hesabın var mı? giriş yap

  • 2018 ağustos bir pazar sabaha karşı gülbağ'dan motosikletimi çaldılar. 155 arandı. ekip gönderemeyeceklerini benim bağlı bulunduğum karakola başvurmam gerektiği söylendi. motosikletimi çalmışlar, psikolojim yerlerde, midem yanıyor. taksiye atlayıp soluğu karakolda alıyorum. meramımı anlatınca komiser yardımcısının odasına alıyorlar.

    k: arkadaşlar dedi, motorunu çalmışlar.
    d: evet komiserim, kapımın önünden çaldılar bla bla.
    k: ben şimdi polis gönderemem, operasyon yaptık. senin ifadeni alsınlar, yazı verecekler onunla git çevreden kamera görüntülerini topla gel.
    d: ben mi toplayayım komiserim?
    k: sen topla, zaten polisimiz yok. çalınan motorlarla bulunmuyor. (gülerek) soğuk su ikram edin arkadaşa...

    soğuk suyumu içtim ben. gözümden yaş aktı sinirden. 1 sene istanbul kazan ben kepçe aradım motosikletimi. bulamadım.
    emeğimle aldım lan o motoru ben. yemedim para biriktirdim. aylarca borç ödedim.

    yaşattığınız çaresizliği yaşayın sayın yetkili abiler.
    sizin de emeğiniz çat diye elinizden alınsın. soğuk su ikram edenleriniz çok olsun.

  • cem yilmaz'in kariyeri ve gosterilerini kronolojik olarak ele aldiginizda hakikaten sosyolojik cikarimlar yapabiliyorsunuz.*

    efsane gosteri bir tat bir doku mesela. 20li yaslardaki cem. espriler gosteriye gelen seyirciler, okul yillari, yeni yeni medyaya girmis cem'in hikayeleri, turkler uzayda, devlet erkani, trt programlari vs. tamamiyle gunluk, siradan insanin da dahil oldugu hikayeler aslinda.

    sonraki gosterilerde hafiften askerde unlu cem, yurt disi hikayeleri, teknolojiye uyum, zenginim esprileri, daha kulturel gozlemler, film cekerken yasananlar vs. hafif bir kopma.

    son yillardaki cem ise tamamiyle sinifi atlamis biri. siradan insanlara dokundugu espriler hep hanzo vatandas vs. unlu cem yilmaz uzerine. 20m yatta tatil hikayesi, veya rahmi koc esprileri gibi. yani cem hala ust klasmanla espri uretiyor, ama onun klasmani seyircisini coktan asti. seyircinin yuzde 95'ı hala bir tat bir doku cem'in orada biraktigi seyirci. beklentisi de cem'in onlari anlamasi. bu gosteride de en cok gulunen yerler hala zengin reflu olur, garibanin bogru yanar gibi seyler.

    aslinda burada tepkinin sebebi de cok buyuk ihtimalle bu. cem yilmaz deyince asker anilari, trt'deki bayik ablalar, beton ogretmenler geliyor. onun oglunun 6bin liralik harcamasi, ya da unlulerin gittigi salondaki anilari insalara bekledigini vermiyor.

    her ne nolursa olsun, bana gore cem yilmaz ile ayni donemde yasadigim, ve her gosterisini izleme sansi yakaladigim icin cok mutluyum. var olsun.*

  • aşk acısını ve ayrılığı/terk edilmeyi ruhsal açıdan işlemekle ilgili bir çok farklı etmen söz konusu.

    bu etmenlerin başında kişinin bağlanma örüntüsü geliyor. bir kadın düşünelim; babası annesini, o küçükken terk etmiş ve çocuğuyla bağlantısını koparmış, onu senelerce görmemiş olsun. bu durum, çocuğun zihninde sevdiklerinin yitimiyle ilgili travmatik bir anı yaratır ve bağlanma örüntüsünü zedeler. bu kadın için her terk edilme, ilk terk edilmenin yasını alevlendirir. bağ kurmaktan kaçınabilir. bağ kurarsa terk edilmemek için çılgınca çabalayabilir ya da terk edildikten sonra günlerce yataktan çıkmayacak şekilde paralize olabilir. bunun aşkın büyüklüğü, cinsiyet gibi faktörlerle değil, bağlanma örüntüsüyle ilişkisi vardır.

    ikinci önemli husus, partner kaynaklı ilişki dinamikleri. özellikle partnerde belirgin narsistik kişilik özellikleri mevcutsa ayrılık acısı daha sert yaşanabiliyor. narsist partner, karşısındaki kişiyi hayranlığını elde etmek amaçlı yüceltir, sonra çevresinden izole eder, ardından sert eleştirilerle kişiliksizleştirir. kişi kendinden bile emin olamaz hale gelebilir*. bu tip ilişkilerin bitiminde narsist partnerin kurbanı olan kişi, mağdur olmasına rağmen kendini suçlu ve değersiz görebilir. partnerini ise tümgüçlü ve değerli görüyordur. kendiliğin onarılması sürecinde ayrılık acısı şiddetli yaşanır ancak bu acı, narsist partnerin, kişinin ancak narsistle birlikte olarak değer kazanacağı şeklinde kurguladığı sahte dünyadan mahrum kalmanın yasıdır. kişi kendiliğini onarabilir ve ilişkisine dışarıdan objektif olarak bakabilirse ilişki ve ayrılığı zihninde yeniden yapılandırır. ancak şu önemli bir detay, narsistler sıklıkla bağımlı kişilik özellikleri gösteren partnerler bulurlar, bu kişilerin de bu bağdan tam olarak kopmaları çok güç olur.

