• bugün boş bir bankta saatlerce oturdum ben.
    53 yaşıma girdim de.
    yapayalnız...
    hep dua ederdim; "allahım, bana sevdiklerimin acısını gösterme".
    gösterdi.
    53 senede kimsem kalmadı hayatta.
    bir ben kaldım, bir de yalnızlığım.
    o zaman, 54 e ne ne gerek var?!!
  • terapi terapi terapi.

    derdini kimseye anlatmayan insanlar rastgele bir parkta, bankta oturup boş gözlerle saatlerce etrafı seyreder ve neyse diyip derin bir iç çekerek halledemedim kalkısı yapar.
  • bir gün oturuyordum boş bir bankta bir şeye de canım sıkkındı ağlıyorum,

    adamın biri geldi hiç izin isteme falan yok pat diye oturdu yanıma ben zaten ağlıyorum gözüm de almadı kalkmaya umursamadım da pek. biraz sonra arkadaşı geldi dayının oturdu ikisi de yanıma başladılar dedikoduya siyasete.

    ne ben onlara bir şey dedim ne onlar bana aynı bankta bir saate yakın ben ağladım, dayılar siyaset yapıp insanları çekiştirdiler..sonra ben kalktım, otobüse yetişmem lazımdı çünkü.
    bu da işte böyle garip bir anımdır.
  • başka yerleri çok bilemem de, istanbul da lükstür biraz.

    neden mi?

    erkekseniz;

    sigara isterler, para isterler, saat sorarlar (evet, bu zamanda bile saat soran var), polis gelir, kimlik sorar, teyzeler uzaktan şüpheyle bakar, etrafta esnaf varsa uzaktan bakar, çok oturursanız birini gönderip, "yoklama" yapar...

    kadınsanız;

    çiçek satmaya çalışırlar, falınıza bakmak isterler, para isterler, önce uzaktan, sonra yakından "sinyal" atarlar, eninde sonunda biri yandaki banka oturur, hatta sırıtarak "yanınıza oturabilir miyim" diyen de çıkar. sapık ihtimallerinden bahsetmiyorum bile...

    bu şehirde tek başına bankta oturup, uzun süre rahatsız edilmeden düşünmek, manzara seyretmek lükstür.
  • bilhassa akşamları yapılınca insanı iç huzura veya huzursuzluğa sürükleyen, düşüncelerle yüzleştiren eylemdir. çok kez yapardım eskiden, artık ondan da vazgeçtim. öyle boş boş etrafa bakmak, insanların hepsinin karıncalar gibi bir yerlere koşuşturmasını izlemek, yüzlerindeki asıklığı, kaygıyı görmek... sonra kendine, kendi hayatına dair düşüncelere dalmak... kulaklık varsa empyrium, ludovico einaudi kaçınılmazdır. hele bir de monday çalıyorsa yazmak farz olur. düşüncelilik hâli, insanı bu coğrafyada kedere sürüklese de özgürlük zannedersem yalnızca düşüncelerde anlam kazanıyor. kimsenin yasaklayamayacağı tek şey...
  • doluysa oturmak sorun yaratır zaten.
  • 21. yy büyükşehir filozofluğu.
  • zamanında bir kere yapayım dedim bu eylemi. he ben saatlerce oturmayacaktım zaten, uzun bir yürüyüşten gelmiştim, oturur yarım saat dinlenir hayal kurar yoluma devam ederim demiştim.

    oturduk banka, önüne gelen bana bir şey soruyor. pardon şuraya nasıl gidebilirim, abi bi liran var mı, beyefendi iyi günler x derneği için bağış topluyoruz bu da bağış kartımız vs. dedim tamam oturmuyorum lan hayal de kurmuyorum yürümeye devam ediyorum. *
  • karşıda deniz varsa ortam sakinse şu an tam da yapmak istediğimdir
  • sakin ve ılık bir gündü. güneş gölün üzerinde batmak üzereydi. büyüleyici bir manzaraydı. o ise kucağımda saatlerdir sessizce oturuyordu. narin bedeninin titrediğini hissediyordum.

    kısa süre sonra, karanlık gökyüzünü doldurdu ve göl, görkemli dolunay tarafından aydınlatıldı. uzun zamandır hareketsiz duran kucağımdaki bu narin bedenin sahibi, yavaşça ayağa kalktı ve göle doğru yürümeye başladı. üzerindeki nilüferlere aldanmamak kazım; göl karanlık ve derindi. kendini zarifçe suya bıraktı ve ben onun karanlık gölde kaybolmasını dehşet içinde izledim. tereddüt etmedi, paniklemedi, kahretsin, gözünü bile kırpmadı ve bir sevgiliye sarılır gibi gölü kucakladı. sanki kendi şeb-i aruz’unu yaşıyordu…

    o günün üzerinden yıllar geçti, ancak her dolunay çıktığında gözümde aynı trajik güzellikteki sahne canlanılıyor. üstelik şimdiye kadar cesedi bulunamadı. insanlar artık bu yerden tamamen kaçınıyor. hatta bazıları banim gibi sıradan tahta banka lanetli diyor.

    belki lanetlendim, bu kıyılara mahkum edildim, ölene kadar peşimi bırakmayacak bir sahneye tanık olmakla lanetlendim.
hesabın var mı? giriş yap