ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
man schreibt nur auf deutsch in diesem thema
bahçeli'nin ülkeyi bir daha batırması
-
basiretsizliği ile 2001 krizinin mimarlarından olan devlet bahçeli tam 20 yıl sonra yine boş beleş ve anlamsız siyasetiyle erdoğan'ın payandası olarak ülkeyi bir kez daha bataklığa sürüklemiştir. partili başkanlık sistemine verdiği destek bizleri bu günlere getirmiştir.
emrah serbes
-
kendisi şunları söylemiştir;
"bugün tayyip erdoğan gidiyor hülya avşar'la görüşüyor. kardeşim sen magazin muhabiri misin? senin hülya avşar'la ne işin var? gel benimle görüş. biraz yüreğin varsa gel benimle görüş. öyle üç bin beş yüz korumayla otobüsün üstünden üfürmeye benzemez. ben on beş gündür sokaktayım. gelsin benimle görüşsün. biraz yüreği varsa... buradan söylüyorum; gelsin benimle görüşsün! gaz kapsülleri cebimde. benim arkadaşım, gaz kapsülüne vole atmış adam, daha yere inmeden. biz böyle çocuklarla direniyoruz. ben tayyip erdoğan'a ne derdim onunla görüşseydim biliyor musun? 'önce delikanlı ol' derdim. neden delikanlı ol derdim biliyor musun? delikanlı adam yalan söylemez. yalan söylüyor. delikanlı adam yalan söyler mi? yakışır mı lan senin kasımpaşalı olmana? gel burada görüşelim. ben onunla konuşurum her zaman. ama görüşemez ki, yüreği yok. yüreği varsa gelsin benimle görüşsün."
her gün 1 metre girerek çaktırmadan ülke almak
-
yapılıp yapılamayacağını merak ettiğim hadise. misal atıyorum bulgaristan sınırına yollayalım insanımızı. her gün birer metre ileri gitsinler yavaştan. eğer birader hayırdır filan derlerse hemen "ne hayırdır ya biz zaten burdaydık olm" filan deriz. ölüm yok savaş yok. tsk beni general yapar mısın pls teşekkür ederim. taktikçiyiz.
ronaldo luis nazario de lima
-
"ronaldo uce bir yakaladi!!!" sozunun sebebidir.
2002 öncesinde türkiye'nin çok güzel olduğu yalanı
-
bugünden güzel olduğu bir gerçektir.
mercedes e serisi
-
kendi deneyimimden dolayı yazdığım bir entry (bkz: #49889020) yüzünden almadığım hakaret dolu mesaj, altına girilmeyen entry bıraktırmayan araba. lanet olsun, nasıl insanlarsınız siz? ulan ben haram yemedim, 2 yıl haftanın her günü geceleri 4 saat uykuyla durdum, bir gün tatil yapmadım, işlerimi yoluna koyayım diye uğraştım, didindim, hakkımla kazandım aldım. biriktirdiğim parayı kumarla çoğaltmadım, kredi çektim, riske girdim, inşaat yaptım, sonra onu da bıraktım. size girip çıkan ne arkadaş? ben mi elinizden aldım lanet olasıca hayatınızı? "naber kızlar zenginim" diyormuşum, gavatmışım falan. nedir olum sizin derdiniz?
dünyanın en iyi arabası değildir, dünyanın en pahalı arabası değildir, almanya'da 2 yaşındakilerine çok rahat her türlü insanın binebileceği, taksi olarak da oldukça bol bulunan bir arabadır. ego tatmininizi benim üzerimden yapmayın. otoritenin elinizden aldığı hayatı ben elinizden almışım gibi davranmayın. sikmişim arabasını ulan, bundan 6 sene önce sürekli yağ yakan tempra'ya biniyordum, bir gün de yolda mercedes görünce sövmedim. tutup da 18 yaşımda babama yaslanıp coupe, cabrio araba almadım. üniversiteden beri görüştüğüm kız arkadaşımla tanıştığımda da cebimde fazladan ayıracağım 5 kuruş para yoktu. nasıl insanlarsınız olum siz, neyin derdindesiniz?
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
-
sene 2002 mayıs sanırım yaşım 19
hayatımda ilk defa memleketim ve şehrimden uzak anadolu’nun bir şehrinin gelişmemiş bir ilçesinde myo 1.sınıf öğrencisiyim.
ilk dönem bitti bütün öğrenciler evlerine dönmeye başladı.
arkadaş ve çevrem arasında nasıl dönüyorsun, ne zaman döneceksin, istersen birlikte gidelim sohbetleri havada uçuşuyor.
o dönemler içine kapanık biriyim.
istanbul’a bilet alacak param olmadığını kimseye söyleyemiyorum.
cuma günü okulun son günü
o akşam ve takip eden haftasonu akın akın herkes memleketine dönüyor.
ben gündüzleri evden hiç çıkmıyorum.
