hesabın var mı? giriş yap

  • -alo
    -yavruum, nasılsıın?
    -iyiyim sağolun, siz nasılsınız?
    -ben de iyiyim canım kızım sağol. tanıdın mı beni?
    -ehem. şey hayır.
    -kadriye teyzen ben.
    (bilindiği kadarıyla annenin 3 adet kadriye isminde arkadaşı vardır.)
    -ay evet, kusura bakmayın çıkaramadım sesinizden.
    -ne demek canım, nasılsın bakayım okul nasıl? abin nasıl?
    (evet, 1 adet abi de mevcuttur evimizde)
    -iyiii naaapsın. ben de okul, sınavlar filan işte eki eki.
    -iyidiiiir iyidiiiir. gitmiyor musunuz bu yaz antalya'ya?
    (neredeyse her yaz antalya'ya gideriz, evet.)
    -yani bakalım. benim sınavlar biterse işte.
    -biter biter güneş'cim, güzel kızım benim.
    -(hö?) güneş mi?
    -yavrum güneş değil misin sen?
    -yok hayır değilim.
    -ay yanlış aramış olamam ben, nevin hanım'ın kızı değil misin sen çocuğum?
    -yok yok, yanlış aramışsınız.
    -ayyy hah hah haaay... yavrum seninle de sohbet etmiş olduk fena mı?
    -ehi ehi doğru haklısınız.
    -hadi bakalım güzel kızım kendine iyi bak.
    -ehi ehi. teşekkür ederim siz de.

  • öncelikle geçmiş olsun.

    başlık hukuk bilmeden hukukçu takılan tayfayla dolmuş yine. öncelikle kısa bir bilgi: (bkz: müteselsil sorumluluk)

    siz restorana yemek yemeye gittiğinizde o restoranın anlaşmalı valesine veriyorsanız aracınızı, ayrı firma olsa dahi restoranın anlaşmalı vale şirketi, sürücü (vale) ve restoran müteselsil sorumlu olur. aralarındaki iç ilişkiyi üçüncü kişi konumundaki zarar görene ileri süremezler. yani araç sahibi zararını isterse restorandan alır, restoran daha sonra vale şirketine şirket de sürücü (valeye) rücu eder.

    yıllar önce benzer bir dosyamız istanbulun en eski ve o dönemin zenginlerinin mekanı olan bir restoranda olmuştu. bahsettiğim olayda araç çalınmış, daha sonra araç anahtarının vale tarafından değil valelerle aynı renk ve benzer kıyafet giyen hırsız tarafından teslim alındığı anlaşılmıştı. yargıtay isabetli olarak basiretli bir tacirin kendi otopark alanında kendi çalışanlarıyla aynı giysiyi giyip vale gibi davranarak anahtar çalmaya çalışılması durumunda vale şirketinin de restoranın da sorumlu olduğunu zira restoranın hakimiyet alanında müşterilerin restorana ve markasına güvenerek hareket etmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu değerlendirmişti.

    tabi kaskonuz var ise bu detaylarla uğraşacak olan kaskonun rücu birimidir. siz aracınızı kaskodan yaptıracaksınız.

    önemli not: kasko değer kaybı ödemez arkadaşlar değer kaybını her halükarda vale şirketi sürücü ve restorandan isteyebilirsiniz, bilginize. kaskodan değer kaybı talep ederseniz bir de karşı vekalet ödemek zorunda kalırsınız.

    edit: imla

  • her şeyden dram yaratmayı ne kadar da seviyorsunuz. eminim ki babası sizden çok düşünüyordur. boş yapmayın işinize bakın

  • ben az kazanan bir adamım. öyle akıllı telefonum filan yok. geçen şirketin evrağı teslim etmek için cevahir'e gittim. daha önce de birkaç kez yine aynı sebeple gitmiştim. neyse lafı uzatmayayım kendisini orada gördüm.

    imza mı istesem, foto mu çektirsem diye düşündüm. en iyisi ölümsüz bir anı olan foto çektireyim dedim. dedim dedim de ben de akıllı telefon yok ama bilic de orada. bir daha nereden göreceğim onu deyip yanına gittim.

    derdimi tarzanca-ingilizce anlattım. kırmızı kapaklı samsung telefonumu gösterdim; ''but i want photo with you'' dedim tarzanca olarak. utanmadan bir de dedim ki; ''take photo with your phone than e-mail to me, ok?''

    aklımca; ''senin telefonunla çekelim bana e-mail ile gönder olur mu?'' demek istedim. adam zeki tabi, şak diye anladı. ben olur mu öyle şey len filan deyip kızacağını düşünüyordum ''okey'' dedi, beraber selfie çekindik. sonra e-mail'imi aldı. teşekkür edip tokalaştık.

