ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
türk sinema tarihinin en iyi erkek oyuncusu
-
şüphesiz sadri alışık, kemal sunal, haluk bilginer vb. diyenler çıkacaktır ama benim için kesinlikle:
(bkz: şener şen)
komediyse komedi, dramsa dram. her rolünün hakkını fazlasıyla veren büyük bir ustadır.
şişli'de fren yerine gaza basıp kaza yapan sürücü
-
daha içeriği okumadan, aklında "kesin kadındır" diye beliren bir tek ben miyim?
exxen
-
reklam ile entry girdirtmeye başladığına göre televizyonun altın çocuğu bu sefer faka bastı sanırım.
debedüt: gelen maillere istinaden; artık daha da eminim faka bastığına
cristiano ronaldo vs lionel messi
-
biri canon, diğeri nikon'dur. ama gelin görün ki hangisinin hangisi olduğunu bilecek kadar ne futbol bilgim var ne de fotoğraf makinelerinden anlıyorum. fotoğraf makinesinin megapikseli ne kadar çoksa o kadar iyidir hacı.
cornbread earl and me
-
1975 tarihli bir drama filmi. filmin başrolünde çok tanınan bir isim var, laurence fishburne. hem de en tıfıl haliyle, 12 yaşındaki ergen görüntüsüyle oynuyor filmde. onun dışında tüm karizmasıyla moses gunn, yeşil gözlü laker jamaal wilkes, güçlü siyah kadın rolünde rosalind cash, küçük bir rolde gözükse de büyük üstad antonio fargas oynuyor. bir basketbolsever olarak en etkileyici blaxploitation filmleri arasında ilk 10'a koyabileceğim bir film. müzikleri donald byrd ve the blackbyrds tarafından skorlanınca tadından yenmemiş tabii.
"he had the lightest touch in a heavy town."
2021 gurbetçi istilası
-
%90'ı görgüsüz, varoş olan kesimin istilası. koca koca arabalarla ters yöne girerler, yolun ortasına park ederler, havalı havalı gezerler sonra da almanya'yı kötülerler amk evlatları. almanya'nın tek kötü yanı bu çomarları eğitememiş olması.
mesai saatlerinde dışarıda dolaşan kalabalık
-
oha yıllardır düşünüp düşünüp de bir yere bağlayamadığım şu mevzuyu benim gibi başka dert edinenler de varmış. şimdi efenim gerçekten de anlam verilemeyen bir durum vardır ortada... şöyle ki, yer istanbul, saat 15.00! işe gidiş saati değil, öğle arası değil, akşam çıkış saati değil, okullarda sabahçı-öğlenci için derse başlama çıkış saati değil... herkesin işinin başında olması gereken bir saat. ve fakat trafiğe bir çıkıyorsunuz kilit! imkanı yok adım ilerlemiyor. aradan bir yerden kaçayım diyorsunuz. o da nesi orada da deli trafik var. sonra camdan dışarı bakıyorsunuz yandaki kafe dolmuş da taşıyor, oturacak yer yok! işte o anda dilden şu cümle dökülüyor: "yahu bunca insanın bu saatte dışarıda ne işi var?"
"senin ne işin var" diyeceksiniz ama ben gazeteci olduğum için her saat, her an dışarıda olabiliyorum. ya da o gün izinli olabiliyorum vs. ve fakat bunca insanın gazeteci olma, çalışmıyor olma ya da 'serbest' çalışıyor olma ihtimali yok. işsiz desen altında arabası gezen, oturup kafede yiyip içip vakit geçiren bunca işsiz, bu kadar parayı nereden buluyor sorusu geliyor bu defa da akıllara...
özetle doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor. biri lütfen artık bir açıklama getirerek bu gizemi sonlandırsın. kim bu insanlar? ben de onlardan biri olmak istiyorum. bunun için ne yapmam gerekiyor?
fantastik ekmek arası icatları
-
(bkz: ekmek arası cips)
selimiye camii'ndeki top izi
-
görsel
1912-13'teki bulgar kuşatması sırasında, düşman topçusunun camiyi hedef yaparak ateş açması sonucu oluşan tahribat izleri. ibret olması için, bu izlerden bir tanesi onarılmadan öylece bırakılmıştır. bu şekilde bırakılma emrini verense, bizzat atatürk'tür.
aziz nesin
-
"bir gün bu ülkenin başucuna bir not yanağına da bir öpücük kondurup gideceğim. çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım" diyecek adam değildir. tersine son nefesine, mezar yerini belli etmeyişine kadar bu ülke insanını uyandırmaya uğraşmıştır. bu uğraşı bugün de sürdürmektedir.