hesabın var mı? giriş yap

  • press yapacağız sahada diri görüneceğiz pozisyonlara gireceğiz ama golü atamayacağız. atletico madrid duran top organizasyonuyla golü atacak atletico'nun 1-0 lık üstünlüğüyle ilk yarı sona erecek. 2. yarı baskıyı iyice arttıracağız burak'ın topu direkten dönecek akıl almaz goller kaçırcak. kaçırdığı goller sonunda sürekli burak'ın 2 eli kafasında objektiflere yansıyacak. 70. dakika civarında kontra ataktan gol yiyeceğiz durum 2-0 olacak. galatasaray yenilgiyi kabullenmiş vaziyette top çevirecek atletico geriye yaslanacak. atletico madrid kalecisi aut atışını kullanırken ağır hareket ediyor diye burak gidip artistliğine dışarı çıkan topu alıp getirip aut noktasına koyacak biran önce gol atmak istiyor gibi. son dakikalarda 1 gol daha yiyip 3-0 mağlubiyetle maçı bitiricez. maç sonu röportajında hamza hoca girdiğimiz pozisyonları değerlendirseydik bla bla bişiler geveleyecek. geçmiş olsun.

  • başıma bir şey gelmeyecekse katılmak istemediğim kampanya.

    yok, sezen aksu'nun şarkı sözünü eleştirmiyorum. bana ne, beni hiç ilgilendirmiyor. sonuçta bir şarkı sözü.. ama sezen aksu şimdiye kadar hep irticanın yanında durdu, yetmez ama evet diyerek safını belli etti. kendi desteklediği elemanların gerçek yüzünü görsün. onlarla yuzleşsin.

    aksu, doğrunun yanında durmadi ki, durduğu yer belli. onlarin modern atatürk ülkesini bu hale getirmesinin taşlarından bazılarını döşedi.

    ben oturur çekirdeğimi çitlerim..

  • ikili ilişkilerde düşman başına dediğim bir çeşit duygusal istismar, korkunç bir manipülasyon girişimi.

    hayatınıza giren kişinin en başta sevgi sözleriyle, muhteşem jestlerle ve iltifatlarla sizi ilgi manyağı yaparak bulutların üstüne çıkarması sonra da beklemediğiniz bir anda yere çakması durumu.

    başlangıçta her şey rüya gibidir, dünyanın en özel duygularını, anlarını, etrafınızdaki herkesin imrendiği bir aşkı yaşıyormuş gibi hissedersiniz kendinizi.

    karşı taraf deyim yerindeyse bu mutluluğa ve kendisine tıpkı bir yasaklı madde gibi bağımlı hale getirir sizi.

    sonra manipülatör kişimiz sizin ona yeterince bağlandığınıza, onun sizin için artık ne kadar vazgeçilmez olduğuna emin olduğu anda bu davranışlarını, ilgisini bıçak gibi keser.

    hasta zihniyetiyle, sizin tekrar ilgi görebilmek için ona mahkum olacağınızı düşünür.
    o davranışları ondan tekrar görebilmek için sizin her türlü tavizi vereceğinize ve sizi tıpkı bir kukla gibi yönetebileceğine inanır.

    ne yanlış yaptım da bana artık eskisi gibi davranmıyor diye kendinizde hata arar durursunuz.
    ama boşuna aramayınız, sizde hata filan yok.sadece ultra narsist bir karakterle karşı karşıyasınız.

    bu love bomberlarla ilgili diğer bir detay da bu kişilerin avlarını özellikle iddialı ya da çevre tarafından beğenilen ve kabul görmüş kişiler arasından seçmeleridir ki bunun sebebi de egolarını mümkün olduğunca fazla şişirebilmektir.

    oyuna gelmemek lazım a dostlar.
    karşınızdaki kişi başlangıçta ilginin b.kunu çıkarıyorsa, abartı davranışlarda bulunuyorsa tetikte olunuz.
    ya da muhteşem bir ilişkideyken karşı taraf ilgisini birden kesiyorsa üstelemeyiniz ve umursamayınız.
    bırakın bombesi elinde patlasın.

  • karşılaştırma yapılamaz. başlığın açılması bile hatalı. aysun kayacı diye aşağıladığınız kişi yıllar önce doğruları söylediği için linç edilmiş yine de çizgisinden sapmamıştır. diğerinin ne olduğunu hala anlayamadık, bakırköyde tedavi oluyor diye haberini okursam şaşırmayacağım.

    edit: hastane kapanmış sanırım, erenköye gitsin o zaman

  • kısa zaman önce rolex’in yarattığı imajı herkesin bilmediği bilgileri paylaşarak anlatmıştım (bkz: #75168415) şimdi de patek philippe’in neden dünyanın en pahalı saatlerini sattığını ya da patek’lerin müzayedelerde neden rekorlar kırdığını az bilinen bir örnekle size anlatayım.

