hesabın var mı? giriş yap

  • açıklık getireceğim şarkı sözüdür.

    baya bir kasarak buldum içindeki anlamı emeğe saygı lütfen

    aksiyon filmlerinde müze soygunu sahnelerini hepimiz biliriz. oldukça nadir bulunan değerli bir eseri müzeden çalmaya çalışırlar. kızılötesi ışınlarla güvenlik sağlanır ve neredeyse hareketsiz kalmak gerekir.

    yaralı müzesinde oldukça değerli bir eser olan aşka uzanmak isteniyor. ancak kızılötesi güvenlik sistemleri sebebiyle hırsız hareketsiz bir durumda ve ona ulaşamıyor.

    saygılar.

    edit: türkçe meali daha anlaşılır bir dilde yazıldı.

  • sozluk ergenlerinin cig ve seviyesiz yorumlarini bir kenara birakirsak, cok cesur bir adimdir.

    angelina jolie 39 yasinda. annesi, anneannesi ve teyzesi yumurtalik kanserine yakalanip genc yasta olmusler. hatta annesi 49 yasindaymis kanser teshisi kondugunda. doktorlar da angelina jolie'ye kansere yol acabilecek genlerden bazilarini tasidigini, %50 ihtimalle bu hastaliga yakalanacagini ve eger onlem olarak ameliyat olmak istiyorsa annesinin hastaliga yakalandigi yastan 10 sene evvel olmasini soyluyorlar (kanser belirtileri basgostermeden). o da bugune kadar bekliyor ve nihayet ameliyati olmaya karar veriyor. 6 cocugunu kucuk yasta kanser yuzunden annesiz birakmamak icin; yumurtaliklarindan, bir daha gebe kalma ihtimalinden ve ostrojeninden vazgeciyor kadin. ameliyat sebebiyle aninda menapoza girecegini ve vucudu henuz menapoza hazir olmadigindan bu sureci cok agir gecirecegini bilmesine ragmen, henuz 39 yasindayken bu karari veriyor. iste annelik ve kadinlik boyle seyler. kafanizin almadigi konularda yorum yapmayin evladim, gidin az otede oynayin.

  • bankaların kredi kartı sisteminden kâr elde etmesini sağlayan kişilerin yaptığı eylemdir.

    kredi kartı, bankaların alışveriş için verdiği ve nakit ödemeden alışveriş yapmanızı sağlayan bir finans aracıdır. banka kartından temel farkı ise kartlara özel kampanyalar ve taksitle alışveriş yapabilme imkanı tanımasıdır.

    çeşit çeşit finansal araç vardır günümüzdeki sistemde ama bilmeniz gereken tek şey emeksiz yemek olmadığı ve olmayacağıdır. mesela,

    karşılıksız para basılarak iç borç çevrilirse, veya banka ya da özel şirketler kurtarılırsa o aslında sizin cebinizdeki paranın değer kaybetmesi demek olur ve enflasyon yaratır. enflasyon bir bakıma devletin vergilerle alamadığını aşırı borçlanmayla almasına benzer.

    bu sadece bir örnekti. kredi kartı da buna benzer. kazancınız kadar harcadığınızı düşünelim. kredi kartlarının birçok avantajından faydalanıyorsunuz demektir. özellikle son zamanlarda güçlü enflasyona maruz kalan türk lirası karşısında 6/12 ay taksite alışveriş yapma imkanı sizin enflasyon üzerinden kazanç sağlamanız demektir.

    ya da akaryakıt veya market kampanyalarını ele alalım. çoğu zaten yapmak zorunda olduğunuz bu harcamaları kredi kartıyla yapınca kampanyasına göre ekstra bonus kazanıyorsunuz. önceki maddeden farklı olarak burada pazar payını artırma açısından özel şirketin de pazar payını artırma şansı oluyor ama yine de sizin bu işten kazancınız var.

    en başta da dediğim gibi finansal enstrümanları çeşitlendirmek tamamen sizin hayal gücünüze kalmış. ama tek bir basit gerçek var ki o da katma değer üretimi olmadığı sürece herkesin kazanmasının imkansız olmasıdır.

    bu gerçekten hareketle şu soruyu soralım.

    kredi kartı borcunu eksiksiz ödeyen biri olarak ben kazanıyorum, banka kazanıyor alışverişi yaptığım şirket kazanıyor. mesela akaryakıt şirketi bana bedava akaryakıt vermek zorunda kalıyor.

    iyi de bu akaryakıtın parasını kim ödüyor hiç düşündünüz mü?

    banka ödese, bir yerden sonra kampanya düzenlemeyi bırakırdı. yakıt şirketi ödese bu adam deli mi bedava akaryakıt dağıtsın?

