hesabın var mı? giriş yap

  • "beni, 15 sene önceki depremde, enkazdan mahallede sarhoş diye kimsenin yüzüne bakmadığı tahsin abi çıkarmıştı. namazlı abiler yoktu piyasada."

  • yıl 2001: stajyer maaşıyla her hafta sonu geziyorum, yiyorum içiyorum
    yıl 2005: yeni mezun maaşıyla her akşam işten sonra arkadaşlarımla çıkıp bir iki bir şey içiyorum, yemek yiyorum, geç kalırsam ciddi mesafeleri taksiyle dönüyorum. yine de ailemle yaşadığım için kenara para koyabiliyorum.
    yıl 2010: proje şefi maaşıyla kenara para koyuyorum, yılın 9 ayı yoğun çalışıyor, 12 ayı her yere gidip her şeyi kaygısızca (görgüsüzce değil) yapabiliyorum. bayağı bir ülke de görüyorum bu arada hey gidi...
    yıl 2020: 2010-2019 arası kenara koyduğum parayı yiyorum, aylık mutfak masrafım 2005 yılındaki maaşımdan fazla.

    sürünerek emeğini ve hayatını ziyan ettirmeye fit olan arkadaşlar için ise sadece üzülüyorum. en azından ben gençliğimde güzel, keyifli yaşadım. kültürden, eğlenceden, bilgiden geri kalmadım. emeğimin hep bir karşılığı oldu. sizin neslin hayatının bile bedeli yok neredeyse.

    edit: bir 2022 güncellenmesi istendi entryde. deniyorum, ama ne kadar anlamlı olacak bilemiyorum çünkü entrynin varsaydigi tüm standartlar (yaşam, geçim, ekonomi) yerle yeksan olmuş durumda. 2020 yılına kadar kendi işimizi yaparak mütevazı biçimde yaşamımızı sürdürürken, aynı çalışma sistemi ile geçinmek 2022 yılında sürdürülebilir olmaktan çıktı. haftada 60+ saat çalışarak sıfıra sıfır ayı gecirebiliyoruz. ilave masraflar çıkması halinde (örneğin son iki ay ortaya çıkan sağlık masrafları) basbayağı içeri giriyoruz ve bu içeri girenler nasıl çıkacak bilemiyoruz. bayağı kayaya çarpmış durumdayız. kurduğumuz düzen alt üst olmuş durumda. emeği geçenlerin allah belasını versin gerçekten.

  • gece uyandığınızda ulan nerde ki bu, üstüne basmayayım diye yürürken salonun camından sessiz sakin şekilde dışarıyı seyrettiğini gördüğünüzde alıp sıkıca sarılıp içinize katmak istediğniz dosttur.

    ulan uyandıysan uyandırsana oyun oynayalım. sıkılmıyor musun öyle...

  • son edit: maalesef aslan ve anne babası hayatlarını kaybetti.

    edit 5: sitenin müteahhiti gözaltına alındı.

    edit 4: enkaz altında garaja düşerek sağ kalan aslan'ın annesi ceren dinç ve babası oğulcan dinç için iple çekecek dağcı ekip gerekiyor. enkazın başında olan kişilerin numaraları
    gizem dinç 0538 394 31 74
    sevil yılmaz 0532 724 20 18

    arkadaşlar benim aileyle doğrudan bir bağlantım yok dolayısıyla son güncellemeleri sizler gibi twitter üzerinden takip edebiliyorum. güncel bilgi yukarda yazdığım gibiymiş. çok fazla mesaj aldım, dönemediklerim varsa kusura bakmayın.

    edit 3: aslan bodrum kata düşmüş, bu nedenle dağcı-kurtarıcı ekibe ihtiyaç varmış. lütfen destek verelim!!

    edit 2: aynı binada köpeğiyle birlikte enkazda olan üniversite öğrencisi egemen de var, acilen madenci desteği gerekiyor. lütfen yardım lütfen!!! (bkz: egemen için madenci desteği)

    edit : malzeme eksiği var çalışma yapılamıyor bölgeye çok acil termal kamera, ses tarama gibi cihazlar gerek nolur yardım edin!!!