    sonra ben şirket evrağını teslim ettim. sonra işe yeninden döndüm. dönüş yolunda; ''iyi çekindik de bu bana göndermez ki hacı'' diye düşünüyordum, neyse çekildik mi çekildik diye kendimi avutuyordum. yol bunu düşünerek geçti. yeniden masamın başına oturdum, e-maillere bir heyecanla baktım. yoktu.

    neyse, göndermezse canı sağolsun dedim. o gün bilic'ten gelen giden yoktu. ertesi gün de yoktu, ondan sonra da yoktu. olmadı. artık ben vazgeçtim. içten içe de biraz kızgındım, sonra artık umudumu kaybettim. yaklaşık 10 gün sonra tanımadığım bir adresten e mail geldi, şüphelendim ama yok ya artık gelemez dedim. heyecansız bir şekilde açtım. bir baktım bilic'le ikimizin fotoğrafı ve bir de antrenmana davet mektubu.

    kıt ingilizcemle bunu anladım ama bir arkadaşa kesin olsun diye tercüme ettirdim. evet, önümüzdeki perşembe beni davet ediyordu. önümdeki 4 günü bir bayramı bekler gibi bekledim, allem edip kallem edip patrondan izin aldım ve beşiktaş antrenmanına gittim.

    bu sefer hazırlıklıydım, bir arkadaşın fotoğraf makinesini yanımda getirmiştim. binlerce foto çektim. sağol bilic, bana çok güzel bir perşembe sabahı yaşattın.

    debe editi: hikaye gerçek mi diyenler oluyor, evet hikaye gerçek değil. yalnız bu entry'nin sevilmesindeki maharet benim değil. slaven bilic'in. kimse bilic öyle şeyler yapmaz lan demedi. herkes bilic'in böyle gönlü bol, taraftarına değer veren biri olduğu konusunda hemfikir. ben de bu yazıyı kurguladım yazdım. insanları hayal kırıklığına uğrattıysam affola.

  • şimdi bu soru bilimsel olarak bakıldığında pek bir anlam taşımamakta zira insanların bir eşyadan "eskidi" diye bahsetmesi farklı şekillerde olur fakat bu gözlemlerin hiç birisini atomlarda görmeniz mümkün değildir. örneğin eskiyen bir kot renk atar bu boya kimyasallarına dışarıdan bir müdahale olduğu ve kot pantolonun kimyasal bir değişime uğradığı anlamına gelir. yani kotun temel yapı taşlarından bir kısmında cüzi miktarda değişim olmuştur ama genel olarak büyük bir değişim yaşanmamıştır. bu kimyasal değişim ilerledikçe liflere yansır, bağları zayıflatır, iplikleri etkiler, kot pantolon daha kolay yırtılır... vs. vs. giydiğiniz kotlardaki iplikler organik ciddi anlamda büyük bileşiklerin kendi aralarında oluşturdukları çeşitli bağlara dayalıdır. sırayla 5000 tane aynı molekül aralarına başka hiç bir yabancı atom/molekül olmadan bir iplik oluşturuyor diyelim, zamanla bu ipliğin içerisine yabancı maddeler karışacak artık bir kaç parçaya bölecek ve ipliğin dizilimini değiştirecektir. işte bu eskimedir ve bu manada atomlar eskimez hayır.

    ara edit: bir suserın uyarısı üzerine ekleme yapıyorum. kıyafetlerdeki eskime fiziksel olaylardan kaynaklanmaktaymış. bir ip parçası genel itibari ile çok ince ipliklerin bir biri etrafında sarılması ile oluşur. genel itibari ile eskime bu ince parçaların kopmasından kaynaklanıyormuş. o sebeple verdiğim örnek nokta atışı olmuyor.

    başka bir örnek vermem gerekecek. demirin paslanmasını ele alacağız bu seferde. paslanmakta olan bir demir havadaki oksijenle bileşik oluşturmakta ve kendisini daha kararlı, az enerji gerektiren bir duruma almaktadır. bu süreçte demirin yapısı değişmekte kırılgan bir yapıya bürünmekte ve rengi değişmektedir. fakat bütün bunlar tekil bir atom için geçerli değildir.

    temel olarak atoma bakacak olursak eğer çekirdeğini proton ve nötronların oluşturduğu çevresinde de elektronların sürekli olmak üzere gezip durduğu (dairesel değildir bu hareket) bir yapıdan bahsediyoruz. şimdi bu yapıda elektronların artması ya da azalması çok bir şey ifade etmez olağan bir durumdur atom için atomu eskitmez. nötronların ya da protonların değişime uğraması ise (atomda var olan parçacıklara dışarıdan ekleme yapmadığımızı ve dışarı göndermediğimizi varsayacağım şimdilik) elindeki atomu değiştirir. örneğin bir proton nötrona dönüşebilir bu da o atomdaki proton sayısını bir azaltır ki bu elindeki atomu komple bambaşka bir şeye çevirir ki biz buna radyoaktif bozunma diyoruz. bunun dış etkilerle olanı da vardır dışarıdan yüksek enerjiyle atoma proton, nötron ya da bazen her ikisini birlikte kazandırırsın, yine bu da atomu değiştirir buna da füzyon denir. ya da diğer bir olasılık olarak bir atomu daha küçük 2 atoma ayırırsın ki buna da fisyon denir.

