hesabın var mı? giriş yap

  • - baba bak elalemin babasi 276 bin yapiyomus dx-ball*'da sen hala 100binlerde surunuyosun eki eki..
    - nerdeymis sen nerden biliyosun?
    - sozlukte yaziyo iste.
    - e git sen de yaz benim babam 500bin yapiyo o zaman.. ne ki. konsantrasyonumu bozma..
    - hmm

  • dünyaya ders verecekmiş. türkçe dersi mi?

    lafa gel: ''o kadar yabancıya inat, tüm dünyaya ders verirdim.''

    başka bir ülkede bu lafı söyleyen adamlara klinik tedavi tavsiye ediyorlar dostum.

  • yazılanları okuyunca gözümde mağara adamları canlandı. binlerce yıl önce var olan, yerçekimini acı bir biçimde tecrübe etmiş ve bundan korkan ancak ne olduğunu bilmeyen mağara adamları.

    bir gün bunlardan bir grup dağa tırmanıyor ve içlerinden birisi el kol hareketleriyle aşağıya atlasa ne olacağını sormaya çalışıyor. soruyu anlayan bir kısım mağara adamı ellerini kollarını sallayarak havayı dövmeye başlıyorlar ve sadece ona; ölürsün seni mağara adamı demeye çalışıyorlar. anlamayan diğer kısım ise yere düşüp kalkmaya çalışan bir kaplumbağa gibi yerlerde yuvarlanıyor. ağızlarını açarak garip garip sesler çıkarıyorlar. biz şimdilerde buna gülmek diyoruz... ancak insanın ne için karşı tarafa güldüğü ve onu ne için aptal olarak nitelendirdiği çok önemlidir. arkadaşın sorduğu soruya verilen tepkiler bu mağara adamlarının tepkileri gibi.

    bilmiyorsanız da susun arkadaşlar. konuşmak zorunda değilsiniz. espri yapmak zorunda değilsiniz. ileride çocuklarınız olunca bu aptal sorulardan milyonlarcası gelecek. ona da mi böyle cevap vereceksiniz? ne yapacaksınız? karınıza; "selma bu mal ne diyor ya? şunun eline tableti ver de pepe izlesin" filan mı diyeceksiniz? öyle yapmayın. sonra bakın insanlar böyle;

    "öldüğünüzde ölü olduğunuzu bilmezsiniz. bu sadece başkaları için zordur. aynı şey salak olduğunuzda da geçerlidir."

    aforizmalar yazıyorlar. biz neyse de tanımıyorsunuz sonuçta kimseyi anonimsiniz. ancak çocuğunuzun önünde bir "gerizekalı" olmamak için az biraz araştırma güdünüz, dünya'ya bir bakış açınız, felsefeniz, minimum düzeyde de olsa bir fizik bilginiz olsun.

    gelelim cevaba. bu hem kinetik enerji hem de kinetik enerjinizin yer ile temas ettiği anda, temas eden alanın büyüklüğü ve hava da kapladığınız yer ( yüzey alanınızın oranı ) ile ilgili. yüzey alanınız ne kadar artarsa o kadar çok hava direncine maruz kalırsınız.

    kinetik enerji e = 1/2.m.v2

    burada m kütle, v ise hızdır. kütleniz düştükçe kinetik enerji da azalır. bir insanın düşerken ki kinetik enerjisiyle (ki havada atlamadan önce potansiyel enerjisi de var bu da m.g.h'dır. m kütle, g yerçekimi ivmesi, h yükseklik. burada da ne kadar kütleniz varsa o kadar potansiyel enerjiniz vardır) bir böceğin ki aynı değildir. insanın ki çok yüksek (böceğe göre) ve böceğin ki ise düşüktür. hesaplayalım;

    e(i)=1/2.100 kg . 20 . 20 m/s=20000 kg.m2/s2
    e(b)=1/2.0,001 kg . 20 . 20 m/s=0,2 kg.m2/s2

    kg.m2/s2 ki bu da joule'dur. yani birimimiz joule

    e(b).100000=e(i)

    yani insanın kinetik enerjisi 100000 (yüz bin) kat daha büyüktür. bu da ölmek için güzel bir neden.

    not: ihmal ettiğim bir kaç şey olabilir. (her fizikçinin yaptığı gibi) mesela hızı ve ağırlıkları uydurdum. bir kere düşerken sürekli artacak olan hızı sabit aldım ve düşük tuttum. limit hıza ulaşması daha fazladır. hava direncini (sürtünmeyi) ihmal ederek böceğin çok daha yavaş bir şekilde düşeceği gerçeğini pek umursamadım. çünkü keyfim öyle istedi. bunlara rağmen 100000 katlık bir fark oluştu. çok daha fazladır.

  • 1. odada bir adet tabanca bulunmuştur.
    2. teröristlerden bahtiyar daha ufak, çevik ve şafak'tan dört yaş büyüktür. silahı kullanan muhtemelen bahtiyar'dır.
    3. diğer terörist şafak uzun boyludur, daracık odada saklanacak pek bir yer olmadığından savcıyı kendine siper etmiştir.
    4. şehit savcının bedeninde 10 kurşun yarası vardır, bunların 3'ü kafaya isabet etmiştir.
    5. hangi kurşunun tabancadan, hangi kurşunun otomatik tüfekten çıktığı önemli değildir. önden ve arkadan açılan yaralar durumu ortaya koymuştur.
    6. özel harekat, savcıyı korumak için hiçbir şey yapmamıştır. başarılı olarak lanse edilen operasyon büyük bir fiyaskodur.