    işte bu akaryakıtın parasını başlıktaki eylemi yapan arkadaşlar ödüyor.

    sistem şöyle işliyor. kredi kartını kullanmayı bilmeyen arkadaşlar borcunu ya eksik ödüyor ya da asgarisini ödüyor. böylece borcuna piyasa normalinin üzerinde bir faiz işliyor. ne kadar faiz işleneceğini ise tcmb belirliyor. her ortalama fonlama faizi değişikliğinde tcmb bu faizleri yeniden belirliyor.

    kısa vadede bu borç birikmesi bankaya kâr ettirmez ama borçlanma faizi ile birlikte borç günün sonunda ödendiğinde kâr ettirir. burada önemli olan borcun faiziyle birlikte ödeneceğinden emin olurken, uygulanabildiği kadar yüksek faizi uygulayacak sistemi kurabilmektir. işte asgari ödeme gereksinimi burada devreye girer.

    bankaların en sevmediği kredi kartı müşterisi sırasıyla,
    asgarisini bile ödeyemeyip takibe düşen < kart borcunun tamamını vadesinde düzenli ödeyen < sürekli asgarisini ödeyip borcuna faiz bindiren ama bir süre sonra borcunu kapatan müşteridir.

    yani genel kanının aksine, kredi kartı borcunu düzenli ödeyen müşteriyi bankalar sevmez. hele hele aylık ortalama ödemesi kart limitinin yarısı bile etmeyen müşteriyi hiç sevmezler. eğer limite yakın aylık ortalama harcamanız varsa arayıp limit artıralım mı derler veya saçma sapan kart kullanım ücreti keserler ve size haber vermezler. fark ederseniz arayıp iptal ettirmeye çalışırsınız.

    onun da hikayesi ilginçtir. siz kart borcunuzu sektirmeden ödeyip, bir de bütün bonus kampanyalarından faydalanan bir tipseniz banka size aidat keser. ararsınız, iptal ettirmezler. siz de madem öyle kartı iptal ediyorum dersiniz. zaten buna ısrar etmeyen bankanın da istediği budur. adamlar sizden alenen zarar ettiği için kurtulmak istiyorlar. bunun için de kart aidatını kullanıyorlar.

    tabii her aidat olayı böyle değil. kimi kesildiğini fark etmiyor ve ödüyor. bu kişilerden gelir elde etmek için herkese aidat kesiyorlar. arayıp itiraz edenlere bonus yüklüyorlar.

    bddk bu yüzden kredi kartı aidatlarıyla ilgili net bir karar veremiyor. ne tamamen ortadan kaldırabiliyor, ne de bankaların suistimal etmesini engelleyebiliyor.

    asgari borç ödeme zorunluluğunun nedeni ise sistemin patlamasının önüne geçebilmek. asgarisinin bile ödenmemesi hem sizin kredi sicilinizi bozup diğer bankaların da size kredi/kredi kartı vermemesine yol açıyor, hem de asgarisi bile ödenmeyen borcun dünyanın faizini de bindirsen geri ödenmeme riski asgarisi ödenene göre daha düşüktür.

    özetle banka ister ki, sizin borcunuz sürekli artsın ve ona faiz bindirsinler ama siz hiçbir zaman borcunuzu ödeyemeyecek hale düşmeyin, yani en azından asgarisini ödeyin. bu yüzden, işi gücü olmayan kimselere kredi kartı kolay kolay verilmez. aylık sabit geliri olan beyaz yakalıya ise rahat rahat verirler. borçlansın ki gelecekteki gelirinden de banka kazanabilsin.

    bu zamana kadar dolar bol, türk lirası değerli ve faizler düşüktü. bu nedenle para değersizdi. ama artık faizler yükseliyor, yakında işsizlik de artacak. dolayısıyla bankaların ölmeden borcunu ödeyebilecek müşterileri de azalacaktır. bunun önüne ise sadece artan gecikme faizleriyle geçemezler. hatta ancak asgarisini ödeyebilen insan gecikme faizi arttı diye bu kötü alışkanlığından da vazgeçmez.

    bu nedenle aslında gecikme faizleri arttıkça,

    1) kartla taksit opsiyonlarının kısıtlanması: zira enflasyon arttıkça banka kur farkından zarar edebilir.

    2) bonus kampanyalarının azalması: hem işsizliğin artışı, hem pazarın küçülmesi nedeniyle ne firmalar ne de bankalar bonus kampanyasına ihtiyaç duyarlar, en azından daha az duymaya başlarlar.

