hesabın var mı? giriş yap

  • 21 aralikta dolar 8 e dusse ve bu seviyeden dolar artisina dayali vadeli mevduata giris yapsa herkes. bu dolarin 8 den tekrar 16 ya cikmasi durumunda aradaki %100luk kazancin %15 lik mevduat faizi disinda kalan %85lik kismini vatandas nicin vergileriyle oduyor? bir sistemde hem kazanan hem de kaybeden olmalidir, dovizi alan kisiler mesela kazanabilir de kaybedebilir de kendi tercihleri ve riskleri tamamen. ben esek gibi calisip odedigim vergiyle bu mevduat musterilerinin zararlarini neden odemek zorundayim? beni savunabilecek 1 tane kanun yok mu bu ulkede?

  • (bkz: bubi tuzagi)

    sozlukteki erkekleri fislemek icin ortaya atilmis zarf. basliga yazan tum nickleri ayiklayip geriye kalanlara kiz muamelesi yapacaklar. eski bir cevik kuvvet stratejisi.

  • olgunlaştıkça geliyor bu kafa sanırım. bende 30'ların ortalarına doğru çıktı.

    hayat tecrübesi mi, kendini tanımak mı, nedir bilmiyorum. ama insan hayatta belli bi yolu katettikten sonra, yavaş yavaş acayipliğin kokusunu almaya başlıyor.

    bir insanla, herhangi bir konuda konuşurken, çok da anlamlı olmayan-tuhaf bir koku salgılayan-kendi içinde tutarsız şeyler duyduğumda hiç renk vermiyorum evvela.

    durup izlemeye başlıyorum.
    deşelemek, irdelemek de bi yöntemdir ama genelde gerçeğe ulaşmayla değil, daha gelişkin ve organize yalanlar duymayla sonuçlanır...

    son nokta gelene kadar; yani bir yalan kesin olarak ortaya çıkana dek, masumiyet karinesine uygun yaklaşıyorum ben. içime düşen kurdu orada bırakıp, inkar etmeksizin, izlemeyi sürdürüyorum sakince... bakalım nereye gidecek?

    çünkü bu şekilde davranınca, hem karşınızdakinin günahını almamış oluyorsunuz, hem de (velev ki ortada yalanlar varsa) hafif yollu bir salak profili çizdiğiniz için mevzuyla ilgili "tutarlılığı sürdürme" baskısı azalıyor karşınızdakinin üstünde. bu da bi nevi dolaylı itirafçı yaratıyor ondan zaman içinde...
    ilk anda reaksiyon görse, saklamak için üstüne 40 kilit vuracağı bir gizi, ortalığa bırakmaya başlıyor bi noktada...

    bi şekilde zamanla bu noktaya geldim. sakin durup zamana biat ediyorum... o her şeyi tertemiz, kılçıksız bi şekilde ortaya çıkarıyor. didişmeden, yıpranmadan, yıpranmadan...

    ondan sonra da aksiyonunu ona göre alıyorsun işte..

    sadece yalanlar değil, yediğim kazıklarda da aynı kafadayım...
    sevdiğim bi laf var, "zamanın değirmeni yavaş döner ama ince öğütür" diyor...

    birilerinin söylediği yalanlar, arkamdan çevirdiği dolaplar, vesaireler bana psikolojik ya da maddi hasarlar vermeye başladığında kendimi çekiyorum o iletişimin içinden. muhatabı kesiyor ve yoluma bakıyorum...

    rövanşını alma gibi bi olayım hiç olmuyor. çünkü benim çabam hem çok anlamsız olacak (bitmiş bir iletişim için neden kendimi ve kafamı yorayım?), hem de yukarıda yazdığım gibi en büyük rövanşı zaten zaman alıyor kendiliğinden...

    basit açılımı da işte, "karşındakini kendinden mahrum bırakma" kafası..

    çevren için değer üreten, doğru ve düzgün bir insan isen, arkandan iş çevirebilecek ya da sana yalanlar söyleyebilecek tiynetteki insanlar için en güzel rövanşın, kendinden mahrum bırakmak oluyor onları...

    zaman diyorum, değirmeni ağır döner. ama ince öğütür...
    hamdolsun...

