hesabın var mı? giriş yap

  • cep telefonu ile konuştuğu ve emniyet kemeri takmadığı için öğretmenin ceza aldığı yer alıyor basında.

    ayrıca ben hocayım sizin gibi öğrenciler yetiştirdim bana saygı da kusur etmezler açıklaması da böyle durumlarda ayrıcalık istemek olarak algılanır ve açıkçası beni ayar ederdi herhalde.

    neticede bu görüntüyü basına vermek hiç hoş olmamış ama bir akademisyen olarak polis arabasına vurup çığlık atmak da çok yakışıksız ve komik olmuş.

  • düşünsenize, sözde ordunuz bir savaşta. ve siz başka bir ülkede gizleniyorsunuz. insanları ateşe atıyorsunuz. çocukları ön plana atıp, kendinize güvenli yer arıyorsunuz. ondan sonra olan masumlara oluyor. insanlar da bunlara destek olmak için eylemler yapıyor.

  • hemen her filminde tiye aldığı, hicvettiği insanlar arası ilişkileri, davranış mekanizmalarını, burjuva ahlakını, kadın - erkek ilişkilerini blue jasmine'de tabiri caizse yerden yere vurup insanı neredeyse insan olmaktan utandıracak kadar derin ve kaliteli bir eleştiri getirirken cate blanchett oscar'lık bir performansla ekrandan dışarı taşarcasına oyunculuğun ötesine geçip adeta o karakter oluyor ve sonuç olarak insan woody allen'ın sonsuza kadar yaşamasını ve o sonsuzlukta kamerasını sürekli bizlere doğrultmasını istiyor... çok yaşa üstad woody allen...

  • sabahın köründe kalkılır, integraller türevler kalın kalın kitaplar bitirilir. sınavlar sınavlar geçilir. çok okullar bitirilir.

    dayısı şirketin sahibi diye ortaokul terk eleman üç kuruş maaşa çalıştığınız yerde başınıza müdür verilir.

    işte o andır...

  • allen iverson nba'dan nasıl uzaklaştırıldı ve kariyeri nasıl sabote edildi?

    1. bölüm: #77708347

    2. bölüm ile devam edeyim:

    2008'den sonra neler yaşandı?

    öncelikle 2008'e kadar olanki süreçten kısaca bahsedelim. iverson 2007 sezonunda denver'a takaslandı. takası kimin istediğiyle ilgili %100 net bir bilgi olmasa da sixers yönetiminin istediğini düşünüyorum. iverson her zaman için bir sixer olarak emekli olmak istediğini söylemiştir (ki sonrasında oldu da). ligin hiçbir zaman üst düzey kadroları arasında olmayan bir takımla yıllar geçirmesine karşın şikayet ettiği de görülmemiştir. söylediklerinin arkasında duran ve iki yüzlü bir karakteri olmayan birisi olduğunu düşündüğümüzde ben gitmek istediğini düşünmüyorum. daha çok philadelphia'nın bir yeniden yapılanma hamlesi olarak görmüşümdür hep.

    her neyse, sonuç olarak iverson denver'a gitti ve lig çapında bir merak hakimdi. zira gittiği takımın yıldız oyuncusu carmelo anthony lig sayı krallığında 1., iverson ise 2. sıradaydı. bu iki oyuncunun sahada aynı takımda mücadele edecek olması büyük bir heyecanla karşılandı. fakat iverson aslında denver için uygun oyuncu değildi ancak bu durum pek kimsenin umrunda da değildi. nba'in en hücumcu takımı ortaya çıkmıştı bile. iverson, anthony, jr. smith, martin, camby, nene gibi oyuncular vardı kadroda.

    iverson geldiğinde takımın en önemli oyuncularından anthony ve jr. smith new york maçındaki kavgadan sonra uzun süreli cezalar almışlardı. takımın otomatikman tek lideri olan iverson carmelo gelene kadar takımı taşıdı ancak melo geldikten sonra bazı sorunlar ortaya çıktı. 2 tane sadece hücuma odaklı oyuncunun olduğu bir beşte kim savunma yapacak, kim top dağıtacaktı?

