hesabın var mı? giriş yap

  • antik yunanistan'da, bugün agrigento olarak anılan ve sicilya’nın güney sahilinde yer alan akragas kenti, mö 570-554 yıllarında zalimliği ile bilinen phalaris tarafından kontrol edildi. mö 550’lerden sonra zenginleşip, en varlıklı hellen kentlerinden biri haline gelen kent, phalaris tarafından demir yumrukla yönetildi.

    bir gün, pirinç dökümcüsü ve heykeltıraş olan atinalı perillos, yeni eserini phalaris'in beğenisine sunar. bu eser pirinçten yapılmış bir boğa'dır. boğanın içi boştur ve sırtında, içerisindeki bölmeye açılan bir kapı bulunur.

    görsel - görsel - görsel

    kurbanlar, boğanın üzerindeki kapak vasıtasıyla boğanın içerisine konur ve altında yakılan ateş ile rengi kırmızıya dönene kadar ısıtılır ve kurbanın yavaşça ve büyük acılar çekilerek ölmesi sağlanırdı.

    boğanın baş kısmı, karmaşık tüp ve tapalarla tasarlanmıştı. bu sayede çığlık atan kurbanların sesleri dışarıya boğa böğürmesi şeklinde çıkıyordu. günümüze ulaşan söylentilere göre boğanın içerisi tekrar açıldığında kurbanların kemikleri mücevher gibi parlıyordu ve bu kemiklerden kolye yapılıyordu.

    pirinç boğayı beğenen phalaris'in boğanın boynuzundaki ses sisteminin bizzat perillos'un kendisince test edilmesini istediği, perillos işkence aletinin içine girince hemen kapıyı kapatıp, ateşi yaktırarak ses sisteminin işe yarayıp yaramadığını perillos'un çığlıklarıyla öğrenmeye çalıştığı, perillos'un ölmesine az bir süre kala dışarı çıkarıldığı, icadı için ödül alacağını düşünürken bir uçurumdan atılarak öldürüldüğü söylenmektedir.

    yine efsanelere göre phalaris, telemakhos'un önderliğinde çıkan ayaklanma ile tahtını kaybettiğinde bu boğa içerisinde ölüme gönderilmiştir.

    kaynak: 1, 2, 3, 4

  • thomas müller tarafından dalga geçilen ancak verdiği cevapla adeta bilezik gibi geçiren, ezilenlerin sesi, endüstriyel futbola karşı milli takım. helal olsun dedirtmiştir.

    --- spoiler ---

    2018 dünya kupası elemeleri’nde san marino ile karşılaşan almanya, zayıf rakibini 8-0’lık farklı bir skorla devirip üç puanı cebine koymuştu.

    8-0’lık san marino galibiyetinin ardından yaptığı açıklamada bu tür maçların gereksiz olduğunu ima eden almanya’nın yıldızı thomas müller, “zaten yoğun bir fikstürümüz var ve böyle bir ortamda bu tür maçların neden oynandığını anlayamıyorum.

    onlar için dünya şampiyonuna karşı oynamanın özel bir şey olduğunun farkındayım. bununla birlikte bu tür maçların gereksiz risk taşıdığını düşünüyorum” ifadelerini kullanmış ve bayern münih ceo’su karl-heinz rummenigge de bunu onaylamıştı.

    bu açıklamanın ardından san marino milli takımı iletişim direktörü alan gasperoni, müller’in sözlerine ders niteliğinde bir yanıt verdi.

    “gol atamadınız diye kızmayın”
    bu maç, sizin gibi bir golcünün, bizim kadar kötü bir takıma gol atamayacağını gösterdi. ayrıca kalecimiz simoncini’nin gol atmanızı engellemesine kızmadığınızı sakın iddia etmeyin.

    bu maç rummenigge ve beckenbauer gibi yöneticilere futbolun gerçek sahiplerinin onlar değil, futbolu sevenler olduğunu gösterdi ve sizin hoşunuza gitse de, gitmese de biz, futbolu sevenlerdeniz.

