hesabın var mı? giriş yap

  • tam adı alexandrina victoria olan ingiltere kraliçesi (1819-1901) yönlendirdiği veya cesaretlendirdiği politikalar dünya tarihine damgasını vurmuş; tahtta kaldığı devir "victoria çağı" olarak adlandırılmıştır.

    alexandrina victoria kral iii.george'un 4.oğlu olan kent dükü ile saxe-coburg-saalfeld prensesi maria louisa'nın kızı olarak 1819 yılında dünyaya geldi. babasi,o 1 yaşına gelmeden öldü. büyükbabası ve amcasının yaşayan meşru oğulları olmadığı için tahtın tek varisiydi. bu konumunun daha çocuk yaşlarında bilincine vararak yetişti. en nihayet 1837 yılında, amcası iv. william'ın ölümüyle 18 yaşında kraliçe olarak tahta çıktı. o sırada başbakan olan whig partisi lideri vikont melbourne çok yakın arkadasi ve danışmanı oldu. öyle ki, 1839 yilinda whig kabinesi düştüğünde victoria bunu kabullenmedi ve tory partisi lideri sir robert peel'e baskı yaparak onu hükümetten caymaya zorladı. neticede melbourne başbakan olarak kaldı.

    1840 yılında victoria onu ölümüne kadar etkileyecek bir adım attı ve saxe-coburg hanedanından kuzeni prens albert ile evlendi. bu evlilik aslında salik kanuna göre bir kadının hükümdar oluşuyla kopan ingiltere ve hannover tahtları arasındaki resmi bağı yeniden tesis etmek üzere düzenlenmiş bir politik evlilikti.ancak victoria ile albert birbirlerine sırılsıklam aşık oldular. albert'in victoria'ya olan etkisi çok büyük olacaktı. çiftin tam 9 çocuğu olacak ve bunlar habsburg ile bourbon -kisa bir süre de bonaparte- hanedanları hariç, avrupa'daki tüm hanedanlar ile yapacakları evlilikler sayesinde bu ülkelerin tahtlarını ingiltereye,tabi degilse de müttefik kılacaklardi. politik arenada ise, albert'in etkisi ile victoria whig'lerden uzaklaşarak tory'lerin tarafını tutmaya başladı. öyle ki,2.peel hükümetinden (1841-46) sonra gelen vikont palmerstone'un whig kabinesiyle arası iyice açıktı. özellikle de palmerstone'un dış politikasını maceracı bulunca,başbakanla kraliçe arasında ciddi bir sürtüşme çıktı ve iş 1851'de palmerstone'un azliyle neticelendi. bu arada prens albert'in bizzat planlayıp organize ettigi kristal saray büyük endüstri fuarı hanedanın halk arasındaki popülaritesini arttırdı. bu durum, kırım savaşı arefesinde kraliyet çiftinin rus taraftarı olduğu söylentisiyle ciddi şekilde sarsılır olduysa da; kraliçe çok zeki bir davranışla rus düşmanı palmerstone'u tekrar başbakan yaptı; kendisi de kocasıyla beraber harp malulleri için yapılan her faaliyette boy gösterdi ve tarihin en ünlü ingiliz madalyası olan victoria haçını ihdas etti. bu sayede halkın desteğini yeniden tarafına çevirmeyi başardı.

    1861 yilinda victoria hayatında ikinci bir büyük dönüm noktası yaşadı. delicesine sevdiği kocası, bir köy evine yaptığı ziyaret esnasında tifüs kaparak öldü. victoria'nın acısı öylesine büyük oldu ki tam üç yıl halka görünmedi ve 1866 yılına dek parlamento açılışlarına katılmadı. kendisini tamamen hayattan soyutlamıştı. üzerine, ölümüne dek siyah matem elbiselerinden başka şey giymedi; kocasının anılarına öylesine anormal bir saplantı geliştirmişti ki yatağının baş ucunda prensin elinin bir kalıbını bulunduruyor; albert sanki hayattaymış gibi onun elbiselerini düzenli olarak temizletip odasına koyduruyordu. kendini tecrit etmesi bu anormal davranışlarının söylentileriyle birleşerek halk nezdindeki itibarına büyük zarar verdi. tekrar ortaya çıkışı büyük ölçüde benjamin disraeli'nin ikna çabalarının sonucuydu. zaten o ve william gladstone victoria'nın tahtta geçireceği kalan yıllarının rengini belirleyen kişiler olacaklardı. kraliçeyle ilişkilerinde büyük bir dalkavukluk sergileyen disraeli victoria'nın büyük gözdesiydi. 1876 yılında onu hindistan imparatoriçesi ilan ettirerek kraliçesinin gururunu okşadı. william gladstone ile olan ilişkileri ise katlanılması zor bir gerginlik derecesindeydi. victoria gladstone'un karakterinden de nefret ediyor, başta irlanda yönetimi olmak üzere politikalarının çoğuna muhalefet ediyordu.

