hesabın var mı? giriş yap

  • mont giyerken kazağın kol kısmının omuza doğru sıyrılması. montun bilek kısmından el sokup, kazak kolunu yakalayıp çekmeye çalışmak

  • günümüzde takriben 40-45 bin kişilik nüfusuyla çölün ortasında bir kasaba görüntüsü verse de sahraaltı afrika tarihinin en önemli kentlerinden birisi olan tarihi şehir.

    öncelikle, isminin etimolojisinden başlamak gerekiyor. tuaregler'in şehri kurarken kendi dilleri olan berberi'de "kumun içinde gömülü şehir" anlamına gelen 'tim(içinde, içine doğru)-bukt(kum, kum tepeleri)-o(kent, şehir anlamında kullanılan son ek)' ismini verdikleri düşünülüyor. gerçekten de sahra çölü'nün güney ucunda bir bitiş noktası diyebileceğimiz kavşakta kurulmuş bu şehir, tam manasıyla kumdan tepelerin ve kumul düzlüklerin arasında yer etmiştir. peki sahraaltı afrikası'nın gelişimi ve tarihi için neden bu kadar büyük bir önemi var o zaman?

    bu sorunun cevabını tam anlamıyla verebilmek için biraz tarih okumak gerekiyor. gelin başlayalım!

    2009 ve 2010 yılında bölgede yapılan kazılar sonucunda, şimdiki timbuktu kasabasının 7-8 kilometre kadar dışında kurulmuş olan antik bir kentin 9'uncu yüzyıl ilâ 10'uncu yüzyıl arasında bir dönemde yok olduğu biliniyor. muhtemelen bu dönemi takip eden 50-60 yıllık bir dönem içerisinde tuareg kökenli tüccarlar ve onların ailelerinin yerleşmesi maksadıyla bilinen timbuktu'nun kurulduğu tahmin ediliyor. yaklaşık 100-150 yıl kadar başına buyruk ve şehir devleti diyebileceğimiz bir şekilde siyasi ve ticari hayatını sürdüren timbuktu, özellikle bereketli nijer nehri ve vadisinden çıkarılan deniz ürünlerinin ve bölgenin en önemli ticari eşyası olan tuzun kuzey afrika'ya ve oradan da akdeniz havzasına taşınması açısından hayati bir merkez konumuna yükselmeye başlamıştı. bu da sahraaltı afrika bölgesinin güçlü krallıklarından gana'nın gözlerini bu tuareg kentine dikmesine yol açtı. 1300'lerin başında kısa bir süre gana krallığı'nın yönetimine girdiği düşünülen bu şehri, bu krallığın çöküşüyle birlikte 1324 yılında mali imparatoru mansa musa asker kullanmadan ve dönemin timbuktu valisi farba musa'ya bir dizi ticari imtiyaz vermek suretiyle imparatorluğu'nun bir parçası yapmayı başardı. niani kentinin uçsuz bucaksız altın madenleri üzerinde kurulu imparatorluğuna bir de tuz ticaretinin merkezini ekleyen mansa musa, bu şekilde dünyanın en zengin insanı titrine mazhar olmuştu.

    zamanla, djenne ile birlikte mali imparatorluğu'nun doğusunda bir kültür merkezine dönüşen kentin, 1400'lü yılların başlarında nüfusunun 90 bin ilâ 110 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. özellikle 1390'larda açılan büyük islam ünversitesi ile beraber, pek çok islam âlimini de ağırlamaya başlayan kentin, kültürel anlamda zirvesine ulaştığı tarihler diyebileceğimiz 15'inci yüzyılın ilk yarısından hemen sonraysa uzun ve sancılı düşüşü başlıyor.

