hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • bu başlığa cevap geçtiğimiz yüzyıl yaşamış alman bir fizikçiden gelsin o zaman,

    'dostoyevski bana tüm bilim adamlarından daha çok şey vermiştir'-albert einstein

  • yavuz: "topal bir adama da yenilmem".*

    timur bu savaşı çokça kan dökerek alırdı. bu arada doğrusunu söylemek adına timür diyeceğim (bkz: demir) (bkz: büyük ünlü uyumu). timür, sarayının bahçesinde zevkine filleri oynattıran, tepiştirten bir adamdı. altın orda gibi bir cengiz devletini parlak dönemindeyken ezdi geçti, geldi döndü osmanlı'yı ezdi geçti. hani fetret devri diyoruz ya fetret devri dememizin nedeni osmanlı'nın bir şekilde yeniden kurulmasıdır. adam osmanlı'yı yükselişe geçtiği dönemde yıktı.

    yavuz'un en büyük olayı topları kullanmasıydı. toplar kale kuşatmalarında çok işe yarar ancak timür gibi göçebe ordusuna karşı şansı olmazdı. osmanlı'nın ordusu başlarda atlı birliklerden oluşurken ilerleyen dönemlerde kale kuşatmalarında işe yarayan piyade birliklerine dönmüştür. piyadelerin bozkır atlılarına karşı şansı olmaz. o nedenledir ki osmanlılar tarihi boyunca azerbaycan'ın ötesini görememiştir.

    edit: hala daha yavuz şöyle böyle iyiydi, alırdı diyen var. illa detaylıca anlattıracaksınız adama. neyse gelin tane tane anlatalım:

    yavuz'un ordusu:
    yavuz'un en başat dönemindeki ordusu ortalama 60 bin kişiydi ve çoğu da yayan adamlardı. bunların da yaklaşık 10 bin kadarı devşirmeydi, yani yeniçeriden oluşmaktaydı. osmanlı ordusunun en gözde adamları bunlardır. sebebi de kale kuşatmalarında iyi iş yapmalarıdır. yeniçeriler özellikle o dönemde tamamen devşirmeydi. ancak 3. murad zamanında müslümanlar da alınmaya başlamıştır. bunlar 3 aydan 3 aya ulufe maaşı alır, bu maaşla karınlarını doyurur, savaşırdı. yani bir nevi paralı askerlerdi bunlar. bilhassa balkanlarda iş görürdüler ancak bunlar mevsime göre çarpışırlardı. mevsim kışa döndüğünde yiyecek bulamaz, kapıkulundan geldiği için paraları biter, geri dönmek isterlerdi, dönemezlerse de isyan çıkartırlardı. osmanlı'nın balkanların ötesini görememesinin nedeni de bu yeniçerilerin durumudur.

    ordunun geri kalanı ise yine kapıkuluna bağlı kapıkulu süvarileri ile cebeciler, topçular, arabacılar bulunurdu. kapıkulu süvarileri atlı birliklerdi. atlı dediysek gözünüzde öyle cengiz hanın ordusu gibi önden yardıran atlı birliklerden canlanmasın; bunlar sultanı, hazineyi, sancağı falan koruyan adamlardı. cebeciler ise silahlardan sorumlu adamlardı. cepheye silah, erzak falan taşırdı bunlar. bunların içinde kuşatmalarda kullanılan lağımcılar da bulunurdu.

    yavuz dönemindeki teknoloji ise öyle ahım şahım bir teknoloji değildi, bilhassa meydan savaşlarında işe yaramazdı. bunun nedeni ateşli silahların erken dönemlerinde olmalarıdır. bugünkü ateşli silahlar gibi düşünmeyin, öyle dakikada 50-60 mermi atamazlardı. bir örnek olması için o dönemin en baba tüfekleri şu şekilde ateşleniyordu: https://youtube.com/…5bioybkvly?si=omwjqwvaz5zyq-c3

    sen mermiyi doldurup düşmana atana kadar atlı birlik seni çoktan ok yağmuruna tutar, hatta dibine kadar gelip kılıçtan geçirirdi. kaldı ki o dönemin tüfekleri yivsizdi, yani 20 metre sonra kurşunun nereye gideceği de belli olmazdı. yavuz dönemindeki teknolojiyi öyle gözünüzde büyütmeyin, o dönemde okçuluk hala daha etkiliydi. şunu da unutmayın: okçu yetiştirmek, yeniçeri yetiştirmekten daha zordur. okçu yetiştirmek için, hele atın üstünde okçu yetiştirmek için yıllar süren bir emek gerekirdi. çocukluktan itibaren bu adamlar ömrünü ok atarak geçiriyordu.

