hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • gazların çözünürlüğünü etkileyen etmenler sıcaklık ve basınçtır. sıcaklık, çözünürlük ile ters orantılıdır. sıcaklık azaldıkça daha iyi çözünür. basınç ile doğru orantılıdır. yani basınç arttıkça çözünürlük artar. o yüzden içeceği soğuk olarak içmek; karbondioksit gazının şişe açıldığında uçmamasını sağlayacaktır. yoksa kolanın şekerli sudan pek farkı kalmaz.

    o yüzden derler ki:
    (bkz: soğuk içiniz)

  • --- 6x5 spoiler ---

    hodor meselesiyle ilgili ufak bir anektodu da aktarayim,

    3 yıl önce, michael ventrella diye bir eleman, bir konferansta george r. r. martin ile tanışır. konferansın yapıldığı yerde, martin ile birlikte aynı asansöre binerler. martin, asansörün düğmesine kendisi için basar ve diğer kişilere de hangi katı istediklerini sorar. sonra, ventrella'ya dönüp "hep bir asansör operatörü olmak istemişimdir" der. birlikte gülerler ve odalarına giderler.

    bir süre sonra, martin ile venrella tekrar asansörde karşılaşır ve aralarında şu diyalog geçer.

    + ben sanırım kitabınızdaki bir karaktere neden hodor adını verdiğiniz buldum.
    - öyle mi?
    + asansör operatörü olmak istediğinize dair sözleriniz üzerinde düşündüm. bence, hodor'un "hold the door" lafının kısası olduğu çok bariz.
    - (martin gülmeye başlar) gerçeğe ne kadar yakın olduğunu bilmiyorsun.

    bu da, ventrella'nın 2 yıl önceki blog postu.
    https://ventrellaquest.com/2014/04/20/got-got/
    --- spoiler ---

  • ben 10 yaşındayken annem 30 yaşındaydı. o zamanlar ben annemi çooooook büyük çoook yaşlı ve her şeyi biliyor sanıyordum. hiç hata yapmamalı, her şeye gücü kudreti yetmeli çünkü o taaaaaam otuuz yaşındaydı. hatta çok yaşlanıyor sanırım ölecek diye de endişelenirdim. şimdi ben 30 yaşındayım ve bi bok bilmiyorum daha çok küçüğüm çok gencim...

    lise sıralarınızdan sivilcelerinizi patlatarak saldırmayın bu başlığa çok da büyük bir yaş değil, yazdıklarınız kabus gibi. ben de 20'li yaşlarda sözlükte yazardım ve 30'luk tipleri görünce, "30 yaşına gelmiş işi gücü yok hala burda geyik peşinde, ben 30 yaşında çok meşgul olacağım" derdim bak hala size laf yetiştiriyorum.

    grinin bile 50 tonu var gençler saçmalamayın daha çok genciz.

  • 2016 mayıs - meclis tutanaklarından:

    mithat sancar (mardin) – oscar wilde’ın bir sözünü aktarmak istiyorum sizlere.

    zeyid aslan (tokat) – kim?

    mithat sancar – oscar wilde.

    zeyid aslan – o kim ya? (gürültüler)

    mithat sancar – araştırın, ne yapayım?

    başkan – bunu düşünelim.

    ahmet sami ceylan (çorum) – necip fazıl’dan biraz örnek verir misin? bu medeniyetin değerleri de var. buradan örnek ver.

    başkan – arkadaşlar, mithat bey’i bekleyelim, sözünü bitirsin, ondan sonra.

    halis dalkılıç – senin bu medeniyete bu kadar yabancılaşman bizim zorumuza gidiyor.

    mithat sancar – bir dinleyin. tam da bunu söylüyor. dinleyin, değerlendirme sizindir. oscar wilde millîdir, millî değildir, onu da tartışın ama şu sözü, lütfen, bu sizin değerlendirmelerinize karşı iki dakika düşün, sonra da bağırın çağırın.

    “kaba güce karşı koyabilirim ama kaba bir mantığa katlanamam. kaba bir mantık yürütmede adil olmayan bir şeyler vardır. kaba mantık, zekâya da bel altı vurmaktır.”

    başkan – konu üzerinde konuşalım.

    mithat sancar – esasen konu üzerinde konuşuyoruz.

    adnan günnar (trabzon) – sayın başkan şimdi oscar ödüllerinden bahsetmenin sırası mı?

    ayşe acar başaran (batman) – “oscar wilde” dedi ya!
    burcu çelik özkan (muş) – oscar wilde,wilde.o, ödül falan değil yani “oscar wilde” diye bir adam."

