke’nin ölümüyle sonuçlandı. böylece kardeşi kubilay han, bütün itirazlara rağmen 1264’de kağan ilan edildi ve savaşı kazanmak adına alternatif fikirler ortaya sundu. song yanlısı güçlü derebeylerini taraf değiştirmeleri için ikna etmek ve deniz ticaretine bağımlı song ekonomisini dize getirmek üzere kore ve japonya başta olmak üzere ticaret yaptığı devletler üzerindeki baskıyı arttırmayı planlıyordu. kore’deki goryeo krallığı da song ile benzer bir şekilde moğol istilacılara karşı sıkı bir direniş içerisindeydi. krallığın defakto yöneticisi olan choe ailesi, moğollara biat etmek istemiyordu. cengiz de ögeday da defalarca kore’ye sefer düzenlemiş, fakat bu direnci bir türlü kıramamışlardı. sonunda möngke’nin generallerinden calaertay korçi, korelileri bastırıp veliaht prens wonjong‘u esir olarak getirmeyi başarmıştı. kubilay da hakan olduğunda wonjong’u goryeo’ya geri gönderip tahta oturttu. üstüne bir de kızı kutluk kelmiş‘i wonjong ile evlendirerek goryeo krallığı’nı, moğol imparatorluğu’nun -ya da yeni adıyla yuan hanedanlığı‘nın- kuklası hâline getirdi.

    hâlihazırda japonya’nın vasalı ve en önemli ticaret ortağı olan olan goryeo krallığı’nda yaşananlar ve yuan hükümranlığının ortaya çıkması japonya'daki kamakura hükümetini doğal olarak rahatsız etti. shogunluk, yuan tehdidinin giderek yaklaşmakta olduğunun farkındaydı. shogunluk hâlâ japonya içerisindeki meşruiyet sorunları ile uğraşıyor ve giderek özerkleşen bukelerin sadakatlerini garantileyecek politikalar üretmeye uğraşıyordu. kubilay’ın ardı ardına gönderdiği elçiler ve giderek artan savaş ihtimali, ülkedeki dengeleri daha kırılgan hâle getiriyor ve yönetici sınıfın kafasını karıştırıyordu. kubilay karşısında nasıl bir tavır takınılması gerektiği konusunda ortak bir karara varılması zor görünüyordu. ayrıca japonya’ya has imparator-kanpaku-shogun-shikken ve hatta münzevi imparatordan oluşan yönetme ve karar alma durumu da kubilay’ın ısrarlı taleplerine net bir cevap verilmesini güçleştiren sebeplerin başını çekiyordu. ilk yuan elçileri japonya’ya 1267 yılında ulaştılar. kubilay, “japon ülkesinin kralına” ithaf ettiği mektubunda asırlardır japonya’nın çin’e elçiler göndermiş olmasına rağmen kendisine henüz kimsenin gelmediğini belirtiyor ve goryeo’yu örnek göstererek diz çökmek üzere huzuruna bir japon heyeti davet ediyordu. shogunluk cevap vermiyordu, zira ülke ilk defa bir dış tehditle karşı karşıyaydı ve shogunluk böylesine önemli bir tehdit karşısında ne yapılması gerektiğini bilemiyordu. yuan hanedanı’na biat ederek vasal olmayı kabul ettikleri takdirde kubilay’ın japonya’nın iç işlerine karışacaklarını ve tıpkı çin ve kore’de olduğu gibi rakip klanları kullanarak ülkede zar zor kurulmuş dengeleri bozma ihtimalinin olduğunu biliyorlardı. fakat taleplerini reddetmek de henüz bir savaş hazırlığı yapmadan moğolları öfkelendirmek anlamına geliyordu. bu yüzden japonya kesin bir cevap vermeyerek zaman kazanmaya çalışıyordu. yuan elçilerin kyushu adasındaki yerel yönetim merkezi dazaifu‘dan ileri gitmelerine izin verilmiyor, birkaç ay bekletildikten sonra da herhangi bir cevap verilmeden geri gönderiliyorlardı. her ne kadar japonya’nın bu tutumu moğolları öfkelendirmiş olsa da, kubilay hemen hemen her yıl yeni bir elçi heyeti göndermeye devam etti. yine de hiçbiri heian’daki saraya da kamakura’daki shogunluğa da kabul edilmedi. hatta bazıları japonya’ya dahi ayak basamadan kore ile japonya arasındaki tsushima adasından geri çevrildi. japonların yuan ile iyi ya da kötü herhangi bir ilişki kurmak istemedikleri barizdi. böylece kubilay sefer hazırlıklarına başladı.