    bildiğiniz üzere audemars piguet 1972 yılında royal oak modelini tanıttı ve yüksek saatçiliğin bugüne kadar ürettiği en karakteristik modeli lanse etti. asyadan gelen quartz saatler piyasadaki mekanik saatlerin tahtını sarsacak mı sorunu ortada dolanırken audemars piguet mekanik saat üreticilerinin kaderini değiştirdi ve bugün hala faal kalmalarını sağladı. peki audemars piguet ne yaptı? 70’lerde quartz saatler makul fiyatları ve çeşitliliğiyle piyasayı avcunun içine alırken royal oak modeli yüksek saatçiliğin gerçekte ne olduğunu bütün herkesin suratına çarptı. gerald genta denen adam (bu ismi bilenler unutmaz ama ilk kez duyanlar dikkat kesilsin çünkü yazının ilerleyen bölümünde patek philippe’e geçiş noktamız gerald genta olacak) royal oak’un tasarımcısıydı, çelik ve sekizgen bir kasa tasarladı, içine de mavi ve üzerinde dörtgen figürler olan (ki buna tapisserie deseni denir) bir kadran yerleştirdi. ardından bu basit ve sade tasarımı tam quartz’ların egemenliğinin geliştiği bir dönemde çok yüksek fiyattan satmaya başladı, üstelik bu saat altına oranla değersiz sayılabilecek çelik bir kasaya sahipti. ilk başlarda satışlar istenildiği gibi olmadı fakat italya pazarı royal oak’u bir anda ünlü ederek hem audemars piguet’yi hem de yüksek saatçiliği kurtardı. royal oak’tan sonra spor-çelik diye bir kavram literatüre yerleşti, vacheron constantin 222, girard-perregaux laureato ve patek philippe nautilus spor-çelik teriminin devamı niteliğindeki modeller oldu. ancak bunlar arasında nautilus farklıydı ve bunun sebebi de patek philippe oluşuydu. şimdi de size yine az bilinen bir yüksek saatçilik sırrını veriyorum: royal oak’u bir gecede tasarlayan gerald genta’nın nautilus’u tasarlaması daha da kısa sürdü. 1975 yılında gerçekleşen basel fuarı öncesinde (bugün patek philippe, rolex, omega gibi markaların yeni modellerini tanıttığı baselworld o dönemlerde basel fuarı olarak biliniyordu) gerald genta tesadüf eseri patek philippe yöneticileri ile aynı otelde konaklıyordu. genta, fuar öncesinde otelin restoranında tek başına kahvaltsını yaparken gözü patek philippe yöneticilerinin kahvaltı yaptığı masaya takıldı, o anda garsona seslenerek bir peçete istedi ve o meşhur nautilus modelini cebinden çıkardığı kalemle peçetinin üzerine ilk kez çizdi. tek gecede tasarlanan royal oak ve yaklaşık 10 dakikada bir peçete üzerine çizilen nautilus! ertesi yıl yani 1976’da ise nautilus basel fuarında tanıtıldı. genta tarihin gördüğü en büyük tasarımcılardan biriydi. bu noktada bana patek philippe’in imajından bahsedecektin ne oldu diyebilirsiniz; hemen anlatayım: genta verdiği röportajda o anı şöyle anlatmıştı “nautilus sıradan ya da bana ait bir tasarım değil, o patek yöneticilerinin yani patek philippe’in gerçek yüzü.” nautilus’a dikkatle bakarsanız saatin muadillerinden kolayca ayrıldığını görebilirsiniz, tasarımın üzerinden amiyane tabirle bir zarafet akıyor, ne royal oak kadar agresif ve sportif, ne 222 kadar klasik ne de laureato kadar basit. gemi lombozlarından esinle dizayn edilen kasa ve yatay mavi çizgili kadran kendine has bir havaya sahip, sanki patek philippe yazısını kadrana yerleştirmeye gerek bile yok. işte patek’in imajı burada ortaya çıkıyor, patek philippe’i magnum opus olarak düşünün, yaratılan en güzel şey gibi algılayın onu marka böyle hissetmeniz konusunda size zaten yardımcı oluyor. zarafet patek philippe’in en büyük değeri zarafeti satın alamazsınız doğuştan sahipsinizdir ya da değilsinizdir tüm olay bu. patek yüksek saatçilikte kutsal kase kadar değerli bir marka ve yeri diğerlerinin çok çok ötesinde. o yüzden de kendine istediği değeri biçebiliyor. kutsal kaseyi elinde bulunduran kişinin ona nasıl bir fiyat biçeceğini tahmin edebiliyor musunuz?

    (not: patek’lerin müzayede rekorlarına da değinecektim ama vakit geç oldu ondan da bir ara bahsederim)

  • efendim susturamıyoruz, sürekli konuşuyor. en güzeli de bu fikirleri savunmak zorunda olanlar var. beter olun, yalakalar sizi.

  • kötü dans etmeleri dışında neden utandırdığını anlamadığım olaydır. jandarma oldukları için daha disiplinli olup daha çok çalışmış olmaları bekleniyorsa anlarım, ama diğer türlü "jandarma dans etmez" yaklaşımı söz konusuysa asıl utanması gerekenin kim olduğu büyük bir tartışma konusudur.

    edit: itibar öyle dans etmekle falan zedelenmez, kusura bakmayın. tamamen gösteriş peşindesiniz. itibar askerlerinin kafasına çuval geçirilmesine rağmen devlet adamların ses çıkaramadığında, ordunun üst kademesindeki komutanlarını haksız yere hapse tıktığında, verilen binlerce şehide rağmen teröristler davul zurnayla karşılandığında, tüm askeriyeye yerleştirdiğin cemaatçiler sana karşı darbe girişimi yapıp da 250'den fazla vatandaşını öldürdüğünde, bu vatandaşlar gariban erlerin boğazını kestiğinde zedelenir.

  • dünyadaki en ucuz işçiliğe sahip ülkelerden çin, türkiye'de fabrika açıyorsa, işçileri hangi şartlarda çalıştıracaklar merak ettim.
    bari biz de suriyeli çalıştıralım da ucuz işçilikception olsun

    aylar sonra gelen edit: çok kötü şartlarda çalıştırıldıkları ve sendikaya üye olanların kovulduğu yönde haberler geliyor. şaşırmadık