hesabın var mı? giriş yap

  • uzak doğu sinemasında her dönemde dikkati çeken çeşitli kara filmler çekilmiştir. japon sinemasının imparatoru kurosawa, yoidore tenshi (1948), nora inu (1949), warui yatsu hodo yoku nemuru (1960), tengoku to jigoku (1963) gibi başrolünde toshirô mifune ile takashi shimura’nın oynadığı kara filmler çekmiştir.

    2. dünya savaşı sonrası japonyası’nın ahlaksal tükenişiyle yozlaşmışlığını dile getiren bu filmler, kurosawa sinemasındaki belirleyici stili de ortaya koyar. örneğin yoidore tenshi’deki başfigürün (toshirô mifune) yakalandığı kanser, japonya toplumunun 2. dünya savaşı’nın ardından tutulduğu derin toplumsal hastalığı, psikolojik tükenişi anlatan bir metafordur. kansere yakalanan yakuza’ya yardım elini uzatan doktor (takashi shimura) ise boşuna çaba sarf eder.

    nora inu’da acemi polis dedektifi murakami’nin (mifune) yaşlı kurt sato’yla (shimura) birlikte yürüttüğü, suçluluk duyguları içinde azap çektiği kriminal araştırmada, "kötü insan yoktur; kötü çevre vardır." sonucuna varılır. kurosawa 2. dünya savaşı sonrası japonyası’nda dalga dalga büyüyen suçu, sınıflararası eşitsizliği belgeselci bir tarzda betimlemeyi dener. anlatıya belirgin bir ahlaksal bakış açısı egemendir.

    tengoku to jigoku’da iki sınıfı, burjuva sınıfıyla proletaryayı karşı karşıya getiren grandmaster, nefes kesici bir gerilim öyküsüne yer vermiştir. iki sınıf arasında uzlaşmanın olanaksız olduğu gerçeği, bir karamsarlık inancından öte, evrensel bir doğruyu betimlemek içindir. kurosawa’nın birçok filminde ahlaksal temaların çeşitlemeleri tekrar tekrar vücut bulmuştur. alaycıdır, insana tepeden bakan sevimli ve oyuncu bir tanrı gibidir, ama son kertede hümanist bir yönetmendir.

  • “ kadına saygım büyüktür ama döverim “
    “ kadın dediğin dayak da yemeli “
    “ üç türlü kadın vardır : günlük, haftalık, ömürlük”

    yukarıdaki üç cümlenin sahibidir. ve bu cümleleri sarf edebilen birinin saygı görüp ünlü (!) olacağı tek yer de türkiye’ dir.

    bakın daha perihan savaş’ ı 80’lerde tüm gece dövmesi, yüzünü gözünü morartması, mahkemelik olmaları, üstüne bir de “ kendime hakim olamadım, onu öldürebilirdim “ diye ifade vermesi var.

    sonra derya tuna’ yı da dövdü diye manşetlere çıkmış. asena olayı desen zaten yakın geçmiş.

    hala mı “ ama sesi güzel yeaaa” ?

  • sauron'dur.

    yıllardan beri gelenekselleştirdiğim lotr izleme günlerinde fark ettiğim durum. filmlere göre yorum yapmak gerekirse elinde şunlardan 9 tane var. minas tirith savaşı sırasında birkaç mancınıkla beraber biraz da asker öldürüyorlar. ee bu kadar mı? saçtıkları korku fersah fersah yayılan ölümsüz krallar değil mi bunlar aga? bu kadar mı zarar verebiliyorlar düşmana?

    hadi gandalf var diyelim. ama onun da bir halt ettiği yok. bir kere osgiliath'ten kaçan faramir ve askerlerini asasından ışık çıkartarak kurtarmıştı. ama bunu minas tirith savaşı sırasında yapmıyor.

    yani sözün özü sauron başarısız bir liderdir. ben sadece 9 nazgul ile fethederdim middle earth'ı be. orklara ve uruk hailere gerek duymadan.

  • benim.
    yıllarca kolejde çalıştım.öğrencilerle arkadaş gibi de oldum hep,çoğuyla hala görüşürüm zaten yaşlarımız çok yakın.bir yerlerde buluştuğumuzda öğrenci -öğretmen olduğumuz anlaşılmaz. yani sizin bahsettiğiniz o 'evde bekleyen,dershanede üç kuruş maaşla sürünen, idealist,arkadaş tipte' vs öğretmen de benim aynı zamanda. ayrıca belirtmek isterim ki alan sınavım sayesinde atanabildim. çünkü ben diğer alanlarda pek bir şey bilmiyorum.
    şimdi geldiğim okulda ise can güvenliği olmayan bir kadın öğretmenim. gözlerini korkutmak için ufak çapta fiziksel müdahalede bulunuyorum arada ,fazlasını yapmam, yapamam da zaten tehditler havalarda uçuşuyor ,evime tek başıma yürüyemiyorum,kadın olmanın utanılacak bir şey olduğu bir yerdeyim. ki büyük bir şehrin büyük bir ilçesindeyim. ama bu "büyük"lükler insanların kafalarındaki örümcek ağlarının yanında maalesef hiç kalıyor.
    korku içindeyim,ayaklarım geri geri gidiyor. sınıfta" bana bugün napıcaklar acaba ?" düşüncesiyle dakikaları saatmiş gibi yaşıyorum.bu sadece bir kısmı tabii.
    biliyorum sizin için hayaller "ölü ozanlar derneği, her çocuk özeldir,koro"filmleri tadında.hayatlar için (bkz: ben)