    güncel, teyitli, acil
    2,5 yaşındaki aslan 96. saatte hala ses veriyormuş! o hayata tutunuyor, bir el de siz uzatın, tutsun!

    açık adres: atatürk mahallesi, naci topçuoğlu caddesi, ayşe mehmet polat sitesi a blok şehitkamil/gaziantep
    link
    teyit için: şeyma yoldaş 0507 184 50 42

  • vinyl, isminin hakkını çok güzel veren bir diziydi. ancak arkasında mick jagger ve martin scorsese gibi iki dev olmasına rağmen birinci sezonunun ardından düşük izlenme oranları gerekçe gösterilerek iptal edildi.

    ben bu dizi hakkında objektif bir şeyler yazamam. çünkü dizinin konu aldığı her şeyi çok seviyorum. mesela birinci bölümde robert plant 'in genç halini görünce imdb'ye girip 10 puanı yapıştırmıştım. bu gibi cameo'ların üzerine scorsese'nin ustası olduğu çöküş hikayesi mekaniği vardı. ancak dudak uçuklatan bütçesi ve kaliteli oyuncularına rağmen dizi izleyicinin ilgisini çekemedi.

    şimdi bu entry'de eleştiri olarak değil ama izleyicilerin gözünden bakarak dizinin tutmama sebeplerini listeleyeceğim. bilgi olarak film tadındaki pilot bölümü baz aldım o yüzden spoiler ibaresi bırakmıyorum. şimdi, let's go!

    1) çıkmadan düşemezsin: martin scorsese'nin en sevilen filmlerinde benzer hikayeler anlatılır. casino , raging bull yada the wolf of wall street'de genç ve hırslı bir adamın çoğunlukla yasadışı yollar ile hızlı yükselişini ve zirveye ulaştıktan sonra kibiri yüzünden düşmeye başlamasını izleriz. karakterin bütün hikayesine şahit olduğumuz için ister istemez ana karakteri benimseriz. bu dizi ise hikayeye ortadan başlıyor. ilk bölüm başladığında richie finestra'nın sahip olduğu şirket mali olarak iyi bir noktada değil ancak finestra konum olarak kariyerinin zirvesinde.

    bu durum bir filmi ortasından izlemeye başlamışsınız gibi bir his uyandırıyor. bunun yerine liseden yeni mezun, müziksever bir gencin müzik piyasasındaki bir şirkette, giriş seviyesi bir işte çalışmaya başlamasını ve yükselme hikayesini izleseydik izleyici ana karakterle daha kolay bağdaşım kurabilirdi. çünkü bir çoğumuz fotokopi çektik, çok önemli müşterinin önünde kendimizi rezil ettik falan. richie ise daha ilk bölümden özel uçakla gezdiğinden izleyici olarak aranızda bir bağ oluşmuyor.

    2) sence de biraz hızlı gitmiyor muyuz?: müzik tarihine biraz aşina olanlar game of thrones'a taş çıkaracak kadar çok entrikanın döndüğünü biliyordur. ortalık grup arkadaşının kız arkadaşını çalmalardan, şüpheli ölümlerden, aldatmalardan, ayrılıklardan, kovulan menajerlerden geçilmez. bu aslında dizi için bir avantaj ancak dizi bu konulara o kadar hızlı giriyor ki bu konulara aşina olmayan izleyici yarı yolda kalıyor.

    ki dizinin bahsettiği konular herkesin ilgi alanına girmiyor. led zeppelin dinleyen çoğu insan john bonham'ın nasıl öldüğüyle ilgilenmez. dünya çapında başarılı bir müzik adamı olsa da ahmet ertegün'ün ismini bilen sayısı görece azdır. bu nedenle müziği yada dönemi seven izleyici bile işin arka planını bilmediği için bu gibi detaylar arasında kayboluyor.

