• epeyce sıkıntılı bir zihinsel evre..

    azizim bruce lee* bu konudan bahsederken -pek sevdiğim- kap metaforunu kullanır.. kabın faydasındaki kusursuzluğu boş oluşuyla ilişkilendirir.. mükemmel bir kap boş olmalıdır ki işe yarayabilsin.. içine aldığı şeylere izler/kokular bulaştırmadan, yeni ile eskiyi karıştırıp ikisinin de nefasetini bozmadan taşıyabilsin..

    zihnin mükemmeliyeti ve kudreti de kabın boşluğunda saklı o kusursuz ve emre amade potansiyel ile ilgili gibi..

    bununla birlikte, dolmadan taşanlar var bir de.. üzücü haller..
  • bütün rasyonalist ve biçimci teoloji ya da felsefe gelenekleri, tüm dinler, batı metafiziği ve doğuya özgü tüm tinsel budalalık biçimleri -tek tük istisnalari bir kenara koyarsan- bilme eyleminin kendisini, bir durum olarak varsayarlar. bilmeyi bir insandan (bir zihinden) kalkarak bir başka insana ya da zihnin dışındaki bir olaya, nesneye yönelik algılama kapasitesi olarak tanımlarlar.

    düşüncenin sınırlarını yine düşüncede kırmaya ya da aşmaya yönelen, özne'den hareket eden ve nesneye yönelen bu tarz bilme eylemi çoğu kez bir tasarımdır. özne ve nesne arasındaki düşünsel seyir, bilgiyi, düşüncenin ulaşım aracı haline getirerek bir tasarım kimliğine büründürür. özne ve nesne arasındaki ontolojik bağlılığı görmeyen bütün metafizik felsefe gelenekleri, bilgiyi, hegel'in deyişiyle "varlığın yeniden oluşturulmuş olgusu" olarak düşünür. bilim, bu olguyu sürekli olarak yeniden oluşturmaya yarayan bir alet çantasindan öte bir şey değildir; önce atomu bulur, sonra protonu sonra çok sonra bir ara goddamn parçacığını. metafizik bilgi tasarımı ve bilim anlayışı olguya ilişkin kavrayışımızı ve bilgimiz de olgunun niteliğini değiştirmez. bilimci metafizik, bilimcilik de tersinden aynı şeyi benzer argümanlarla yapar.

    özne nesne ayrılığı sorununu, "akıl ruh"un hareketini kurgulayarak bilgiye, "bilen özne" dışında yeni bir ontolojik hareket alanı açmaya çalışan hegel, temelde bütün bir idealist felsefe geleneğine karşı, toplumsal varlığı içinde insanı düşünmenin imkanını verir. hegel'in (nesnel) akıl'ı, bilme eyleminin öznelleştirdiği aklın karşısına "kavramsal olgularla" çıkabilmeye olanak tanırken, daha sonra marx'ın praxis düşüncesi yoluyla geliştirdiği çözüm: "düşüncede somut", bu olanağı bilim ve siyaset alanına, başka bir deyişle gerçek insanların gerçek ilişkileri alanına taşıyarak, olgunun kendisini ve olguya ilişkin bakış açımızı olduğu kadar, bilme eylemini ve bilimin kendisini de değiştirmenin olanağını gösterir.

    bilme eyleminin kendisini de yeniden, toplumsal varlığın etkinliği düzleminde yeniden tanımlamaya imkan tanıyan diyalektik, doğanin ya da tarihin "yasalarını" anlamanın yöntemine ya da bunlarin temelindeki hareket yasalarını kavramaya değil, insanın toplumsal varlığı içindeki bilme deneyimine ve kendi varlığına dair bir kavrayıştır. dolayısıyla bilmek ve anlamak durgun değil hareketli bir şey, bir durum değil, bir deneyimdir. akıl, bilme eyleminin ve deneyiminin bir dolayımıdır. tek başına akla tapmak ya da akla veda etmek yönündeki tüm arayışlar totolojik bir tartışma alanına mahkumdur. postmodern bir akla veda ya da aydınlanmacı bir akil tutkusu, benzer bir bilgi kuramı tasarımına dayanır. nitekim her anlam bunalımı ya nesnel dünyanın bunaliminin bir görüntüsüdür, ya da kişisel çöküntünün bir belirtisi.

    sevgilinizin şu an ya da daha önce kimlerle seviştiği konusundaki meraklariniz ve örtülü mesajlariniz için bilmek başliğini istismar etmeniz ya da kızları etkilemek için felsefeyle ilgili bilgiçlikler yapmaniz hayatinizi kendi içinizden zehirlediğinizi ve ayrica manevi dünyanızdaki yıkımdan kaynaklanan bir bağlanma sorununuz olduğunu gösterirken, 24 temmuz'un karaerik fırtınası tarihi olduğunu ve yarinki poyraz fırtınasına karşı hazırlıklı olmanızı rica ederiz. seyir, hidrografi ve oşinografi dairesi bilhassa bildirdi.
  • her zaman sonucu değiştirmek için yeterli olmayabilir. bazen insan bilse de elden bir şey gelmez.