    bu sorunun hücum tarafı zamanla aşıldı ve iverson'ın olduğu bir takımda carmelo mecburen topla daha az oynamaya alıştı. fakat takımın savunması felaketti. kağıt üzerinde aşırı hücumcu ve sonsuz sayı potansiyelli bir takım olmalarına rağmen ligdeki neredeyse hiçbir takıma savunma yapamıyorlardı. buna rağmen iverson geldikten sonraki 2 sezonda takım istikrarlı bir yükseliş gösterdi. özellikle 2008 sezonunda.

    2008 yılında denver 88'den sonra tarihinin en iyi sezonunu geçirdi ve normal sezonu 50 galibiyetle kapattı. iverson hayatında ilk kez hücumda rahat olabildiği bir takımdaydı. zira sixers döneminin aksine takımın hücumda tek opsiyonu iverson değildi. ikili sıkıştırma geldiği anda topu bir takım arkadaşına yönlendiriyor ve sayıyı buluyorlardı. bundan çekinen ve kendisini ikili sıkıştıma uygulamayan takımlara karşı ise bire bir oynayabiliyordu. takım arkadaşları iverson'ın gelecekte hall of famer olacak bir oyuncu olduğunu ve onunla oynadıkları için mutlu olduklarını, olgun ve lider bir kişilik sergilediğini yer yer dile getiriyorlardı.

    sezon bittiğinde iverson maç başına 41,8 dakika, 26,4 sayı, 7,2 asist ve maç başına 18 şutla %46 şut yüzdesi gibi kariyerinin en verimli istatistiklerine sahipti. 2001 ve 2005 sezonları iverson'ın en iyi sezonları olarak görünse de, 2008 sezonu en verimli, olgun ve şut kullanımı anlamında en doğru tercihleri yaptığı sezondu iverson için. tam olarak lider bir guard görüntüsü çizen iverson aynı zamanda 82 maçın tamamında oynadı. şutör gardlar arasında ligde kobe bryant'tan sonra en iyi oyuncu kesinlikle iverson'dı.

    fakat en can alıcı noktaya gelelim: bu istatistiklerle ve takımının lider oyuncusu olmasıyla iverson (hayır, iverson'ın olduğu takımda o zaman 23 yaşında olan carmelo lider olamaz) ya zor da olsa ilk 5 seçilmeli, ya da garanti şekilde ikinci 5'e ismini yazdırmalıydı. denver'ın tarihinin en iyi normal sezonlarından birini geçirmesine en büyük katkıyı sağlayan oyuncunun ligin en iyi 5'lerinden birine seçilmesi garanti olmalıydı.

    iverson o sezonun ilk 5'ine seçilmedi. sıkı durun, iverson en iyi ikinci 5'e de seçilmedi. ve yine sıkı durun, iverson ligin en iyi üçüncü 5'ine bile seçilemedi. ama yine ve son kez sıkı durun, iverson harika rakamlar yakaldığı 2006 ve 2007 sezonlarında da hiçbir all nba takımına zaten seçilememişti.

    yaşanan bu komedinin ardından 2008 pekin olimpiyatları için amerikan milli basketbol takımında kimlerin oynayacağı da merak konusuydu. seçmelere ligde o sezon all star olmuş tüm oyuncular davet edildi. bir kişi hariç, evet, allen iverson.

    medya üzerine düşeni yapmaya başlayarak iverson'ın 2004 olimpiyatlarında takımı 3. yapabildiğini öne sürdü. atladıkları şey ise 2004 takımındaki en iyi oyuncunun iverson olduğu, diğer oyuncuların tamamının vasat bir oyun ortaya koyduğu, coach brown'ın başarısız olduğu ve o kadronun nba oyuncularından oluşan tarihteki en zayıf amerikan kadrolarından biri olduğuydu. hiçbiri önemli değildi, iverson yüzünden 2004 takımı başarısız olmuştu ve ligdeki en iyi birkaç oyuncudan biri olmasına rağmen bırakın seçilmeyi, çağrılmamalıydı bile(!).