    “bu maçın geliriyle futbol sahası yaptıracağız”
    yine bu mücadelede, sizin kurallarınızın ardından değil, kendi hayallerimizin peşinden gittiğimizi gösterdik.

    bu maçta san marinolu insanlara, gerçek bir milli takımları olduğunu hatırlatıp onları sevindirdik.

    bunun yanı sıra bu maçtan elde edilen gelirle federasyonumuz, acquaviva adında izbe bir köye bir futbol sahası yapacak. siz bile bu sahayı 6 aylık bir maaşınızla yaptırabilecekken biz, 90 dakikalık bir karşılaşmadan elde edilen parayla yaptırabiliyoruz.

    san marino milli takımı’nın resmi twitter hesabı, almanya karşılaşması esnasında iddialı bir tweet de attı. geçmişteki 13-0’lık mağlubiyet gününü hatırlatan san marino hesabı, “on yıl önce bu dakikalarda 7-0 gerideydik. şimdi 3-0 gerideyiz. 10 yıl sonra bugünlerde almanya’dan puan alacağız. bu dediğimizi unutmayın” ifadelerini kullandı.

    --- spoiler ---

    futbol güzel şey.

    kaynak: four four two.

  • illumınati.org'daki inanılmaz mantık hatası

    1. ülkeler arası saat farkı var. türkiye'de saat 00:00'a geldiğinde 7 aralık oluyor ama, amerika'da olmuyor. bunun açıklamasını borçlusunuz piçler.
    (dokunmatik portakal ?, 06.12.2011 23:27)

    2. @3 sana bırakıyorum
    (amuhaaa ?, 06.12.2011 23:28)

    3. @4 geç babam
    (orda bir dede var uzakta ?, 06.12.2011 23:28)

    4. onu biz ayarladık sen takma kafana
    (illuminati genel sekreteri ?, 06.12.2011 23:29)

    entry-nick kombosuna bak arkadaş*

  • (bkz: 30 yaş üstü espriler)

    edit: muhtemelen bu yarın dbe'ye girecek.
    ssg sadece esprilerden oluşan bir sözlük istiyordun buyur kına yak. senden tek ricamız biraz disiplin..çok gülmek isteseydik komikaze'de takılırdık ne işimiz var kutsal bilgi kaynağında!

  • bozulmus harddiskten sokulen iki miknatis ile itinayla oynadiktan sonra, ulan ders vardi bi okula ugrayayim diye yurttan firlayip yemekhaneye dogru yola koyuldum. bu esnada hayvani guclu mıknatısları okulda saga sola cak cuk yapistirma maksadiyla pantolonun arka cebine koyup yemege gittim. yemek sırası vs. derken itu nun guzel yemekhanesinde cama yakin bir kenarda (ki neredeyse her taraf cam zaten) bir masaya tabldotu indirdikten sonra plastik bardakla su almaya dogru masalarin arasindan otobuste sagli sollu ilerleme teknigi kullanarak ilerlerken bir anda garip bir hisse kapilip arkami dondugumde yemek yeme pozisyonunda masaya egilmis agzi acik bana bakan genc muhendis adayi arkadasimin surat ifadesine takildim. bana sanki bir uzayliymisim gibi bakiyordu. kaslarimi biraz kaldirip kafami yavasca sola cevirip bir sey mi oldu gibilerinden tavir yapiyordum ki muhendis adayimizin bile anlam vermekte zorlandigi mazaraya ben de tanik oldum. tabldotun ust kismindaki kasigi kicima yapismis benle geliyordu. ne desem bos artik. bu sok anindan yararlanip kasigi biraz abanarak miknatistan ayirip pardon kasiginiz bana yapismis diyerek elemanin tabldota birakip hizla su almaya gittim. artik o kasikla yemek yedi mi yoksa benim hakkimda ulan adamda ne got var varmis gibi mi dusundu bilmiyorum ama ben bile gulmekten yemegimi zorla yedim.