    3) en önemlisi, harcama kontrolü olmayan kart müşterilerinin borç ödeyememe riskinin ekonomi stagflasyona girdikçe yükselmesi

    gibi nedenlerden ötürü asgari ödeme tutarlarının düşük faiz ortamlarının aksine yükseltilmesi gerekecektir. öte yandan bu adım zaten daralan tüketim nedeniyle hem vergi gelirlerinde hem de halkın mutluluğunda bir azalmaya yol açacağından dolayı uygulanması yerel seçimlerin sonrasına bırakılabilir.

  • ikinci el urunlere oldum olasi uzak dururum. bir arkadas ilani gormus ve bana gonderdi. piyasinin yari fiyatinda. satici ile yorumlar uzerinden filan iletisime gectim, sifir ayarinda filan dedi ki fotograflarda da oyle gozukuyordu. neyse aldik urunu. urun 2 gundur kargo subesinde bekledi. subeye telefonla ulasmak zaten mumkun degil. gittim subeye dedim benim kargo var ama dagitima çıkartmadınız filan. kargonuz burda, aktarmada zarar görmüş biz o yuzden teslim etmedik. dedim neden haber vermediniz, iste yogunduk filan. kargon kutusu komple parcalanmis, tekrar toparlayip bantlamislar. urun de agir, 100kg kadar. urun de kullanilamaz hale gelmis. bu arada ben dolap uygulamasini hic kullanmamistim. bildirimlere de izin vermemistim. bildirim gelmis, otomatik onay olacak diye ki sistem onaylamis. saticiya para gitmis. ben urunu teslim almadim. musteri hizmetleri telefonu yok. mesaj atin diyor. mesaj atiyorum hemen cevap vermiyorlar. neyse ertesi gun oldu, dolap diyor ki urunu al. ya nasil alim ortada urun kalmamis. biz bu sekilde iade yapamıyoruz. urunu teslim alin ondan sonra iade sureci baslatalim. diyorum ki sizin kafaniz mu guzel kutu bile parcalanmis, parcalari mi teslim alim? bizim isleyisimiz bu sekilde. baska turlu yardımcı olamayiz dediler. saticiyi aradim anlattim durumu, dedi ben parami aldim ne yaparsan yap sen. parani kargodan al dedi. ikinci el urune kargo sirketi para oder mi hic. baktim olmuyor, bankadan direk harcama itirazinda bulundum. teslim almadigim urunun parasini firma geri iade etmedi diye. 10 gun sonra banka parayi iade etti. simdi dolap ariyor, urun nerde? dedim ben almadim. satici da almamis diyor. valla artik o sizin sorununuz. ben urunu kargodan teslim almadan ne diye saticiya parayi aktariyorsunuz. sonuc olarak guvenli bir sistem degil. kredi kartinin harcama itirazi olmasaydi bana girecekti. bu arada isbankasi kartini kullanmistim, iscep ten harcama itirazi yaptim. harcama itirazi yaparken belge ekleme yeri de var, dolap siparisinin ekran goruntusu ile kargo takip sayfasinin ekran goruntusunu ekleyip gonderdim

  • pek ilginç şeyler çıkabilir aralarından. benim babam mesela okul yıllarında saçı bi tuhaf uzatmış böyle ense ağırlıklı ;tam ankaragücü kalecisi modeli gibi değil ama, yani kaleci-beatles arası tuhaf bi tarz, neyse hadi bunu anlarım. ispanyol paça pantolonlar giymiş,bunu da anlarım. o dönem öyleymiş derim geçerim.

    ama be adam sen o "daldığı denizden aniden çıkan adam" pozunu nasıl verdin? neye güvendin anlamadım ki?? belli ki bi arkadaşına çektirdin bunu, allahını seversen ne dedin ya "kardeş bak şimdi ben dalıyorum,böyle birden ayaklarımla kuma vurup fırlatacam kendimi, kafayı geriye atıcam saçlar savrulsun diye,tam yarı belime kadar sudan çıkınca çekicen beni" mi dedin,nasıl ikna ettin bilmiyorum.

    ayrıca daldığın yerin boyu geçmediği belli oluyo, arkada çocuk var ahahahah.

  • dünyanın her bir köşesinde konser veren grubun, konser organizatörleri tarafından şarkıları kadar iyi bilinen başka bir özelliği daha vardı: organizatörlere gönderilen sözleşmedeki garip bir istek!

    --- garip istek ---

    kuliste, m&m's şekerlemesi olmak zorunda... ama kahverengi m&msler ayıklanmış olmalı.

