hesabın var mı? giriş yap

  • bir insanın hayatı boyunca yapabileceği en büyük kerizlik.

    düşünsene sen her şeyini ona endekslemişsin ama o daha 1.sınıftayken senden ayrılıyor. hediyenin taksidi bitmeden ayrılmak gibi bir şey bu. hatta daha beteri.

    allah düşmanımın başına vermesin!

  • güneydoğu anadolu yöresinde birçok baharat (karabiber, kırmızıbiber, tarçın, kekik) ve bilumum kuruyemiş kırıntılarının (karpuz çekirdeği kabuğu, ceviz ve antep fıstığı gibi) karıştırılmasıyla hazırlanan bir yiyecek (kahverengi renkli, toz halinde bir şey bu; hani neye benzediğini merak edenler olursa diye söylüyorum).
    bu şey kahvaltılarda zeytinyağı ile birlikte sunulur (ekmeği önce zeytinyağına sonra da bu karışıma banarak yersin; gerçi ben hazzetmem ama hazzedenler bilirim).
    ayrıca bu yöredeki kuruyemişçilerde 500 gramlık paketler içinde satılır (ne de biliyormuşum be).

  • ilk okula gittiğim yıllardı. babam emlak işiyle uğraşır ama pek birşey kazanmazdı. annem bakkala veresiye yazdırır, babam cebinde sigara parası olmadan gününü geçirir bende evin en büyük erkeği olduğum için okuldan arta kalan zamanlarımda lokantada bulaşık yıkardım.

    cuma namazı için camiye gitmiştim, çoraplarım adeta savaştan çıkmış gibi delik deşik. oysa hiç utanmamıştım bu halime çünkü yaşadığımız yerde herkes bizim gibiydi. açlık sefillik! adamın biri çoraplarımın halini görüp bana acımış ki elini cebime attı. ben hiçbişey olmamış gibi namaza devam ettim ve namaz bitip camiden çıktığımda cebimi yokladım. adam cebime şimdinin parasıyla 20 tl koymuştu. kendimi çok mahçup hissettim. utanmıştım. hiç unutmam o anları.

  • kınanacak bir durum değil ey sözlük ahalisi..
    bu kumar denen bağımlılık, belki uyuşturucudan bile daha kötü bir bağımlılık.

    zenginmiş, fakirmiş ciddi anlamda fark etmiyor.
    benim rahmetli pederden biliyorum. 90'lı yıllarda, oluk oluk para getiren bir kafe sahibiydi bizim peder.
    şöyle söyleyeyim öyle iş yapıyordu ki, o günün parasıyla günlük 1 asgari ücret iş yapıyordu.

    fakat peder beyin, 13-14 yaşından beri asla geçmeyen ve hayatına mahvedecek bir hastalığı vardı; kumar bağımlılığı

    dedemden yediği dayaklar istanbul'a 4. köprü olur bu hususta. dedem de kumarbaz bir adamdı.
    zaten dedem, tütün tarlalarını, koyun sürüsünü vs yemiş bitirmiş hep kumarda.

    babamın da ondan kalır yanı yoktu.
    askerde defalarca zar yakalatmış bu yüzden dayak yemiş, en sonunda hamamböceklerini yakalayıp yarıştırarak, kumar tutmuş bir adam. öyle hastalıklı..

    bu kumarla geçen yıllar, bizim için öyle bombok bir durumdu ki. babam işlettiği kafeden günde 1 asgari ücret para kazanırken, biz evde yiyecek ekmek bulamazdık.
    peder beyin içtiği biraların şişelerini satarak ekmek aldığımı bilirim.

    eve gelen haciz kağıtları, bakkalın çakkalın veresiyeyi kesmesi, üstümüze başımıza konu komşunun verdiği eski kıyafetleri giymemiz gibi türlü rezillikler de cabası......

    ve peder bey kumarhanelerde ( o zaman türkiye'de otellerde kumarhaneler açıktı) dünyanın parasını yerdi.
    ki normal kahvehanelerde, batakhanelerde oynadığı kumarlarda kaybettiği paraları saymazsak., sadece otellerdeki makinelerde, şuanki kaba hesapla 1 ev, 1 dükkan, 1 araba, 1 yazlık yemiş bitirmiştir.

    oteller kapanınca, yer altına indi bu kumar işleri.