    yaşlılık yıllarında kraliçe popülaritesinin doruğunu yaşadı.1887 ve 97'de düzenlenen jübileler ingiliz tarihinin en uzun süre tahtta kalan monarkının 50. ve 60. yıllarını kutladı.kraliçe victoria uzun süren bir hastalığın ardından 1901 yılında öldü.

    kraliçe victoria dönemi ingiltere'nin küresel üstünlüğünün doruk yıllarını temsil etmektedir. dalgalara hükmeden yenilmez donanması ve endüstri devrimini başlatan ülke olarak ingiltere bu yıllar süresince dünyanın dört bir yanına yayılmıştır. 1901 yılında victoria öldüğünde dünya haritasının neredeyse 1/3'ü ingilterenin renklerine boyanmıştı. dünyada ingiltere'nin sözü dinlenmeden alınabilecek hiç bir politik karar yoktu. bu dönemde ingiltere afrikanın yaklaşık yarısını ve neredeyse tüm okyanusyayı sömürgeleştirmis, hindistanı tamamen merkezi hükümetine bağlamis, kırım savaşında direkt, doğu sorunu'nda ise dolaylı bir biçimde rus imparatorluğuyla çatışmıştır. bunun yanında mısır ve birmanya üzerinde manda yönetimleri kurmuş, çin'de özerk bölgeler elde etmiş; bunları gerçekleştirirken de hukuksuz silah kuvvetine başvurmaktan hiç mi hiç çekinmemiştir. şahıs olarak kraliçe çok akıllı bir kadın değildi ancak sağduyusunun sesine güvenir, şahsi ilkelerinden hiç taviz vermezdi. katıksız bir emperyalist olmasının yanında hoşgörüsü de acımasızlık derecesinde kıttı. 1846 yılındaki irlanda patates felaketi yüzünden feci biçimde can veren veya toprağından göç etmek zorunda kalan 3 milyon insanın dramındaki sorumluluğu büyüktür. ayrıca ingiliz toplumunu içine sokmaya çalıştığı bağnazca ahlaki kalıplar günümüzde ikiyüzlülük ile neredeyse eşanlamlı kullanılan viktoryan ahlak kavramının ortaya çıkışına sebebiyet vermiştir.

  • ferrari kullandığım için hiç aramadığım yol yardım ve danışma hattı.

    ferrari'nin böyle bir hattı bile yok, zira bozulmuyor meret.

    fakir gibi porsche kullananların ihtiyacı olabilir tabi.

  • pilav üstü döner, tombik döner, az yeşillikli dürüm döner gibi kavramları o centılmın havalarıyla, siksen akıl edemeyecek bir toplumun beyhude çabası.

  • az önce boris johnson tarafından açıklanmış yaptırımlardır. rusya'ya karşı en net tavrı ingiltere gösterdi diyebiliriz.

    - rusya'nın en büyük havayolu firması aeroflot'un ingiltere'ye girişleri kapatıldı.
    - rus şirketlerinin ingiltere'de işlem yapılmasına ve sterlin kullanmasına izin verilmeyecek ve ingiltere ile ticaret yapmaları yasaklanacak.
    - 100'den fazla rus ekonomi kuruluşuna yaptırım uygulanacak.
    - tüm büyük rus bankalarının varlıkları dondurulacak ve bu bankalar birleşik krallık finansal sisteminden çıkarılacak. yasa büyük rus şirketlerinin ve kamunun birleşik krallık piyasalarından finans bulma ve borç almasını engelleyecek.
    - rusya'ya yüksek teknoloji ihracatı sonlandırıldı.
    - rus bankalarının ingiltere'deki tüm varlıkları bloke edildi
    - rus özel ve kamu kuruluşları ingiltere'den fon ve kredi alamayacaklar.
    - rusya'yı swift'in dışına itmek için çalışmalar yapacağız
    - ingiltere'de ki rus oligark'lar için yeni suç düzenlemeleri yapacağız ve onlar kaçacak bir delik bulamayacaklar.