    borderline kişilik örüntüsüne sahip kişiler de karşılarındaki kişiye karşı tutarsız bir algıya sahiptir. yüceltme ve ardından yerin dibine sokma hali borderline'larda sıktır. partner bu duyguları anlamakta zorlanır. borderline bireyler tipik örüntülerinden olan bir ayrılıp bir barışma halini sık sık yaşarlar. bu da partnerin ayrılığı kabullenmesini ve ilişkinin yasını tutmasını güçleştirir.

    üçüncü husus ilişkinin tipi. ilişkinin süresi, yoğunluğu, çift bağı dışındaki bağlar(mesela ebeveynlik, ekonomik ya da mesleki ortaklık vs) ayrılık süreci üzerinde etki eder. evlilik gibi toplumsal kabul sağladığı düşünülen bir bağı koparmak her zaman daha zordur. bazı kişiler sadece evli olma statüsünü kaybetmemek için ayrılıktan uzak dururlar. uzun süreli evliliklerde, karşılıklı vefa hissi, alışkanlıklar, geniş aile bağları gibi meseleler ayrılmayı zorlaştırır ve ayrılık sonrası yas sürecini komplike hale getirebilir. çiftin partnerlik dışında bağları varsa bu durum daha büyük güçlüklere neden olur. ebeveynlik bağı iki kişinin birbirinden tam olarak kopmasını imkansızlaştırdığı için ayrılık sürecini güçleştirebilir.

    dördüncü önemli etmen, ilişkinin sonlanma şekli. ilişkinin kim tarafından sonlandırıldığı da önemli bir konudur. terk eden taraf her zaman avantajlıdır çünkü ilişkinin sonlanması süreci, onun zihninde ayrılıktan çok daha önce başlamıştır. sevdiklerinin ölümünü yaşayan insanların, kronik bir hastalık - mesela kanser - sonrası yitimleri işlemesi, ani ölümlere kıyasla nispeten daha kolay olmaktadır. çünkü yas henüz kişi hayattayken kısmen başlamış ve süreç ilerlemiştir. ilişkiyi bitiren taraf için de böyle bir avantaj söz konusudur, ilişkinin olumsuzluklarına daha fazla maruz kaldığına inanıp duygusal yatırımını ilişkiden kademeli olarak çeker. ayrılık vuku bulduğunda duygusal yatırımın büyük kısmı geri çekilmiştir. terk edilen kişi ise, ayrılık sinyallerini fark etmiş bile olsa bununla ilgili önemli bir adım atmayan ve bu sinyalleri göz ardı etmiş bir kişidir. bu nedenle hem ani bitişin etkisi hem de geçmişe yönelik pişmanlıkları ve hesaplaşmaları daha sert yaşar ve ayrılık acısını daha yoğun hisseder.

    özetle, ayrılık sürecinin işlenmesi cinsiyetten ziyade ruhsal yapıya, bağlanma örüntüsüne ve ilişkinin özeliklerine bağlıdır.

  • gündemi değiştirecek bir tweet'tir.

    tam metni ;

    artık yeter abd uşağı hdp nin 3 kuruşluk oyunu alacağız diye,milyonlarca türk milliyetçi, atatürkçü insanı üzüyorsunuz..çadır mahkemelerini kuran,apo mektubu okutan, osla da kirli pazarlıklar yapan,13 milyon sığınmacıyı göndermeyiz diyenlere oy vermeye mahkum ediyorsunuz insanları..net ve açık olalım pkk terör örgütüdür,apo cezaevinden tabutla çıkacak,sığınmacılar derhal gönderilecek demekten çekinmeyelim!!

  • bir kere işin edebi boyutunu fazla düşünerek kendinizi yormayın, sinemasal anlatımlara ve yer yer klişelere dadanın. ama bu sırada "abi film gibi yazıyor" geyiğine kulak asmayın, aslında "dizi" gibi yazmanız gerekir. her bölümü bir dizi episodu gibi ele alın. dialog üzerine kurulu "hikaye çözümlemeleri" ile bölüm sonunda okuyucuyu sanki bir lost episodunun sonuymuş edasıyla diğer bölüme uğurlayın. ilan edilen hadisenin büyüklüğüne göre bir sonraki bölümde kalınan yerden devam edin ya da ilan edilecek diğer bir unsur barındıran başka bir sahneyi ele alın. hadisenin önemi arttıkça bir sonraki bölümde devam edilme olasılığı, tansiyon yaratılmasına dayalı olarak azalır.

