• jimi hendrix'in electric ladyland albümünden fazlasıyla sevilesi bi şarkı.

    ...
    but i continue
    to burn the midnight lamp
    lord, alone
    darling can't you hear me calling you?
    so lonely
    gonna have to blow my mind
    lonely
  • jimi'yi all along the watchtower coverini dinlemeden önce bana tanıtan ve sevdiren, sözlerini yıllar önce ilk duyduğumda beynimden vurulmuşa döndüğüm, sevdiğinden ayrılmış yada uzakta olan bir adamın geceleyin hissettiklerinin,düşündüklerinin çok güzel bir şekilde anlatıldığı bir jimi hendrix şarkısıdır.
  • bu şarkıda yakaran kişi için zaman durmuş gibidir. gece yarısı ay dededen başka yüzünü dönebileceği kimse yok (ay da kişileştirilmiş o derece). öyle yalnız ki bu kişi kendini yok etmenin eşiğinde.

    kandili yakıp tek başına karşısında otururken asık suratlı duvarda asılı, gülümseyen bir portre var. odada hayat ve canlılık işareti yegane şey de gülümseyen bu portre. ama o da kimbilir kaç zamandır orada? geçmişi çağrıştıran bir portre olduğunu düşünürsek, bu kişi geçmişinde sevinç, mutluluk ve neşeli günler yaşamış. zaten bu karşıtlık yüzünden yalnızlığı bu denli keskin hissediyor.

    yerde tozla kaplı bir küpe var ve kapıyı, yani dışarıyı, gidişi, terk edişi, belki de ölümü işaret ediyor. gülümseyen yüzün sahibi evi terk ederken küpesini düşürmüş ya da unutmuş ve muhtemelen dönüp almaya, hatta aramaya bile kalkmamış. belki de fırsatı olmadı. hatta ayakları olsa handiyse küpe bile kaçıp gidecek.

    yoğun yalnızlıkta adeta ölümü bekleyen bu kişi her gece kandilini yakıp tek başına karşısına geçip oturduktan sonra içini kemiren düşünceleriyle başbaşa kalıyor. her gece tozlanmış küpe, gülümseyen portre, boş oda, alevlerin kıpırtısı ve yalnızlığa boğulmuş kendisi. sevgilisine yakarıyor. muhtemelen her gece onu çağırıyor ama değişen bir şey yok. şarkının sonunda "sana seslendiğimi duyamıyor musun?" sözünden bunu anlıyoruz. seslenme faslını geçmiş, artık seslendiğini duyup duyamadığından bahseder olmuş. o kadar yalnız ki aklını kaçıracak.

    sözlerde kesin herhangi bir referans yok ama benim anladığım kadarıyla şarkıdaki kişi bir adam ve adamın sevgilisi ölmüş. o öldüğü gün ev ne haldeyse öyle kalmış; yerdeki küpe, duvardaki resim. güneşin batıp karanlığın çökmesi sıkça kullanılan bir ölüm metaforudur. adam arada tanrıya yakarıyor ve yalnızlığından yakınıyor. sıranın ne zaman kendisine geleceğini merak ediyor. kendisini öldürmenin kıyısında. sevgiliye ise bir sitem, bir kızgınlık yok. sadece bir kez, onda da kendisini duyabiliyor mu, duyamıyor mu diye yakarıyor. geri kalan tüm sözler içinde bulunduğu berbat ruh hali ve bu ruh haliyle yaşadığı birbirinin aynı yalnız gecelerle ilgili. benim gözümün önüne bir tabutu andıran bir odaya sıkışıp kalmış bir adam geliyor. hayat bir anda durmuş ve adamımız tekrar tekrar her gece o anı yaşıyor. sözlerde hafif bir edgar allan poe havası ya da etkisi olduğunu söylersem abartmış olmam.

    sözler böyle bir tabloyu anlatırken, müzik tam tersine inişli çıkışlı, canlı ve tansiyonu yüksek tutan riflerden, minimal ama baskın solo geçişlerinden müteşekkil. ne durağanlık var ne de üzerine ölü toprağı serpilmiş birinden kalan izler. sözler depresif olsa bile müziği depresif yapmak gibi bir derdi yok. bizde olsaydı, sözlerle, temayla birebir giden, bayık, ağdalı ve durağan bir müzik çıkardı ortaya. önemli bir tezat.
  • power of soul adlı tribüt albümde eric clapton'un olağanüstü sololarla güzelleştirdiği jimmy hendrix şarkısı.
  • her dinlediğimde can evimden vurulduğum hendrix şaheseri. yalnızlık ancak bu kadar güzel tasvir edilebilirmiş diye düşündürüyor insana.

    loneliness is such a drag...

    buyrunuz efendim
  • nasıl bir kafayla yazıldı merak ediyorum. şarkı uyuşturucu gibi gerçekten. çok seviyorum bu şarkıyı.
hesabın var mı? giriş yap