hesabın var mı? giriş yap

  • monster bilgisayar alsam mı diye düşünüyordum, 2/b sınıfından ilhan arkadaşımızın ibretlik kompozisyon çalışmasını görünce vazgeçtim.

    kimler kimler ceo oluyor, ben niye olamıyorum?

  • sırf kadın olduğu için veya güzel bir kadın olduğu için her şeyin en iyisini hak ettiğini, karşı cinsin onu mutlu etmek için var olduğunu, emek verilip kazanılması gereken eşsiz bir ödül olduğunu sanan kezbanların tuhaf bulduğu erkek tipi.

  • ekşi sözlüğün kuruluş amaçlarından biridir faydalı ve doğru bilgilerin yayılması. şimdi ise biraz forum biraz piyasa bir tad almış gidiyor sözlük. evet maalesef yazarlar paylaşılan bilgileri sorgulamıyor, kendi kafasına uygunsa yazılan yazı, paylaşılan bilgi basıyor şukelayı...

    peki sözlüğün bu hale gelmesinin sebebi kim acaba?
    (bkz: ssg)

    önce kendi değerlerine aykırı hareket edip, ilgili ilgisiz herkesi yazar yapıp, kontrolü imkansız hale getir, sonra aziz nesin havalarında sözlüğün %bilmem kaçı aptal tespiti yap. neye yarar...

  • uzun süreli denizaltı devriyeleri için icat edilmiş, enerjisini nükleer reaktörden sağlayan denizaltı modeli. koca bir demir yığını olmasına rağmen, nükleer reaktör kullanılması, makina gürültüsünü azaltarak, ultrasonik radardan kaçabilecek kadar sessizlik sağlamaktadır. stratejik açıdan çok önemli olmakla birlikte, herhangi bir kaza aninda aşırı radyasyon sızıntısından dolayı okyanus dibi yaşam için de bir o kadar tehlikeli muazzam makinalardır.

  • -allahım sen bana ve aileme sağlık, para, mutluluk ver.
    iç ses: ama bu çok bencilce oldu allah bencilleri sevmez daha genişletmem gerek.
    -allahım sen bana ve ülkemdeki tüm insanlara sağlık, para, mutluluk ver.
    iç ses: başka dil konuşan insanlar var, onları eklemezsem allah kızar.
    -allahım sen bana ve dünyadaki tüm insanlara sağlık, para, mutluluk ver.
    iç ses: bilim çocukta gördüğüm uzayda da yaşam olabilir mi ki?
    -allahım sen bana, dünyadaki insanlara ve uzayda yaşayanlara da sağlık, para, mutluluk ver.
    iç ses: evet bu güzel oldu, iyi geceler.

  • hafta sonu bir avm, park, restoran ya da dışarıda herhangi bir yerde onlarcası görülebilecek, en az 1 adet yaramaz çocuk bulunduran çiftlerdir. hayatlarından bezmiş, allah belalarını vermiş gibi bir görünümleri vardır. suratları asıktır ve birbirleriyle sanki küsmüşcesine hiç konuşmazlar. genellikle telefonlarına odaklanmışlardır. sadece, sağa sola koşturan çocuklarına "dur, yapma, gitme, gel buraya çabuk!" şeklinde bağırdıklarında konuştuklarını duyarsınız. çocuklarıyla düzgün şekilde konuştuklarını ise pek duyamazsınız. çocuklarına hitap biçimleri genellikle "bağırma" şeklindedir. "madem böyle bakacaktın, neden yaptın o çocuğu" diye düşündürtürler çevredekilere. görenleri evlilikten soğutma gibi bir özellikleri de mevcuttur.

  • sedat peker muhtemelen şu an beyaz gömleği giydi, 6. videoyu çekmek için kamışlı salona doğru yürüyor.

  • sene yanlış hatırlamıyorsam 2003.
    ankara’da dolmuşla kızılay’a gidiyorum. mahallemizde uluslararası bir okul vardı ve her milletten insanlar yaşardı. dolmuşa 3 koreli bindi ve insanlarla sohbet etmeye başladılar. bizim türk insanı da yabancılara türkçe şeyleri söyletmeyi çok sevdiği için dolmuştaki herkes korelilere türkçe kelimeler öğretmeye başladılar.
    5 dakika geçtikten sonra koreliler’den birisi cebinden bir not çıkarıp “isa sizi çok seviyor” demeye başladı.
    neyse ki ankara’nın nezih semtlerinden birisinin dolmuşuydu da kimse saldırmamıştı. sincan dolmuşunda aynı cümleyi kurduklarını düşünemiyorum.

  • son durak derken mecidiyeköy-bakırköy hattındaki son duraklardan bahsetmiyorum şüphesiz. misal taksim-hürriyet mahallesi hattı olabilir, yani bu hattaki merkezi değil de çevredeki durak (merkez-çevre ilişkisine de bir atıf yapmış olum gördüğünüz üzre, ne çakalım) ne diyorduk, eğer o mahalleden değilseniz enterasan bir deneyimdir. durakta üç kişi filan beklersiniz misal, otobüs gelsin diye. ya da gittiğinizde otobüs vardır ama öyle kendi halinde parketmiş duruyordur. anlarsınız, o otobüse bineceksiniz. duraktaki küçük kulübede şoför otururur tek başına. ya da bir iett görevlisi daha olur en fazla. neyse şoför bakar ki durak ufaktan kalabalıklaştı, kalkar kapıyı açar, millet üşümesin otursun diye sonra yine kulübeye döner hat saatini bekler. sonra kulübede sıkılır mı artık ne olursa, yine kalkar, şoför koltuğuna oturur, orada bekler kalkış saatini. o ara şoförle önlerde oturan mahalleli iki üç kişi arasında küçük bir sohbet döner, bu ne soğuk gibilerinden. şoför baya dost canlısıdır bu aşamada. durup durup ara gaz verir, otobüsün kapısına gelip "ne zaman kalkacak, bilet alıp geleyim" diyenlerle söyleşir. bu arada kapısı açık bekleyen otobüste oturan üç beş kişi bu sefer kendi aralarında bir sohbete başlar, küçük bir kasaba garı havası oluşur. neyse efenim sonra kalkar otobüs, durklardan yolcu ala ala. osmanbey'e geldiğimizde otobüs tıklım tıklım olmuştur. yolcular artık birbirini tanımamaktadır, şoför asabileşmiştir, sanki kasabadan büyük şehre gelinmiştir on dakikada. "aynı otobüs mü lan bu?" diye düşünmeden edemez insan arkalarda bir yerde otururken.