hesabın var mı? giriş yap

  • hopi dilinde dünyanın ve hayatın dengesini yitirmesi anlamına gelen kelime.

    new mexico'daki chaco kanyonunda* bulunan ve m.ö. 900 - 1150 yıllarında orion takım yıldızının bir yansıması şeklinde inşa edilmiş olan pueblo bonito* kızılderili yerleşkesinde o dönemde astronomik ölçümler ve dini ayinler yapıldığı düşünülüyor. bölgenin kuzeyinde bulunan fajada butte alanında bir dağa yaslanmış olan üç büyük kaya* ve bu kayaların arkasında duvara oyulmuş bir spiral resmi bulunuyor. güneş ışığı sadece gündönümü ve ekinoks esnasında bu üç kayanın arasından sızıp duvardaki spiral resmini aydınlatıyor.* hopi kızılderililerin inanışına göre güneş ışınları bu spirale geldiği sürece dünyanın dengesi yerinde demektir. gelmediği taktirde ise dünya dengesini yitirmiş ve sonu yaklaşmış demektir. aynı inanışa göre dünya daha önce üç defa yıkılmış ve tekrar canlan(dırıl)mıştır.

    27 şubat 2010 şili depremi ile dünyanın ekseni 10 santim kaydığı için fajada butte'de artık güneş ışınları gündönümlerinde duvardaki spirale denk gelmediği için dünyanın dengesinin yitirdiğine inanılıyor ve buna göre şu anda dünya koyaanisqatsi döneminde ve dördüncü yıkımın eşiğinde bulunuyor.

  • - şimdiye kadar kaç adet beylik fethettiniz devletlum?
    - tahmini ve takribi olarak 32,7 adettir, 32,5 olmasu da ihtimaller dahilindedür.
    - ondalıksız rakkam veremez misünüz haşmetlüm?
    - küsuratlı rakkam tedarik eyleyeyim de işkembe-i kübradan salladığım malum olmasın zevata.

  • şlsdşlasşdlşasdlsd

    oğlum böyle fanteziler aslında var, videolarda filan denk geliyoruz. ama şöyle bir cümle türkiye'de kurulur "ben size kendi kafanıza göre hareket etmeyeceksiniz demedim mi?" en son askerde bölük komutanı revirciyi böyle dövmüştü.

    o kız değil kıdemli üsteğmen hacı.

  • bir soru cümlesidir.
    ultraslan'ı bilmem de; galatasaray taraftarı bir çatıya ihtiyaç duymadan direnişteler. gerisi teferruat.

    not: fenerbahçeliyim. *

    edit: bilgilendirme. başlık başa kalmış.

  • "@mutewwit: osmanlı zamanında, metrobüs duraklarındaki iade makineleri akbil basılınca ötmezmş. öyle ki fakirler mahcup hissetmesin. inceliğe bakar mısn?"

  • şaşırtıcı bir haber. konudan bağımsız olacak ama o yandaki kadınlar ne yapıyor amk.

    edit: nerede böyle sikimsonik bi başlık var benim başıma kalır zaten.

  • (bkz: #59782580)

    bir önceki entry'de belirttiğim üzere paylaşıma devam ediyorum. ikinci bölüm ile karşınızdayım. teveccühünüz ile yaşıyorum falan.

    *tripot veya monopot kullanmayarak tele objektifler ile sarsıntısız ve net fotoğraf çekmek için kabaca bir formül var; en az odak uzaklığı kadar enstantane değeri kullanmak. örneğin; 250mm odak uzaklığı ile fotoğraf çekiyorsanız enstantane hızınız en az 1/250 olmalıdır.

    *fotoğraflanacak bir konu gördüğünüzde anında deklanşöre basmayın. bunu herkes yapabilir. bir konunun tek bir bakış açısı olmadığını bilerek konuya farklı açılardan bakmak önemlidir. göz hizasından çekilen her fotoğraf, her zaman en doğru açı olmayabilir. fotoğrafçı, konusu için kendine özel ve konuyu daha vurucu hale getiren çarpıcı bir nokta aramalıdır. fotoğraf eğer anlık bir çekim gerektirmiyorsa yani ‘’o an’’ fotoğrafı değilse, konuya, çevreye ve mekana alışmak için biraz ‘’zaman kaybedin’’.

