hesabın var mı? giriş yap

  • bir forum sitesinde karşılaşılan diyalog;

    anonymous said...
    ya bi şarkı varya yomohoo yomosoo onun tam adı nedir arkadaşlar??

    ... july 31, 2009 10:17 am
    bulut said...
    merhaba aradığınız şarkı
    modern talking - you're my heart you're my soul

    arkadaş sen nerden anladın yomohoo yomoso 'dan o şarkıyı, soruyorum!?

  • çok alkol alan bir babaydı. evde de huzursuzluk, tartışma sık yaşanıyordu. hiç detaylara girmeyeyim, bir çocuk ne hissederse onu hissediyordum.
    ama hiç unutmuyorum anne tarafımın bir tanıdığı olan kişinin düğününe gitmiştik. dayımla babam düğün sonunda yerlerde oynuyorlardı. ikisi de küfelik olana kadar içmişlerdi. 8 veya 9 yaşlarındaydım daha.
    o kadar utanmıştım ki! onun sarhoşluğundan çocuk halimle ben utanmıştım.
    zaten ilerleyen yıllarda ev içindeki sorunlar daha da artmış, annem daha fazla dayanamamış, yurtdışına iş vesilesi ile gitmiş ve bir daha da dönmemişti.
    beni aldırtmaya çalışmıştı ama velayetim babaya verilmişti. kendi kurtulmak istediği cehenneme beni bırakmıştı.
    yıllar sonra "eğer gitmeseydim, dayanamazdım" demişti ama benden dayanmamı beklemişti! ya ben de dayanamasaydım, ya öyle sorunlu bir insan yüzünden yanlışa sürüklenseydim, kendime bir şey yapsaydım?
    ama yapmadım, güçlenmeyi seçtim. ufacık yaşımda söz verdim kendime "pes etmek yok" dedim.

    anneannemin yanına kaçtım 17 yaşımda. sonrasında bir şekilde hayatımı toparladım derken eşimle tanıştım, uzun bir birlikteliğin ardından evlendik. hani hep denir ya "kız çocukları babasına benzeyen insanları bulur" diye. eşim babamın tam tersiydi.
    hayatımda verdiğim en doğru kararlardandı. güzel bir ailem olmadı ama kendim güzel bir aile kurdum. ileride ne olur bilmiyorum ama 2 yıllık birliktelik ve 20 yıllık evliliğin ardından ben de ondan razıyım ve eminim o da benden razıdır.
    beraber elele verdik, çok çalıştık, çabaladık ve şimdi birçok şeye sahibim hayatta, şükrediyorum.

    yıllar sonra baba kişisi telefonumu bulmuş, beni aradı görüşmek için. 22 yıl aramadı, ne haldeyim sormadı. evlenmişim, çocuğum olmuş, maddi olarak iyi durumdayım, arıyor!
    hayatıma sokmadım çünkü aradığında bile sarhoştu. ama onun tarafından olan akrabalarımdan duydum "hayırsız evladım" ben. ne kolay birini yaftalamak hayırsız diye. bir kendi evladıma bakıyorum, içimdeki sevgiye, gösterdiğim ilgiye, verdiğim çabaya bir de kendi babama.

    hayatta herkesin bir sınavı var. kiminin içine doğduğu aileyle, kiminin kurduğu aileyle, kiminin maddiyatla, kiminin çevresiyle, dış görünüşüyle, sağlığıyla vs.. ama herkesin öyle ya da böyle bir sınavı var. kiminin sınavı ağır, kiminin daha kolay. bazı şeyler kader ama bazılarını da biz seçiyoruz. başımıza gelen kader ama seçimlerimiz bize ait.
    o yüzden mümkün olduğunca isyankarlığa yönelmeden durumu kabul edip seçimlerimizi sağlıklı yapmalıyız. başka hayatımız yok çünkü.
    ayakta dimdik durmaktan başka bir yol bilmiyorum ben.

    sonradan gelen düzenleme:
    kimileri de içerliyor, mesaj atıyor "ne de olsa babadır" diye. keşke herkes sizin gibi çiçek çocukluk yaşasa keşke. ama maalesef her evin içi kendi eviniz gibi değil. en son görüşmemizde benim yüzüme karşı "seninle görüşsem de olur görüşmesem de. benim için önemli olduğunu mu sanıyorsun?" diyen bir babayla, yirmi iki yıldır arayıp sormayan bir babayla görüşmediğim için kusura bakmayın kendimi suçlu hissetmiyorum.