    playofflarda ise lakers takımı denver'ı 4-0 ile süpürdü. zorlu batı yakasında 50 galibiyet alınca şampiyonluk parolası olan lakers ile eşleşmeleri tabi ki hoş olmadı. yukarda bahsettiğim denver'ın savunma özürlü takım yapısı playofflarda elbette hiçbir varlık gösterememelerine sepep oldu. iverson fiziği gereği top çalma kabiliyeti dışında hiçbir zaman çok iyi bir savunmacı elbette olmadı. fakat takımın hücumcu dolu olması, savunma beklenen oyunculardan camby ve martin'in de artık sakatlıklardan kurtulmayan kariyerleri ile birlikte takımın kalanı da savunmanın s'sini bile yapamıyordu.

    ertesi yıl iverson ile medya ve nba'in mücadelesi tırmanmaya başlarken, iverson detroit'e takas oldu. takımın bu tarz bir kadro yapısıyla başarılı olamayacağını anlayan denver yönetimi esasında doğru bir karar verdi. iverson da doğuda önemli bir gücü olan detroit takımına giderek kendisi için pozitif bir durumda görünse de, nasıl bir durumun içine düştüğünün elbette farkında değildi. kontatının son sezonunda istatistiklerinin düşeceği detroit takımına gitmekten daha tehlikeli ne olabilirdi ki?

    fanların ve gençlerin gözünde adeta bir tarikat lideri olan iverson'ın beyaz ve kurumsal amerikanın imajına ters olduğunu ilk bölümde uzun uzun anlatmıştım. zirvedeyken indiremedikleri ve açıkçası para kazanma bakımından işlerine de gelen iverson'ı, bir ufak düşüşte yok etmeye odaklanmış herkes yıllarca pusuda beklemişti, en başta da david stern, espn ve diğerleri.

    iverson detroit'e gittiğinde 3 numaralı formada ısrar etmedi. numarayı rodney stuckey'nin giymeye devam etmesine izin verdi. neticede medya kan emici sivrisinekler gibi başında dikilip bir hatasını beklerken kimseye malzeme vermeye gerek yoktu. ancak rodney stuckey ismini hafızanızdan çıkarmayın.

    takımın o dönemki koçu, şampiyon olmuş iyi bir kadroyu yönetmekte zorlanan eski oyuncu ve yeni çaylak koç michael curry idi. fakat curry'nin çok önemli bir özelliği, nba 1999 sezonu için lokavta girdiği dönemde lokavtın kalkması için en çok çaba sarf eden oyunculardan olmasıydı. david stern ile bu dolayla arası iyi olan curry, detroit takımında zorlu bir koçluk dönemi geçiriyordu.

    iverson takıma geldiğinde takımın lideri olacağı söylendi ve skora dayalı oyunuyla detroit'e ayrı bir hava getirdi. fakat kariyerinde ilk kez yarı sahaya dayalı bir basketbol oynadığı için istatistiklerinden önemli tavizler vermek durumunda kaldı. bunun sonucunda istatistikleri en üst seviyedeyken bile medyanın dilinden düşürmediği iverson'ın yerin dibine sokulması için daha da uygun şartlar oluşmuştu.

    ancak bir süre takım umut veren bir performans gösterdi. örneğin aralık ayında 7 maçlık bir galibiyet serisi yakalandı ki bu galibiyetler lakers, cleveland (normal sezon lideri), orlando (o sezon doğu şampiyonu oldu) gibi takımlardı. pistons takımı doğuda 4. sırada ve playofflarda kimsenin istemediği bir takım konumundaydı.