    1274 yılında kubilay’ın moğol, çinli ve curçenlerden oluşan yaklaşık 22 bin kişilik yuan ordusu, 700-800 gemilik bir filo ile fujian‘daki quanzhou limanından ayrıldı. ordu hakata körfezinde çıktığı gibi hızla ülkenin içlerine doğru ilerlemeye koyuldu. savunmacıların tek tük, düzensiz ve zayıf direnişleri onları durduramadı. japonlar tamamen hazırlıksız yakalanmıştı. bu çıkartma ile başlayan saldırının boyutları, japon halkının tahmin edebileceğinin çok ötesindeydi. tarihte ilk defa yabancı bir güç, japon takımadalarını işgal etmeye çalışıyordu. grup formasyonlarıyla savaşan yuan ordusunun yöntemleri samurayların alışık oldukları düzenden çok farklıydı. geniş davulları ve gongları ile japon atlarını korkutarak kontrol edilemez hâle getiriyorlardı. generalleri yüksek yerlere çıkıp gerileme emri için davul, hücum emri için gong çalıyordu ve yuan ordusu bu işaretlere uyarak savaşıyordu. her ne kadar genpei savaşı sırasında daha büyük gruplar hâlinde savaşma tecrübeleri olmuş olsa da geleneksel olarak samurayların teketek dövüşmeyi tercih ettiği, moğolların ise çok sayıda askerden oluşan birliklerini davul ve gonglarla manevra yaptırabilecek yöntem ve taktikleri tercih ettiği görülüyordu. ayrıca yine japonların aşina olmadığı yeni tür silahlar ve özellikle de bir tür barutlu el bombası kullanıyorlardı. yuan askerleri geri çekilirken bu el bombalarını üzerlerine hücum eden samuraylara fırlatıyor ve onları sersemletip karıştırıyorlardı. samuraylar gökgürültüsü gibi olan patlamalarla korkuya kapılıyor, gözleri görmez, kulakları duymaz ve yön duygularını kaybedecek hâle geliyorlardı. yuan ordusu ciddi bir direnişle karşılaşmadan çok süratli bir şekilde kyushu’nun iç bölgelerine yayılmış, ancak fukuoka‘daki sawara‘ya geldiklerinde şansları bitmişti. önce akasaka savaşı‘nda kikuchi takefusa tarafından sürpriz bir saldırı ile kamplarında mağlup edilen yuan ordusu, kaçtıkları torikaigata‘da ise takezaki suenaga ve shiraishi michiyasu tarafından 3,500 kayıp vererek haşat edildiler. bu mağlubiyetler üzerine yorulan yuan ordusu gemilerine doğru geri çekilmiş olsa da, bunu gören japonlar gece saldırıları ile pek çok yuan askerini öldürdü. sonunda yuan ordusu koreli general hong dagu‘nun emriyle japonya’yı terk etmek zorunda kaldı ve genko adı verilen moğol istilalarından ilki japonya’nın zaferiyle sonuçlandı. fakat kamakura hükümeti moğolların döneceğinden emindi ve o gün geldiğinde hazırlıksız yakalanmamak konusunda kararlıydı.