    bana babalık ettiyse rahmetli k.pederim etti. beni öz çocuklarından ayırmadı, bağrına bastı. gönlüm sadece onu baba biliyor. içimden gele gele de hep "babacım" dedim.
    herkes aynı değil. her gün haberlerde görüyorsunuz harcanmış çocukları. çocuk dünyaya getirmek ayrı, anne/baba olabilmek ayrı.

    kendi ebeveynlerimden nasıl ebeveyn olunmayacağını öğrendim en çok.

  • nevrotik, karanlık, karmaşık rollerin efendisi.

    22 nisan 1937 tarihinde dünyaya gelen sanatçının annesi june frances nicholson, new york’ta 17 yaşında bir dansçıydı. oğlunun doğumundan altı ay önce elkton’da şovmen donald furcillo ile evlenmiş. ancak jack nicholson, anneannesi ethel may ve dedesi john joseph tarafından büyütülmüş. onları 37 yaşına kadar anne babası, gerçek annesini ise ablası bilmiş. jack nicholson'ın hayatını araştıran ve bu durumu ortaya çıkaran time dergisi , nicholson’ın isteğiyle bu olayı 1980’e kadar haber yapmamış. anneannesi 1963’te, annesi de 1970’te vefat eden nicholson babasının kim olduğunu asla bilmedi.

    hollywood’a ilk girdiğinde william hanna ve joseph barbera’nın mgm çizgi film stüdyosunda çalıştı. william hanna ve joseph barbera isimlerini nereden hatırlıyoruz derseniz tom ve jerry, taş devri gibi efsane çizgi filmlerin çizeri olurlar kendileri.

    henüz 21 yaşındayken the cry baby killer isimli filmde rol almıştır. filmin yapımcısı roger corman ile samimi olunca, onun küçük bütçeli birkaç filminde daha oynamış.

    1967’de kendi yazdığı `the trip` filminde yolunun kesiştiği dennis hopper’ın 1969 yapımı `easy rider` filminde oynaması hayatının önemli noktalarından birisidir ki bu filmde hayat verdiği sarhoş avukat karakteri ile ilk kez en iyi yardımcı erkek oyuncu oscar’ına aday gösterildi. bundan bir yıl sonra bob rafelson’ın five easy pieces isimli filminde eroica dupea karakterini canlandırdı. bu rolle bu kez en iyi erkek oyuncu oscar ödülüne aday gösterilmiştir.

    milos forman’ın 1974’teki guguk kuşu yani one flew over the cuckoo’s nest filmi ise nicholson'ın zirve performanslarından birisidir. akıl hastanesindeki `randle patrick mcmurphy` adında bir deliyi izleyenleri neredeyse gerçek bir deli olduğuna inandıracak şekilde oynamıştır. hatta rolüne hazırlanırken, çekimlerin yapılacağı hastaneye bir ay önceden takma isimle yattığı bile rivayet edilir. bu performansıyla o yıl en iyi erkek oyuncu oscar’ını kazanmıştır. “bu ödül her yerde olduğu gibi, akademi’de de pek çok delinin bulunduğunun ispatıdır.” demiştir.

    1980 yılında stanley kubrick’in stephan king’in romanından uyarladığı the shining filminde jack torrance rolüyle hafızalara kazındı. o ve ailesi sırlarla dolu otelde kar yüzünden mahsur kaldığında, jack yavaş yavaş delirirken her mimiğiyle izleyicileri kabuslara boğdu. otelin labirent gibi koridorlarındaki kovalamacalar sinema tarihinin en heyecanlı sahneleri arasındadır.

    1989’da sinema tarihinin en ikonik kötü kahramanı joker rolüyle karşımıza çıktı. tim burton’ın müthiş gotham evreninde aslında başta joker’i oynaması için james woods, willem dafoe, david bowie ve tim curry gibi isimler düşünülmüş. ama batman’in yaratıcısı bob kane ve 1979’da filmin haklarını alan michael uslan’ın tercihi jack nicholson'dan yana olmuş.