  • iki kişi boğuşurken patlayan silah sonucunda iki tarafın da birden gözlerini faltaşı gibi açması ve kimin öldüğünün anlaşılması için bir sonraki bölümün bekletilmesi.

  • bim'den içeri girildiğinde insanın dört bir yanını saran kocaman bir boşvermişliğin, zihnin en ücra noktalarına sirayet eden o anlamsız hiçliğin tüm bedendeki tezahürüdür. evet, gözyaşartıcı bir gerçek bu anlamsızlık. o gelişigüzel sıralanmış, ilk bakışta reçel mi yoksa otlu peynir mi olduğu anlaşılmayan ürünlerin arasından geçerken, sağa sola atılmış kolilere basa çarpa ilerlerken hissedilir. çalışanların o android görüntüsünü izlerken sorgularsınız hayatı. neden allah'ım, neden!!? diye isyan edersiniz ama artık çok geçtir her şey için. bim'in sarmalları arasında yok olmaya, hiçliğin içine doğru yol almaya başlamışsınızdır çoktan. çok geç. evet. çok. geç.

  • 4 temmuz 2019 vergi zammı daha doğru olur. verginin yanında alkolü hediye olarak alıyoruz biz.

  • ne kadar ugrasilirsa ugrasilsin, ne kadar kanit sunulursa sunulsun bir dusunceyi savunan insanlari o dusunceden vazgeciremeyeceginizi ortaya koyan psikoloji teorisi. son gunlerde sosyal medyaya yasanan butun atismalarin, tartismalarin neden bir uzlasiyla bitemedigini, taraflarin atismaya devam edip, iki tarafin da bir turlu neden ikna edilemedigini de acikliyor.
    nyhan ve reifler isimli iki psikolog 2006 yilinda yaptiklari calismada karsit politik gorusleri destekleyen uydurma makaleler hazirlamislar. makaleler toplumda genellikle yanlis bilinen gorusleri savunur sekilde yazilmis. denekler uydurma makaleyi okur okumaz, hemen karsit gorusu savunan gercek makale verilmis. mesela bir uydurmaca makalede ırak'ta nukleer silahlar bulundugu yazarken, arkasindan hemen verilen gercek makalede ırak'ta nukleer silaha rastlanmadigi yaziyormus. savas yanlisi olanlar tahmin edilebilecegi gibi ilk makaledeki iddialari kabul edip ikincidekileri reddetmisler. ama isin asil ilginc yani, ikinci ve dogru makaleyi okuyunca yanlis dusuncelerine daha da sarilip bu makaleyi de okuduktan sonra ırak'ta nukleer silah oldugundan iyice emin olduklarini soylemisler. velhasil, konuyla ilgili pek cok arastirma ve deneylerde gorulmus ki insan eger bir dusunceye bagliysa, karsisindaki isterse en saglam kanitlarla gelsin o kanitlari reddedip kendi dusuncesine daha canhiras sariliyormus...
    bu kadar uzun uzun yazmamin sebebi su son zamanlarda bu psikolojik yanilgiyi internette okudugum her tartismada, her yorumda goruyor olmanin verdigi saskinlik..dogrulugu gun gibi ortada olan seylere yalaaaan, montaaaaj, iftiraaaa, teroriiiist, cocugun gosterilerde ne isi varmiiiiis, bunlaaaar, bunlaaar diyenlerin neden azalarak bitmedigini simdi daha iyi anliyorum. cogunluk sandigimiz gibi troll filan da degil, gercekten buna inanmislar ve gosterilen her delil onlari inandiklarina daha da sarilmaya itiyor.. insan denen yaratik gercekten tuhaf, cok tuhaf...

  • "üzerinde zevkle yaşamak için insanın sadece biraz toprak parçasına, altında huzurla yatmak içinse bundan daha azına ihtiyacı var.
    **
    sevgili değerli dost, unutulmaması gereken bir şey var, o da: insan duyarlılığı!"

    gibi daha nicesi...