  • islamcılık tarımdan sanayiye, üretimi yapılan her şeyi bitirdi.
    geriye yüzlerce yıldır orucu neyin bozup bozmadığını tartışan ortaçağ zombileri kaldı.

  • dolar 3 liraya dayanmış, hergün şehit veriyoruz, istanbul'un göbeğinde dolmabahçe'de silahlı saldırı oluyor ama adam hala muhtarlara maval okuyor. ya sabır

  • bu lucien febvre kişisi çok önemlidir, yalnız yirminci yüzyılın tarih alanında çığır açmış annales okulun iki kurucusundan biri olduğu için değil, fakat aynı zamanda o olmasaydı aralarında fernand braudel’in de bulunduğu pekçok fransız (ve diğer milletlerden) tarihçinin, şimdi oldukları kişiler olmasının müsebbibi olduğu için de (annales okulun diğer kurucusu marc bloch’un da ağabeyi sayılır febvre). yani bu herif bu adamlara yalnızca bir hoca değil, aynı zamanda bir baba şefkatiyle de yaklaşmış, yememiş, yedirmiş; giymemiş, giydirmiştir (gerçekten de öyle: çalışılacak birçok konuyu öğrencilerine çalıştırmış, kendisi o zamanın epey ‘marjinal’ konularıyla ilgilenmiştir).
    hem annesi, hem babası, febvre’nin daha sonra annales okulun şaheserlerinden biri addedilecek tarihini yazdığı franche-comte nam kasabadan gelmiş olan febvre, 1878 yılında lorraine’de doğmuş ve hayatının son demlerini bahçesiyle uğraşarak, öte yandan öğrencilerinin taleplerini de geri çevirmeyerek geçirdiği gene bu franche-comte yakınlarındaki küçük bir bağ evinde, 1956 yılında terk-i diyar eylemiştir. bloch’a nispeten, fransa’nın dışında pek tanınmamasına rağmen, annales’ın oluşumunda bloch’tan daha fazla katkısı olduğu kesindir: annales’ın başmakalelerini yazan, annales’ın doğumundan gelişimine her anında izi bulunan febvre’dir, bloch değil; bloch kuruluş zamanlarında derginin geleceğini yönlendirmiş olsa da, kısa bir zaman sonra derginin sorumluluklarını üzerinden atmış, kendi uğraşı alanlarında çalışmayı seçmiştir. bu febvre kişisi daha 20 (yazıyla, yirmi, evet) yaşında bergson’un (aslında bu filozof kişiye azıcık ‘kıldır’), levy-bruhl’ün (bu şahsın ‘ilkel zihin’ üzerine çok çok önemli bir kitabı vardır) ve vidal de la blanche’nin (ratzel’in belirlenimciliğine* karşı çıkmış bir yerbetimcidir* bu amca, çok önemli bir şahıstır) derslerine iştirak etmiş, kişisel olarak hayvanlar gibi gelişmiştir (bkz: kişisel gelişim). tarihin, almanlar nazarında tasavvuruna da gıcık olur (bkz: tarihselcilik)*. eğer bloch ağbi’nin entellektüel saiki toplumbilimse, diyebiliriz ki, bu febvre kişisinin saiki de yerbetimdir (evet, coğrafya demiyorum, yerbetim diyorum uleayn, takıntılıyım biraz, ne var?). öyle ki, henri berr kişisinin (ulan bu herif var ya, aslında her bişey bu herifin altından çıkıyor ama neyse, hadi bakalım, ama çok mümtaz bir şahsiyettir, nazarımda itibarı sonsuzdur bu berr ağbinin) dergisi olan revue de synthése historique’te beş tane vidalgil* tekyazı* yazmıştır. nedir peki derdi? efendim, bu yazılarda ratzelgil (ratzelian, yani, anladın sen onu) beşeri yerbetimin* belirlenimci tavrını yerden yere vurmuştur (ee, ne de olsa vidalci amca). peki nasıl itiraz etmiştir? hemen söyleyelim efendim. demiştir ki bu güzel adam, a) belli bir fiziki çevrenin kısıtlarına bissürü tepki verilebilir.** ve b) bu çevrenin kişiler üzerindeki tesiri her zaman toplumsal yapılar ve fikirlerce dönüştürülür*`: always mediated through social structures and ideas`. peki ne demektir efendim bu!? şu demektir,, hemen febvre’nin kendisinin verdiği örneği alıntılayalım: bir nehir, diyor febvre, kişilere ulaşılmasını engelleyecek bir bariyer olarak da tasavvur edilebilir, üretken bir ticaret yolları kavşağı olarak da.. nedir yani? bakınız efendim, nehir aynı nehir lakin, nasıl da farklı işlevsel özellikler gösterebiliyor. evet.