    3) yeni evren yeni mekanikler: her filmin yada dizinin kendine ait evreni vardır. tutarlılık adına bu kuralları size hissettirir ve bu kurallar içinde kaldığında izleyicide bir gerçekçilik hissi uyandırır. müzik piyasasının da kendine ait kuralları vardır. kimle nasıl konuşulur, hangi rockstar neyi sever, iş nasıl bağlanır, gruplar nasıl kurulur yada dağılır belli bir mekanik içinde ilerler.

    bu evren kurma anı diziyi yapanlar için zordur ancak izleyici için çok keyiflidir. çünkü izleyici bilmediği bir evrene dahil olur ve şekerciye giren çocuk gibi hisseder genelde. bu dizide ise mekanikler kapsayıcı şekilde açıklanmıyor hiç. mesela scorsese filmlerinde gerekli görüldüğünde dördüncü duvar yıkılarak seyirciye içinde bulunduğu evren hakkında açıklama yapılır. bu dizide ise anlatılan mekanikler izleyiciyi yeterince dahil etmiyor evrene. burada sanırım diziyi izleyecek insanların bilgisine güvenilmiş ama bkz: 2. madde

    4) 1600 bpm: gitaristler yada bateristler genelde takıntılıdır böyle şeylere. 400 bpm bateri bazen keyifli olsa da bunun üstünde gitar hızlarında hangi notanın çalındığı pek anlaşılmaz. kısa zamana çok şey sığdırıldığı için siz ne olduğunu çözene kadar riff biter zaten. bu dizi de biraz bu dertten muzdarip. dizinin başındaki insanlara baktığınızda dönem ile ilgili anlatacak çok şeyleri olduğunu anlıyorsunuz ama bu genel bir dağınıklığa neden oluyor.

    ayrıca bu dağınıklık konuların yüzeysel işlenmesine de neden oluyor. evet döneme genel bir bakış atıyorsunuz ama bu bakış mesela stranger things 'in 80'lere attığı bakış kadar detaylı değil. genel atmosfer olarak tabi ki çok başarılı ona bir şey diyen taş olur ama insan hikayenin de aynı şekilde detaylı olmasını istiyor haliyle.

    5) kötü adamlar unutulmaz: scorsese'nin ana karakterlerine bakarsanız birkaçı hariç hepsinin kötü insanlar olduğunu görürsünüz. hepsi egoist, maço, üçkağıtçı ve genelde kadınlara değer vermeyen insanlardır. ancak çok iyi inşa edildikleri için seversiniz bu karakterleri. örneğin joe pesci sert rolleriyle ünlenmiş ve canlandırdığı karakterler izleyiciler tarafından çok sevilmiştir. bu durumda oyuncuların da etkisi var tabi ama anlatılan hikaye ve karakter inşası burada en önemli faktör.

    bu dizide ise birinci maddede bahsettiğim gibi bir inşa mekanizması yok. o yüzden karakterleri direkt olarak en sevilmeyecek halleri ile sunuyorlar size. scorsese trendlerin üstünde bir yönetmen tabi ama bu tip maço, egoist, sert adamların ekrandaki ömrü tükendi biraz. ee tony soprano diye sormayın. çünkü tony soprano kötü bir karakter olsa da bir yandan havuzundaki ördeklerin gitmesine üzülen bir karakterdi. o yüzden çift yönlü anlatıldığı için karakteri seviyordunuz. burada ise sadece belli bir kesime hitap eden şakalar yapan egoist insanlar var sadece. karakterlerin derinine de inilmediği için tony'deki gibi "kusur"ları göremiyorsunuz.

    vinyl güzel bir projeydi aslında. ama biraz keith moon'un the new yardbirds için söylediği şey geçerli. eğer bir süper grup kurmaya çalışırsanız kurşundan yapılma bir zeplin gibi çakılırsınız. keith moon'un bunu söylediği insanlar çakılmadı ama dizi içerdiği ögeleri iyi değerlendiremediği için şuan burada üçüncü sezonu yorumlayamıyorum mesela. bu durum da bize sevdiğimiz her şey bir araya gelse de oranın ve malzemenin kullanılış şeklinin çok daha önemli olduğunu hatırlatıyor sanırım.