    1997’de obsesif kompülsif bozukluğa sahip yazar melvin udall’ı canlandırdığı as good as it gets, filmi ile üçüncü ve son oscar ödülünü kazandı.

    usta sanatçı aday gösterildiği oniki oscar ödülünün üçünü almıştır. nicholson, 1975'te one flew over the cuckoo’s nest ve 1997'de as good as it gets filmleri ile en iyi erkek oyuncu; 1983 yılında terms of endearment ile de en iyi yardımcı erkek oyuncu kategorisinde oscar’ın sahibi oldu ayrıca onaltı kez aday gösterildiği altın küre’nin de yedisini kazanmıştır. 1994 yılında amerika film enstitüsü’nden ömür boyu başarı ödülü’nü aldığında bu ödüle sahip olan en genç oyuncu olmuştur.

    jack nicholson'ın, reddettiği pek çok büyük yapım yer alıyor. bunlardan sanırım en önemlisi the godfather filmindeki michael corleone karakteridir. bunun dışında rol almayı reddettiği filmler arasında caligula, nixon; reddettiği büyük roller arasında da three kings‘de george clooney‘nin canlandırdığı karakter, one hour photo‘da robin williams‘ın canlandırdığı karakter ve bob thornton’ın bad santa‘da canlandırdığı karakter yer alıyor.

    koyu bir los angeles lakers taraftarıdır, tüm maçlarını ön sıradan izler.

    daha detaylı bilgi için:
    https://tr.qwe.wiki/wiki/jack_nicholson?

  • oyun oynaması gereken ekipmanların fahiş fiyatlara satılmasından dolayı hevesini izleyerek gidermek zorunda olan nesildir.

    empatiden yoksun bireyleri rahatsız edebilirler.

  • yavuzcuk, bunu tekrar tekrar oku, hatta çerçeveletip görebileceğin her yere as. o her zerresini para bürümüş gözlerine insanlık nedir hatırlatır.

    "ne hırsızlık ne arsızlık yaptın da bizi bastırmaya çalışıyorsun? o meydanda olsan sen de yuhalayacak mıydın? ne ben, ne de ailem bizi yuhalatanın da yuhalayanın da ailesini tanımayız, ismini de bilmeyiz, ağzımızdan asla kötü söz söylemez, aklımızdan ve kalbimizden asla kötü düşünce geçirmeyiz.

    ancak biz seni dünyaya getiren o güzel kadını tanırız, ellerinden öper, önünde saygıyla eğilir ve olur da bir haddiniz bilmez ona dil uzatırsa bedenizmizi siper ederiz. sen yine de o onurlu ve güzel kadına laf etme şerefsizliğini gösteren bir alçak olursa, çık ve ilk konserinde beni berkin elvan'ın annesi gülsüm'ü yuhalat. gocunmam, yaralanmam, üzülmem. derim ki şahsenem bacı anamdır ona gelen bana gelsin."

    gülsüm elvan 03/12/2014 ankara

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…de_beni_yuhalat_.html

  • şuna itiraz eden polisin zekası olsa, "ulan ben kimlik göstermeden polisim diyerek geçebiliyor olsam, bunu herkes yapabilir, böyle saçmalık mı olur" diye düşünür. kimlik göstermenin ayıp bir şey değil aksine toplum güvenliği için şart olduğunu bilir..

    eğer altında başka bir olay yoksa, bu şekliyle polis şunu istemiş oluyor, "sivil de olsam, üniformalı da fark etmez, ben polisim diyorsam inanmak zorundasın! neden bilmiyorum ama inanmak zorundasın işte?!".

    ne bu şimdi?!

  • bir gün dursun temel’ e sorar;

    -“temel senin iki tane atın olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” peki iki tane araban olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” iki tane evin olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” canımsın… peki iki tavuğun olsa birini bana verir misin?”
    -” vermem.”
    -” haydaaa..! neden?”

    -” çünkü iki tavuğum var…

  • pazar akşamlarını hala sevemeyen nesildir.

    yarın okula gidecek olmanın huzursuzluğu ve banyo yapma zorunluluğu yetmezmiş gibi bir de şahane pazar izlerdik. seçme şansımız da yoktu. espri anlayışımızın bu kadar gelişebilmesi bile bir mucize.