hesabın var mı? giriş yap

  • büyük kaosa yol açacak bir uygulamadır. trafiği azalmak şöyle dursun tam tersine artıracaktır.

    örneğin 40 kişilik bir işbankası ataşehir servisi kalktığında, o 40 kişiden en az 20'si arabasıyla gelmeyi tercih edecek. 1 araçtan tasarruf sağlayayım derken, 19 ilave araç sokacaksın trafiğe..

    nasıl bir düşüncedir, anlamak mümkün değil. her aktarmada ayrı ücret basılan toplu taşımadan kazandıkları paralar az geldi anlaşılan..

  • geçen denk geldim. tanıdığın çocuğu oldu. adını mavi mira koymuşlar. bastım kahkahayı. (bkz: mavri mira)

    ikinci çocuğun adını pontus rum mu koyacaksınız diye sordum. küstüler. konuşmuyoruz şimdi. çok skimdeydi gerçi. mavi mira ne lan. zararlı cemiyet ismi koydunuz, okula başlayınca tarih dersinde geçilecek taşak hiç mi aklınıza gelmedi.

  • ülkenin içişleri bakanının (bilinçli ya da bilinçsiz) azmettiricisi olduğu olay.

    edit: adam teröristse ya da teröre desteği varsa, ve delilin de varsa tutuklarsın yoksa mafya gibi sokak ortasında yüzbinlerin oyunu almış (beğen ya da beğenme) milletvekiline saldıramazsın.
    bu yoldan çıkmış saldırganlığınızla, işinize gelmeyene terörist, vatan haini diyerek bu ülkenin başındaki en büyük bela ve teörist sizsiniz.

    yakın dönemde af ile salıverilen mafya pisliklerin ne için salındığı da anlaşılmıştır umarım.

    edit2: pkk terör örgütüdür, apo da terörist, ikisinin de suratına sıçayım.
    ama ortada milyonlarca insan var biz bu ülkede eziliyoruz diyerek hdp'ye oy veren... siz hepsi terörist, hepsine kibrit suyu diyerek neyi çözüyorsunuz? siz insanları böyle döverek ve öldürerek neyi çözeceksiniz? bu kadar insan bir sabah kalkıp tamam la biz ikna olduk hiç derdimiz yok en birinci vatandaş biziz mi diyecek? ne cins bir gerizekalısınız lan siz?

  • ben az kazanan bir adamım. öyle akıllı telefonum filan yok. geçen şirketin evrağı teslim etmek için cevahir'e gittim. daha önce de birkaç kez yine aynı sebeple gitmiştim. neyse lafı uzatmayayım kendisini orada gördüm.

    imza mı istesem, foto mu çektirsem diye düşündüm. en iyisi ölümsüz bir anı olan foto çektireyim dedim. dedim dedim de ben de akıllı telefon yok ama bilic de orada. bir daha nereden göreceğim onu deyip yanına gittim.

    derdimi tarzanca-ingilizce anlattım. kırmızı kapaklı samsung telefonumu gösterdim; ''but i want photo with you'' dedim tarzanca olarak. utanmadan bir de dedim ki; ''take photo with your phone than e-mail to me, ok?''

    aklımca; ''senin telefonunla çekelim bana e-mail ile gönder olur mu?'' demek istedim. adam zeki tabi, şak diye anladı. ben olur mu öyle şey len filan deyip kızacağını düşünüyordum ''okey'' dedi, beraber selfie çekindik. sonra e-mail'imi aldı. teşekkür edip tokalaştık.

    sonra ben şirket evrağını teslim ettim. sonra işe yeninden döndüm. dönüş yolunda; ''iyi çekindik de bu bana göndermez ki hacı'' diye düşünüyordum, neyse çekildik mi çekildik diye kendimi avutuyordum. yol bunu düşünerek geçti. yeniden masamın başına oturdum, e-maillere bir heyecanla baktım. yoktu.

    neyse, göndermezse canı sağolsun dedim. o gün bilic'ten gelen giden yoktu. ertesi gün de yoktu, ondan sonra da yoktu. olmadı. artık ben vazgeçtim. içten içe de biraz kızgındım, sonra artık umudumu kaybettim. yaklaşık 10 gün sonra tanımadığım bir adresten e mail geldi, şüphelendim ama yok ya artık gelemez dedim. heyecansız bir şekilde açtım. bir baktım bilic'le ikimizin fotoğrafı ve bir de antrenmana davet mektubu.

    kıt ingilizcemle bunu anladım ama bir arkadaşa kesin olsun diye tercüme ettirdim. evet, önümüzdeki perşembe beni davet ediyordu. önümdeki 4 günü bir bayramı bekler gibi bekledim, allem edip kallem edip patrondan izin aldım ve beşiktaş antrenmanına gittim.

    bu sefer hazırlıklıydım, bir arkadaşın fotoğraf makinesini yanımda getirmiştim. binlerce foto çektim. sağol bilic, bana çok güzel bir perşembe sabahı yaşattın.

    debe editi: hikaye gerçek mi diyenler oluyor, evet hikaye gerçek değil. yalnız bu entry'nin sevilmesindeki maharet benim değil. slaven bilic'in. kimse bilic öyle şeyler yapmaz lan demedi. herkes bilic'in böyle gönlü bol, taraftarına değer veren biri olduğu konusunda hemfikir. ben de bu yazıyı kurguladım yazdım. insanları hayal kırıklığına uğrattıysam affola.

