ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kedi yavrusu
-
dışarda yalnız görünce 'ayy hemen sahiplenelimmm' demeyin. lan belki anası evlatlarına yemek aramaya gitti. organ mafyası gibi kaçırıyonuz hayvanları.
kripto paraların yol açtığı enerji israfı
-
nasıl olup da hiç gündeme getirilmediğine hayret ettiğim israftır.
elektriğe erişimi olmadığı için temiz suya erişimleri kısıtlı olan ve buna bağlı sebeplerle ölen yüz milyonlarca çocuğun yaşadığı dünyamızda tamamen hayali ve kimsenin bir işine yaramayan kripto paraları oluşturmak için yüzlerce bilgisayar ve kripto maden cihazı boşu boşuna elektrik tüketip dünya kaynaklarını sömürüyor.
buna dur diyecek yok mu?
not: bilmeyenler için kısa açıklama; kripto paralar sıradaki sayı dizisinin bulunabilmesi amacı ile sürekli deneme yaparak oluşturuluyor ve bu sürece kripto madencilik deniyor. kripto madencilik 7/24 açık olan bilgisayarlar veya bu iş için özelleşmiş cihazlar yardımı ile yapılıyor.
firmaların ürünlerini bilerek dayanıksız üretmesi
-
bazılarına göre bir komplo teorisi olan inanış. şimdi, epey eskiden alınmış bazı ürünlerin hayvan gibi dayandığına pek çoğunuz şahit olmuşsunuzdur. şimdiki tasarımlar, ürünleri ufaltmaya çalıştığı ya da donanım özelliklerinin artmasından ötürü veya firmaların kasti ibneliğinden kaynaklı mı bilemiyorum ama kesinlikle daha kısa ömürlüler. en azından bir şekilde ya hızlıca zamana yenik düşmesi isteniyor, ya yan ürünlerine para bayılıp müptelası oldurulmaya çalışılıyoruz veya gerçekten garanti süresinden kısa bir süre sonra çöp olması isteniyor.
özellikle ev eşyası, tekstil ve teknoloji ürünlerinde bu anlayış çok göze çarpıyor. şimdi asıl mesele bunu ben böyle inanıyorum diye açıklamak değil; bunun gerçek olma olasılığının irdelenmesi. mesela kulaklıklar üzerinden bu konu irdelenmiş biraz.
demem o ki parasını versen de yüzde 99 güven aralığında, kalitesiz kumaştan, bir yerinden pörtleyen kazaktan, yırtılan pantolon ve ayakkabılardan, bozulan aygutlardan; kırılan eşyalardan kurtulamıyorsun. lan bizim 20 senelik emektar eşyalar bile sizin gibi değil. 20 senelik buzdolabını değiştirmek için, "yeter artık bozul" diyerek annemin buzdolabını tekmelediğini hatırlarım. yine de bozulmamıştı o buzdolabı. şimdikilere kötü söz söylesen bile 2 güne pert olur.
the devil's advocate
-
bazı kesimler tarafından küçümsense de benim kişisel listemde en iyi beşte yer alan ve yer almaya devam edecek olan filmdir. yirmi küsur defa izlemişimdir, halen daha en ufak bir yerinde bi hataya rastlamamışımdır. mükemmel kelimesini hak eden bir film bu. sadece deccal filmleri veya fantastik sinema adına değil, sinema adına bir zirve noktası. popüler sinema diye bi kenara atmamak lazım, hangi filmde bu kadar uzun diyaloglar var merak ediyorum. al pacino resmen dakikalarca tirad atıyor ve işin tuhafı bu size oldukça doğal geliyor çünkü senaryo muazzam, oyunculuk daha da muazzam. bazı ağır abiler rosemary's baby, omen, faust kırması olduğunu iddia edip bi kenara iterler, haklıdırlar, bu filmlerin (piyeslerin) etkisi barizdir. ama her yönden (hikaye, senaryo, oyunculuk, yönetmenlik, müzik) onlardan çok daha iyidir.
dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar
-
ankara'da bir avmde magazalar arasındaki plastik ağaçların kenarına oturan bir baba, 4-5 yaşlarındaki oğluna koton'u göstererek;
- oğlum git annene de ki "yeter anneee, yeter annnneeciiiim, yeter artık"
kışın güneş gözlüğü takmak
-
çevremdeki her dört insandan beşinin garipsediği, benimse garipsenmesini garipsediğim davranış. güneş gözlüğünün hava sıcaklığıyla ne tür bir ilişkisi olduğuna dair sağlam bir argümanla gelebilenini de görmedim.