    kubilay ikinci saldırı için aceleci olmadı. bir sonraki hamlesi yine barışçıldı. 1275 yılında budist rahiplerden oluşan yeni bir elçi heyetini japonya’ya göndermiş olsa da, sekizinci shikken hojo tokimune buna elçileri idam ettirerek karşılık verdi. bu büyük bir düşmanlık göstergesi olup tek taraflı bir savaş ilanına denk bir davranıştı. shogunluk da bunun ve potansiyel sonuçlarının bilincindeydi ki olası bir yuan istilasına karşı çoktan hakata körfezinde çıkartma yapılabilme ihtimali olan yerlere sekirui denen iri taşlı surlar inşa ederek savunma hatları oluşturmaya başlamışlardı. yuan ordusu tarafından yıkılan hakozakigu tapınağı yeniden inşa edildi. 120 samuraydan oluşan bir gözlem birliği hakata körfezinde konuşlandırıldı. hatta hiçbir zaman hayata geçirilmemiş olmasına rağmen goryeo krallığı’na general shoni tsunesuke önderliğinde bir karşı saldırı yapılması bile gündeme getirildi. sonunda 1279 yılında, song hanedanlığı da yuan hanedanlığı tarafından dize getirildikten sonra kubilay bütün dikkatini japonya üzerinde yoğunlaştırdı. goryeo’ya 900 adet savaş gemisi inşa ettirmesi emri verildi. toplam 150 bin asker ve denizciden oluşan yeni işgal orduları toplandı. yapılan plana göre 1281 yılı haziran ayında ıki adası üzerinde buluşan ordular hakata üzerinden japonya’ya çıkartma yapacaktı. ancak daha hiçbir şey başlamadan her şey ters gidiyordu. bazı gemiler gecikti, hakata sahillerindeki sekirui nedeniyle yuan askerleri karaya çıkmakta zorluk çekiyordu, samuraylar düman ordusunun büyüklüğünden çekinmek yerine daha gemilerinden inmeden üzerlerine hevesli bir şekilde hücum ediyorlardı ve beklenmedik bir anda aniden patlak veren ve tanrıların bir lütfu olarak görüldüğü için kamikaze (tanrı rüzgârı) adı verilen bir tayfun, yuan donanmasını denizin dibine gönederdi. yuan ordusundaki 150 bin askerden yaklaşık 90 bin kadarı çok çabuk kaybedilmişti. samuraylar, zorla savaştırılan song askerleri hariç tayfundan sonra bulabildikleri tüm yuan askerlerini öldürmüşlerdi; song askerleri de yakalanıp köle yapıldı. kubilay bu yenilgi üzerine üçüncü bir sefer emri daha verdi, fakat bu kez kendi generallerinden ve vasallarından toplu bir direnişle karşılaştığı için japonya hayalinden tamamen vazgeçti. kubilay’dan sonra torunu temür han da 1295 yılında japonya’ya boyun eğmesini talep etmiş olsa da hiçbir zaman işgale cesaret edemedi.

  • --- spoiler ---

    black panther'in marvel cinematic universe'de ki geçmişine bakarsak ilk easter egg'in ıron man filmine kadar gittiğini görüyoruz. hatırlanacak olursa o filmde captain america'nın kalkanı kısa süreli kendisine yer bulmuştu. işte o kalkan sadece black panther'in kralı olduğu wakanda'da çıkan vibranium'dan yapılmış bir kalkan. ikinci ıron man filminde ise harita üzerinde afrika'da belirtilen bir nokta vardı. orası da wakanda'ydı. avengers: age of ultron'a geldiğimizde ise hem wakanda adını duyduk hem de vibranium'un kullanıldığını gördük. aynı zamanda black panther filminde daha fazla gördüğümüz ulysses klaue karakteri ile karşılaşmıştık. captain america: civil war'da ise kralımızla tanışma şerefine eriştik ve az da olsa wakanda'ya bir bakış attık. tabi ki everett ross'da evrene dahil oldu.

    black panther filmi için muazzam bir wakanda filmi diyebilirim. wakanda üzerine kurgusal bir belgesel olsa eminim filmi izleyen herkes çok büyük bir heyecanla izleyecektir. genel olarak filmin eleştirilerinde wakanda'nın çok beğenildiğini görebiliyoruz. gerçekten wakanda harika olmuş. görsel olarak güzelliğinin yanı sıra kültürel anlamda da wakanda çok ön planda. yaşayışları, kültürleri, kabileleri ve taht'ın herkes için ne anlama geldiği seyirciye çok başarılı şekilde verilmiş. wakanda'nın tarihinin anlatıldığı başlangıç çok hoştu. beş farklı kabilenin tanıtılışı ve onların her birinin kendisine ait özelliklerinin olması wakanda'yı çok daha üç boyutlu hale getirmiş.

    benzer şekilde film wakanda'nın niye dünya'ya kapalı olduğunu, teknolojik açıdan nasıl bu hale geldiklerini ve vibranium'un ne derece önemli olduğunu asla aceleye getirmeden, filmin tamamına yayarak, neden sonuç ilişkisi içerisinde anlatıyor. örnek vermek gerekirse ilk thor filmi asgard'ı, krallık sorumluluğunu ve asgard'ın nine realms açısından neden bu kadar önemli olduğunu black panther kadar başarılı anlatamamıştı.