    ancak ardından bazı komedi olaylar zinciri başladı. richard hamilton sakatlandı ve rodney stuckey ilk 5'e yerleşti. hamilton döndüğünde ise stuckey ilk 5'te devam etti. sonrasında koç curry dahiyane bir kararla kısa bir 5 kullanacağını açıkladı. yani rasheed wallace pivot, prince power forvet ve hamilton kısa forvet olarak. iverson ve stuckey ise gard pozisyonlarını aldı. detroit nedense zorla stuckey'yi ilk 5 oynatmak istiyordu. bu plan elbette felaketle sonuçlandı ve mağlubiyetler gelmeye başladı.

    kaybedilen maçlardan sonra medyada suçlanan oyuncu ise elbette allen iverson oldu. tek bir "uzman" yorumcu dahi, orijinal ilk 5'e dönülmesi önerisini yapmadı. yani iverson pg, hamilton sg, prince sf, wallace pf ve takımdaki rol oyuncularından biri olan jason maxiell pivot. billups'ın bıraktığı takımın iverson dışında aynısı diyebiliriz. espn ve ana akım medyada ağırlıkla iverson, sonra da hamilton hedef gösterildi fakat stuckey'yi eleştiren çıkmadı.

    iverson'ın bir kanser olduğu, gittiği takımların kimyasını bozduğu, koç katili ve serseri olduğuyla ilgili, eskiden beri söylenmek istenen fakat şimdi fırsat çıkınca hemen ortaya dökülen söylemler artmaya başladı. ilk etapta stuckey için kenara çekilen hamilton zaten durumdan memnun değildi ve ayrıca kendisi adeta tongaya düşürülerek billups takasından hemen önce kontrat imzalamıştı. bunun üzerine takım oyunu oynamayı elbette bıraktı. soyunma odası curry'nin saçmalıkları ile zehirlenmişti bile.

    daha sonra iverson sakatlandığı bir dönem geçirdi. sakatlıktan dönüp hazır olduğunda ise koç tarafından ilk 5'e alınmadı. 1 maç, 2 maç, 3 maç derken iverson 20 dakikadan az süre almaya başladı. daha bir önceki yıl ligin en iyi 2. şutör gardı olan oyuncu kenarda tutuluyordu ve bu durum bu şekilde devam etti.

    bu adam işi bitmiş bir baron davis, mike bibby, jason kidd veya benzeri bir oyuncu değil, önceki sezon ligin en iyi 5-6 oyuncusundan biriydi. bu dönemde jason kidd ilk 5 oyuncusuydu. shawn marion ilk 5 oynuyordu. shaq zaten kariyerinde hiçbir zaman bench başlamadı ve o dönem o da bitik olsa da ilk 5 oyuncusuydu. hatta ve hatta grant hill ve baron davis bile ilk 5 oynuyordu.

    örneğin kobe bryant iverson'la aynı yaştayken istatistikleri ondan daha kötüydü. düşünün ki kobe bryant'a kenardan gelmesi söylensin. nba çapında olay çıkar. birkaç ay önce maç başına yaklaşık 27 sayı ve 7 asist yapan adamın, rodney stuckey denen bir oyuncunun arkasında kenardan başlaması söyleniyordu. gerçekten şaka gibi ve hatta gerçekten şaka olsaydı bile hiç komik değildi.

    aynı zamanda takımın koçu koç olmadığı için detroit takımının şampiyon hüviyetinden pek eser yoktu. takımda otorite sağlayamayan koçun yanında, özellikle richard hamilton başta olmak üzere billups'ın ayrılmasından hoşnut olmayan, ve iverson'a liderlik sözü verildikten sonra maruz kaldığı muameleyi gören detroit oyuncuları da elbette en iyi takım kimyasını oluşturamıyorlardı.

    iverson ilk 5 başlarken ligin en iyi takımlarına karşı maçlar kazanan bir takımda, istatistiklerinin düşmesi pahasına takıma uyan bir yarı saha oyunu sergileyen iverson (hatta şu anın yıldız oyuncusu westbrook üzerinden bir son saniye şutuyla maç bile kazandırdı), sistematik bir medya lincine maruz kalmıştı.

