hesabın var mı? giriş yap

  • havacilik sektorunu dolmus ile karistiranlar tarafindan elestirilmektedir.

    senin biletinin barkodunu sisteme giremeyecek, nasil alsin seni ucaga? bos koltuk var hadi gec yine iyisin ;) mi diyecek. ucak dusse yolcu listesinde adin yok. ucagi kaciracak teror eylemi yapacak olsan orada oldugunu bilen yok.

  • 25 ağustos 2014 fenerbahçe galatasaray maçı * sonrasında volkan hakkında söyledikleri taktire değerdir ve bu ortamda cesaret ister. bir gazeteci gibi konuşmuştur. teşekkürler.

    "volkan'ın yaptıkları toplumsal bir yozlaşmanın, yitirilmiş değer yargılarının bir sonucudur. eğer bir toplumda saygınlıkla itibar sadece ve sadece parayla ölçülüyorsa dürüstlük, efendilik, ağır başlılık, ahlak gibi kavramlardan önde tutuluyorsa sorgulamamız gereken bunlardır. çünkü böyle bir toplumda volkan, melo vb. birileri destekçi ve yandaş bulabilirler. bu davranışların, bu sözlerin normal olduğunu zannedebilirler.

    volkan çıtayı dün aşmadı. daha önceden aşmıştı. her şeyden önce f.bahçe gibi bir kulüp kendi sporcusunu uyarmalı ve cezalandırmalıydı. sahip çıktıkça, arkasında durdukça o da doğru yaptığını düşündü ve devam etti."

  • bireysel silahlanma taraftarları arasında giderek daha popüler hâle gelecek olan silahtır. open source olarak paylaşılan blueprintlerle büyük kitlelerin bu işe girmesinin öncülü olan silah, 2013 yapımı liberator'dır.

    bu silahların nasıl yapıldığı ve ne kadar güvenli olduğu ise kullanılan 3d printer tipine, metoduna göre değişiklik gösterecektir zira baskı metodu değiştiğinde materyaller de değişir.

    baskı yöntemleri kendi içlerinde pek çok alt gruplara ayrılsalar da genel 3d printing klasifikasyonda 3 temel gruptan söz edebiliriz: reçine bazlı, ekstrüzyon bazlı veya toz bazlı. örnek olarak stereolitografi (sla) dediğimiz, 80'lere dayanan teknik reçine bazlıdır. lakin konu daha çok silahlar olduğu için, başlıca sık kullanılan yöntemlerin fdm(fused deposition modelling) ve dmls (direkt metall laser schmelzen) olduğunu söyleyebiliriz.

    fdm ucuz olduğu için çok tercih edilse de, termoplastikleri kullandığı için bir silahın tamamını fdm'den print edilen parçalarla yapmak en optimal seçenek olmayabilir. fdm'de kullanılan popüler termoplastikler ise polilaktik asit ve akrilonitril bütadien stirendir.

    akrilonitril bütadien stiren polilaktik asitten daha güçlü bir materyal olduğundan ötürü zorlayıcı bir kuvvet altında polilaktik asidin yamulma olasılığına karşı akrilonitril bütadien stirenin çatlama olasılığının olduğu düşünülebilir.

    "millet niye dmls kullanıp metalle çalışmıyor o zaman?" diye soracak olursanız da bu sorunun yanıtı dlms'in veya ebm gibi alternatifi olabilecek tekniklerin pahalılığıdır. bu ciddi sermaye sorununu çözseniz, printerları bir şekilde elde etseniz bile metal tozların saklanacağı yerlerin özel olması, havayla mümkün olduğunca temas etmemesi gerekir. yani parayla arası iyi ancak kimyayla arası kötü biriyseniz de bu iş fecaat ile sonuçlanabilir.

    bu yüzden tamamen termoplastik kullanmak istemeyenler de genellikle sağlam silah üretebilmek adına hibrit silah üretimine yönelirler. mesela çerçeve kısmını termoplastikle print ederler, namlu gibi bazı parçaları da dışarıdan temin ederek birleştirirler. böylece nur topu gibi bir ghost gunları olur.

    silahları üretmek için gereken blueprintler ise her ne kadar devletler tarafından yasaklanmaya çalışılsa da internete önüne geçilemeyecek kadar yayılmış görünüyor, bu saatten sonra o iş biraz zor.

    * * *
    ps: "ben böyle işlerle uğraşmayı sevmem." diyenler için: (bkz: silah alırken dikkat edilecek hususlar/@highpriestess)

  • şu hayatta cevabını en çok merak ettiğim şeylerden biri de bu. diğeri de kitapların önsözünün birileri tarafından okunup okunmadığı. ben, kitabın sahibinin de, editörün de, yayıncının da okumadığını düşünüyorum.

    peki neden övgü bekliyor çayı şekersiz içenler. ne yapmamızı istiyorlar. madalya mı takalım, ayağa kalkıp alkışlayalım mı, torpil mi patlatalım, kızkaçıran mı yakalım, çatapat mı gömelim ne yapalım istiyorlar. böyle bir vakur duruşlar, poz kesmeler, takdir beklemeler falan. gerçekten çok sinir bozucu. hayır 2 tane küp şeker harcamadık diye memleket mi kalkındı. peki benim şeker pancarı üreten köylüm ne yapacak, nasıl geçimini sağlayacak. üç beş tane entel mutlu olacak diye köylümüzü yedirmeyiz arkadaş. şekerli çay içmiyorsanız gidin dağda yaşayın.