    wakanda'nın diğer ülkelerle olan ilişkisi ve diğer ülkelerdeki siyahilerin başına gelen olaylara ilgisiz kalması ise filmin ciddi anlamda politik alt metnini oluşturuyor. filmde bir çok karakter bundan etkilenmiş ve etkilenmeye devam ediyor. zaten ana villain killmonger'ın motivasyonunu bu oluşturuyor. ırkçılık ile alakalı söylemlerin göze sokulmadan bu kadar başarılı anlatılması çok önemli. film bu konuda harika bir iş çıkarmış. özellikle bir süper kahraman filminde böyle bir alt metin işlemek gerçekten takdir edilesi bir durum.

    karakterlere gelmeden önce filmin alt metni ile ilgili şunu söylemek istiyorum. killmonger'ın filmin sonunda t'challa'nın kendisini iyileştirmesini teklif ettiğinde "neden ? beni esir edin diye mi ? beni denize gömün. atalarımın gemilerden atladığı gibi" şeklinde bir karşılığı oluyor. işte o noktada filmin gerçekten neden diğerlerinden ayrıldığını, bütün karakterlerin ne derece güzel yazıldığını ve politik alt metninin ne derece sağlam olduğunu anlıyorsunuz. hakeza, t'challa'nın değişimi afrika'da değil babasının amcasını öldürdüğü noktada başlatması da tesadüf değil. tam olarak killmonger'ın doğduğu yere gitmesi kesinlikle filmin baştan sona başarısını işaret ediyor. bu süreçte t'challa'nın önce wakanda'yı kapalı tutmak istemesi ama filmin sonlarına doğru fikir değiştirmesi neredeyse hiç aksamadan işleniyor.

    film ana hatlarıyla babasının ölümü ardından t'challa'nın krallık sorumluluğunu üstlenmesi ve bunu hakketme yolculuğunu anlatıyor. t'challa çok tecrübesiz bir kral. bunun için hayatı boyunca eğitilmiş olmasına rağmen halen babasından ayrı hareket etmeye tam hazır değil. kendisini bulmaya başlamışken babasına olan inancının sarsılması ise t'challa'yı resmen ortadan ikiye bölüyor. sırların ortaya çıkması ile kırılgan hale geliyor. babasının hareketinin vicdan azabı zaten killmonger'ın meydan okumasını kabul etmesine sebep oluyor. bu vicdan azabı ve huzursuzluk özgüvenini etkiliyor. kendisini yenilmiş olarak buluyor. fiziksel ve mental olarak hazır olduğunda ise tekrar kral olarak kendisini ispat etmesi gerekiyor. açıkçası bu yolculuğu ben çok beğendim. filmde harika işliyor. t'challa'yı bir çok yönden tanıma şansını bize veriyor. wakanda'nın gücünün niye t'challa gibi bir adamın elinde olması gerektiğini bize çok net gösteriyor.

    filmde karakterlerin çok başarılı yazıldığını tekrar tekrar belirtmek lazım. zayıf karakter ve oyunculuk neredeyse hiç yok. shuri, okoye ve nakia filmin en ön plana çıkan yan karakterleri. bunlar film boyu wakanda ve krala olan sadakatleri ile test ediliyorlar. en değerli olan şey ise karakterlerin bu süreçte hala motivasyonlarından çıkmamaları, değişen karakterlerin ise bir mantığa oturması.

    t'challa ve kız kardeşi shuri'nin ilişkisi filmde en merak ettiğim unsurlardan biriydi. bu ilişkinin kesinlikle işlemesi lazımdı. gönül rahatlığıyla bunun sınıfı geçtiğini söylemeliyim. shuri, wakanda'nın teknoloji dâhisi. on beş yaşında olmasına rağmen bütün teknoloji biriminin başı. kendisini james bond filmlerindeki q'ya benzetmek çok olası. zaten t'challa'ya yeni teknolojileri tanıtması, görev için gerekli malzemeleri vermesi, karakterlerin soluğu gazinoda alması, üstelik baş karakterimize yardım eden bir amerikalı ajan olması tesadüf olamayacak kadar james bond filmlerini andırıyor.

    nakia, kahramanımızın eski kız arkadaşı. wakanda'nın dışarıdaki ajanlarından biri. dışarıya çıkan tüm wakandalılar gibi wakanda dışındaki siyahilerin yaşayışından memnun değil. bu konuda wakanda'nın bir hareket yapması gerektiğine inanıyor. killmonger dışında film boyu full iyi olan bir karakterden de böyle bir motivasyon görmek bence çok önemliydi. wakanda'nın dışarıya açılmasını mantıklı hale getirdi. sadece kötü karakterin değil bir çok kişi için bunun bir gereklilik olduğunu gösterdi.

