ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
tarikatta yapılan çılgın doğum günü partisi
-
(bkz: dışarıdan baktım bir yeşil türbe)
(bkz: içeri girdim estafurullah tövbe)
edit : yaşadıkları kafa tek bkz.'a sığmadı.
dolmabahçe sarayındaki altın vazoların kaybolması
-
yazar burada başlığı ''kaybolması'' şeklinde açarak kendisine açılabilecek davaları ustaca bertaraf etmiş, tebrix. eee türkiye'de yaşamak için adapte olmak şart.
avrupa yakası'ndan akılda kalanlar
-
burhan'ın yumruk yedikten sonra hey onbeşli şarkısı eşliğinde tokat üzerinde uçması.
didem soydan'ın yaşadığı big dick polemiği
kadıköy'de sokakta bira içen insan topluluğu
-
içsinler etsinler seviyorum kendilerini de...
1-gaza gelip şişeleri kırmasınlar.
2-kalkarken çöplerini toplasınlar.
ne kadar kaba davranırsam o kadar iyi geçiniyoruz
mutlaka izlenmesi gereken filmler
-
(bkz: the bucket list)
iki ihtiyarın ölmeden önce yapılacaklar listesi hazırlayıp bunları uygulamaya çalışmaları anlatılıyor. hem ölmeden önce izlenirse hayata gözlerinizi kapamadan önce yapacağınız şeyleri tekrardan düşünüp harekete geçersiniz belki. ayrıca ölmeden önce izlenecek filmler saymakla bitmez. boş zamanınızda bolca film izleyin, izlettirin.*
az bilinen görgü kuralları
-
benim en çok hassasiyet gösterip uygulamaya çalıştığım şey sessiz olmaktır. her yerde. her şeyde takındığım sessizlik.
mümkün olan en sessiz şekilde işimi halletmek.
ışığın düğmesi açılacak çaaat. çekmece kapanacak, dolap kapağı kapanacak baaaam, masaya bardak konacak çaaaat.
çok yoruluyorum. bu gürültü hali beni yoruyor. insanların, yanlarında kimse yokmuş gibi davranmaları beni çok hırpalıyor. ben sanki yokmuşum gibi işimi görürken bir başkasının kafama vururcasına her işi gürültüyle halletmesinden tiksiniyorum. ben ki çatalı kaşığı bile tabağa ses çıkmasın diye yavaşça koyan adamım, merdivenden yuvarlanıyor gibi inemem, kendi çıkardığım sesten bile rahatsız olurum, hayatımın ne derece zor olduğunu düşünün.
insanlara mute özelliği getirsin elon musk.
amerika'da çalışma hayatı
-
yeni işe baslayanlara sorumluluk verilmekten hiç çekinilmeyen bir iş ortamıdır. staj yaptığım dönemde ilk gün manager a "mr. soyadı" diye hitap etmiştim de, öyle olmuyor bu işler falan demişti. 1 hafta sonra ceo yla falan tanıştım hep ismiyle falan hitap ediliyor tabi o zamanlar garip gelmişti.
sorumluluktan bahsediyorduk. miktarı bende kalsın yüksek meblağlı projelere daha stajyarken beni tek sorumlu yaptılar ki, ben kendime o sorumluluğu vermem. yani vermezdim o zaman öyle düşünüyordum.
yaş farkı gerçekten hiç önemli değil. bu da en onemli farklardan biri olsa gerek. 40 yıldır sektörde olanlar var, onlardan daha tecrübesizmişim, gençmişim konuşurken veyahut ortak çalışırken hiç bir ima görmedim. öyle olunca da insanın özgüveni doğal olarak artıyor.
şöylede bir olay yaşamışlığım var:
8 ay önce falandı bir hata yapmışım ki dillere destan. suçu atacak kimse bile yok . strese bindim tabi. managerım senin hatan değil, şirketin yeterince düzenli olmamasının hatası falan dedi.
valla reyizsin diyecektim de reyiz in ingilizcesi o an aklıma gelmedi.
adamın dibisin dicektim , bottom of a men. o da saçma olacaktı ondan da vazgeçtim.
1hafta sonra bi büyük rakı aldım verirken de dedim ki sen delikanlı adamsın peynir kes, kavun doğra yanında bundan iç lion milk.