    iverson'ın hala bir takımı taşıyabilecek enerjik skorer olduğu açıktı, fakat takıma şimdi stuckey'nin (stuckey kim lan!?) liderlik etmesi isteniyordu. elbette sonuçlar rezalet oldu. takımdaki kimyanın bu meseleler sonucu tamamen bozulması playofflara doğru gidilirken detroit'in art arda maçlar kaybetmesine yol açtı ve detroit ancak 8. sıradan playoff yapabildi.

    playoffta sezonu doğu 1.si olarak kapatan cleveland ile eşleşen detroit takımı seriyi elbette kaybetti. iverson ise sakatlığından dolayı playofflarda oynamadı. zaten içine düştüğü durumu geç de olsa gören iverson için detroit kariyeri çoktan sona ermişti. rodney 'suckey'yi future franchise oyuncu olarak göre detroit yöneticileri de daha sonra elbette detroit tarihindeki en vasat oyunculardan birini lider yapmaya çalıştıklarını anlamışlardı. ama önemli değildi, iverson operasyonu başarıyla tamamlanmıştı. gerisi son bir felaket ve yine fişi çekecek olan medyaya kalmıştı.

    kalanı son bölümde.

  • ne güzel sendromsuz pazartesi, iş çıkışı eve dönerken yol üzerindeki barda oturup maçı izlerim bir iki bira içerim diye düşündüm.

    sonra dedim ki bira 30 tl, 4 tane içsem 120. e iş çıkışı aç gidicem bi bira tabağı vs. söylesem, bi de maç parası da alıyorlardır muhtemelen. minimum 200lük olduk iki saatte.

    pazar pazar bunları düşünüp of çektim. sonra dedim ki al bi öküz öldüren gel eve selçuk'tan izlersin, yapacak bişey yok.

    ülkenin en iyi 3 üniversitesinden birinden mühendislik mezunuyum. tuttuğum takımın maçını iki bira içip izlemeyi çok görüyor bana memleketim. emeği geçen herkesin allah bin türlü belasını versin, cehennemde yansın.

    bari izlediğim link donmasın da iyice gecem zehir olmasın. seyir zevki yüksek olsun, iyi olan kazansın.

    edit: en çok yeşillendirildiğim entry'm oldu. yaklaşık 100-150 arası mesaj aldım. ışverenim, işini iyi yapan bir mühendis bulsam 20 bin lira maaş vercem sen kendinde ara suçu diyeni mi ararsın, kahvede çay içerek izle 10 lira tutar herşeyden şikayet etmeyin mk diyeni mi ararsın. ülkenin tam özeti gibi sözlük de.

  • affedersiniz ama s*kerim sistemini de matiğini de.

    bu futbol kulübü, adını değiştirip amed yapınca kapatılmalıydı.
    ulan her maç istiklal marşı yuhlanıyor. futbolcular zaten örgüt sempatizanı.
    bunlar yetmiyormuş gibi eline jilet alıp futbolcu doğramaya başladılar. görüntüler ortaya çıktı, o piçi kulüpten kovucaklarına, bizim gururumuzdur diyor kulüp yönetimi.

    sizin içinizde nasıl bir kin nasıl bir hınç varsa, sportif faaliyette bile bulduğunuz ilk fırsatta kesmeye, biçmeye çalışıyorsunuz. ulan bu yaptığınızı ışid yapmaz be.

    ayrıca, istiklal marşını yuhlayan herhangi bir kişinin, bu ülkenin 81 vilayetinde fiziki şiddetle karşı tepki görmesi müstehaktır.

    edit: bazı arsızlar "jilet nerede, yaralar nerede, bunlar yalan dolan" diye mesaj atmış.

    jiletle saldırının videosu: https://twitter.com/…glu/status/1102250275845361664

    bu da eseriniz: https://twitter.com/…glu/status/1102257105954836480

  • toplu taşımada sadece türbanlı kadınlara yer verir. diğerleri kadın değil tabi, onlar başka dünyadan.