    timür'ün ordusu:
    osmanlı da dahil o dönemki kaynaklar sayı konusunda gerçekleri tam olarak vermese de (sonuçta nüfus sayımı yapmıyorlar tek tek) timür'ün 200 bine yakın sayıda (belki de fazla) bir orduya sahip olduğu düşünülmektedir. osmanlı'dan (yavuz veya yıldırım) kesin olarak sayıca fazlalar. bu ordunun sayıca çok önemli bir bölümü atlı birliklerden oluşmaktaydı. adamların sadece çapavul birliğinde 40 bin atlı birlik bulunuyor. üstelik orduda irili ufaklı bunlardan onlarcası vardı. düşünün sadece sağ taraftan savaşan barangar, sol taraftan savaşan carangar birlikleri vardı (bu isimler moğolcadır). haddinden fazla planlı programlı savaşıyorlardı adamlar. dahası bu ordu atla maaş alan bir orduydu, yani savaşın karşılığında at alırlardı. öyle osmanlı'daki gibi kapıkulundan para gelmezdi. kabiliyetli olanlara döndüklerinde gösterdikleri başarıya göre arazi gelirlerinden, arazi gelirleri yetmezse şehirlerden alınan vergilerden para verilirdi. timür'ün yayan birlikleri de bulunurdu, bunlara da döndüklerinde aynı şekilde para verilirdi. bunlar savaşmak için dünyaya gelen adamlardı.

    anlayacağınız bu iki ordunun savaş motivasyonları ve anlayışları çok farklıydı. iki ordu karşı karşıya gelseydi, yıldırım'ın başına gelen yavuz'un da başına gelirdi. bu kaçınılmaz bir son. atları bu denli iyi kullanan bir orduya karşı yapabileceğin pek bir şey yoktur. piyadeler sayıca fazla bile olsa atlı birlikler savaş meydanlarındaki piyadeleri dağıtmak konusunda çok etkilidir, hele de ellerinde yay varsa.

    şunu da son olarak söylemiş olalım: mevcut durumda da timür'ün ordusu avrupa'da tutunamazdı. atlı birlikler kale kuşatmalarında iş görmez. osmanlı'nın askeri politikası bilhassa balkanlar olmak üzere tam olarak avrupa savaşlarına uygundu. güneyde memlükleri yenmeleri ve sami topraklarında tutunmalarının nedeni ise o bölgede de yeterli sayıda at yetiştirilemiyor olmasıydı.

    sami toprakları ile orta asya arasında çok önemli bir fark vardır: iki taraf da çöl gibi ağaç bitmeyen düzlüklerden oluşur ancak orta asya'nın hemen her yeri, o kültür dairesinde yaşama uygundur; otlaklarda at yetiştirir, inek yetiştirir sütünü içer, etini yer yine yaşar ama sami topraklarında su olmadan hayvan bile yaşayamaz. dolayısıyla sami topraklarında zapt edilecek yerler belliyken orta asya'da veya o kültürdeki adamlarda zapt edilecek bir yer yoktur, adamın toprağı hemen her yerdir. bu da osmanlı'nın savaş anlayışına taban tabana aykırıdır. osmanlılar, bir bölgeye gider ve o bölgenin yönetim yerlerini, kentlerini alır ve savaş biter. öyle geniş bölgelerde savaşlar dönmez, savaşılacak yerler bellidir. orta asya'da ise mevsimine göre alan savaşları vardır. coğrafya bilmeden buralarda savaşamayacağın gibi atların olmadan da savaşı kazanamazsın. yayan birlikler alan savaşlarında iş görmez. bu nedenle timür, anadolu'ya geldiğinde yıldırım'ın ordusuyla fare gibi oynamıştır. halbuki yıldırım bir kalede savunma yapsaydı daha çok şansı olurdu ama yine kaybederdi. timür'ün ordusu öyle "mevsim bitti dönelim ağabey" ordusu değildir. adamlar kuşatmada bile civar yerleşkeleri yağmalayarak aylarca yaşar, mevsim geçirir.