çarşıda sağda solda görüp neden gitmedin yada gitmiyorsun soruları işe karşılaşmak istemiyorum.
ilçe küçük bir yer hemen hemen bütün öğrenciler, esnaf ve yerel halk kısmen birbirlerini tanıyorlar.
gündüzleri evde radyo dinleyip öğrenci evimde az kalan bitmeye yakın erzaklarımı dikkatli tüketip akşam 20.00 istanbul otobüsünü izlemek için uzak noktaya gidiyor, giden öğrencileri izliyorum, bir gün benimde o otobüse binebilme hayalini kuruyorum.
sonrasında bütün ilçeyi karanlıkta geziyorum sokak sokak. gündüz evde yatmanın acısını çıkarıyorum.
yorulmalıyım ki eve gittiğimde uyuyabilmeliyim zira gündüz yeterince uyumuşum.
o yılları yaşayan bilir
internete sadece kafelerden ulaşabilirsin, cep telefonu sadece sms ve sesli arama içindir.
kontörün yoksa arama sms ve çağrı yapamazsın.
benim de yoktu tabi.
kaldığım evde eski ev sahibinin çevirmeli ev telefonu vardı. benim için büyük şans.
ailemden arayabileceğim herkesi aradım istanbul’a dönebilecek otobüs bileti için. yok maalesef.
en erken para gönderebilecek ablam 1 hafta sonra maaşını alınca yollayabiliyor.
herkese haber salıp beklemeye koyuldum.
ilçede sadece ziraat bankası var
parayı bana o bankanın şubesine havale ile yolluyor aliem.
sanırım o haftasonu geçti
önümde daha kocaman bir hafta var
sonraki pazartesiye kadar beklemek zorundayım.
cepteki para miktarım sıfır.
kredi kartı yokki daha kaç yaşındasın. sıfır kart sıfır para.
içimden dedim bekleyeceksin yok başka çarem.
bütün arkadaşlarım hatta bütün okul öğrencileri döndü artık şehirlerine. bitti sezon.
tanıdığım bitkaç esnaf ve ev sahibi kaldı. ev sahibini pek sevmezdim yobazın biriydi.
ne ondan borç isteyebilirdim ne de esnaftan
sabırla bekleyecektim, önümüzdeki pazartesi para gelmesini.
20 yıl geçmiş günlük tam olarak ne yaşandığını hatırlamıyorum.
ama ertesi günü mutfakta yiyecek ve pişirecek hiçbir şey kalmadığını hatırlıyorum.
küçük mutfak tüpüm dahil bitmişti.
zaten öğrenci evinde ne olabilirdi.
gündüzleri tam gün odamda yatıp, akşam güneş batımından sonra çarşıya gezmeye çıkıyordum.
küçük sarı renkli radyolu kaset çalarım vardı.
aptal yerde sadede trt fm çekiyordu.sevmiyordum aptal radyoyu.
coskun sabah, ahmet kaya ve tatlıses kasetlerim vardı
onları dinleyip uykuya dalardım
şimdi ahmet kaya dışında hepsinden nefret ediyorum.
ilk günler sonrası açlığı iyice bedenimde hissetmeye başladım, uykuya dalmak zorlaşıyordu artık yatakta uzanmak acı veriyordu.
o berbat günün gecesi çarşıya çıktım yine.
birşey yapmalıydım para elde edecek birşey, sırf birşeyler yiyebilmek için.
sony walkmanim vardı pillerini ısırarak sonuna kadar kullandığım hayatta en önemli eşyam.
merkeze ıspartaya gidecek param olsa onu satmayı düşünüyorum.
kulağımda walkman sokaklarda aptal aptal geziyorum ahmet kaya'nın kaseti sanırım emin değilm.
pek inanılır gelmeyebilir zaten bana da mucize gibi gelmişti.
hayatımda yolda ilk kez para buluşumdur. 5 milyonluk bir banknot bulmuştum.
inanamıyorum şaka gibiydi.
eğilip aldım gerçekten 5 milyon.
o zaman tabi daha 6 sıfır atılmamış.
o zaman bir gazate 500 bin lira. bir kolon sayısal 250 bin liraydı. hatırladıklarım.
zaman gece ilçede bakkalar kapalı gittim eve dedim akıllı ol dikaktli harca daha 5-6 günün var.
o gece eve dönüp sabredip aç yattım.
ertesi günü ilk defa gündüz çıktım dışarı sabah markete gidip 3 ekmek ve geri kalanı ile yettiği kadar domates aldım.
tabi bilgisayar programlama okuyorum kafa çalışıyor.
yaptım hesabımı dedim her gün yarım ekmek içine domates 6 gün yeter bana tek öğün.
o şekilde geçirdim bir haftayı
erken açıkmamak için gündüz uyumaya devam edip akşam yedim
akşam sonrası yürüdüm eve geldim yattım
ertesi gün yine aynı
pazartesi günü bankaya öğleden sonra gittim hayal kırıklılığına uğramamak için.
dedim gişede adıma havale var mı? evet
o günkü sevincimi unutamam tam 50milyon
ablam göndermiş sağolsun. minnettarım.
ilk işim pideciye gidip kıymalı pide yemek oldu
sonra biletçiye gidip istanbul biletimi aldım.
her akşam uzaktan ağlamamak için kendimi zor tutup kalkışını izlediğim istanbul otobüsüne pazartesi bindim ve evime gittim.
aradan 20 yıl geçmiş tam. bunlar gerçekten yaşandı mı? inanması bile zor ama evet yaşadım
yeri merak edenler ısparta uluborlu
dünyanın gelmiş geçmiş en güzel kadını
-
annemdir. net.
not: kendisini kaybedeli eylülde 6 sene olacak. gençti, güzeldi, gelmişti, geçti. ama hep aynı bakacak biliyorum.
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
- keloğlan' ın kimi kimsesi yokmuş
+ annesi nerdeymiş?
- annesi yokmuş, ölmüş
+ babası nerdeymiş?
- babası da yokmuş, ölmüş
+ (ağlamaklı ) birsen teyzesi de mi ölmüş??
ısırılamayacak kadar sert beyaz leblebi
-
insana, "madem bu kadar dayanıklı, uçağın tamamı neden nohuttan yapılmıyor?" dedirtir bunlar.