    okoye'de filmin güçlü karakterlerinden. wakanda'ya ve kral'a olan sadakati hayranlık uyandırıyor. filmde kişilik olarak en oturmuş karakterlerden biriydi. bu sarsılmaya başladığı zamanda yine motivasyonunu kaybetmeden en mantıklı kararları almayı bildi. üstelik sevdiği kişiye karşı olsa bile.

    black panther filmi çizgi romanlardan çok sayıda element kullanıyor. bunları film evrenine uygun hale getirmek için bazı değişiklikler yapılmış. bunların bazılar kafamda soru işareti bıraksa da genel olarak beğendim. örnek verirsek m'baku nam-ı diğer man-ape çizgi romanlarda full performans villan olan bir karakter. filmde onu villain olarak görmekten çok uzağız. avengers: ınfinity war fragmanından gördüğümüz kadarıyla thanos'un ordusu ile yapılan savaşta da kahramanlarımızın yanında yer alacak. bu saatten sonra m'baku çizgi romanlardaki gibi bir villan olmayacaktır. devam filmlerinde böyle bir fikir varsa karaktere muazzam bir motivasyon vermeleri lazım. zira bu filmdeki m'baku son derece villanlıktan uzak bir karakterdi.

    bir diğer önemli villain ise ulysses klaue. çizgi romanlarda klaw ismini taşır ve t'challa'nın babası t'chaka'nın asıl katilidir. black panther'in ise belki de en önemli kötü adamıdır. filmde bu kadar çabuk ölmesine şaşırdım. belli ki marvel, klaue'yu sonrası için düşünmüyor. o yüzden eldekini incelemek lazım. filmin ilk yarısına villan olarak klaue hakim. karakteri beğendim. en azından uzun süredir wakanda'nın düşmanı olması ve t'chaka'nın da onun peşinden belli bir süre koşmuş olması beni tatmin etti. ölümü, killmonger'ın wakanda'ya girmesi açısından gerekli olduğu için (ki sınır kabilesi şefi w'kabi için klaue çok önemli bir karakter.) filmde son derece işlevsel hale geldi.

    killmonger gerçekten çok iyi yazılmış bir karakter. üstelik filme ağırlığını ikinci yarısında koyuyor. kısa sürede empati yapılabilecek ve neredeyse hak verilebilecek hale geliyor. zaten filmin sonuna bakarsak killmonger'ın amacına tam olmasada ulaşabildiğini görüyoruz. wakanda'yı dünya'a açmayı başarıyor. en değerli villain karakterler genelde bu filmlerde kendi pencerelerinden haklı olan ve baş karakteri değiştirmeyi başaran villanlar oluyor. killmonger'ın da bunlardan biri olduğunu ben rahatlıkla söyleyebilirim. filmin alt metninin vücut bulmuş hali killmonger. ırkçılığı çokça hissetmiş bir karakter. wakanda'nın bunu değiştirebileceği ama değiştirmediğini bildiği içinde hayatı boyunca hırslanmış. resmen patlamaya hazır bir bomba.

    killmonger'ın çizgi romanlarla kesiştiği ve ayrıldığı bazı noktalar var. wakanda dışında yetişmesi, yüksek derece eğitim alması gibi özellikleri kesişen noktalar. yalnız aile içerisinden olması mcu'ya ait bir özellik. aile içerisinden olması bana biraz white wolf'u da hatırlattı. hatta killmonger'ın sınır kabilesini kendisine çekmesi. bu kabilenin savaşçılarının erkek olması da hatut zeraze andırdı. filmin dramatik yapısının güçlenmesi açısından killmonger'ın t'challa'nın kuzeni olması önemliydi. bu filmde kesinlikle işlemiş. zaten t'chaka ve kardeşi n'jobu yani killmonger'ın babası arasında geçen olay filmin en önemli anlarından biri diyebiliriz.

    filmin yönetmeni ryan coogler'ı daha önce fruitvale station ve creed gibi iki güzel filmden tanıyoruz. coogler bir çok açıdan harika bir iş çıkarmış. özellikle filmin alt metni konusunda başka bir yönetmen bu kadar başarılı olabilir miydi ? fruitvale station filmini düşünerek konuşursam orası meçhul demek istiyorum. coogler beni sadece black panther ile killmonger'ın son karşılaşmalarına biraz üzdü o kadar. onun dışında her anlamda etkileyici bir film ortaya koymuş.