    osmanlılar, avrupa tipi, hatta direkt doğu roma modeli ordu anlayışını benimsemiştir. bunu yalnız ben değil, tarihçilerin babası halil inalcık da söylemektedir. başta türk modeli atlı birliklerden oluşan akıncılardı bunlar ancak bilhassa osmanlı beyliği, doğu roma ile olan ilişkileri vesilesiyle doğu roma anlayışı orduyu sahiplenmiştir. osmanlı padişahları, bilhassa fatih ve kanuni kendilerini roma'nın devamı olarak görürdü. ordu anlayışları da avrupa'ya uygundur bu nedenle. orta asya'daki gibi öyle at sırtında uyuyan adamlar buralarda bulunmaz, buralarda savaş kazanmak için o adamlara gerek de yoktur amma velakin bu at sırtında uyuyan adamlar da piyade ordularına karşı cehennem zebanisi gibidir.

    birçokları timür'ün esas gücünün filler olduğunu zannetmiş, filleri övmüş. timür'ün esas gücü hiçbir zaman filler olmamıştır. filleri adam eğlencesine kullanıyor, düşman korksun etsin diye. savaş meydanına 30 tane fille geliyordu zaten öyle on binlerce filler yoktu. psikolojik olarak etkiliydi, bir de düşman birliklerini dağıtmakta etkiliydi ama öyle sanıldığı gibi timür'ün atom bombası da değildi. timür'ün esas gücü bu bitmek tükenmek bilmeyen atlı birlikleridir.

    timür'ü daha iyi anlatabilmek adına bir şey daha söyleyeyim: timür karşısında kanuni olsaydı kanuni de yenilirdi. hem de öyle zorlanarak, ucu ucuna yenilmezdi; baya sağlam ezilerek yenilirdi. bunun nedeni bahsettiğim gibi ordu anlayışlarının farklılığıdır.

    konuyu daha da açarsak: kanuni'nin elinde yavuz'dan farklı olarak sipahi birlikleri bulunurdu. bunlar avrupa'daki şövalye tipi atlı birliklerin osmanlı karşılığıdır. bu birlikler görece kalabalık olsa da sayıca yayan birliklerden azdır. kanuni'nin mohaç'taki sipahi sayısı aşağı yukarı 10 bin civarındadır. bunlara 10 bin kadar da süvari birlikleri eşlik ederdi. gelgelelim bu birlikler atlı okçuluğu altay toplumları (türk, moğol vs.) gibi bilmezlerdi. altay toplumlarının atla yaptığı, nesilden nesile aktardığı türlü savaş oyunlarından, taktiklerinden bihaberlerdi. timür'ün ordusu ise tam da böyle atlı birliklerle çarpışarak yetişmiş bir orduydu. esas olayları adamların bu.

    okçuluk diyip duruyoruz, türkler neden okçuluk temelli ordu anlayışına sahiptir biliyor musunuz? bunun nedeni türklerin çok geniş alanlarda bölge savaşları vermesidir. buna az biraz değinmiştik ancak savaşları da geniş alanlarda döner. bu geniş alanlarda savaşılmasından dolayı adamlar daha hızlı giden atları eğitmiş, uzaktaki adamları öldürmeye yarayan yayları icat etmiştir. bunu yapmasının tek nedeni geniş alanlarda savaşılmasıdır. atlı okçular, repeating rifle'lar çıkana kadar savaş meydanlarındaki üstün güçtür. özetle kanuni'nin kısıtlı sayıdaki paralı atlıları da bu gelenekten gelen adamlar karşısında işe yaramazdı.

  • sık sık karşılaştığım insanlar. madem telefonun sana yetiyor neden benimle beraber dışarı çıkıyorsun değil mi? ya da madem muhabbetim açmıyor neden kendine başka bir arkadaş bulmuyorsun? çok büyük saygısızlık bu.

