ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
faceapp
-
bu uygulamada kendimi yaşlandırıp anneme yolladım. şu an yaşlılığını gördüğümüz dedemi bile tekrar yaşlandırmak zorundayım. bütün sülalemi yaşlandırdım. anneyi böyle şeylerden haberdar etmek pişmanlıktır.
bilecik diye bir yerin aslında olmaması
-
benim de yavaş yavaş inanmaya başladığım hadise.
olay şöyle cereyan etti;
bi kaç sene önce ailecek istanbuldan kayseriye doğru yola çıkmıştık. geredeye yaklaştığımızda hafif karnımız acıktı. o bölge full otoban olduğundan belki yol üstünde bi yer buluruz diye bilecik tabelasının olduğu yöne saptık. biraz ilerledik yol döndü döndü ve biz tekrar gerede otobanındaydık. aklımız almadı. babam hırs yapıp bi şekilde sapağı buldu ve tekrar döndük sonuç yine aynıydı. o zaman tabii bilecik diye bir yerin aslında var olmadığını hiç düşünmemiştik. şimdi bu bilgi komplo teorisi bile olsa beni ürpertiyor.
(bkz: true story)
dört erkeğin şişe çevirmece oynaması
-
ilk cesaret diyenin şişenin üstüne oturmasıyla son bulur.
yerebatan sarnıcı restorasyonu
-
eskişehir belediye başkanı yılmaz büyükerşen 1999 yılında şehri devraldığında, ilk etapta tramvay, tarihi yerlerin restorasyonu ve müzecilik alanlarında faaliyetlere başlamıştı.o dönem genç/yaşlı herkes "tramvayın eskişehir için gereksiz olduğu", "eskiden meyve sebze hali olarak kullanılan yerlerin restore edilmesine gerek olmadığı" "müzenin ne işe yarayacağı" gibi şikayetlerde bulunmuşlardı. 2004te neredeyse seçimleri kaybediyordu. aradan 23 sene geçti eskişehir anadolunun bozkırında bir turizm şehri oldu. -her ne kadar kendisinden hoşlanmasam da- yılmaz özdil'in eskişehiri özetleyen bir yazısı
konuyu yerebatan sarnıcına bağlayacak olursam; istanbul'da metro, restorasyon, müze, altyapı ve öğrenci/gençlere destek faaliyetleri ön planda. tıpkı eskişehirin 2000lerin başındaki hali gibi.ancak istanbulun toparlanması eskişehirden çok daha uzun zaman alacaktır. bu tarz projeler bana istanbul hakkında ümit veriyor. umarım yeterince sabırlı olabiliriz.
simge sağın
-
fanatizm gerçekten tedavi edilemeyen bir hastalık. n'olmuş kadın kendisiyle özdeşleşen, her golünden sonra çalan bir şarkıyı gidip futbolcuyla beraber söylemişse. ne kadar ilginç kafalar ya. hemen taraftarlığı sorgulanmış. napacaktı gidip düşman mı olacaktı?
doktor hasta diyalogları
-
- benim ilaçlarım var, yazılcak.
- nedir teyzecim?
- biri ümürhan, öteki piridlon.
- neyy?
- ümürhan!
- imuran mı?
- hee.
- öteki?
- piridlon.
- haa, prednol mü?
- hee.
- ne için kullanıyosun teyze bunları? böbrek nakli mi oldun?
- yok, pemfigus vulgaris var bende.
- ?!? (pemfigus vulgarisi dosdoğru söyledi.)
bedava dondurma çubuğu çetesi
-
neredesin firuze filmindeki "10bin kaset bastık 20bin iade geldi.. korsanları da getirmişler" sözünü hatırlatan olay..
rakamlar sallamadır. ama olay böyledir.
bir erkeğe adres soran güzel kızın asıl amacı
-
güzel kız: pardon mehmet akif mahallesi nerde acaba?
erkek: şimdi şu okulu biraz geçin, sağa dönün, bir beş dakika ile..(kız keser)
güzel kız: ayy çok şeker yaa gerçekten bunun olabileceğine inandın mı?
erkek: neyin?
kız: sana adres sorabileceğime...
erkek: anlamadım?
kız: of ya sana adres sorar mıyım ben gerizekaaalı
erkek: kendinde misin sen?
kız: üff sanane be salak.
sonuç olarak yine erkeğin mallığına çıkan bir amaçtır.
beşiktaş şampiyon olursa anırırım
-
rasim ozan kütahyalı'nın beyanatı. ahmet çakar ayarı verdi:
-senin anırmana gerek yok ki.
atalay filiz
-
herif elinde bi ton bavulla metropolleri geziyor ben dag basinda iki bira icerken polis tepeme biniyor. olacak is mi lan?
messi'nin arda turan'ı düğününe çağırmaması
-
düğünümde bile oynatmam anlamı da çıkar.
aşırı sosyalin masasında yaşanan dram
-
bir ortamda, mekanda tek başına takılmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da aşırı sosyalin masasına denk gelmektir. o masada öyle dramlar yaşanır ki bunu dışarıdan bakan gözler anlamaz. onlar o masanın eğlendiğini, geleninin gideninin bitmediğini düşünürler, hatta yeri gelir imrenirler. ancak olayın iç yüzü hiç de öyle değildir.
o masada aşırı sosyalin tahakkümü vardır, kati bir sahiplenmesi vardır. gelen giden trafiğini yönetir, masadaki kimsenin tanımadığı tipleri sürekli olarak masaya çağırır, sadece kendilerinin anladığı bir muhabbet yaparlar, bütün konuşmalara dahil olur, bütün konuşmaları böler ve kendine yönlendirir, her şeyin iyisini, güzelini o bilir, ona sürekli katılmanızı, destek vermenizi bekler, vermezseniz alana kadar masayı gerer. konudan konuya atlar, bir konudaki görüşlerinizi anlatırken bir bakmışsınız “o değil de…” diyerek başka konuya zıplamış olur.
aşırı sosyalin masasında büyük dramlar yaşanır, dışarıdan bakanların görmediği. tüm geceyi, masayı ele geçirir, sizi yönlendirir, mekan trafiğinin o masa üzerinden akmasını sağlar. sürekli bir “ne haber abi görüşemiyoruz” muhabbeti döner durur ortalıkta. bir daha asla görmeyeceğiniz tonla insanla karşılaşır, tanışırsınız. hani günün birinde, birini görürsünüz de “ulan ben bu adamı tanıyorum galiba” dersiniz ya, işte o adam aşırı sosyalin arkadaşlarından biridir, illaki tanıştırmıştır size de ama unutmuşsunuzdur.
allah aşırı sosyalin masasından uzak tutsun.