    1440'ların başlarında mali'deki taht kavgalarından hareketle bağımsızlıklarını ilan eden tuaregler, sadece 20 yıl sonra sonni ali önderliğindeki songhay imparatorluğu'nun himayesi altına giriyorlar. askia mohammed yönetiminde yeniden ekonomik olarak canlanan şehrin 16'ncı yüzyıl boyunca tuz, köle ve altın ticaretindeki rolü eskisi kadar olmasa da yeniden önem kazanıyor. ancak, 1591'de songhay imparatorluğu'nu yıkan fas'ın himayesine giren kent, 1593-1597 yılları arasında dönemin fas sultanı ahmed el-mansur tarafından büyük bir tasfiye ve yer yer katliama maruz bırakılıyor. özellikle, "islami öğretileri yanlış aktardıkları" bahanesiyle yüzlerce din adamı ya öldürülüyor ya da başka şehirlere kaçmak zorunda bırakılıyorlar. bu ayıklama sonrasında da şehirdeki kültürel ve akademik yaşam neredeyse tamamen son bulurken, kentin ticari önemi azalarak da olsa devam ediyor.

    fas, armalar, tuaregler, hamdullah krallığı derken yaklaşık 250 yıl boyunca sürekli bölgedeki krallıklar ve halklar arasında el değiştirip duran timbuktu, nüfusu 15 bin civarına inmiş ve ticari önemini de coğrafi keşifler sebebiyle yitirmiş bir halde 1893 yılında fransız kolonileri yönetimine girdi ve 1960 yılında mali bağımsız olana dek tarihi öneminin yakınından bile geçemeyen bir kasaba olarak bu sınırlar içerisinde kalmayı sürdürdü.

    bu kadim şehir, hâlen 1300-1500 yılları arasındaki öneminin ve değerinin çok uzağında olsa da, 2009 yılındaki unesco araştırmaları ve 2014 yılında çekilen aynı isimli film * film ile popüler kültürde kendisine yer etmeyi başarmıştır.

  • kediler ölür, kadınlar gider, günler aylar geçer ama her ikisinin de saçları kıyafetlerinizden, eşyalarınızdan, evinizden, sağdan soldan çıkmaya devam eder.

  • lan o değil vidyonun 4:22 saniyesinde kadraja giren bir türbanlı abla var. vay nasını didim. mesele baklava mıymış? ben erkek halime o güruhun içine girmeye korkarım la... vazgeçmedi de baklava sevdasından... helal ablaya dicem o da bi garip olacak...

    not: la elitist diilim ha... fafori yemeğim hala kuru fasülye pilav. sonrasında çay gelince mutlu olan bi vatandaşım. ama hakket bu muhafazakarlık anlayışı çok ilginç bu coğrafyada. otobüste yan yana oturamazsın da burada baklava sevdasına... vay nasını la hakket.

  • diğer büyük kedilerle karıştırıldığı için yaptığı iş büyük şaşkınlıkla karşılanan jaguar.

    jaguarlar dört büyük kediden biridir ancak karakteristik özellikleri ile diğer kedilerden çok farklıdır. öncelikle avını uzun veya kısa mesafeden kovalamaz. çok sık yağmur ormanlarında yaşamasından ve üstün kamuflaj yeteneğinden ötürü pusuya yatar ve tek sıçramayla avını yakalar. zaten jaguar kelime anlamı itibariyle avını tek sıçramayla yakalayan demektir.

    ayrıca büyük küçük fark etmeksizin diğer kedilerin hiçbiri gibi avının boğazına da sarılmaz. jaguar tüm hayvanlar arasında, kafatası büyüklüğüne oranla en yüksek güç uygulayabilen ikinci hayvandır.(birincisi benekli sırtlandır) bu yeteneğinden faydalanarak avının kulaklarının hemen üzerinden ısırarak kafa tasını kırar.

    son olarak, o gördüğünüz timsah, belgesellerde izlediğiniz nil timsahı değildir. zaten nil timsahı jaguarın yaşadığı coğrafya olan amerika'da da bulunmaz. o gördüğünüz caimandir. ağırlığı ortalama 70 kg olup, ağırlığı 140 kg'ye çıkabilen jaguar için standart avlardan biridir.

    avlanma sahnesi değerli ve ender görülen bir sahnedir çünkü jaguar çok iyi kamufle olan bir kedi olduğundan ve yaşadığı ormanlarda çok sık bir bitki örtüsü olduğundan, jaguar avına ender rastlanmaktadır. bu yüzden aslanlar, çitalar veya leoparlar gibi yüzlerce belgeseli bulunmaz. ana konusu jaguar olan zannedersem 4 belgesel var. bu da o belgesellerden biri olan 'der jaguar - das phantom des dschungels' belgeselinden bir kesittir.