    fragmanlar rap ağırlık bir müzikle karşımıza çıkmıştı. daha sonra kendrick lamar'ın filmin albümünü yapacağı açıklanınca afrika'da geçen bir filmin müziklerinin rap ağırlıklı olması tartışılmıştı. yalnız korkulan başa gelmedi. film müzik anlamında ciddi şekilde afrika'dan besleniyor. lamar'ın sahneye çıktığı anlarsa ise film ile o kadar uyumlu ki kesinlikle olumsuz bir imaj oluşturmuyor. aksine heyecanı daha da arttırıyor. müzik anlamında black panther'in en başarılı mcu filmlerinden biri olduğunu söylemek mümkün.

    black panther, marvel cinematic universe'ü de ciddi şekilde etkileyecektir. zira filmin sonunda alınan dünya'a açılıyoruz kararı son derece önem arz ediyor. ıron man, ant-man, avengers filmlerinde teknolojinin ileri düzeyde kullanıldığı gördük. lakin bu teknolojiler wakanda ile asla yarışamayacak seviyedeydi. wakanda teknolojik açıdan mcu'ya çok şey katacak. tabi özellikle dünya gezegeni için konuşuyorum. aksi halde guardians of the galaxy ve thor filmlerinde de çok yüksek teknolojiler gördük.

    marvel'ın black panther'i bu kadar kendi ayakları üzerinde duran bir film olarak tasarlamasından çok hoşlandım. hemen sırada avengers: ınfinity war olduğu için ona hazırlık olsun diye yapılmamış. belli ki black panther'i evren içerisinde çok önemli hale getirecekler. bunun için harika ve ayrıntılı bir origin hazırlanmış. zaten filmi izlerken ınfinity war'u düşünmüyorsunuz bile. onunla ilgili yapılan bir eklenti filmin havasını bile bozabilirdi. devam filmlerinde daha fazla mcu ile ilgili element kullanılacağını düşünüyorum. ama bu filmde stand-alone hareket etmek en mantıklı hareket olmuş. zaten ınfinity war'da bolca wakanda ve avengers etkileşimi göreceğiz.

    devam filmlerinde ne yöne gidecekleri büyük bir merak konusu benim için. şu an bakıldığında klaue ve killmonger denklemden çıktı. kötü olamayacak şekilde bir m'baku var. after credits sahnede bucky'e white wolf denmesi ve white wolf'u andıran elementlerin killmonger'a eklenmesi o ihtimali de ortadan biraz kaldırıyor. çizgi romanlarda reginald hudlin döneminden itibaren niganda baya wakanda'nın başını ağrıtan bir ülke olmuştu. belki o işlenebilir. böylece filmin politik tavrı korunabilir. civil war'da zemo hayatta kalmıştı. belki onun dönüşü olabilir. ama onun motivasyonu wakanda üzerine değil. disney-fox anlaşması sorunsuz tamamlanırsa doom war hikayesi bir seçenek olabilir. christopher priest dönemi mephisto'nun çıkması, achebe karakteri, belki necropolis'in tanıtılması ile daha mistik alanlara girilebilir. yalnız bana en mantıklı gelen şey elbette namor. kral'a karşı bir kral çıkarmak. hem de marvel'ın en çılgın krallarından birini çıkarmak mükemmel bir seçecek olabilir. coogler'ın elinde atlantis kültürünün de harika tanıtılacağına eminim. üstelik namor'u ilk önce villain olarak tanımak seyirci açısından da bence güzel olacaktır. wakanda ve atlantis'in kültürel anlamda da karşılaşması seyir zevkini çok yükseğe çıkarabilir. ellerinde çok seçenek var. en doğru hikayeleri seçeceklerine eminim.

    sözün özü black panther son derece başarılı bir çizgi roman uyarlaması. sadece aksiyonuyla ve görsel efektiyle değil. söyleyeceği çok sözü olduğu içinde başarılı. politik duruşuyla da başarılı. çok doğru zamanda, doğru konulara değinen, sadece türü sevenleri değil bir çok sinema severi kendisine çekebilecek bir film.

