hesabın var mı? giriş yap

  • beni beğeneni ben beğenmiyorum, benim beğendiğim beni beğenmiyor. işin kötüsü bu sözler ismail yk şarkısında geçiyor ve sonuna kadar katılıyorum.

    yoksa ben zurna mıyım he?

  • iç savaşa değil, milli mücadeleye teşvik denir buna yazar arkadaş.

    yıldızlı not*:her kim ki türkiye cumhuriyeti'nin kuruluş esaslarına ters düşecek birtakım işler içerisinde bulunsun, o kişi ve kişiler hakkında gereken cevap akıllardaki şekilde tezahür edecek...

  • az evvel tuğba özay'ın şu şekilde açıklama yaptığı yarışma: "bence adada dedikoduların merkezinde yattara yer alıyor."
    lan adamın en uzun cümlesi" lüfen bekle yemek ne zaman.."

  • üzücü lakin hayatın gerçeği olan osuruk. sakin olun, bu eninde sonunda bir gün olucaktı.

    pek tabii ki kokmayanı makbuldür. allah her şeyin hayırlısını versin, amin.

  • fb tv de röportajına denk geldim;

    -hobilerin nelerdir?
    h.ali: dans etmek!
    -ne tarz müzik seversin?
    h.ali: dans müziği!
    -ne tarz filmler izlersin?
    h.ali: dans filmleri!

    bir de böyle her seferinde gözünü büyülterek dans diyor.

    denz denz denz!

  • olaya polisiye dizi izleyicisi gibi yaklaşırsak, alec baldwin toplam kaç el ateş etti bilmiyoruz, ama en az iki el ateş ettiğini biliyoruz, çünkü sadece görüntü yönetmeni değil yönetmen de vurulmuş. hadi boş olduğunu bilmiyordu, neden birinci kurşun patladığında durmayıp ikinci kez tetiğe bastı. dahası boş arazideyken nasıl her ikisinde de birilerine rastlattı?

    eğer sadece bir kez ateş edilse ve bir kişi vurulsa kaza deriz, silah doluymuş, elinde oynarken yanlışlıkla tetiğe dokunmuş ve o doğrultudaki kişiyi kazayla vurmuş.

    ama iki kişi vurulmuş. bu durumda en az 2 el ateş etti ve 2'sinde de hedefi bulan bir kaza sözkonusu. orada onlarca asistandır, sette dolaşan şofördür, dekorları tamir eden adamdır, şudur budur, belki onlarca insan varken onlar değil, kurşunların biri yönetmeni biri de görüntü yönetmenini (yani ana kameramanı) bulmuş, iyi ki senarist orada değilmiş.

    eğer 2 el ateş edip iki kişiyi vurmadıysa, mesela 3-4-5 el ateş ettiyse ve kaza ile 2 tanesi boşluğa değil insanlara rastladıysa bu kez 1. soru tekrar gündeme geliyor, neden bu kadar çok el ateş etti ve kurşunların gerçek olduğunu anlamadı mı, niye durmadı, bu nasıl kaza olabilir?

    yani ya 2'de 2 gibi tutturması gibi tesadüfle açıklanması zor bir durum var, ya da daha fazla ateş ettiyse elindekinin gerçek olduğunu anlayamayan, defalarca sağa sola rastgele ateş eden ve durmayan biri var, ki bu da başka bir zor durum.

    en iyi ihtimal alec baldwin'in oyun olsun diye sağa sola rasgele tetik çekip ateş etmesi, ilk seferlerde sadece sesinden, tabancanın kuru sıkı olmadığını anlayamaması ve ancak 3. 4. kurşunlar birilerine isabet edince kafasının basması.

    ama her halukarda kuru sıkı da olsa, geyiğine de olsa, rastgele, gösteriş için ve tedbirsizce etrafa ateş etme numarası yapması gibi bir durum olmalı.

    sevdiğim de bir oyuncudur. üzüldüm kendisine.