    soruyu atomlar zaman içerisinde kendiliğinden bir değişikliğe uğrar mı diye değiştirdiğimizde sorunun cevabı evet olacaktır. bu noktada quantum mekanikten biraz bahsetmem gerek. şimdi normalde duvarınıza bir merdiven dayadınız atıyorum 60 derecelik açıyla ve öylece bıraktınız. bu merdiven ne kadar zaman geçerse geçsin (merdiven ve duvarın eskimediği varsayılacak) olduğu gibi kalır. fakat quantum mekanikte durum böyle değildir. merdiven duvarın içinden geçebilme ihtimali taşır. quantum mekanikte bir parçacığın önündeki engeli geçebilme ihtimalinden bahsedilir ve bu duruma tunneling denir. bir parçacığın önündeki bir engeli aşma ihtimalinin sıfır olması nadir bir durumdur esasen ve doğada pek gözlemlenmez.

    bahsetmem gereken başka bir şey ise atom altı parçacıklar ve yapıları. proton ve nötron kendilerinden daha küçük atom altı parçacıklardan oluşur. bu parçacıklar bir takım kuvvetler aracılığı ile bir arada tutulur. şimdi bir takım potansiyellerle bir arada tutulan bu parçacıkların yapıyı terketme ihtimali hep vardır (yahut dışarıdan bir parçacık alarak yapısını değiştirme ihtimali) bu sayı ciddi oranda küçük olsa da mümkündür. yukarıda arkadaşlar zaten vermişler kendi halinde olan bir protonun bozunması için beklenen yarı ömrü yaklaşık 10 üzeri 40 yıl (doğrudan referanstan bakmadım, nükleer fizik dersinden de bu civarda bir sayı hatırlıyorum ama çok da önemli değil afaki olduğu bilinsin yeter), nötronun da 10 üzeri 43 civarı. bu elbette dış etkiler olmaksızın beklenen durum. dışarıdan gelen etkiler elbette ki bu olayı kolaylaştırır ki günümüzde özellikle protonun bozunmasının örnekleri sık sık tespit edilmiş ve hatta laboratuvar ortamında test edilmiştir. e haliyle proton ya da nötronu değişen bir atom da değişmekte ve bozunmaktadır.

    sonuç olarak, atomlar zamanla kendi kendine değişikliğe uğrar mı derseniz cevabı evettir. en kararlı atom bile değişikliğe uğrama ihtimaline sahiptir, fakat bunun gerçekleşmesi evrenin ömründen daha uzun bir zamana ihtiyaç duyacaktır.

    edit: kovalent bağlar ifadesi yanlış olması sebebiyle düzeltildi.

  • belgeselini izlemedim, kitabı okudum. herkesin okumasını gereken bir kitap. kozmosu keşif yolculuğunun, başlangıçtan günümüze neler geçirdiğini çok güzel bir dille anlatır carl sagan. bildiklerinizi daha da toparlar zihninizde, bilmedikleriniz zihninizde kolayca yer edinir anlatımıyla. bilimin, aklın ışığının türlü zorluklardan geçerek nasıl yandığını, yandıktan sonra nelerin keşfedildiğini ve daha neleri keşfedebileceğimizi anlatır. kitap bittikten sonra dünyaya ve gökyüzüne daha farklı bakarsınız ve carl sagan'nın şu sözünü söylersiniz içinizden:

    "muhteşem bir şey, bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyor."

    okuyun, okutun.

  • inanılmaz bir olay: https://twitter.com/…_tr/status/1546251220720943119

    açamayanlar için: https://streamable.com/78bawg

    30 sene önce çoktan yeryüzünden silinmesi gereken bu çağ dışı sistemlerin aldığı bir can daha. akan trafikte kapıyı açık bırakmak ne demek? klima açmamak için kapı açık gidiyorlar. ayrıca aynı anda hem bekleyen yolcu takibi yapıyor, hem araba kullanıyor, hem para üstü veriyor, hem telefonla konuşuyor, hem de inmek isteyen varsa indirmeye çalışıyor. işine geldiği gibi süratli gidip terör estirmek veya çok yavaş gidip trafiği tıkamak da cabası. 2022'ye geldik halen bu ipsiz sapsız at hırsızı mafyalarla uğraşıyoruz.

    ve daha kötüsü ne iktidarın ne de muhalefetin bunları ortadan kaldırmaya yönelik tek bir projesi var. hepsi halinden memnun.

  • her yerde sigara içilmesi. herrrrrr yerrde.

    küçüğüm, hatırlıyorum boğaz ağrısı soğuk algınlığına gitmişiz. doktorun masasında küllük, sigarası tütüyor.

    gerisi npstalji, pek problem değil.