    *iyi bir kompozisyon, fotoğraftan her hangi bir lekenin çıkarılıp çıkarılamayacağı ile ölçülür. iyi bir fotoğraftan tıpkı bir şiirden her hangi bir kelimeyi çıkaramayacağımız gibi her hangi bir lekeyi de çıkaramayız. kadraj içinde, anlatımı her hangi bir şekilde desteklemeyen bir öge varsa gereksiz yere izleyicinin ilgisini çeker ve rol çalar.

    *insan doğası önce geneli sonra ayrıntıyı algılar. bu nedenle karmaşık ve bir çok ögeyi bünyesinde barındıran bir konunun fotoğrafını çekerken konunun çeşitli geometrik formlara dönüştürülmesi mesajın daha kolay anlaşılmasını sağlar. örneğin bir koyun sürüsünün s veya z şekline gelmesini beklemek veya ağaca konan kuşların geometrik bir şekil oluşturmasını beklemek gibi.

    *ufuk çizgisinin (hattının) kadrajda ortada olması bölünmüşlük hissi uyandırabilir. ancak bir konu veya yansıma varsa konuyu veya yansımayı kesmeden fotoğrafı çekiyorsanız ufuk hattını ortaya koyabilirsiniz. bu, fotoğraflarda bir dinginlik duygusu oluşturacaktır.

    *dikkat çeken renklerin (sarı, kırmızı, turuncu vs.) ana konu dışında bulunmamasına dikkat etmek gerekir. aksi halde bu renge sahip objeler ve ögeler ana konudan çok daha küçük alan kaplasalar dahi dikkat çeker ve ilgiyi ana konudan uzaklaştırır.

    *renklerin psikolojik olarak etkileri vardır;

    sarı, kırmızı, turuncu gibi sıcak renkler daha enerjik ve daha parlak oldukları için soğuk renklerden daha yakın görünürler ve dikkat çekerler. bu nedenle sıcak renklerin fon olarak kullanılması tercih edilmemelidir. bu renklerin solgun tonları ise kullanılabilir. mavi ve tonları ise, insana uzak konuları (örneğin gökyüzü) hatırlatır. soğuk renklerdirler. bu nedenle fon olarak kullanılmaları uygundur ve derinlik duygusunu daha çok ortaya çıkarırlar.

    *kapı ve pencere gibi dikey objeler dikey olarak kadrajlanmalıdır.

    *dış mekan çekimlerinde ışığı doğrudan arkanıza alıp çekim yaparsanız düz bir fotoğraf elde edersiniz. ancak, problemli bir cilt veya pürüzsüz çıkmasını istediğiniz bir yüzeyi çekiyorsanız ışığı doğrudan arkanıza alabilirsiniz.

    *her hangi bir objenin yüzey dokularının ortaya çıkması için ışığın yandan gelmesi gerekir.

    *hareketli bir objenin fotoğrafını çekerken netleme sistemini ‘’devamlı mod’’ yani ‘’continious’’a alın. aksi halde hareketli obje objektife yakınlaşıp uzaklaştıkça netlemeyi koruyamazsınız.

    *kontrastın yüksek olduğu (aşırı gölge-aydınlık) fotoğraflarda denge sağlamak için gölge alandan ölçüm alın. örnek değer f32 olsun. ardından aydınlık alandan alın. bu değerde f8 olsun. kontrastı dengelemek için her iki değerin ortası olan f16 değerini seçip çekim yaparsak, mevcut şartlarda dengeli bir fotoğraf elde etmiş oluruz.

    *ekstra ışık kaynağı kullanmadan odanın içinde (pencere ışığı ile) portre çekecekseniz beyaz ayarını ‘’bulut’’ ya da ‘’gölge’’ olarak seçin. çünkü güneş ışığı yansımaya uğrar. eğer güneş ışığı oda içinde çok belirginse beyaz ayarı ‘’güneş’’ olarak kalmalıdır.