    bir yıldan fazla süre sonra edit: bütün yıl boyunca emek verdim o öğrencilerime. dövdüm de sövdüm de ... ama sevgilerini kazanmayı başardım en sonunda. artık beni benimsemişler, sahiplenmişlerdi.sonra koruyup kollamaya başladılar. doğumgünümde 1'er lira toplayıp pasta alıp bana sürpriz yaptılar. hediyeler aldılar,utanıp veremeyip başka arkadaşlarıyla yolladılar. sene sonu geldiğinda artık evladım olmuşlardı çoktan.şimdi başka bir ile ggeldim,çocuklarımı özler oldum. nereden nereye işte. verdiğim tüm emekleri hatta daha fazlasını hak etmişler bilememişim.

  • bisiklet yorumcusu sarper günsal’ın günler öncesinden olacağını söylediği durum. federasyonun yanlış isimleri tercih ettiğini söyleyip, katılan sporcularımız için iki ismin de önemli bisikletçiler olduğunu ancak parkurun onlara kesinlikle uygun olmadığını bu yarışı bitireceklerini zannetmediğini belirtmişti.

    yaklaşık 4,5 kilometre irtifa kazanılan bir yarışı her bisikletçi rekabetçi olarak bitiremez. mark cavendish 2021 fransa turunda etaplar kazanırken yokuş etaplarını 30-40 dakika arkadan bitiriyordu. orada yarış 21 günlük olduğu devam etmek için her etabı bitirmek gerektiği için devam etti. ama burada tek günlük bir yarış varken zorlayıcı hava koşullarında 1-1,5 saat geriden gelmenin pek bir artısı yok.

    keşke bizim de bir tadej’imiz olsa tabi ama öyle kolay değil maalesef.

  • kesinlikle açık ara farkla (bkz: avukatlık). maalesef ülkemizde avukatlık yapacaksan okuduğun okulun, cv'nin, ortalamanın, yüksek lisansın hiçbir önemi yok. eğer esnaf mentalitesiyle iş yapıp, çevreniz de varsa para kazanırsınız. formül bu kadar basit.

  • bir kere arkadaşla starbucks'a gittim. isim soruldu, arkadaş murtaza dedi. bardağın üstüne murtaza yazıldı ve çıkışta güldük.

    sonra bu benim çok hoşuma gitti. kızların tercih ettiği piç erkek var ya, adını murtaza diyen arkadaştı benim için.

    ben de piç olmalıydım, ben de böyle ibnelikler yapmalıydım. starbucks'a gittim tekrar adımı sordu, utanarak sıkılarak mıy mıy bir sesle murtaza dedim. çıkar kimliğini dese bittim ama. starbucks'ta rezil olmayı kaldıramazdım, naif bir insanım ben.

    19 tl murtaza bey dedi eleman. cebimde 20 tl var. kredi kartımı tam çıkartıyordum ki kartın üstünde gerçek ismimin yazdığı geldi aklıma. neyse ya ben nakit vereyim dedim, 20 tl uzattım, 1 tl para üstünü aldım ve ebesinin .mındaki evime yürüyerek gittim.

    piçlik benim neyime lan?

  • nerden icap etmiş de söylemiş bilmiyorum ama karl lagerfeld demiş ya hani, satın aldığınız her kitapla onu okuyacak zamanı da satın almalısınız diye, işte zaman satın alabilecek kadar ne madden ne manen zengin olamayan insanın garip vaziyetidir. japonlar harika insanlar oldukları için içimizdeki bu kanayan yaraya özel bir isim vererek yok sayılmasını engelemişlerdir. evet, böyle bir sorun var. tsundoku mağduru insanlar var, hem de hiç de az değiller. şimdi artık sorun teşhis edilmiş ve tanımlanmış olduğuna göre çözüm üretme aşamasına geçebiliriz. içimizdeki doymak bilmez kitap kurdunun, manyak kapitalist alışveriş canavarıyla çiftleşmesi sonucu doğan bu sevimli ama tehlikeli yaratığa dur deme vakti geldi değerli tsundokudaşlar! belki bugün o gündür, belki bugün radikal kararları tedavüle sokma anı artık gelmiştir? kitapları basit birer tüketim malzemesine dönüştürmeyi reddedip, okuma eyleminin hakkını vermiş olarak elimizdeki kitabın kapağını kapamadan, başka kitaplar satın almayı reddetmeliyiz! istersek bunu başarabiliriz; muhtaç olduğumuz kudret, nöronlarımızdaki güçlü sinapslarda mevcut!
    (tabi yine keyfiniz bilir, isterseniz sermayeyi d&r, mephisto, idefix, kabalcı vs. ye yüklemeye devam edin. çok da karışmak gibi olmasın. ben motivasyon konuşmamı yaptım, gerisi beni değil sizin özgür iradenizi bağlar.)