    korkunç yaptırımlara başladı ingiltere. rusya savaşı kazansa dahi bunların altından sadece çin desteğiyle kalkabilir mi göreceğiz ancak çok zor. devamı gelirse editleyeceğim.

    son olarak boris johnson şunu ekledi; "ingiltere rusya'yı dünya ekonomisinden silecek. tek başına kalsa bile bunu yapacak." biden henüz konuşmaya başlamadı ancak johnson, benzer yaptırımları abd'nin de uygulayacağını söylüyor.

    kaynak : avam kamarasından canlı yayın buradan canlı izleyerek yazıyorum. konuşma devam ediyor.

    edit: avam kamarasında boris johnson ve vekiller arasında soru cevap devam ediyor. yaptırımların detayı konuşuldu şu anda da daha çok politik ve siyasi konular görüşülüyor.

    çok fazla soru cevap yapıldı tamamını yazamam ama bir kaç gelişmeyi eklemek gerekirse; johnson, zelenski ve hükümetinin ülkesini londra'dan yönetmesini teklif etti. herhangi bir nato ülkesi sınırlarına bir rus botu yaklaşır ve tehdit oluşturursa kesinlikle karşılık verileceğini ekledi. aeroflat'tan sonra tüm rus havayolu firmalarına ingiltere kapıları kapatıldı. ingiltere'de ki rus şirketleri battı. sberbank %75'e yakın değer kaybetti.

    edit 2: ingiltere dışişleri bakanlığı:

    "ingiltere, rusya'yı swıft sisteminden atmak için müttefikleriyle birlikte çalışıyor.

    rus ekonomisi yok olana kadar rahat etmeyeceğiz."

  • biçimsel açıdan saçma olsa da, içeriği haksız değildir.

    kadın 2.5 yıldır bu işi yaptığını ve "en iyi çıkış yapan" ödülünün kendisine verilmesinin saçma olduğunu söylemiş.

    bunu haksız bulamayız ki.

  • debe eklemesi: bunu en başa alıyorum, rehberlik yaptığım topluluğa karşı nasıl konuştuğumu görebilirsiniz (ayrıca liman von sanders'in bize pahalıya patlayan hatalı savunma planını da öğrenebilirsiniz, dinlerseniz):
    https://youtu.be/1xurxfiaaey
    ayrıca destek olacaklar için şimdiden teşekkürü borç bilirim. sevgiler.

    tipik bir anksiyete. hemen her konuda olduğu gibi bu korku da çok büyük ölçüde ''zihin'' içinde bitiyor.

    konuşmaya başladığınız anda tüm bakışların ve gözlerin sizin üzerinizde olması gerçekten ilk başta epey kaygı verici bir durum olabiliyor. ''acaba yanlış bir şey mi söyleyeceğim'' kaygısı ve stresinden tutun da, o an için fiziki görüntünüze, hatta ellerinizi nereye, nasıl konumlandıracağınıza kadar tüm bünyenizi sarıyor bu kaygı.

    sözü çok uzatmadan, geçmişte ileri düzeyde anksiyete ile mücadele etmiş (ve hâlâ da eden, fakat mikrofonu alıp 200 kişinin önünde artık konuşma yapabilecek duruma gelmiş) biri olarak, bu korkunun üstesinden nasıl geleceğinize dair birkaç temel püf nokta söyleyip entryi sonlandıracağım.

    her alanda olduğu gibi burda da atlanmaması gereken çok önemli bir husus, yürümeyi öğrenmeden koşmaya kalkmamanız olacaktır... yani henüz emekleme aşamasında olan biri, önce yürümeyi öğrenmeli.

    bunu sosyal hayatımızdaki kesitlerden örneklerle daha da açalım: kalabalık bir ortamda bulunurken çok kaygılanıyor, elleriniz ayaklarınız titriyor, ter döküyorsanız, mümkünse o ortamda söz almayın. önce o tarz ortamlara kendinizi adapte etmeyi öğrenmeniz, başkalarının abartılacak insanlar olmadığını ve işler yapmadığını idrak etmeniz, onların da sizin gibi duyguları ve kaygıları olan insanlar olduğunu içselleştirmeniz gerekiyor.