    (bkz: anayasa komisyonundaki oscar wilde tartışması)

  • bilişsel bilimler, bilişsel "sistemlerle" ilgilenirler. öyleyse önce bir sistem varsayımı olmalı. peki sistem nedir?

    bir mekanizmanın veya bağlı bir ağın parçaları olarak birlikte çalışan şeyleri oluşturan, sistem adı verilen karmaşık bir yapıdır. bu nedenle, sistem belirli ilke ve prosedürlere göre çalışır.

    bilgisayar bilimleri (özellikle aı kısmı), psikoloji/sinirbilim (özellikle sinirbilim yani neuroscience), linguistik ve felsefe blümlerinin ortaklaşa çalıştığı bir projedir aslında bilişsel bilimler. beynin tam bir hesabını vermeye çalışan sistemlerine agı gerler. yani artifical general intelligence, fakat aı'cılardan bazıları bunun beyhude bir çaba olabileceği düşüncesiyle "pragmatik" hedeflere odaklanılması ve aı prosedürlerine bağlı kalınması gerektiğini önerirler. ileride zaten bir şekilde agı, yani bilmenin bütünlük içindeki tüm bilgisi kendi kendine peydah olacaktır.

    şimdi bu konu altında bilişsel bilimler camiasına "genel kanının aksine" görülen bazı tespitlerde bulunayım. spekülatif de olsa bu tespitlerin üzerine kurulu teoriler, eski bakış açılarının içine düştüğü bazı çıkmazlar yüzünden günden güne bilişsel bilim camiasında popüler olmaya başlamışlardır.

    *

    bilişsel sistemler sadece ve sadece kendi eylemlerini (actions) yaratırsa işe yarar çözümler sunarlar. buna göre geri bildirim duyumları, (feedback sensations) eylemlerini varlığını sürdürmek için çok özel bir şekilde yönlendirmeye yarar. bu tanımlarla biliş ve yaşam temelde aynı fenomen haline gelir. prensip olarak, ruh-beden problemi ancak bu şekilde tasviye edilerek bilişsel sistem gibi bir projeye başlanabilir.

    bu perspektiften baktığımızda, autopoiesis mefhumu oldukça önemlidir, çünkü ancak bu yol üzerinden bilişsel sistemlerin "iş görmesini" sağlayabiliriz.

    buna göre, sistemi olusturan parçaların tüm eylemleri sisteme yeni bir geri bildirim olarak geri döner. yani, kendini yeniden üretebiliyorsan yaşıyorsun bu hayatı demektir. istersen termosifon bile olabilirsin. eğer bu özelliğe sahipsen sana diyeceğim şey yine "yaşıyorsun bu hayatı" olur.

    autopoiesis söz konusu olduğunda, dağıtıcı bir yapının ortaya çıkması iki ayrılmaz varlık arasındaki ayrımı ortaya çıkarır: bir yandan organizma, diğer yandan ekolojik niş. 20. yüzyıl büyük düşünürlerinden biri olan gilbert simondon'un terimiyle bu iki mefhum sadece birbirleriyle ilişkilerinde var olurlar. fakat bunların varlıklarının statüsü, bilişsel bilimlerden ayrı, sadece felsefenin teknik mülahazalarına dayandığından, belki de zaten sadece "kuruntudan" ibaret olan bu probleme girmeyeceğim.

    autopoiesis ve bilişsel bilimi birlikte değerlendirdirdik ve birbirlerine kısaca eklemledik. şimdi de, duyu motor döngüsü (sensorimotor loop)kavramını ortaya koyalım.

    buna göre, duyusal girdiler, yukarıda tarif ettiğimiz autopoiesis'i korumak adına eylemleri belirli bir şekilde yönlendirmek için kullanılmalıdır. bu aslında bir bilme biçimidir. aslında bu, bir öneri niteliğindeki bilme terimi değil, doğrudan eylemde nasıl ifade edildiğini bilme biçimidir. dolayısıyla bir öğrenmedir. eğer bu kurala uyarsa, makinalar da öğrenir...