    son baskınlarda görüyoruz işte, polis gelince kümesteki tavuklar gibi kaçışanları. gülüp geçiyoruz ama cidden sorsanız baksanız hepsinin ailesi perişandır.
    ceplerinde doğru düzgün para yoktur.
    bizim peder beyin, işte o baskınlardaki gibi kaçak kumarhanelerde yediği para da otellerde yediğinin x2 katı....
    üstelik evde çoluğu çocuğu açken, hacizlerle boğuşurken....

    bu yüzden serdar ortaç'ın geldiği noktayı az çok anlayabiliyorum. maalesef tedavisi mümkün bir hastalık da değil.
    babamsa 2006 yılında, tam da serdar ortaç'ın şuan olduğu yaşta, akciğer kanserinden, sefalet içinde öldü.
    annemden boşanmış, etrafında hiç arkadaşı kalmamış, oturacak başını sokacak bir evi dahi olmayan, saygınlığını yitirmiş, kumar oynadığı kahvehanede yatıp kalkan evsiz birine dönüşmüştü.
    o zamana kadar ömrüm hep pederin alacaklılarıyla, kendisinin psikopatlıklarıyla geçmişti.
    ilk defa o öldükten sonra rahat nefes alabilmiştim.
    doktorlara sorarsanız ölüm nedeni akciğer kanseriydi ama bana sorarsanız kesinlikle kumar derim.

    kısacası dostlar, tedavisi imkansız bir hastalık.
    o yüzden kesinlikle bulaşmayın derim.
    kumar öldürür ama öncesinde süründürür.
    ama öncesinde, paranızı, işinizi, çevrenizi, ailenizi, karakterinizi alır sizden...

  • bir önceki aşaması: yanlış kişiyle evlenileceğinin anlaşıldığı an.

    kim anlatmıştı hatırlayamadım. gerçek bir olay. nikah salonunda merdivenleri inerken kadın kravatını düzeltiyor adamın. hani, sanki beğenmiyormuş gibi. adam bi duruyor şöyle, suratına bakıyor kadının. artık n'oluyosa o anda, dönüyor sırtını, çıkıp gidiyor. sonra ikisi de başkalarıyla çok mutlu evlilikler yapıyor.

    haaaaa şimdi hatırladım; eski kaynanamdı anlatan.

    ulan acayip gülme geldi.

  • genellikle gelinin anane veya babanesi olan teyzedir.

    bu teyze taki cantasinin guvenliginden sorumludur, ayrica "kim ne takti database"ini de tutarlar. taki toreninin ba$ladigini ve bittigini de bu teyzeler anons ederler. taki toreni bitince taki cantasini alip bir bilinmeze dogru, carpik, sallanmali ancak hizli adimlarla ilerlerler.
    canta "kaybolana" kadar devamli taki cantasina bakarlar... yuzlerinde bir huzursuzluk vardir. boyle her an birisi gelip cantayi kaparak ko$arak kacacakmi$ gibi bir gerilim vardir hallerinde. bir vazife bilinci, bir gorev ciddiyeti. devamli ogutler ve emirler verirler.
    - getir burada dursun.
    - ortusunu alma cantanin.
    - bilezikleri bana ver.
    - cekil goremiyorum!
    - agzini bagla, agzini.
    gibi konu$malar yaparlar.
    ka$lari gozleri hic durmaz. o'na bu'na ka$ goz yaparlar.
    (bkz: dugun teyzeleri)
    (bkz: dugun amcalari)

  • tarihe nizamülmülk olarak geçmiş olan ünlü devlet adamının asıl adı hasan bin ali bin ishak’tır. 1018 yılında tus şehrinde doğmuş ve gençliğinde iyi bir eğitim almıştır.
    onuncu yüzyılın ortalarından itibaren iran ve mezopotamya’yı fethederek, buraya yerleşen ve onbirinci yüzyılın ortalarında gücünün doruğuna ulaşan selçuklu devleti’ne vezirlik yapmış büyük bir devlet ve siyaset adamıdır.

    siyasi kariyerine gazne devleti’nin horasan genel valisinin yanında başlayan nizamülmülk, 1040 yılında dandanakan savaşı’nın ardından selçukluların hizmetine girmiştir. alparslan’ın 1064 yılında selçuklu sultanı olmasıyla yıldızı parlayan nizamülmülk, vezirlik makamına kadar yükselmeyi başarmıştır.