  • sovyetler birliği’nden ayrılan devletler ve eski doğu bloğu ülkelerindeki lingua franca konumunu gittikçe kaybetse de, hala slav dillerinin en önemlisi, dünyada en çok konuşulan diller sıralamasının beşincisi ve birleşmiş milletler’in altı resmi dilinden biridir rusça.
    ön- ve son eklerin bolluğu, kelimelerin uzunluğu, isim ve sıfatların hallere göre çekimlerinin karmaşıklığı rus dili ve edebiyatına zenginlik; bu dilin öğrencisinin beyin hücrelerine ise fazladan mesai olarak geri dönmektedir. bolşevik devrimi, kızıl devrim ya da (kasım’da yapılmış olmasına rağmen) ekim devrimi diye de anılan 1917 devrimi, kültürün her öğesine olduğu gibi rus diline de damgasını vurmuştur ve benim burda değinmek istediğim de şahsen daha çok bu etkilerdir:
    kitleleri bilinçlendirmek, okur-yazar oranını yükseltmek adına lenin ve şürekasının ilk yaptığı iş kiril alfabesini daha kolay öğrenilir hale getirmek; kimi harfleri atmak, kimilerinin görünüşünü, kimilerinin de telaffuzunu basitleştirmek olmuştur, ki bugün nostaljik tatlar yaşamak adına pekçok rus’un, dükkanına ya da şirketine bu eski harflerden oluşan isimler vermekte olduğunu belirteyim.
    devrimin dile bir diğer etkisi kendini hitaplarda göstermiştir. bay ve bayan (gaspadin/gaspaja) gibi burjuva işi hitaplar kaldırılmış, yerine özünde “arkadaş” anlamına gelen “tovarişç” kelimesi kullanılmaya başlanmıştır (bizde şahane züğürtler adı altında gösterilmiş pek başarılı jacques deval oyununun adı da batılı kaynaklarda tovarich diye geçer). tovarişç’in yoldaş* anlamına geldiğini sanmak da hatadır bu arada, “yoldaş” sözcüğünün tam tercümesi sputnik’tir ve sputnik sizin de bildiğiniz gibi amerikalıların en mühim uzay üssünün adıdır (komiklikti, en azından çabasıydı).
    devrimin rusça’ya bir başka kıyımı, onu i.k.d.b.d (iğrenç kısaltmalarla dolu bir dil) haline getirmiş olmasıdır. 1984’ün newspeak’inden hiç de farklı olmayan bir şekilde en gereksiz kelimeleri dahi kısaltmışlardır: “okul işçisi” dedikleri ve aslında “öğretmen” demeye çalıştıkları “şkolnyi rabotnik” şkrab olmuş; gizli istihbarat örgülerinin adı vchk (cheka), gpu, ogpu, nkvd, nkgb, kgb (komitet gosudarstvennoy bezopasnosti – devlet güvenliği komitesi) gibi, burda sadece bir örneklem grubunu sayabileceğim kadar değişik harf kombinasyonlarıyla anılmıştır.
    rus şehir ve caddelerinin isimlerinin devlet ideolojisinin elinde yalama olacak kadar sık değiştirildiği de hepimizin malumu bir olgudur. tacikistan’ın başkenti duşanbe’nin bir zamanlar stalinabad olduğunu (“abad” farsça’da şehir anlamına gelmekte; almanca’daki burg ya da rusça’daki grad kelime/soneklerinin muadili olmaktadır; bu bağlamda aşkaabad’ın “aşk şehri”, islamabad’ın ise “islam şehri” demek olduğunu hatırlayıp geçelim); önceleri tsaritsyn olan şehrin uzun yıllar stalingrad diye anıldığını ve destalinization yıllarında volgograd’a evrildiğini; ama tabii ad değiştirme konusunda en ünlü örneğin şimdi sankt peterburg (saint petersburg) adıyla bilinen ve zaten deli petro tarafından bu adla kurulmuş olan, lakin almanca tınısı yüzünden birinci dünya savaşı sırasında petrograd’a, devrim sonrasında ise leningrad’a dönüştürülmüş, 1991 yılında yapılan bir halk oylamasında ise yeniden sankt peterburg adına dönmeye karar vermiş şehir olduğunu bilelim. bugün kimi şehirlerde hoşluk olsun diye yol tabelalarına mekanın bütün eski isimleri yazılmakta, altalta yedi ismin dahi dizilmiş olduğu gözlenebilmektedir. ülkenin adı bile geceden sabaha değiştikten sonra bütün bunlar çok da garipsenmemelidir gerçi herhalde.
    tüm bu değişimlerin içinde beni en fazla eğlendiren ise, devrimin çocuklara konulan adlara yansıyış şeklidir. vladimir lenin kırması vladnen ya da ninel* isimleri ilginçtir hep de, bir zamanlar rus topraklarında teknolojik ilerlemeyi yüceltmek isteyen anne babaları tarafından traktor ya da raketa* adına layık görülmüş çocukların olduğunu bilmek daha ilgi çekicidir fikrimce. esas bir de, biri erkek biri kız olan, ve rev ile lyutsiya adları konulmuş kardeşlerin urban legend olup olmadığından emin olamadığım hikayesi vardır ki, neşe budur: annesi babası bu çocukları çağırırken “rev i lyutsiya” (“i” rus dilinde ve bağlacının ta kendisidir) diye bağırmakta, bu da “devrim” kelimesinin rusça’sı olan “revolyutsiya”yı sabah akşam zikretmeye bahane olmaktadır. gorbaçevli yıllarda çarlık rusya’sına ve özellikle de son romanovlar’a karşı geliştirilen romantik hislerin anastasya, nikolay, pavel, anna gibi romanov hatırası; batı özentisinin ise arnold, dzhonatan, karolina gibi ecnebice isimleri taşıyan bir dizi yumurcağa sebebiyet verdiği de bir başka gerçekliktir (lisede ingilizce’yi daha yeni yeni öğrendiğimiz yıllarda, biraz da problemli olan bir hocamızla ne olduğunu unuttuğum bir konuda konuşur/tartışırken ona “ama bu doğru” demek istemiş, lakin yetersizlikten olacak, “but this is the truth” yerine “but this is the reality” deyivermiş; varoluşsal açıdan ne kadar ağır bir laf sarfettiğimin farkına hocamız (sık sık girdiği için sınıfça hiç yabancılık çekmediğimiz histerivari bir tavır içinde - ve tabii ingilizce) “yaa, demek öyle, demek gerçeklik bu; soru şu aslında, gerçeklik diye bir şey var mıdır, buna ne diyeceksin bakalım ha?!” diye aşırı bir şekilde karşılık verene kadar varmamıştım. bu da rusça başlığının altında eksikliğini uzun süredir hissettiğimiz bir anekdottu gerçekten).