  • doğuştan sahip olduğu bütün değerler; ırkı, dini, mezhebi, memleketi, cinsiyeti, ten rengi, dış görünüşü, burcu... bunlarla övünmek, gocunmak, insanları yargılamak insanı kalitesiz yapar mı bilmem ama çok saçma.

    geç gelen edit; birkaç imla hatası.

  • "çabuk ve sıcak getirirseniz memnun oluruz" yazdım.
    adam çabuk ve sıcak getirip "memnun oldunuz mu?" diye sordu.

    dumur oldum.

  • kalecik karası, ankara’nın kalecik ilçesinden ismini alırken; özellikle kızılırmak nehri’nin çevresindeki yamaçlarda, karasal iklim şartlarının yumuşaması sayesinde yetiştirebilir ve gerçek lezzetini bu topraklarda bulur. mordan ve maviden siyaha çalan kalecik karası, orta boy taneli ve kalın kabukludur. günümüzde, denizli platosunda ve trakya’da da yetiştirilen bu zarif üzüm, asiditesi yüksek ancak taneni düşük şaraplara hayat verirken, aromatik ve meyvemsi yapısıyla ağız sulandırır.

    genellikle düşük ve orta gövdeli şaraplar ortaya çıkartan kalecik karası, açık yakut bir renge sahiptir. işte bu kendine has rengiyle diğer yerli kırmızı şaraplık üzümlerden ayrılan kalecik karasını kokladığında pamuk şekerinin yanı sıra frambuaz, kiraz, vişne, ahududu, böğürtlen ve çilek gibi kırmızı meyve aromalarının burnunda dans ettiğine şahit olursun. taneni fazla hissettirmemesi nedeniyle enerjik ve canlı şaraplar veren kalecik karası, damakta akıcı olup, lıkır lıkır içilir. kimi kaynaklarda bu üzümden yapılan şarapların yıllanamayacağı belirtilse de böyle bir iddia gerçeği yansıtmamaktadır. 20-30 yaş aralığında şahane kalecik karaları içmiş biri olarak bunun garantisini verebilirim. ayrıca bu tür şaraplar yıllanmanın etkisiyle topraksı aromalar kazanır.

    1980’li yıllarda asma biti denen floksera zararlısından etkilenen kalecik’te, yöreden adını alan bu üzüm ekilmez olmuş; neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. ancak bölgedeki şarap üreticileri ve ankara üniversitesi ziraat fakültesi ekibinin işbirliği sayesinde yeniden hayat bulan kalecik karası o dönemler patlama yapmış ve türkiye çapında ünlenmiştir.

    bu üzümün yanında atıştırmalık arıyorsan olgundan ziyade taze, az aromatik; kaşar, labne, burrata gibi peynirleri tercih etmen yerinde olacaktır. eğer böyle bir tabakla şarabı yudumlayacaksan, peynirlerin yanına kuruyemiş ve meyve koymayı ihmal etme. kalecik karası ile et yemek tercihinse hindi, ördek ve kızarmış tavuk seçeneklerin arasında olmalı. ayrıca düşük tanen yapısıyla kalecik karası, etleri kırmızıya çalan somon, tuna ve palamut gibi balıklarla tüketilebilir. böylelikle kırmızı şarapla balık yenmez tabusunu yıkar.

    bu üzümü yakından tanımak için hangi şarapları tatmam gerekir diye soruyorsan, başlayalım.

    sofralık grupta vinkara doruk kalecik karası, diren collection kalecik karası ve pamukkale anfora kalecik karası aklıma ilk gelen şaraplar.

    yenilerden tafali's kalecik karası beni heyecanlandıranlardan. vinolus kalecik karası ve 7 bilgeler vindemiarüzgar da bu üzümün ilginç yorumlarını sunuyor.

    üzümün hayatını kurtaran isimlerden olan yusuf sabit ağaoğlu'nun firması tomurcukbağ'ın yaptığı trajan rezerv ve gülcihanlı yıllar eşsiz şaraplardır.

    fıçılı ve damakta kendisini hissettiren örneklere gelirsek, vinkara mahzen kalecik karası ile kavaklıdere prestige kalecik karası mutlaka denenmelidir.

  • az önce, çamaşır makinesini izlemekten sıkıldığımı fark edip, biraz da download izleyeyim diyerek çamaşır makinesinin önünden kalkıp bilgisayarın başına oturdum. son bi kaç haftadır çok tembelleştim diye hayıflanıyordum. iyi geldi hareketlilik.

  • kendisi fifa 98'den kalma bir futbolcudur. fifa 98 zamanında q tu$u ile yapılırdı bu hareketler. yapan ki$ide kırmızı kart görürdü. daha sonra ea sports bu i$in saçmalıgını anladı sonraki fifalarda bu gereksiz tu$u kaldırdı. lakin volkan'da bu tu$ hala varlıgını sürdürüyor. ben arkadaki fotografci kılıgına girmi$ kel adamdan $üphelendim. q tu$una o basmı$ olabilir..