  • ilginç, ama buradaki dövüş hocasının yaşı biraz ileri ve belli ki refleksleri filan çok zayıflamış. bu maçın galibi olamayacağı baştan belli o yüzden. direk o da tekniği bırakıp yumruk atsa belki daha bile çok dayanırdı.

    bu tür bireysel sporların tamamında, şov için yapılan sahte müsabakalar değil, en önemli şey mesafe tutmaktır. sürekli zıplama veya küçük adımlarla ileri geri gitme ve gard halinde olmanız gerekir, anlık olarak mesafe kısalabilir, uzayabilir, siz şaşırtmak için karşı tarafın mesafesine girebilirsiniz, ya da o sizinkine girebilir, ve bu denemeler taraflardan birinin boş bulunmasıyla biraz uzun sürmüşse, mesela çeyrek saniye yerine 0,75 saniye sürmüşse önce uyanan taraf saldırır. ister boks, ister karate, ister eskrim, ister güreş, hepsi aynıdır.

    buradaki sözde hoca da karşısındaki boksör de bir kere ciddi dövüş tecrübeleri olan tipler değil. açın bir tane ciddi ve resmi karate müsabakası, şovu değil ama, mesela avrupa gençler karate/boks vs şampiyonası yarı final maçı filan diye aratın. bu videodaki eblehlerin profesyonel olmadığını hemen anlarsınız.

    mesela karate championship 2022 diye arattım, ilk çıkan videonun ortasından bakın.

    https://youtu.be/p7dmyy5bp3m?t=272

    o yüzden bu maça bakıp gerçek anlamda karşılaştırmak çok zor. ama bir düşünce deneyi yaparsak gerçekten iyi ve pro bir karateci, kungfucu, tekvandocu ile benzer kilodaki iyi ve pro bir boksörün maçında şu olur. uzakdoğu sporu yapan bir kere çok daha uzak mesafe oynar, yani tekme mesafesinde. boksör ise kendi tekniği gereği yumruk mesafesine yaklaşmak zorundadır, ki bu mesafe tekme yiyeceği mesafedir, girdiği anda tekmeyi yer. bu anlamda uzakdoğu sporcusu daha avantajlıdır.

    fakat bu yetmez, çünkü uzakdoğu sporlarında tekme de atsan ne yaparsan yap, hemen geri çekilip gard pozisyonunda zıplamaya mesafe tutmaya devam etmen lazım. ve yeterince net vurabildiysen puanını alırsın. o yüzden bu sporları yapanlar adamın bağırsaklarını deşecek şekilde değil puanı hızlıca alacak şekilde vururlar. yaradana sığınıp uçan tekme atma diye bir olay yok, o sadece filmlerde var. amaç gerçekten dövmek değil.

    işte ama boks burada biraz farklılaşıyor. boksta gerçekten vuruyorlar, roundlar boyunca kan ter içinde kalıyorlar, kaşları gözleri açılıyor. o yüzden sağlam bir boksör zaten çok dayanıklı olur ve bu tür puan amaçlı tekmeler bir boksörü çok etkilemez. ve bir kaç dakika sonra bu etkisiz tekmelere rağmen kovalaya kovalaya muhtemelen karşıdakine bir kaç sağlam yumruk oturtur ve maçın şekli muhtemelen değişir. karateci de tekmeyi filan bırakıp yumruk yumruğa mücadele etmek zorunda kalır, sonra da dayak yer diye düşünüyorum.

    çünkü maçın amacı puan almak değil dövmekse bunu yapabilecek olan boksördür.

  • 39 derece ateşle yatan 6 yaşındaki yeğenim dedesiyle konuşmaktadır:

    dede:
    -gel kızım sana bir okuyayım da, allah şifa versin benim güzel kızımaa.

    dede içinden duasını okur bitirir. torun sorar:
    -okudun mu dede?
    -okudum kızım.
    -ne yazıyormuş?

  • 95 doğumlu, doğuştan iki kolu olmayan, kalça çıkığından dolayı da sol bacağı diğerine göre 12 santimetre kısa yüzücü.

    türkiye'nin hiçbir yüzme yarışmasında başarılı olamadığını ve türkiye'nin bir engelli için yaşamı ekstra zorlaştıran koşullarını dikkate alırsak avrupa bedensel engelliler yüzme şampiyonası'nda 50 metre kelebekte altın madalya kazanarak, türkiye'ye tarihinde yüzmede ilk kez bir avrupa şampiyonluğu getirmesini takdir etmemek mümkün değil.
    işin kötüsü ben bunu daha yeni öğrendim. sponsor reklamlarında çıkmasa muhtemelen yine çoğumuz bilmeyecektik de.
    şişirilmiş gündemler yüzünden böyle insanlara fırsat mı kalmıyor, sponsorlar* olmasa gündeme gelmeleri zaten hiç mi mümkün değil bilemiyorum. ama her geçen gün çığ gibi büyüyen şu anda bilinen ortalama sayı olarak 8.5 milyon engelli insanı görmezden gelmek bence milletçe çok büyük bir ayıbımız.

    beytullah eroğlu

    londra paralimpik oyunlarında hepsine başarılar

    sporcu kafilesi

  • birini dışarda bi yere davet ettiğinde hesabı daveti yapan öder. eğer davet ettiği şahıs tek gelmemiş ise diğer hesapları da daveti yapan kişi öder. malesef böyle :(