    -sanırım bu noktada tek yapabileceğimiz christopher'la ilk bağlantıya geçen kişiler olmayı ummak.
    -üzgünüm bayan fletcher... ama christopher 3 saat önce idam edildi.

    bu noktaya gelindiğinde unutmayın ki bayan fletcher'la konuşan adam kadına anlamsız bir şekilde boş ümitler aşılamış onu "christopher'la ilk bağlantıya geçen kişi olmayı umalım" lafını sarfetmeye yönlendirmiş, christopher'ın hapiste olduğundan, idam edilme potansiyeli taşıdığından falan bahsetmeye zerre tenezzül etmemiş adeta bölüm boyunca "çocuğu koyma" ortamını yaratmaya çalışmıştır. tabi bayan fletcher'da bu şahsiyetsizliğe bu gerçek hayatta bıyık altından gülmeye tekabül edecek ana dair en ufak bir rahatsızlık gelişmez, "yahu neden en baştan demedin, iki saattir konuşuyoruz" gibi bir çıkış katiyen yaşanmaz. "böyle figürler gerçek değildir, ancak filmlerde olabilir" dendiğindeyse zaten yazımın genel karakteristiğini onaylamış oluyoruz.

    pierrot'nun kafasında tek bir soru işareti kalmıştı: "eğer tüm şüpheliler yakalandıysa çavuşun birimleri geri çağırmamasının sebebi ne olabilirdi?". cevabı öğrenmesi fazla uzun sürmedi.
    "bunu söylemek benim için çok kolay olmayacak jean...". çavuşun yüzündeki teslim olmuşluk pierrot için hiç de tanıdık değildi.
    "... ama 4 dakika önce hepimizin buradan ayrılmış olması gerekirdi.".

  • "ilkokulda altına işeyen kızı facebookta buldum, taş gibi hatun olmuş. hani görsen, gelsin şimdi ağzıma sıçsın dersin, o derece"

  • burak yilmaz has been playing in galatasaray for 3 years and doing great job in the team. he is the hero of the team. many times, he saved his team most of the games by scoring in impossible position. he is also one of the favourite team-mate of sneijder. sneijer says always " playing with burak is a great opportunity for me to improve my scoring skills. this guy has unlimited power, he is everywhere on the pitch during 90minutes.his ball control is unbelievable. " we, galatasaray fans, are so luckly to have a scorer like him. ıf he goes to uk, it will be a big lose for galatasaray.

    (bkz: beyler caktirmiyoruz)

  • 2 yıl sonra edit: hiç bir şey bahane sayılmıyor evet. son 1 aydır ben de bu grup içerisindeyim. evet kötü hissediyorum. hayata pause tuşu istiyorum. kişisel meselelerini hallettikten sonra işe devam etmek istiyorum. neyse.
    düzeldim editi: 1 ayın farkını günde 15 saate yakın çıkararak telafı etmeye çalışıyorum. vicdanım rahat aslında, yaptığım işi kötü yapmadım, kişisel ciddi bi kaç problemden dolayı erteledim diyebilirim. memnuniyetsizlikleri de bi kaç güzellik yaparak telafı ettim. iyi bir çalışan oldum sözlük, mutluyum.

    son 6 - 7 aydır istisnasız her gün şu cümleyi kuruyorum. kodugumun memleketinde bir tane mı işini düzgün yapan adam olmaz?

    her gün bir şeylerle karşılaşmak zorundasın. otobüs şoförü mal taşır gibi otobüs kullanır, garson seni sikine takmadan siparişini alır eksik getirir, paketçi evdeki kızlara sulanır taciz eder, klimacı her defasında bir şeyleri yanlış yapmıştır.

    bu böyle uzar gider ve bu memlekette her şey bir yerden boka sarmaya devam eder.

    edit: işini düzgün yapmayan sadece yukarıdaki meslek grupları değil. yanlış anlamak istemiş yine işini iyi yapan çok şeker insanlar. yukarıda yazdıklarım 18 saat içinde yaşanan ufak şeyler. buraya her gün yazacak olsam geçen haftadan itibaren babamı öldürmeye çalışan bir doktor, bir yazilimciya verilen 3 aylık işin 10 günde tamamlanmasını bekleyen iş sahibi ( o da yazılımcı- en iyisi olduğunu iddia edenlerden-), her gün işyerine gelen ve kovulunca çıkarmakla tehdit eden gerizekalı bir mülk sahibi, dönerden kıl çıkınca sizin saçınız yok mu diyip para isteyen bir dönerci, imzasını satmak isteyen bir mühendis eklenebilir. ki bunlar hatırladıklarım.

  • tanımam etmem, müstehcenlik suçuyla tutuklama ne demektir? burası şeriat ülkesi mi? hayırdır şeriatın adımları mı atılmaya çalışılıyor? anaysasaya göre laik ve demokratik bir cumhuriyetiz. buna göre ahlak ve müstehcenlik kişinin kendisini ilgilendirir.

    edit: imla