    çok sevmiştim seni
    biliyorsun
    gitmek istiyorsun
    git
    hoşça kal
    hoş, kalsaydın daha çok severdim
    biliyorum
  • 'bilmek, kendimi daha özgür hissetmek sorunuydu.''
    (john berger, "buluştuğumuz yer burası")
  • bilen sadece allah'tır.
    biz ise o'nun bildiklerine yalnızca şahitlik ederiz.

    yani bizim bir şeyi gerçeği ile bilmemiz o'nun bildiğinin şahitliğidir.

    bir şeyi yanlış bilmemiz/unutmamız/eksik şahitlik etmemiz hatamız, kusurumuzdur.

    yanlışın bize süslü/gösterişli gelmesi ve bunu umursamayıp sürdürmemiz günahımızdır.(hakikat bilgisini çarpıtmak/eğmek/bükmek)

    görmemiz, işitmemiz, hareket etmemiz hep o'ndandır.

    onun nurları bedeni terk edince, göz zevkiyle baktığımızdan artık şuurca uzaklara düşeriz, o'na ağlar, o'nu özleriz. o kulları diri tutan rahmetini alınınca, beden geride bilmeyen, duymayan, görmeyen olarak kanıt olarak toprağa düşer.
  • "en az bildiğimiz şeyler tanrılaşmaya en elverişli olanlardır."
    (montaigne, "denemeler"den)
  • verdiği acı bitmese, azalmasa ve dahi artsa da alışkanlık yapandır.
  • her zaman dile getirmeyi gerektirmez.
  • sabah uyanıyorum. bir telaşla çıkıyorum yataktan. aceba bugünle nasıl baş edeceğim diye. çıkıp bakıyorum, herkes öylesine güzel yaşıyor ki. korku ile bakan yok etrafına. usanmışlık ile bakan var en fazla; mutlular var, bir de yorulmuşlar. korkan yok. mutlunun da, yorulmuşun da bir bildiği var elbet. korkanların yok bildiği. bilmediklerinden korkuyorlar zaten.

    herkesin var bir bildiği; bildiğini okuyarak yola devam ediyor. bir mal benim heralde diye düşünüyorum. bir ben bilmiyorum nasıl yaşamam gerektiğini. bir ben mi inanıyorum bir şey bilmediğime?

    bu yüzden; bir süredir konuşmayı bıraktım insanlarla. anlatmıyorum artık. çok yoruldum. herkes her şeyi böyle çok iyi bilirken, nefesimi tüketmenin manasız olduğuna kanaat getirdim. kimsenin diğerlerinden alacak bir şeyi yok, anlayacak yeni bir insan için yeri yok. yeni fikir kontenjanını doldurmuş gibi insanlar. annem, babam, kardeşlerim, iş yerindekiler, pek de sosyal olmayan hayatımın diğer üyeleri; hiçbirine bir şey anlatmak istemiyorum artık. bazen, dayanamıyorum söylüyorum bir şeyler. pişman oluyorum. tekrar susuyorum.

    bilmek; bir hastalık. sağlıklı olanı bilmemek bana kalırsa.

    ama;

    işler öyle yürümediği için malesef; ben yarın doktora gidiyorum. herkesin içtiği sudan içip mutlu olmak için.

    edit: tüm "şey"ler ayrı yazılıyor; jang geum min jeong ho ve ben kızmasın diye.
  • insan bildikçe, ne kadar savunmasız, zayıf, bilgisiz, üstünkörü olduğunu fark ettikçe, o çağlar boyu süregelen aşıklık dünyasına adım atması kolaylaşır.. "tamam, şunları şunları biliyorum " dediğiniz anda yorgunluk çöker bilmekten. yorgunum. en nihayetinde başımı bir yastığa koyacağım ve -sonunda toprağa. belki senin göğsüne.
hesabın var mı? giriş yap