    --- spoiler ---

  • insanoğlu, var olduğu andan itibaren farkında olmasa da zamanı ölçmüştür. kimi zaman yaşayacağı mağaradan dışarı çıkacağı anı, kimi zaman da mahsullerini toplayacağı zamanı bilmek için. fakat bu soyut zaman kavramını, somut nesnelere evirilmesi sırayla güneş ve kum saatleriyle başlamıştır. şu an binlerce insanın kolunda, duvarında veya masasında tamamen soyut bir kavramı somutlaştıran saatleri kullanarak neredeyse tüm hayatını planlaması, insanoğlunu farkında olmadan zamanın kölesi haline getirmiştir. horoloji ise bu köleliği en sanatsal bir şekilde mekanizmalara ve dokunulabilir matematiğe çevirmektir.

    peki bu horoloji tam olarak nedir?

    horolojinin türkçe'de tam bir karşılğı olmasa da, kısaca zaman gösteren alet üretme sanatı olarak özetleyebiliriz. insanoğlunun mö 4000’lerde güneş sayesinde ölçmeye başladığı zaman, 1500’lü yıllarda elle tutulur makinelere dönüşmüştü. almanlar ve fransızlar öncülüğünde başlayan horoloji fırtınası, dönemin zenginleri tarafından aksesuar ve takı olarak görülüyordu. bilinen en eski kol saatine ise ingiltere ve irlanda kraliçesi 1. elizabeth sahip olmuştu. fakat 1800’lü yılların sonunda, askerlerin savaş esnasında köstekli cep saatlerini kullanması zorluk çıkardığı için kol saatlerini kullanmaya başlaması, aksesuar olarak görülen kol saatlerini bir ihtiyaç haline getirmişti. bu senelerde ordular için üretime öncelik veren başta isviçreli üreticiler olmak üzere neredeyse tüm milletler, saatleri her türlü isteğe yanıt verebilir hale getirmeye başladı. fakat savaş dönemi geçtikten sonra bile, popülaritesini kaybetmeyen bu araçlar, bir savaş malzemesi olmaktan çok, prestij belirten nesnelere dönüştü. bu yüzden kullanılan mekanizmalar gittikçe çok işlemeli ve karışık olmaya, saatlerin kasaları ise çeşitli mücevherler ve değerli taşlarla süslenmeye başladı.

    tabii bu her alanda böyle değildi, insanoğlu sürekli olduğu yerde yaşamayı sevmiyordu, dağlara tırmanmak ve okyanusların derinliklerini keşfetmek istiyordu. işte bu yüzden 3000 metre derinlikteki basınca dayanacak saatlerden, dondurucu soğuklarla baş edebilecek saatlere kadar her türlü ihtiyaca cevap verebilecek mekanizmalar üretilmeye başlandı. soğuk savaş sırasında da insanoğlunun uzay macerasında ona eşlik edecek saatler de lazımdı, bu yüzden saat biliminin sınırları tamamen zorlandı ve ortaya çıkabilecek en hassas ölçümleri yapan aletler ortaya çıktı. hatta, apollo 13 görevinde anlık bir aksaklık sonucu uzay mekiğinin tüm sisteminin çökmesi yüzünden, astronotun atmosfere giriş zamanını ayarlamak için kolundaki saate güvenmesi, ve bu güveninin omega speedmaster sayesinde boşa çıkmaması, saat teknolojisinin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuştur.

    horolojiye yapılan en büyük darbe ise, ne kadar şaşırtıcı olsa da bir saat üreticisi tarafından yapılmıştır. 1970’lerde japon saat üreticisi seiko tarafından bulunan ve pil gücüyle çalışan saatlerin üretilmesi, yüzyıllardır ulaşılmaya çalışılan maksimum dakikliği olabilecek en ucuz ve dayanıklı şekilde müşterilere sunmuştu. bu teknolojiyle birlikte 10 birim paraya alabileceğiniz bir quartz kol saati, 10.000 birim paraya alabileceğiniz bir mekanik saatten daha iyi zaman tutabiliyordu.

    1980’lere doğru pil gücüyle çalışan dijital saatlerin de piyasaya sürülmesiyle bir daha kimsenin ağır ve pahalı mekanik saatlerin yüzüne bakmayacağı düşünülüyordu. fakat unutulan şey ise bu yeni nesil ucuz ve pilli saatlerin asla bir prestij nesnesi olarak görülmeyeceğiydi. en köklü saat firmaları yaptıkları muhteşem atılımlarla çoğu ünlüyle kendi saatlerini kullanmaları için anlaşıyorlardı. hatta bu atılım o kadar iyi işlemişti ki fiyatlar bile pilli saat krizi öncesinin 2, hatta 3 katına çıkmıştı.

    horolojide tarih tekerrür etmişti. aksesuar olarak kullanılan saatler, sırayla onlarca savaş atlatmış, derinlere inmiş, uzaya gitmiş, aklınıza gelebilecek her türlü görevde kullanılmış ve tekrar aksesuar haline gelmişti. ve insanlar teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, mekanik saat sanatının hiç bitmeyeceğini anlamıştı.