    bu amca, çok önemli iki yaşamöyküsü yazmıştır. birisi martin luther’in, diğeri rabelais’nin yaşamöyküleridir. birincisinde, luther, tarihte nev’i şahsına münhasır bir şahsiyetin meselesini, ve mahut bireyin tarihe, tahmin edilemez tesirini simgelemektedir. rabelais’yle ilgili çalışmasında ise, febvre amca, 16. yüzyılda tanrıtanımazlığın* o yüzyılda mümkün olamayacağını iddia etmektedir. zaten bakınız efendim, bahsi geçen kitabın alt başlığı ve başlığı nedir: “on altıncı yüzyılda inançsızlık meselesi: rabelais’nin dini.” bu kitap önemli, bu kitaptan biraz bahsetmek istiyorum,,

    imdi, tepetaklak olmuş bir piramit tahayyül edin. bu piramitin aşağı bakan uç noktasında tanrıtanımazlığı tanımlar febvre. ikinci katmanda, geç orta çağ kilisesi’nin dışa dönük biçimlerinin, bir müminin (burada rabelais oluyor bu mümin) bir eleştirisini sunar ve nihayet, bu piramitin en yaygın katmanında, tanrıtanımazlığın,on altıncı yüzyılda, olanaksız olduğu anlatır. burada hemen, kullandığı eğretileme itibariyle önce marx, sonra da braudel geliyor akıllara lakin es geçiyorum bu ikisini şimdilik. efendim, bu kitabın en önemli veçhesi febvre’nin “outillage mental” (bireyin yahut toplumun zihinsel yahut kavramsal araçları) dediği şeyin takdimidir. daha doğrusu, bu outillage mental’in takdiminden ziyade, on altıncı yüzyılın outillage mental’inin, bizim şu anki outillage mental’imizden ne kadar uzak olduğunun kanıtlanmasıdır. febvre, on altıncı yüzyılda, dilbilimin* olanaklarından da istifade etmek suretiyle (yani efendim, o zamanda şu şu şu kavramlar henüz bilinmiyormuş falan filan) hiçkimsenin, herhangi bir şeyin “olanaksız” olabileceği duygusuna sahip olmadığını, bu veçhile, bizim şu anda “bilim” dediğimiz şeyin on altıncı yüzyılda tasavvur edilemez olduğunu göstermiştir. son olarak şunu ekleyelim: febvre kelimeleri, hisleri, kavramları birer altyapı olarak düşünmüş, bu yüzden “dinin toplumsal tarihi”ni yazmış ve tinsel temayül ve değerleri, toplumsal ve iktisadi dönüşümlerin türevi olarak addedilmesine, binaenaleyh marx kişisine karşı çıkmıştır.

  • berberlik bir meslektir, dolayısıyla bir meslek erbabından bahsederken ilkokul mezunu diye aşağılamak anlamsızdır zira o kişinin meziyeti berber olmaktır, akademik başarı değil. bununla birlikte berber dükkân işletir, kira öder, vergi öder, işçi çalıştırır ve bir hizmet sağlar. bu hizmetin karşılığında aylık on bin lira da kazanabilir yüz bin lira da. ilkokul mezunu diye aşağıladığınız bu insanın geliri size dert olduysa demek ki sizin eğitim ve meslek seçimleriniz hatalı olmuş.