    alparslan’ın ardılı olan melikşah döneminde de (1072 – 1092) vezirliğe devam etmiş ve böylece iki selçuklu sultanına yaklaşık 30 yıla yakın vezir olarak hizmet etmiştir. büyük vezir, büyük üstad, iki hükümdarın tacı gibi birçok unvanı vardır, fakat en çok nizamülmülk: mülkün, memleketin, ülkenin nizamı lakabıyla tanınmıştır.

    nizamülmülk devleti yeniden yapılandırma yanında birçok işler başarmıştır. bunların başında, çok iyi örgütlenmiş, yüksek öğretim yapan resmi akademiler mahiyetindeki medreseleri kurmuş olması gelmektedir. bu medreselerin en ünlüsü bağdat’ta 1065-67 yılları arasında faaliyete geçmiş olan nizamiye medresesi’dir.
    ikinci olarak, osmanlı imparatorluğu tarafından da uygulanan askeri ikta sisteminin temellerini nizamülmülk’ün attığı bilinmektedir. bu sistem sayesinde, daha önceleri türk boylarının katılımıyla oluşturulan aşirete dayalı ordu düzeni, yerini maaşla çalışan düzenli orduya ve topraklı (tımarlı) askerlere bırakmıştır.

    üçüncü olarak, astronomi ve takvimin ıslahıyla ilgili çalışmaları, celali takvimi denilen yepyeni bir takvim sisteminin kurulmasına yol açmıştır. onun bu takvimi hakkında modern bir astronom, bizim bugün kullandıklarımızdan daha ince, daha dakik diye bahsetmektedir.

    nizamülmülk’ün günümüze kadar gelen en büyük yapıtı şüphesiz ki, siyasetname adlı eseridir. bu yapıt, sadece onun fikirlerini anlamak için değil, aynı zamanda döneminin özelliklerini de yansıtması itibariyle hala tarihçiler ve siyaset bilimciler için önemli bir kaynaktır.

    siyasetname’yi sultan melikşah’ın isteği üzerine yazmıştır. orijinal dili farsça olup, 51 bölümden (fasıldan) oluşmaktadır.
    siyasetname, sultana sadece öğüt ve tavsiyeler vermekle kalmamış, sisteme dair olması gerekenler hakkında somut, pratik ve uygulanabilir önlemler önermiştir. ayrıca yapıt, dönemin devlet ve bürokrasi yapısı, yöneten-yönetilen ilişkisini ve muhalif söylemleri de yansımaktadır.

    nizamülmülk, siyasetname’de eleştirilere de uğramıştır. örneğin, siyasetname’nin 30. faslının, tamamen islam’a aykırı olan şarap meclisinin kurulması ve şartlarına ayrılması. içki üzerine adeta resmi protokol yazmıştır. bu durum için selçuklu saray kültürünün eski türk geleneklerini hala sürdürdüğü söylenebilir.

    ancak nizamülmülk’ün kadınlar hakkındaki düşüncesi pek iç acıcı değildir. nizamülmülk, kadınların siyasete katılımına karşıdır. ona göre kadınlar, sadece neslin devamı için yaratılmıştır. bunun dışına çıktıkları zaman kendi işlevlerini unuturlar.
    “sultan kadınları, dışarıyı görmedikleri ve dışarı ile ilgileri olmadığından verdikleri karar ve emirlerde çoğunlukla hataya düşerler. bu sebepten de fitneye sebep olarak padişahın ihtişamına gölge düşürür, halkı sıkıntıya sokar, ülke ve din zarar görür, reayanın malı telef olur, devlet büyükleri incinirler.”

    vezirliğinin son senelerinde, oğul ve torunlarının yüzünden melihşah ile araları bozulunca melikşah ona bir mektup yazar ve şöyle der:
    “sen benim devletimi ve memleketimi istila ederek evlatlarına ve damatlarına peşkeş çektin. bunlar benim adamlarıma saygı göstermiyor, halka zulmediyorlar ve sen bunları cezalandırmıyorsun. ister misin vezirlik divitini elinden ve sarığını başından alayım ve halkı sizin tahakkümünüzden kurtarayım?”

    nizamülmülk ise adeta tehdit eder gibi şunları yazar: “devlete ortak olduğumuzu henüz bilmiyor musun? bu vezirlik diviti ve sarık, tacınla o derece ilintilidir ki diviti aldıktan sonra taç da kalmaz gider.”