  • imamoğlu'nun öyle bir şey demediğini adı gibi biliyor. sadece seçilmiş cahilliğe ve biata devam etmek istiyor. bilinçli cahilliktir bu. sonumuz hayrolsun.

  • işte bunlar hep agile çalışmamaktan. aşiret reisine urgent meeting iletmeden önce “sonraki sprintte deploy ediyor olacağız” denilseydi bunlar olmazdı.

  • iktidar sahiplerinin epeyce yakın dostu olan babası sayesinde görülecek yargılamanın bilirkişi raporu şu ifadeleri içerecektir;

    "28.01.2016 günü saat 01.05 sularında istanbul ili beşiktaş ilçesi sahil yolu mahallinde meydana gelen kazaya ait kaza tutanağı, hasar tespit tutanağı okunmuş, görgü tanıkları dinlenilmiş ve kamera kayıtları incelenmiştir. kazanın sanığın kullandığı aracın karşı yöne geçerek, kendi şeridinde seyretmekte olan polis aracına çarpması suretiyle gerçekleştiği tespit edilmiştir. kaza her ne kadar görgü tanıklarının anlatımı ve kamera kayıtlarıyla sanığın 8/8 kusuru ile gerçekleşmiş gibi görünse de sanığın 01.05.2015 tarihli ................. hastanesi raporu ile kronik .............. hastası olduğu ve bu nedenlerle kullandığı ............. isimli ilacın yan etkilerinden birinin de kısa süreli baygınlık olduğu; sanığın söz konusu kazadan 2 saat önce yan etki yaratan ilacı kullandığının o anda yanında bulunan görgü tanıkları ve sağlık raporuyla da sabit olduğu anlaşılmıştır. belirtilen nedenlerle sanığın kaza sırasında baygın olduğu için karşı şeride geçmiş olduğu ve dolayısıyla kastının olmadığı, sanığın söz konusu ilacın yan etkilerini bildiği halde içtikten sonra araç kullanmaya devam ettiği için taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan yargılanması gerektiği yönündeki görüşlerimi...."

    göreceksiniz işte. bu ülkenin polisinin gücü garibana yeter. nasıl ki bir vekil çocuğu 15 tane polisi ip gibi önüne dizebiliyorsa gece yarısı. 2 polisin bir zengin çocuğunun keyfi yüzünden ölmesinin de üstünü öyle kapatacaklar. ve o iktidar yalakası tayfa bu olay karşısında sesini bile çıkaramayacak.

    edit: imla.

  • topluluk içinde ve bire bir konuşmada hareketlerinin değişimini gözlemlemektir.

    bazı insanlar yalnızken çok iyidirler, yargılamazlar, ön yargısız görünürler, anlayışlıdırlar. sonra yanınıza birileri geldiğinde ya da birkaç kişi birlikte bir yere oturup konuştuğunuzda bambaşka biri olurlar. tamamıyla değişirler, size değersiz hissettirirler, kendilerini kanıtlamak için yalnızken yapmadıkları şeyleri yaparlar ve bence bu bir insanın sahip olabileceği en berbat özelliklerden biridir.

    kısacası ıssız adada birlikte yıllarca yaşasanız dahi bir insanı tam anlamıyla tanımış olmayabilirsiniz, toplum içindeki hareketler o kadar önemli ki.

  • bay rte ve davutoğlu'nun derin stratejisi sayesinde türkiye cumhuriyeti uyguladığı sözde dış politika ile başta ortadoğu, kuzey afrika , kafkaslar bölgesinde delicesine güç kaybederken iran 'ın fırsatı kullanıp içinde bulunduğu durumdan son hızla çıtığının resmidir.

    çok değil bir kaç sene içinde bugün hayal bile edemeyeğiniz haberler duyacaksınız iran _ amerika _ avrupa üçgeninde.

    geçmişler olsun.

    nasıl bir derin strateji ise elin oğlu imkansız denilen durumlardan müzakere ve diplomasi ile çıkıyor biz çatışmadır, silah'dır, bomba'dır, mülteci 'dir , savaş riski'dir battıkça batıyoruz ve hala dibi bulamadık.