    örneğin bir yerde toplu görüşme, toplantı, tanışma etkinliği vs olacak... önce adapte olmaya çalışın. sonra çok küçük sözler sarf etmeye başlayarak kendinizi tanıtın ve kendinizden bahsedin, ama çok uzatmayın. bunu, bir sonraki görüşme ve toplantılarda daha ileriye taşıyacak, daha uzun söz almaya başlayacaksınız. hatta söz almak için istekli olduğunuzu hissedeceksiniz.

    gelelim topluluk önünde konuşmaya. bu sefer herkesin oturduğu yan yana masa/sıralardan kalkıp kürsüye ya da sizi herkesin görebileceği geniş alana çıktınız, her ne ise. verebileceğim ilk tavsiye ve yapmanızı istediğim ilk şey, size o an bakan herkesle tek tek, sırasıyla göz teması kurmayın. mümkünse bir ya da en fazla birkaç kişi ile çerçevenizi sınırlandırın, eğer bu da sizi rahatsız ederse, sanki arka taraflarda birileriyle göz teması kuruyormuş gibi kimsenin olmadığı alanlara bakmaya başlayın. fark edeceksiniz ki ilk 3-4 dakikadan sonra yavaş yavaş bir rahatlama geliyor, kendinizi daha telaşsız bir şekilde anlatırken buluyorsunuz... sonra tekrar, ama yine abartmamak şartıyla ufak ufak göz teması kurmaya başlayabilirsiniz.

    ilk anların kontrolü çok önem arz ediyor. kaygı, her insanda vardır ve en istenmedik zamanlarda gelir. mühim olan, hemen pes etmemeniz ve kontrolü kaygıya teslim etmemenizdir.

    geçenlerde cüneyt özdemir'in çanakkale'ye gelip havadan-sudan konuştuğu youtube videosuna denk geldim. ilk 5 dakikasını izlerken, ''ulan bi tuhaflık var bu adamda'' diye düşündüm. her ne kadar yılların tecrübesi ile yansıtmamaya çalışsa da heyecan yapıyor, bakışlarını kaçırıyor, kelimeleri ve cümleleri toparlayamıyordu (çok basit cümle ve anlamsal hatalar yaptı ard arda, açıp bakabilirsiniz). videoyu izlemeye devam ettim, adam o ilk 5 dakikadan sonra rahatlamış ve daha akıcı konuşmaya başlamıştı. düşünün, yılların medya sunucusundan bahsediyorum.

    bugün aynı şey hâlâ benim de başıma geliyor. kordona çıkıp vlog videosu çekmeye kalktığımda üzerime üzerime gelen tüm o bakışlar kendimi sorgulamaya itiyor ''yanlış ya da ayıp bir şey mi yapıyorum, herkes bana bakıyor'' hissiyatıyla... kısa süre içinde bakışlara alışıyorum, ''siz bakmaya devam edin, ben anlatayım'' dürtüsüyle akıcılığı yakalıyorum.

    rehberlik edeceğim bir kafile gelirse de aynı şey oluyor, 100-150 kişinin çember yapıp ortalarına sizi alması tam bir ''er meydanı'' oluyor...

    burda bir avantajınız, mesela teknik bir konu anlatıyorsanız, sizi dinleyen kitlenin bu teknik konuyla ilgili bilgi sahibi olmaması, en azından sizin kadar bilgi sahibi olmamasıdır... yani ''yanlış bir şey söylersem rezil olur muyum'' kaygısına hiç kapılmayın. o yanlışlığı fark edecek idrakten yoksun oluyor ekseriyeti.

    neyse çok uzattım gene, öyle işte. üzerine gidin, konfor alanınızdan çıkın. konfor alanınızdan çıkmadıkça başaramazsınız.