    --- garip istek ---

    eğer, van halen, kuliste bulunan m&msler içinde kahverengi bir m&m's bulursa, konseri iptal etme hakkına sahipti. hatta, grup, amerika’nın colorado eyaletinin bir şehrinde, sırf bu nedenle konser bile iptal etti. bir çok kişi, bu isteği "en şımarık rock grubu isteği" olarak isimlendirdi. halbuki bu isteğin arkasında yatan çok önemli bir neden vardı. hem de çok zekice planlanmış bir neden.

    van halen, popülerliği nedeniyle, amerika’nın her bir köşesinde konser veriyordu ve bu konserler için, 9 kamyonluk (tır) ve birkaç tonluk ekipman ile yola çıkıyordu. basit gibi görünen bir konser, 9 kamyonluk ekipman, yüzlerce kişinin saatlerce emeği ve binlerce küçük detay sonucunda ortaya çıkıyordu. çoğu zaman büyük şehirlerde gerçekleşiyordu bu konserler ama bazen, küçük kasabalarda da konser verdiği oluyordu grubun. bu küçük kasabalar, tarihlerinde ilk kez, van halen tarzı büyük bir prodüksiyonu ağırlıyorlardı yani, o küçük şehirlerin alışık olduğu konserlerden daha farklı ve büyük bir prodüksiyona sahipti bu konserler. grup, birkaç küçük şehir konseri sonrasında anladı ki, birçok organizatör, gönderilen teknik ve güvenlik kurallarını önemsemiyordu. önemsenmeyen detaylar, çoğu zaman bir sorun yaratmıyordu ama göz ardı edilen küçük detayların hepsinin bir araya gelmesi, grubun hayatlarını tehlikeye sokacak kadar büyük sorunlar yaratabiliyordu, örneğin, tonlarca ağırlığa sahip ışıklandırmanın yer aldığı rayların, bu ekipmanın ağırlığını kaldıracak kadar güçlü olmaması gibi.

    işte bu nedenle, sırf organizatörleri test etmek için, grup, kahverengi m&m's kuralını, teknik detayları listelediği sözleşmenin içine ekledi. eğer, grup, kuliste kahverengi m&m's görürse, bu onların diğer teknik detayları gözden geçirmeleri için ikazdı. eğer, organizatör, böylesine küçük bir detayı gözden kaçırdıysa, acaba, hangi önemli detayı yerine getirmemişti!

  • aslında bana zararı olmamasına rağmen ağzının ortasına ayağımın altıyla yapıştırmak istediğim arkadaşdır bu insan. nedenini anlayamadığım bir şekilde bulunduğu yeri insanlara duyurma merakıyla yanıp tutuşur. gerçi nedeni konusunda bazı fikirler yok değil tabii. misal twitter ve facebook'un nasıl insanların hayatına bu kadar adapte olduğuyla ilgili bir şeyler okumuştum. kilit cümle, bu ortamların insanlara kendilerini "önemliymiş gibi" hissettirmeleriydi. bir nevi özgüven pompası yani. ama çok gerizekalı değilsen insanların senin "herkeşlere ne kadar sosyal olduğumu göstermem lazım" triplerinden sıkıldığını da biliyor olman lazım artık. hele ki bir de "ne ekşınlı hayatım var be" tadında yorumlarını da eksik etmiyorsan..

    misal bir yere eğlenmeye mi gitti arkadaşlarıyla bu, çaaaaat "kopmacaaa - tuğçe is @bilmemneresi w/43 others". vay anam vay.. biz evde arka sokaklar izlerken tuğçe kopuyor, seratoninin dibine vuruyor.. onu da geçtim, yemin ediyorum facebook'da kendisiyle birlikte 23-24 kişiyi tagleyeni gördüm. iş için bir mail istesen 3 gün sonra cevap döner ama...

    daha acayibiyle metrobüste karşılaştım. 200 kişi yekpare halde yolculuk ediyoruz, ben orada nefes almak için son çırpınışlarımı yaparken, köprüye geldiğimiz an 3-4 kişinin birden telefonlarına saldırıp check-in yaptıklarına şahit oldum. zannedersin köprünün üstünde parti veriyoruz anasını satayım. ulan metrobüstesin be kıçımın kenarı, millet dayıyor sana o esnada, sen gidip "kıtalar arası yolculuk eki eki - buğracan is @boğaziçi köprüsü w/299 others"

  • asistan olarak başladığım klinikte ilk iş günüm, sabah saat 8 sularıdır. günaydın dedim, işe yeni başlayan, henüz kimseyi tanımayan ama tanışmak isteyen hevesli kız olarak, sadece soğuk bir günaydın dedi. ne asık suratlı nemrut bir adam dedim içimden.
    büyük konuşmamak lazım demekki, kocam oldu sonra.