    bu eylemler çevreyi veya organizmanın çevresiyle olan ilişkisini değiştirir ve dolayısıyla duyusal girdiyi değiştirir. yazının ilk kısmıyla beraber ele alırsanız, bu durum döngüyü kapatır ve dinamik bir sistem kurar. hadi buraya küçük bir bakınız verelim. (bkz: dynamics systems theory) bir tane daha (bkz: dst) şimdi bu noktada, kilit nokta şu: dünyanın organizma için "ne" olduğu, eylemlerinin sonuçlarından ne daha azı ne de daha fazlasıdır, "ne" sorusunun cevabı da muhtemel eylemlerin dağarcığına bağlıdır.

    buna göre, eylem olmadan dünya ve algı yoktur. her canlı organizma eyler ve içinde bulunduğu dünyayı ortaya çıkarır. (bkz: eylemek)

    dolayısıyla, gerçeklik organizmaya çevre tarafından önceden verilmez, daha ziyade organizma tarafından ortak olarak kurulur.

    yani, duyusal deneyim, dış dünyanın içsel temsilini duyusal sinyallerle aktive ederek yaratılmaz, duyusal deneyim, tecrübe, his vs. ancak bir keşif tarzına karşılık gelir. bu nedenle de aktif bir süreçtir.

    algılama ve duyusal farkındalık, bu keşif eylemlerinden kaynaklanan duyusal girdilerdeki değişikliklerin yapısını kullanma eylemiyle ortaya çıkar. bu nedenle, planlama, akıl yürütme ve hedef başarısına ilişkin diğer görevler, tamamen olumsal bir şekilde çalışmaktadır. yani bilişsel sistemler, genellikleri gittikçe daralan bir şekilde yazarsak mantıkta, matematik ve fizik biliminde karşılaştığımız gibi zorunlu kurallar ve bu kuralların zorunlu sonuçları olarak gelecekteki olayların zorunluluğu yani determinizm kisvesinde iş görmezler.

    algı ve duyu gibi sonuçlar olumsal olsalar bile, bu olumsallık herhangi bir düzenleme olmadan gerçekleşmez. buna göre, eyleyen düzenleyici bir programla, bir yol haritasıyla (guideline) donatılmıştır. eyleyen (cognitive agent) buna göre yararlılığını en üst düzeye çıkaracak eylemleri seçer. bu minvalde, robotlar da çeşitli duyusal tarzlara sahip olabilir ve hatta sahiptir.

    tüm bu yazdıklarımın bulunduğu perspektif; beynin, ezberleme, akıl yürütme ve planlama gibi daha yüksek bilişsel süreçlerin üzerinde çalıştığı dış dünyanın içsel bir sunumunu yaptığı klasik görüşten radikal bir ayrılmadır.

    bu bakış açısı, algıyı açıklamak için içsel temsillere duyulan ihtiyacı ortadan kaldırır. içinde bulunduğu çevreyi, en iyi rol oynayan eyleyen tarafından örneklenebilecek en iyi temsil olarak görür.

    yani temel olarak pragmatik bir yaklaşımdır. bu doğrultuda da evrim teorilerinin dogmatik olmayanlarıyla da örtüştürülebilir, yakınlaştırılabilir.

    buna göre gerçerli olan evrimsel görüş, darwin'deki gibi survival of the fittest değildir. evrimi, lamarck'taki gibi kullanılan organlar zamanla gelişir, kullanılmayanlar körelir diye de teorize edemeyiz. daha ziyade bir katastrof süreci veya sürekli katastroflar sayesinde gelişen bir sistem olarak teorize edebiliriz.

    bu bakış açısının mottosu şudur:

    daha iyi performans = daha iyi adaptasyon

    *

    peki nasıl oluyor da, çevre bizde içsel bir temsil haline dönüşüyor? o da başka bir yazının konusu olsun.

  • hastaligi kapma ihtimali yuksek ortamlarda bulunan kisiler surekli maske takmis olabilir. korelasyon ve nedenselligi karistirmamak lazim.

  • belki blackberry, iphone gibi akıllı telefon kullanmıyorum ama benim telefon da aptal sayılmaz. mesela otomatikman saati geri almış bugün.kafa zehir.