    *yüksel binalar gibi mimari yapıların fotoğrafını çekerken (yerden) şuna dikkat etmelisiniz;
    yapının tam ortasından geçen çizginin (gerçek veya hayali) alt ya da üst kenara 90 derecelik bir açı yapması gerekir ki, yapı herhangi bir tarafa devriliyor hissi vermesin.

    *insan gözü herhangi bir görsele bakarken soldan başlar ve sağdan çıkar. bunu, portre fotoğraflarında kişiyi kadrajda sağ tarafa yerleştirerek kullanabilirsiniz. kişi sol tarafta olursa fotoğrafın kalanına bakmak gerekmez. sade fon kullanılan portrelerde bu kullanılabilir.

    *iyi bir manzara fotoğrafı çekmek istiyorsanız ışığın yatık olarak geldiği saatleri, yani sabah ve akşam saatlerini seçin. böylece güneşin sıcak renklerinden ve objelerle form oluşturduğu zaman diliminden faydalanmış olursunuz. bu durum; kış ayları ve kuzey yarım küre için geçerli. yazın ise, güneş erken saatlerde tepede olacağı için bunu uygulamak zor.

    *iç mekan fotoğraflarında yandan gelen ışığı kullanmak hem objenin üçüncü boyutunu hem de fon ile arasındaki derinliği ortaya çıkarır.

    *gün batımı fotoğraflarında beyaz ayarını ‘’flaş’’ olarak seçerseniz turuncu ağırlıklı bir fotoğraf elde edersiniz.

    *portre fotoğraflarında kişiyi yaşadığı veya çalıştığı yer ile fotoğraflarsanız fotoğrafın yaşadığı izlenimini verirsiniz ve izleyiciyi fotoğrafın içine çekmiş olursunuz.

    *iç mekan fotoğraflarında pozlandırma iç mekana göre yapılırsa pencereler ışık olarak patlar. pozlandırma dış mekana göre yapılırsa iç mekan karanlık çıkar. bunu gidermenin en iyi yolu; poz ölçümünü dış mekandan alıp ayrı değerleri iç mekanda da uygulamaktır. böylece herhangi bir sorunla karşılaşmazsınız.

  • başlık: beyler bir günlüğüne kız olsanız

    1.ne yapardınız amk sabah uyanıdınız kızsınız bir gün olduğunuda biliosunuz o gün neyapardınız

    4. dur lan hayallere daldım nasıl başlık açtın kendi kendimi gibcektim az kalsın

    5. bizde bu şans varken o gün de regl olurduk mk

  • abilerimin bisikleti aşağıda depoda çürürken ve ben bisiklet sürmek istiyorum diye yırtınırken kimsenin bu isteğimi ciddiye alıp bana bisiklet sürmeyi öğretmemiş olması. yetişkin bir insanken kendi kendime öğrenmek çok utanç vericiydi. ve kendime ait hiç oyuncağımın olmaması. hep abilerimin eski, kırık dökük ve eksik parçalı oyuncaklarıyla oynadım. bir kız çocuğu olarak hiç kızlara ait oyuncağım olmadı.

    edit: ha bir de annemin ben doğmadan yıllar önce yurt dışından aldığı oyuncak ispanyol bir bebek vardı. oynamak istediğimde izin vermezdi. o çok kıymetliymiş, kırılıp dökülmesini istemezmiş gibi davranırdı. yıllarca vitrinde hayran hayran baktım ama bir kere bile oynayamadım. sonra bir gün genç kız olan kuzenim o bebeği görüp “yenge bu çok güzelmiş, bunu bana versene” dedi. annem de “zaten vitrinde durup duruyor, al senin olsun” dedi ve o bebeği kuzenime verdi. o an 10 yaşımdaki halimle içimde hissettiğim sızı hala ara sıra o bebeği düşününce aynı yerden kalbimi sızlatıyor.