hesabın var mı? giriş yap

  • - rica etsem, uygunsa yol, sağda bir yerde, caminin orda inebilir miyim, teşekkür ederim.

    kız bu cümleyi bitirdiğinde dolmuş kızın ineceği yeri 1,5 kilometre geçmişti. ama kız o kadar kibar ve tatlıydı ki tüm dolmuş sakinleri ve şoför hep beraber karar aldık ilk dönüşten dönüp kızı evin önüne kadar bıraktık, ardından el salladık falan da öyle devam ettik yola.

  • mustafa kemal'in pera palas'da kaldığı günlerdir. istanbul işgal altındadır. işgal kuvvetleri komutanları da pera palas'ın salonundadırlar. o sırada mustafa kemal salona iner. ingilizlerin dikkatini çekmiştir. ingilizler şef garsona bu türk subayının kim olduğunu sorarlar. garson "mustafa kemal." cevabını verir. ingilizler mustafa kemal'in çanakkale'deki ününü duymuşlardır, kendisiyle tanışmak üzere onu masalarına kahve içmeye davet etmek isterler ve bunu şef garsonun aracılığıyla ona iletirler. atatürk'ün garsona cevabı şu olur. "bizim geleneklerimize göre daveti ev sahibi yapar. onlar her ne kadar işgal kuvveti komutanları iseler de, ne de olsa misafirdirler. günün birinde gideceklerdir. bu nedenle benimle kahve içmek istiyorlarsa benim masama gelsinler..."

    şartları tekrar gözden geçirelim. istanbul işgal altındadır ve ingilizlerin o anda başkentini işgal ettikleri bir ülkenin subayına istedikleri şeyi yapabilme hakları vardır. o zamanlar henüz kurtuluş savaşı diye birşey başlamamıştır, mustafa kemal'in hayallerinden başka hiçbirşeyi yoktur. bu şartlar altında ve şartların farkında olduğu halde böylesi bir ayarı ihsan etmiştir işgal kuvvetleri subaylarına. pekçok devlet üst düzey devlet yetkilisine, diplomata, askere vs. pekçok güzel ayar verdiği olmuştur atatürk'ün ama bu anlattığım kanımca en güzel, en sade aynı zamanda en iddialı olanıdır.

  • alkolün de etkisiyle kesiştiğim kız dışarı sigara içmeye çıkınca peşinden gidip selam verdim..kız bön bön bakıp ''nothing'' dedi,ingilizcem zayıf olduğu için yanan sigaramı cebime koyup uzadım.

    not:bu hikayedeki kezban benim.

  • (karismatik)
    - kiminle görüşüyorum?
    - yanlış insanla.

    (sıkıcı)
    - kiminle görüşüyorum?
    - hangi numarayı aradıysanız, o numaranın sahibiyle.

    (çok kişilikli)
    - kiminle görüşüyorum.
    - kimi arzu ederdiniz?

    (paranoyak/asabi)
    - kiminle görüşüyorum?
    - sen kimsin?

    (ev hanımı)
    - kiminle görüşüyorum?
    - hatice sen misin?

    (ev babası)
    - kiminle görüşüyorum?
    - aloo

    (espriktüel)
    - kiminle görüşüyorum?
    - özcanoğulları'nın malikânesi, buyrun. eküki

    (sözlükçü)
    - kiminle muhatap oluyorum?
    - (bkz: kiminle görüşüyorum) (bkz: aramaya inanmak)

  • "insan bir şeyden haz alabilmek için o şeyin yokluğunu, ızdırabını tatmaya muhtaç; açlık gibi, soğuk gibi, yalnızlık gibi. ama istenen bir kere ele geçti mi verdiği haz sönüp gidiyor. yani geçici şekilde tatmin olmak mümkün ama mutlu bir halde sürekli kalmak imkansız. mutlu olmak insan tabiatına aykırı mı yoksa?"

    "mutluluk dediğimiz şey, yoğun bir şekilde bastırılmış ve engellenmiş olan ihtiyaçların kısa süreliğine tatmin edilmesinden başka bir şey değildir."