  • acemi veya değil çoğu sürücüyü tırstıran, hatta evinin yolunu değiştirmeye mecbur bırakan sürücü aktivitesi.

    ancak bazen bu aktivite için vites, debriyaj, fren ve hatta el freni dahi yeterli olmamaktadır. çözüm adeta bir herkül gibi arabayı yokuşta kas gücü ile kaldırmaktan geçmektedir.

    true story

    fulya'nın ünlü yokuşlarının birinde kafa kafaya gelinen bir aracın öküz sahibi ile kavga etmekten kaçınan ben, adamla levye savaşına girmektense aracımı kenara doğru çekerek elemana yol verdim. yoluna gitmesini beklediğim kekan yanımdan geçerken saçma sapan sözler söyleyince bastırmaya çalıştığım kroluk damarım kabardı ve ani hareketler ile yokuş aşağı kendimi hafifçe bırakıp ilk sola dönüp ani bir hareket ile tekrar yokuşa verdim burnumu. araç otomatik vites olunca bu tür durumlarda daha rahat oluyor insan. neyse; gaza basmama rağmen aracın kıpırdamaması bir süre sonra dikkatimi çekti. bu bir süre dediğim çok da uzun bir süre değil tabi. el frenini çekip tekrar denedim, sonuç aynı. arkadan gelen beyaz duman ve aracın gazı yedikçe çıkardığı ilginç sesler eşliğinde sağ arka sabit olmak şartıyla sola doğru yönlenmesi durumun anlaşılmasına sebep olmuştu.

    evet, arabanın sağ arka çamurluğu anlık kro reflekslerimin farkına varmamı engellemesinden ötürü kaldırıma takılmıştı ve sağ arka teker hafiften boşa dönmekteydi. yokuşun ortasında çük gibi kalmanın ötesinde yavaş yavaş trafik oluşmakta ve "bu mal bu arabayı nasıl bu hale getirmiş lan?" diye fısıldaşmalar da duyulmaktaydı.

    neyse ki sevgili yokuş trafiği sakinleri çeşitli önerilerini sunmaya başlamışlardı ki benim gözüm yokuşu yavaşça çıkan, duruşuna kurban olduğum, bıyıklı bir amcaya takıldı. asıl fikir kesinlikle ondan gelicekti. olayı çöze çöze çıkıyordu yokuşu. belli ki matematiksel denklemleri ve gerekli kas gücünü hesaplıyordu. tekerin altına taş sokma fikrinin çeşitli sebeplerden ötürü elenmesinin ardından artık yokuşu çıkan amca ile aynı şeyi düşünüyorduk. amcanın da yanıma gelmesi ile gerekli psikolojik desteği yakaladım. hiç konuşmadık. sadece birbirimize baktık. arabaya bindim. kontağı kapattım, vitesi park'a aldım ve el frenini son kez çektim. sonuçta naim süleymanoğlu benim belime geliyordu ve kilolarca ağırlığı "hıpppps" diyip kaldırabiliyordu. bakışlar üzerimde yoğunlaşmıştı ve "yooo yooo saçmalama" dediklerini hissediyordum. sağ arkaya geçtim. amca tatktik vermeye bile gerek duymadan sadece "bismillah" dedi. yaradana sığınıp kaldırdım aracın arkasını. beklediğimden çok daha kolay olmuştu. bunun da gazıyla hepten yüklendim arabanın arkasını ve aracı kaldırımdan kurtarmakla kalmayıp, düzledim de. işte o anda bugün hala fulya'da hatırlanan, ingiliz taraftarların direkte patlayan şut sonrası verdikleri uuuuuuvvvvvvvvv tepkisine benzer bir tepki yükseldi.

    balkonlardan gelen alkışlar eşliğinde bindim arabama ve yokuşu yavaş yavaş tırmanmaya başladım. ancak biliyorum ki o amca olmasaydı, o bana güvenmeseydi bunu başaramazdım.

  • kocaeli darıca'da bir kişi eşine gelen taciz mesajları nedeniyle karakola gidip şiklayette bulunuyor ama o da nesi? taciz mesajlarının geldiği telefon bir polise ait çıkıyor!

    iş bu kadar da değil, asıl olaylar daha sonra başlıyor. adamın şikayeti alınmıyor ve üstüne üstlük polislerce darp ediliyor. telefonundan görüntüler zorla tehditle siliniyor, hastanede ise eksik darp raporu veriliyor.

    adam savcılığa başvurduğunda ise savcı "görüntüler silinmiştir, vermezler" diyor.

    burada polisin tacizci çıkmasına mı şaşıralım, sonra tacizci polisi savunan diğer polislerin adamı dövmesine mi, doktorların eksik rapor vermesine mi yoksa savcılığın tutumuna mı?

    kim kardeşim bunlar, çete mi? kimse yok mu bu olan bitene ses çıkaracak? içişleri bakanı bunları görüyor mu? bu polis memuru ve onu koruyanlar ceza alacak mı? eksik rapor veren doktor ceza alacak mı? insanlar polise ve adalete nasıl güvenecek?

    kaynak

    edit: kocaeli valialiğinden bir açıklama gelmiş. yazıya göre bu şahsın tehdit-hakaret-kasten yaralama-dolandırıcılık-resmi belgede sahtecilik gibi suçlardan toplam 22 şüpheli kaydı bulunuyormuş ve olayın öncesinde gelişen başka bir olay sebebiyle polislere karşı tavır aldığı ve olayı çarpıttığı iddia edilmiş ve bir taciz durumu olmadığı söylenmiş.

    şimdi kim haklı kim haksız bilemiyorum. hiç bir kuruma güvenim yok. eğer böyle oldu ise emniyet'in tüm kamera görüntülerini çıkarması gerekir. umarım böyle bir rezalet hiç olmamıştır ve olay gerçekten valiliğin açıkladığı gibidir.