güneş gözlüğünün kışın gözü rüzgardan ve rüzgarla göze kaçabilecek parçacıklardan koruduğu ve gözün kışın da çevredeki ışıktan rahatsız olabileceği gibi dünyanın en basit gerçeğini geçiyorum. (ayrıca hafif bulutlu bir havada her yönden ve her yerden gelen sinir bozucu beyaz ışığın tamamen açık havada tek bir kaynaktan ve tek bir yönden gelen sarı güneş ışığından çok daha rahatsız edici olduğunu da unutmayalım)
"kışın neden güneş gözlüğü takıyorsun?" sorusu, "yazın neden ayakkabı giyiyorsun?" sorusundan farksız bence. istesek yalınayak gezebiliriz yazın, ayağımız üşümez, buna rağmen yazın hala ayağımıza bir şey geçiriyorsak başka bir işlevi olsa gerek, değil mi?
onu da geçtim, güneş gözlüğü takmak kendimi rahat hissetmemi sağlıyor olabilir, kime nedir? tanınmak ve sohbet içine çekilmek istemiyor olabilirim, gözlerim hassas olabilir, saatlerce gözümü kısa kısa dolaşmak istemiyor olabilirim. ışıktan korunmamı gerektiren bir rahatsızlığım olabilir. gözümün şişliğini saklamak istiyor olabilirim, gözlerimin kırışmaması gibi bi derdim olabilir falan filan. ya da bazısının saat takmayı sevdiği gibi güneş gözlüğü takmak öylesine hoşuma gidiyor olabilir.
hepsini geçtim, hiçbir işlevi olmadığı halde sadece cool görünmek için takıyor olsam ne yazar? bunun nesi kötü? sanırsın kimsenin cool görünme kaygısı yok, bi güneş gözlüklüler dert etmiş bunu. iki dakka dürüst olalım.
özet: güneş gözlüğü süper bir şeydir ve yaz kış takma özgürlüğüm için canımı vermeye hazırım. hırsımdan şu an evde de takıyorum.
cem uzan'ın muhteşem aile fotoğrafı
esenler otogarı tuvaletinde yere düşmek
-
mikroplar tarafından ayağa kaldırılmakla sonuçlanır. geçirdikleri mutasyondan dolayı "abi iyi misin, bir şeyin var mı?" diye bile sorabilirler.
varlıklı ve yetenekli türkler ülkeyi terk ediyor
-
türkiye'yi suriler, araplar, afganlar ve bilimum az gelişmiş milletten insana peşkeş çekmenin hasretiyle yanıp tutuşan gavat çomarları zevke getiren gelişmedir.
rasim arı'nın tweet atan sanatçıları yasaklaması
-
nevşehir'i bodrum zanneden belediye başkanı icraati.
ailenin komik kısa mesajları
-
baba aklı sıra işletecektir... yabancı bir numaradan durmadan çağrı bırakır;
-kimsin güzelim? derdin varsa ara.
-beni tanımadın mı? ben ananın kocası.
-ulan senin... '!^'^+'^++%^&%%&
-baban ulan baban eşşolueşşek...
türkiye'de tezgahtarların asık suratlı olması
-
12 saat çalışan 1000 tl civari maaş alan ve belki sigortasi olmayan insandan ne beklenildiğini anlamadığımdır.
vegan
-
raw olan versiyonunu 1 hafta denediğim beslenme şekli. hem 1 hafta boyunca deneyimlediğim hem de bu şekilde beslenme biçimini hayat felsefesi haline getirmiş insanlardan gördüğüm kadarı ile kendinizi çok enerjik hissediyorsunuz ve sinirim sorunu yaşamıyorsunuz.
günümüzde hayvan çiftlikleri endüstriyele döndüğü için hayvansal ürünler sağlığımıza zararlı hale geldi ve bunun yanında hayvanlara acı çektiren bir sektöre dönüştü. sadece lokal sebze, meyve, tahıllar ve yemişlerle beslendiğinizde kesinlikle daha iyi hissediyorsunuz ama kendi adıma bu ağırlıkta beslenip, yanında az ama doğal çiftliklerde yetişen hayvansal ürünleri tüketmeyi daha dengeli ve uygulanabilir buluyorum.