  • daha önce bir bok yiyip polisle başını derde sokmuş adamımız polisle ilk karsılaşmasında gözgöze gelmemek için tripten tribe girer.buna rağmen polisimiz kalabalıgın içinde adamımızı farkedip yanına yaklaşır;

    -hey sen
    +ee buyrun memur bey*
    -ayakkabının bağı çözülmüş*
    +eehihi saolun memur bey*

    veya;

    -seni bir yerden tanıyormuyum
    +sanmıyorum memurbey*
    -bence tanıyorum
    +...*
    -hey sen patricia teyzenin oğlu jack değilmisin?
    +ehehe hay allah

  • bu adam için volkan ve emreyle bir olabilir mi? denmiş.

    olamaz bir fenerbahçeli olarak söylüyorum, net olarak olamaz.

    her ne kadar melo'nun da, oyunu germekte, taraftarı germekte volkan ve emre'den bir farkı yoksa.
    her ne kadar çirkeflikte volkan ve emre kadar sınır tanımasa da.

    bu adam volkan ve emreyle bir olamaz.

    çünkü adam volkan ve emre gibi değil.
    adam kurnaz.
    nerede çirkefleşeceğini, nerede çirkefleşmeyeceğini çok iyi biliyor.
    maçın neresinde sertlik yapacağını, ne zaman rakibin üstüne yürüneceğini biliyor.

    misal, melo'ya pis bi hareket mi yaptın.
    o an sadece tepki verir, bağırır üzerine yürümez.
    hakeme mağduru oynar.
    aradan 10 dakika geçer, o hareketi yapana pis bir şekilde dalar, adam bağırdığı zaman üzerine yürür.
    karşısındaki herif ise hem can acısı, hem de üzerine yürünmenin gerginliği ile tepki verir.
    caarrtt adama kartı göstertir.
    adam işini çok temiz halleden, soğuk kanlı katil gibi. dexter gibi herif. adam kafasını kullanıyor.
    üstüne bir de kahraman ilan edilir. dil çıkarır falan taşağını geçer.

    ama volkan ve emre öyle mi?
    onlara dokunduğunuz anda gelir üzerinize yürür, artistlik yapar sarıyı görür.
    10 dakika sonra gider aynı hareketi yapar 2. sarıyı görür ve atılır.

    işte bu yüzden melo, volkan ve emreyle bir tu-tu-la-maz arkadaşım.

    haa gönül ister ki bu adamların hiç biri türk futbolu içerisinde yer almasın, bu olaylar hiç yaşanmasın o ayrı.

  • 19 yaşında daha. ankara üniversitesi hukuk fakültesinde okuyormuş. bir hastanenin koridorunda turlarken karşılaştık. gözlerinin içi gülüyordu, yüzünde de içten bir gülümseme. hastalardan birinin yakınıdır diye düşündüm önce. hastalığı yakıştıramayacağım kadar güzeldi çünkü. kemik iliği kanseri teşhisi konmuş önce. sonra akciğerlerinin bir kısmını almışlar, arkasından göğüslerinden birini. şimdi de beyninde çıkmış o illet. lüle lüle saçlarının peruk olduğunu o zaman anladım . halbuki ne çok yakıştığını düşünmüştüm, o dalgalı bal rengi saçların yeşil gözlerine. "olsun abla, bunu da aşarım inşallah" dedi. bu da geçecekmiş, hakim olacakmış zaten. "daha çok yolum var ölünmezde şimdi" diye ekledi. ölünmez evet.. mamak'ta köhne bir evde anası bekliyormuş onu. babadan kalma 300 lira maaşları da varmış hem. devlette yardım ediyor şükür okumama diye heyecanlı heyecanlı anlattı uzun uzun.

    "üzülme sende abla, geçecek nasılsa; hem ölünmezde şimdi dedik ya" derken kahkahaları çınlattı koridoru. kendimden utandım, bende güldüm. yemyeşil gözlerine çok yakışmıştı bal rengi saçları. perukmuş, olsun..

    edit: bırakıp gitmiş hayatı özlemcik. daha fazla dayanamamış bedeni yayılmış enfeksiyona. vizelerini de vermiş kuzum, ama kısmet işte.. daha ölünmez demiştik ama demekle olmuyor bazen demek.. allah yattığı yeri nur etsin..