  • hemen altındaki yorum ülkenin içinde bulunduğu durumun özeti olan videodaki adam.

    --- spoiler ---

    çok ayip oglum biz trabzonlular barbarmiyiz allahla kulun arasina kimse giremez benim yasim atmiş beş benim cocuklugumda boyle yobazlik yoktu herkes cok terbiyeliydi hele boyle kufurlu konuşmak sokakta cok ayipti korkuyla oruç mu olur bunun hastasivar ozurlusu var herkes haddini bilir senmi bildireceksin bu tur hareketler trabzonu karaliyor biz trabzon disinda yasiyanlara nasil bakiyorlar haberiniz varmi yobaz barbar diyor komsularimiz yeni nesil şittet yanlisi olmuş hic hoş degil bir insan olarak artik bunun degismesini eski trabzonlulari geri istiyorum
    --- spoiler ---

    edit: millet, ben bu entry ile debe'ye girmişim. herhangi bir hakaret vb. durum yok ama bu abimiz sanırım böyle biri değilmiş. şaka yapmış ama sanırım insanların hassas olduğu konularda, şaka bile olsa bu tarz uç söylemler böyle bir algı yaratabiliyor. niyetini bilmiyoruz ama inanmak durumundayız. adı gökhan uzunali imiş. gerekirse bu entry kendini imha edecektir. uyarısı için terfi bekleyen demirci'ye teşekkürler.

  • önce akhisar'ı yen genj de denilebilir mesela... heyecan tabi...

    çok sonra gelen edit: şimdi tekrar gündem olunca hatırlatayım dedim. başlığı ben açmadım, açan genç gerçekten heyecanla nasıl şampiyon olacaklarını anlatıyordu gs maçını alıp. ama daha oynamadıkları bir akhisar maçı vardı. ben de yazıverdim üstteki kısa cümleyi. sonra yenememişlerdi akhisar’ı ve o arkadaş da siliverdi başlığın ilk yazısını... böyle...

  • "cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi hiçbir zaman özgur bir seçim yapamaz. sadece seçim yaptığını zanneder. cahil toplumda seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacagını sormak kadar ahmaklıktır! böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!"

  • türkçe karşılığı henüz yerleşmemiş
    kabaca zarar verici olumluluk olarak çevrilebilen, şu zamanlarda toplumun kanına karışmış toksik bir davranış biçimi olmuştur.

    psikoloji ve sosyoloji ile ilgilenenlerin mutlaka üzerinde duracakları bir konu haline geldiğini düşünüyorum.

    "mutluluk halinin aşırı genellenmesi ile çıkarılan olumlu durumun; esas insan duygularını bastırması, devre dışı bırakması ve minimize etmesi. "
    olarak açıklanmaya çalışılabilir.

    sonuç olarak

    -gerçek duyguların bastırılıp, maskelenmesi.
    -hissedilen gerçek duygudan suçluluk duymak.
    -duyguların ile gerçek bağ kurmak yerine, olumluluk ilüzyonu ile bundan kaçtığın için, duygunun kaynağı olan probleme de gerçekçi yaklaşmayıp; problemini çözmek için adım atamamak.
    - başka insanları da bu olumluluk hissine sokmak için çabalamak. daha gerçekçi duygular ile kendini ifade edenleri güçsüzlük ve mutsuzlukla aşağılamak.

    gibi sonuçları olabilir.

  • koreli misyonerler bundan bir 10 sene önce taksim jübile kültür merkezi cafe'sini almışlardı galiba çünkü orada böyle ücretsiz etkinlikler dersler falan olurdu. sadece koreliler değil amerikalı tiyatro hocaları falan da olurdu ama amaç aslında orada pazar günleri yaptıkları törenle herkesi içlerine çekmeye çalışmaktı sanki. ben bi kaç defa gitmiştim hatta bir ara davul dersi falan alıyordum koreli bi çocuktan :) çok hoş sohbetleri var cana yakınlar falan ama çok fazla içlerine çekmek için uğraşıyorlardı sürekli arıyorlardı sohbetlere davet ediyolardı falan. şuan varmı hala oradalar mı bilmiyorum :)