hesabın var mı? giriş yap

  • "büyük başkan" sıfatını layıkıyla taşıyan belki son adam. kendisiyle ilgili naçizane bir anımı paylaşmak isterim.

    mecidiyeköy'den kabataş istikametine doğru yoldayım. otobüs gümüşsuyu yokuşundan inerken itü'nün önünde şöför frene asılıyor. meğer süleyman seba yol kenarında karşıdan karşıya geçmek üzere bekliyormuş. şöför tanıyınca durup yol verdi. seba başkan geçerken dönüp başıyla selam verdi, gülümsedi. boyu posu, koltuk altı çantası, pantolonu gömleğiyle tam bir eski istanbul beyefendisi. otobüste bütün yolcularda bir kıpırdanma, neredeyse kalkıp esas duruşa geçeceğiz.

    böyle de güzel bir adamdı, nur içinde yatsın.

  • kendine aktör demiş ama oynadığı bi tane film var. onda da figüran amk. bi de poker player demiş kazandığı bi tane doğru dürüst turnuva yok. bi tane de poker sitesi kurmuş ona da baktım. kimsenin girip te oynamadığı amatör bi site.

    bu adam net bi silah kaçakçısının oğlu filan.

    ya da o fotolardaki herşey hepsi kiralıktır arabalar uçaklar vs.

    lord of war filmini hatırlayın adam kurmak istediği imajı yapabilmek için herşeyi kiralıyodu. bunun da belki bi amacı vardır.

  • joseph çocuk yaşlarda fil hastalığına yakalanır, vücudunda deformasyonlar başlar. söylemlerinden, fiziksel olarak engelli olduğu tahmin edilen annesi, joseph daha küçükken yaşamını yitirir. annesinin ölümünden sonra babası çocuklu başka bir kadınla evlenir. üvey annesi diğer çocukları kadar yakışıklı olmayan joseph'i dışlamış, ona kötü davranır. bu zulme dayanamayan küçük joseph evi terk eder.

    görünümünden dolayı hiç bir yerde iş bulamayan joseph, kentte biçare dolanırken bir sirke denk gelmiş. burada çeşitli şovlarla insanları eğlendiren/korkutan tuhaf görünümlü ve kıyafetli insanları görünce , herkes tarafından "korkunç" bulunan vücudunu sergileyerek para kazanabileceğini fark etmiş, çaresizce... yine aynı sirkte sam torr ile karşılaşmış ve hikayesini anlatmıştır. şovmen torr hikayeyi süsleyerek bunu bir gösteri haline getirmiş ve birlikte para kazanmışlar.

    !---- gösterinin açılışı ----!
    hayat sürprizlerle dolu. bu ucubenin zavallı annesinin talihini düşünün, yere yıkıldı...
    hamileliğinin dördüncü ayında bir fil tarafından yere yıkıldı... afrika'nın bilinmeyen bir adasında.
    sonuç açıkça ortada.
    bayanlar ve baylar, işte korkunç fil adam!

    sonrasında işler tamamen joseph'in kontrolünden çıkmış, showmen'in "kafes hayvanı" muamelesi yaptığı bir sömürü aracı ve gelir kaynağı haline gelmekten kurtulamamıştır. sergilediği bir gösteriyi izlerken londra hastanesi'nde cerrah olarak çalışan doktor frederick treves'in ilgisini çeker üzerinde çeşitli tetkikler yapılmak üzere hastaneye yatırılır. kraliyet ailesinin ve asilzadelerin de ilgisini çeken joseph, zamanla ülke çapında bir şöhrete kavuşur. hastane kurulunun aldığı bir karar ile kaldığı oda, yaşamının sonuna kadar kendisine tahsis edilir. yeni yaşam şartlarına yavaş yavaş adapte olur ve içindeki zarif, hümanist, yaratıcı ve sanatkar yapı açığa çıkar.

    kafa tasının çok büyük olmasından dolayı hayatı boyunca oturarak uymak durumunda kalmıştır. 11 nisan 1890'de normal insanlar gibi uymak isteyip sırt üstü yatar ve 27 yaşındayken boğularak yaşamını yitirir.

    hayat hikayesi, david lynch'in yönettiği "the elephant man" adlı film ile beyaz perdeye aktarılmıştır.

    (bkz: the elephant man - david lynch)

    vefat etmeden önceki görünümü
    şapka ve maskesi
    gösterinin yapıldığı dükkan
    iskeleti
    hastene odasındaki penceresinde sadece çatısının bir kısmını görerek yaptığı katedral maketi

  • yurtdışı ile ilgili bir anı anlatıldığında kendisine hava atıldığını zannedip komplekse giren insancıklar.

  • üniversite okuyorsunuzdur. henüz ilk yılınız olduğundan annenizin-babanızın yanından ayrılalı çok olmamıştır. o zamanlar revaçta olan öğretmen hattını kullanıp; hergün anne-baba, gününe göre de nineyle konuşulmaktadır.
    aradan 2-3 ay geçmiştir, bayram yaklaşmıştır. eve gidilecektir.bilet ayrılır. ancak son anda bir iş çıkar ve 1 gün sonra yola çıkılır.
    yola çıktığınız gün babaanne ile molada telefonla konuşulur. nene sultan o kendine has konuşma tarzıyla:
    nene: oğlum nasılsın?
    neurosurgeon: sağol nenem benim, sen nasılsın..
    nene: eyyilik oğlum nedek işte, seni çok özledik ha!
    ns: aha yoldayım nenem, sabaha ordayım inşallah.
    nene: de bakalım, gel de acı(yöresel bir kullanım)(tat anlamındaki acı değil) kulaklarını yiyim senin.(ana-baba öğretmen olduğundan beni büyüten babaannemin çocukluğumdan beri beni sevme şekli. canım ninem)
    ns: tamam inşallah. dua et de kazasız belasız gelek.
    nene: tamam oğlum hade eyyi yolculuklar...
    ns: ellerinden, yanaklarından öptüm canım nenem..
    ertesi sabah memlekete varılır, baba arabayla terminalden alır ns'u. yolda gidilirken bir akraba ile karşılaşılır, baba ile enteresan bir konuşma, cenaze muhabbeti geçer aralarında... arabaya tekrar binilir. arabaya binilince ns sorar:
    - babam hayrolsun kim vefat etmiş?
    - sen sağol, ninen oğlum... başımız sağolsun...

    o an neye uğradığını şaşırır insan..
    dünya başını ezer geçer insanın...
    sonra olayın nasıl olduğu, nasıl gerçekleştiği sorulur, alınan cevap:

    -gece fenalaşmış aniden, sonra 'oğlum geldi mi'(beni kastederek) demiş. sabaha gelecek hayriye nine demişler. sonra da, son cümle olarak; la ilahe ilallah demiş..

    sevgili sözlük, aradan kaç yıl geçti, hala o çıkan işim yüzünden gecikmemi, nenemi göremeyip de sabah cenazesine yetişmemi kendime yediremiyorum. aklıma her gelişinde ağlamamak için kendimi zor tutuyorum, tıpkı şu anda olduğu gibi. ailemiz, büyüklerimiz gidince geri gelmiyo sözlük, kıymetini yaşarken bilmek lazım zannımca...